Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 12 ve öncesi): Biz kalanlar, umut ışığı olmaya çalışıyoruz- Kadın Savunma Ağı

Bir asker geldi ve ellerindeki malzemeleri vermek istedi. Kız arkadaşı internetten postumuzu görmüş ve içlik gibi malzemeler göndermiş. Bölgede çadırda kalan kadınlardan biri 3 aylık hamile ve kanamasının başladığını söyledi. Bu bölgede sağlık hizmetleri ile ilgilenen sadece UMKE var. Oraya gittiğinde yardımcı olamayacaklarını, sağlık ocağı olarak çalıştıklarını söylediler, yani kanamalı gebe kadınlar bile etkin sağlık hizmeti alamıyor.

Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 12 ve öncesi): Biz kalanlar, umut ışığı olmaya çalışıyoruz- Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Şimdi çalışmalarımıza bir de Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurmaya başladığımız Kadın Dayanışma Çadırı ile devam ediyoruz. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

Antakya-Defne Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz.

ÖNCEKİ GÜNLER İÇİN:

SONRAKİ GÜNLER İÇİN:

Kadın Dayanışma Çadırı güncesinden yola çıkarak yaptığımız videolara Bölüm 1 ve Bölüm 2 olarak tıklayarak ulaşabilirsiniz. Videolar için Perçem Yıldızbaş’ın eline sağlık. 

Kadın Dayanışma Çadırı güncemizi güncelden eskiye doğru okuyabilirsiniz:

Gün 12 (24 Şubat Cuma): Güne her sabah olduğu gibi yaşadığımız alanın temizliği ile başladık. Çorba içtik, sonra odun taşıdık, kamp alanımızın ihtiyaçlarını giderdikten sonra paketleme işlemlerini yapmaya başladık. Bir asker geldi ve ellerindeki malzemeleri vermek istedi. Kız arkadaşı internetten postumuzu görmüş ve içlik gibi malzemeler göndermiş.

Bir grup arkadaş Vali Ürgen Parkı’ndan önceden aldığımız ihtiyaç listesini hazırlayıp parka gitti, orada depremden etkilenen bir kadın da çadırları dolaşırken bize yardımcı oldu. Gümüşgöze’deki bir kadından da kadınların giysi bedenlerini istedik, o da bütün kadınları bir araya toplayıp bize fotoğraflarını attı. Sadece ihtiyaçları karşılamakla yetinmek istemediğimizi, dayanışma ilişkisi de kurmak istediğimizi ilettik. Köyden arabasıyla gelen bir başka kadınla da tanıştık; onun yaşadığı yere de paket hazırlayıp göndereceğiz. Bu arada Antep’ten bir araba yola çıkacak malzeme getirmek için.

Bölgede çadırda kalan kadınlardan biri 3 aylık hamile ve kanamasının başladığını söyledi. Bu bölgede sağlık hizmetleri ile ilgilenen sadece UMKE var. Oraya gittiğinde yardımcı olamayacaklarını, sağlık ocağı olarak çalıştıklarını söylediler, yani kanamalı gebe kadınlar bile etkin sağlık hizmeti alamıyor.

Diğer bir grup arkadaşımız da Atatürk Parkı’na geçti; soba dağıtımının durumunu sorduk. Soba dağıtımı yapılmış ama yeterli soba olmadığını söylediler. Bazı çadırlar kendi olanakları ile ısıtma alanı yaratmışlar. Burası genel olarak göçmen Suriyeli ailelerin kaldığı bir park. Tuvalet ve banyoların günler sonra geldiğinden şikayet ettiler. Atatürk Parkı iki bölümden oluşuyor ve alanın durumu genel olarak kötü. Sevgi Parkı’nda ise bölgenin krokisini oluşturmaya ve hangi çadırda kimin kaldığını belirlemeye ihtiyaç var.

