Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 37)-Bakım emeği kadınların sırtında bir yük- Kadın Savunma Ağı

toplantının ardından bir kadın "bu tartışmaların erkeklerle de yapılması lazım çünkü biz evlerimiz hayatlarımız için mücadele ederiz ama hukuki süreçlerde söz hakkı erkeklere ait, çünkü mülkler erkeklere ait" dedi. Her ne kadar tüm yaşamı var eden kadınlar bugün evleri için mücadele etse de hayatlarımız gibi mülklerimizin de erkeklerin ipoteği altında olduğu bir kez daha yüzümüze çarptı. Ancak kadınların bunu kabullenmeye hiç niyeti yok!

Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 37)-Bakım emeği kadınların sırtında bir yük- Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

 

Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz

ÖNCEKİ GÜNLER İÇİN:

Gün 37 (21 Mart):

Bugün güneşli bir newroz sabahına uyandık, bu vesileyle kahvaltımızı aşevinde yaptık. Kahvaltının ardından kamp alanımıza dönerek çalışmalara başladık. Depodaki malzemelerimiz artık iyice azaldı, ihtiyaçlar ise gönüllülerin dayanışması ile bitecek gibi değil. Uzun zamandır bekletmek zorunda kaldığımız Aşağıokçular Mahallesi’nin paketlerini dağıttık. Hem talepler arttığından hem bir kaç güne bir miktar malzeme geleceği için depomuzu boşaltmış olduk. Bu arada ziyaretimize gelen Küçükkuyu Kadın Kolektifi ile çalışmalarımız hakkında bilgi alışverişi yaptık. İlerleyen süreçte atölye planlamaları gibi çeşitli işbirlikleri yapabileceğimizi konuştuk.

Artık burada bilinmeye başladığımız için kadınlar sıkça gelip bahçe kapısından liste yazdırıyorlar. Bu durum gün içerisinde çalışmalarımızı çok böldüğü için liste almayı öğleden sonra saat 3 ile 5 arasında sınırlandırma durumunda kaldık. Yoğun ve yorucu bir günün ardından saat beşte kamp alanımızın bulunduğu mahallede Zeytin Konağı mevkiindeki kadınlarla hem kadın kahvesi yaptık hem de Çağdaş Hukukçular Derneği’nden kadın avukatlarla birlikte bilgilendirme çalışması yaptık. ÇHD’li kadın avukatların şiddete karşı haklarımıza dair bilgilendirme yapmasının ardından kadınlar söz alarak ülkede hukukun olmadığını, adalete güvenmediklerini, elbette ki yasaların önemli olduğunu ama şiddet gören bir kadınla karşılaştıklarında ilk yapacakları şeyin kendilerinin doğrudan müdahalesi olacağını söyledi. Bu ülkedeki hukuksuzluğa ve adaletsizliğe karşı mücadele edeceklerini; zaten depremden önce de bu iktidarın işlerini, haklarını, geleceklerini ellerinden aldığını, ekonomik krizle birlikte zorlaşan hayatlarının üstüne son yaşanan depremle de evlerini başına yıktığını ifade ederek, korkacak kaybedecek bir şeyleri kalmadığını ve haklarını geri almak için sonuna kadar mücadele edeceklerini söylediler.

Kadınların kendi ailelerinde var olan iş yükünün zaten her zaman çok olduğu ancak depremle birlikte hem çadırlarda yaşamaktan hem de 4-5 aile bir arada olmaktan kaynaklanan bakım emeği yükünün muazzam arttığı öne çıkan konulardan biriydi. Ayrıca artık işe gidemeyen erkekler, okula gidemeyen çocuklar ve hasta yaşlı bakımının da eklenmesi ile kadınlar üzerindeki fiziksel ve duygusal emek yükünün içinden çıkılamaz hale geldiğini söylediler. Uzun bir dertleşmenin ardından ‘mevcut erkek devlet şiddetine karşı mücadeleye hazırız ama nasıl?’ sorusu ortaya çıktı. Biz de onlara kadınların sorunları başta olmak üzere depremzedelere dair talepler oluşturmamız, bu talepleri eyleminden sosyal medyasına çeşitli araçlarla sesimizi yükselterek deprem kentlerinden başlayarak il il yaymamız gerektiğini söyledik. Tek tek erkeklerin de, devletin de üzerimizde tahakküm kurmak ve şiddet uygulamaktan, bizleri yalnızlaştırmasından faydalandığını, bu cüreti buradan aldığını; buna karşılık bizim de erkeklere ve iktidara karşı gelme cüretini birbirimizden güç alarak sağlayabileceğimizi tartıştık. Daha fazla yan yana gelişlere, düzenli toplantılara ihtiyacımız olduğunu bir kez daha görmüş olduk. Toplantı bitiminde yanımıza gelen kadınlarla sohbet ederken bir kadın “bu tartışmaların erkeklerle de yapılması lazım çünkü biz evlerimiz hayatlarımız için mücadele ederiz ama hukuki süreçlerde söz hakkı erkeklere ait, çünkü mülkler erkeklere ait” dedi. Her ne kadar tüm yaşamı var eden kadınlar bugün evleri için mücadele etse de hayatlarımız gibi mülklerimizin de erkeklerin ipoteği altında olduğu bir kez daha yüzümüze çarptı. Ancak kadınların bunu kabullenmeye hiç niyeti yok!

Uzun sohbetlerle geçen toplantının ardından Nazlı’da kahvemizi içip yıkanan çamaşırlarımızı da alarak çadır alanımıza döndük. Akşam yemeği üstüne günün değerlendirmesini de yaparak dinlenmeye çekildik.