 

Aşağı Okçulardan bir kadın bekar olduğu için kimseden yardım alamadığından, sürekli kendisine evli misin? diye sorulduğundan yakındı. Yine bir başka grup arkadaşımız da Huzurpark’a gitti ve oradaki bir kadın arkadaş sayesinde kırka yakın kadının bilgilerini topladık. Sonra kadınlarla bir araya gelip konuştuk. Kadınlardan biri gönüllü olarak çalışmak istediğini söyledi. Yıkımda yakınını kaybeden bir başkası kendisini yalnız hissettiğinden ve Hatay’dan gitmek istediğinden söz etti.

Sonra gittiğimiz yer ise Defne Kadın Kooperatifi idi. Biz gittiğimizde çalışıyorlardı. Validebağ Savunması Defne Kadın Kooperatifi ile işbirliği yapacak ve ürünlerini alacak. Yeşilpınar’da bir çocuk noktası kurma planları da var. Uğradığımız birkaç durakta kitap isteyenler oldu.

Depremden etkilenenlerle görüşmeler sırasında fotoğraf çekimi ya da tensel temas konusunda dikkatli olmak önemli. Hem bağ kurmaya ama hem de yeni kayıplar yaşatmamaya dikkat etmek gerekiyor.

Dağıtımlarda ihtiyaçları isim isim paketlesek de insanlar toplanınca kalabalık oluşuyor ve zorluk yaşanıyor. Burada bir kadın arkadaşın evine gittik ve sohbet ettik; içme suyu problemi yaşadıklarını, ışıldakları olmadığını söylediler. Bireysel yardım getiren insanlar da oluyor ara ara; örneğin Alman İtfaiyesinden bir adam eşinin gönderdiği çikolataları, pedleri, birkaç paket iç çamaşırını getirdi.

Bugün de böyle geçmiş oldu…

Gün 11 (23 Şubat Perşembe): Günler burada oldukça hızlı geçiyor. Hayatın olağan gündelik işleyişinden uzakta her sabah kalkıp okula, işe gidilmediği gündelik rutinlerin dışında bir kent yaşamı var. Bu nedenle zamanın akış biçimini de farklı olaylar/durumlar düzenliyor.  Örneğin saat kaçta nerede hangi yardımın dağıtıldığı, nereden odun verildiği, ne zaman yemek çıkarıldığına göre insanlar yaşamlarını düzenliyor. Biz de bu düzen içerisinde son birkaç gündür çok yoğun ihtiyaç malzemesi dağıtımı yapıyoruz. Bu nedenle bu sabah da kahvaltıdan hemen sonra paketlemelerin yapılması işlerine giriştik. Bir çadırımızı giyim çadırı, diğerini hijyen çadırı haline getirdik.

Tabii bu sırada hava sıcaklıkları gün içerisinde oldukça artıyor, artık bot yerine daha mevsimlik ayakkabılar giyilebiliyor. Biz de duş olmadığı için sıcaklığı fırsata çevirip saçlarımızı çadırın hemen yanındaki su deposunda yıkadık. Hepimizde kısmi temizliğin dahi rahatlatıcı bir etkisi oldu. Dün Sevgi Parkı yakınına İBB yeni bir seyyar tuvalet açtı. Bu da çadır alanının ihtiyacını oldukça rahatlattı; burada temiz su, tuvalet bulmak büyük bir nimet.

Paketlerimizi hazırladıktan Atatürk Parkı’na doğru bir ekip yollara çıktık; diğer ekip ise çadır alanında kaldı. Atatürk Parkı ağırlıklı olarak göçmenlerin yaşadığı bir yer. Çadırda kalan ekiple Sevgi Parkı’ndaki çadırları tek tek ziyaret ederek kadınlarla görüşmeler yaptık. Bizim açımızdan da kadınlarla alışveriş ilişkisi dışında uzun uzun muhabbet etmenin, soba başında vakit geçirmenin çok güçlendirici bir etkisi var. Hatta kendi aramızda da konuştuk; her çadırda bu kadar uzun oturursak hepsini gitmeyi nasıl yetiştireceğiz diye. Yani günceye iş kalemi olarak yazdıklarımızdan çok daha ötesini yaşıyoruz, bazen de günceyi yetiştirmekte de zorlanıyoruz.

Biraz burada zaman sorunumuz olabiliyor. Gece eğer araba yoksa elektrik kentin büyük bölümünde olmadığı için güvenlik açısından hava kararınca dolaşma işlerini sınırlamamız gerekebiliyor. Çadırları dolaşırken kadınlar belirsizliğin içerisinde bizim varlığımızdan güç alsa da yine de önünü görmekte zorlanıyor, huzursuz kaygılı bir durum hakim.

Ziyaret ederken dahi artçı depremler yaşıyoruz ve bu durumda sürekli akut aşamasına geri dönmemize sebep oluyor. Çadır gezmelerindeki sohbetlerimizde yerli halktan Suriyelilere yapılan yardımların daha fazla olduğuna dair söylemler çok söylenebiliyor. Ya da Antakya’nın eski halinin çok güzel olduğundan bahsederken Suriyeliler gelmeden önce çok güzeldi diye anlatıyorlar. Biz her ne kadar göçmenlere o kadar da çok yardım yapılmadığını, toplumdaki göçmen düşmanlığı yüzünden yaşadıkları sorunları, Suriye savaşını başlatan iktidarın burada asıl sorumlu olduğundan bahsetsek de göçmenler halkın toplam öfkesini yönlendirdiği bir odak olmayı sürdürüyor. Bu durum bizim bulunduğumuz alanda çok yaygın değil ama yine de bir eğilim olarak var.

 

Çadır gezmelerinin ardından kadın çadırımızın bulunduğu alanda Mor Çatı’dan gelen arkadaşlarımızla sohbet ettik; onların Adıyaman’da, Antep’te edindikleri deneyimleri, bu yıkımın altından nasıl kalkacağımızı konuştuk. Bir yandan da bir sonraki günün eşya dağıtımları için aramalar yapıp köylere listeler hazırlıyoruz. Depodaki eşyaların tasnif edilmesi gece yarılarına kadar sürüyor. Yorucu bir günün ardından hepimiz bir çadırın içinde ısınarak uyumaya çalışıyoruz.

 

Gün 10 (22 Şubat Çarşamba): Bugün kadın savunması olarak kurduğumuz kadın dayanışma noktamızın size göre 10, bize göre 11. gününü geride bıraktık. Malum, günlüğü bir gün sonradan yazabiliyoruz.

Çadır kurduğumuz yerin uzağındaki mahalleleri, köyleri gezdikçe kocaman bir hikayenin derinlikleriyle daha çok temas ediyoruz. İhtiyaçlarını karşılamak ve tanışık olmak adına telefon numaralarını topladığımız kadınların sayısı 600’ü aştı.

Her gün sabah 7:30 da uyanıyoruz, gece 12’ye kadar aktif çalışıyoruz. Gönderdiğimiz resimlerde sürekli bir şeyler yiyormuşuz gibi görünse de bunun tek nedeni fotoğraf çekmeye aslında ancak o zaman vakit bulmamız. Zaten her gün buraya yazdık ama bize gelen malzemeleri toparlamaktan, kadınlarla dertleşmekten, merkeze uzak köyleri gezmekten, beraberce yemekten-içmekten, çadırları gezip çalışmaktan türlü türlü toplantılar yapmaya, yaptığımız o kadar çok şey ve yapılacak da o kadar çok şey var ki.

Kolay mı bir kenti yeniden inşa etmek? Başta depremzedeler olmak üzere, bu ülkedeki her insanın bedenini, yaşamını böylesine değersizleştirmiş bir iktidarın ve onun sermayesinin karşısında yaşamayı sürdürmek kolay mı? Yetemiyoruz.  Yetmedikçe bazen üzülüyoruz, bazen duraksıyoruz. Fakat aşama aşama yeniden bir plan çıkarıyoruz ve kendimize geliyoruz. Aslında bu şekilde her gün kendimizi yeniden üretiyoruz. Çünkü bir daha eskisi gibi olamayız. Bir daha yaşamımızı AKP iktidarında on binlerce insan ölüme terk edilmemiş gibi sürdüremeyiz.

Daha örgütlü olmalıyız. Daha koordineli olmalıyız. Belki de ihtiyaçları kalem kalem bölüp örgütler arası bölüştürmeliyiz, belki Antakya’yı bölge bölge bölüp o bölgelerde çalışmalar yapmalıyız. Biz burada olacağız. Bu şehri yeniden inşa ederken bu kenti terk etmeyen insanları biz de asla terk etmeyeceğiz. Bizi böylesine değersizleştirenlere karşı insanca bir hayatı ancak birbirimizin yaşamını hep birlikte savunarak kurabiliriz. Tüm kent yıkılmış; insanların yakınları, komşuları, çocukları ölmüş. 15 bin lira ve bir aylık konaklama mı bunun karşılığı? Hayır, siz bize bu değer(siz)liği biçemezsiniz! Dün akşam saat 21.30’da yaptığımız Twitter sohbet odası etkinliğinde de bunları dile getirdik.  Buradaki durumu depremzede kadınlarla birlikte aktardık. İllerdeki arkadaşların yapabileceklerini vurguladık. Burada olanların aktarımı çok önemli ancak o şekilde buradaki ihtiyaçları toplumsal bir talep haline getirebiliriz. Bu tür sohbetlere devam etmeyi düşünüyoruz.

Twitter odası sohbeti sırasında yaptığımız Instagram canlı yayınına buradan ulaşabilirsiniz.

 

Bugün birkaç arkadaşımız Vali Ürgen Parkı’na gitti, burası Vali Göbeğinin tam yanındaki göçmenlerin yoğunlukta olduğu bir park. Genel olarak bir çadırda birden fazla aile yaşıyor. Tuvalet çok uzakta. Kadınlar yürüyüp giremiyor. Suriyeli göçmen ailelerden biri Adana’da mülteci kampına göndereceklerini aktardı. Bu bölgede hiç AFAD sorumlusu yokmuş, diğer her yer gibi. Burada yaşayanlar muhatap bulamıyor. Bugün tekrar gideceğiz, oradaki ihtiyaç listesini çıkarmıştık, bulabildiklerimizi götüreceğiz. Görüştüğümüz bir kadın, deprem öncesi cinsel ilişki sonrasında yıkanamadan depreme yakalandığı için bir süre yemek yemediğinden bahsetti. Ah dinsel mitlerin insan hayatındaki etkisi…

Bu park göçmenlerin yoğunlukta kaldığı bir yer. Göçmen düşmanlığı ve göçmen yoksulluğu sebebiyle ihtiyaçların pek karşılanmadığı ve polisin, askerin daha kaotik bir ortam yarattığı, ellerinde, bellerinde silahları çocuklara oyuncak dağıttığı bir yer.  Burayı yeniden gezip çadırdaki insanlarla tanışarak hastalık, engellilik, gebelik gibi özgün durumları saptayarak sonrasında diğer örgütlerle işbirliği içinde ısıtıcı ve diğer ihtiyaçları karşılamaya çalışacağız.

Bugün dağıtım yapmaya da devam ettik. Artık sınırlı bir saat aralığında bunu yapıyoruz. Kaynaklar bizim elimizde olduğu için, deprem sonrasındaki kaotik durum, belirsizlik sebebiyle depremzedelerin psikolojik/fiziksel konumları yüzünden oluşan doğal malzeme dağıtan-alan hiyerarşisi korkutucu bir durum oluşturuyor. Bunu ancak elbirliğiyle aşabiliriz. Bugün buradaki birçok kadına da gönüllülük teklif ettik. Buna dair bir tabela asacağız, ikincil travma durumlarını dikkate alarak elbirliğimizi güçlendirmeliyiz.

 

MAG ile bir toplantı yaptık. MAG gönüllüleri aktarım yaptı. Onların çalışma biçimine göre 1. evre mahallelinin müdahale ettiği, 2.’si kurtarma evresi; enkazda kalan insanların çıkarılması ve temel ihtiyaçların karşılanması. Biz bu evredeyiz. Son depremle birlikte 2. Evrenin başına geriledik de diyebiliriz. Bu bir yandan insanların ilk depremlerde yaşadıklarını tekrardan canlandırdı, var olan belirsizlik hissi, korku tekrar körüklendi. Hiçbir güvencemiz yok. 3. Evre iyileştirme evresi; geçici barınma sağlanması ve kalıcı olarak nerede, nasıl kalacaklarının belirlenmesi ve güvenceye alınması. Bu evreye geçilmedi ve ne zaman geçileceği de belirsiz.

Devlet depremzedeleri kalabalık küçük odalara yerleştiriyor ve yemek bile organize etmiyor. Üstelik bu rezilliğin kendisi bile sadece bir ay sürdürülecek, daha sonra insanların ne yapacağına dair hiçbir şeyden hala söz edilmiyor. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’na başvuran bir aileyi Mor Mekan’a yönlendirmişler.

Burada koordineli çalışmak çok önemli ve gönüllüler sadece deprem bölgesinden olmamalı. Kentin doğrudan parçası olan; burada yaşamış ve yaşayacak olan insanların iyileşmesi için burada kurulan hayatın, paylaşımın doğrudan bir parçası olunması gerekiyor. Bu süreçte özneleşmek yani “iyileşmek” de ancak böyle mümkün olabilecek.

Bu arada İstanbul’dan bir kadın depremin ilk gününden biri bebeklere hırka örüp gönderiyor. Bu kıyafetleri ihtiyacı olan bebeklere ulaştıracağız.

Gün 9 (21 Şubat Salı): Pazartesi akşamı yaşanan depremin ardından, çoğu kişi hiç uyumadı veya geç saatte uyudu. Yine de sabah 7’de kalktık. Temizlik yapıldı, kahvaltımızı ettik. Bir önceki gün, akşam saatlerinde kadınlar oturmaya ve sohbet etmeye geldiği için toplantıları sabah yapmanın daha verimli olacağına karar vermiştik, bu yüzden günlük toplantımızı saat 8:30’da yaptık; işbölümü yapıp şimdiye kadar aldığımız iletişim numaralarını arayıp iç çamaşırı, hijyen malzemesi geldiğini ve gelip alabileceklerini söyledik.

 

Sabah toplantısında gün planlaması yaparken yaşadığımız depremin bizde yarattığı duygulara, kentin durumuna dair de konuştuk. Bu süreçte kendimizi gözetmemiz gerektiğini gönüllü olarak gelmiş olsak dahi kendimizi kötü hissettiğimizde bunu dile getirmekten çekinmememiz gerektiğini konuştuk.

Saat 10’a doğru çamaşır dolu iki araç geldi, hızlıca onları boşalttık ve depo çadırına yığdık. Çünkü çok kısa zamanda çok fazla kadın, insan çadır alanına gelmeye başladı. Gelişler bizim planlamadığımız biçimde oldu. Gelenleri geri çevirmek istemediğimiz için uzunca bir süre depo düzenlenmemişken dağıtım yapmaya devam ettik. Ancak bu çok yönetilebilir bir durum olmadı açıkçası bizim için. Bir gün önceki deprem yüzünden evleri o gün yıkılan ya da zarar gören kadınlar da ihtiyaçları için geldiği için onları geri çevirmekte çok zorlandık. Uzak köylerden gelenleri de geri çevirmekte çok zorlandık. Bunların hepsine dair kurduğumuz diyaloglar duygusal açıdan bizi zorladı. İnsanlar bir şey almak için bizi enkazdan çıkarılma öyküsüne ikna etmeye çalışıyor ve bize kendimizi iyi hissettirmiyor. Buna dair karşılıklı dayanışma ilişkisini kuracak yöntemler geliştirmeye çalışıyoruz. Bu durum neredeyse akşama kadar sürdü.

Bugün aracımız olduğu için kadınların ihtiyaçlarını bulundukları yerlere götürme şansımız da vardı. 11 kişinin ihtiyaçlarını paketleyip araca yükledik. Bir grup arkadaşımız depo düzenlemesi ve dağıtım için parkta kalırken başka bir grup araçla dağıtıma çıktık. Dağıtıma çıkıp güzergaha baktığımızda fark ettiğimiz ilk şey, bazı adreslerin gerçekten çok yakın mesafede olduğuydu. Bazı kadınların arabası da var. O yüzden arabası olanları ya da yakında bulunanları Sevgi Parkı’na gelmeye teşvik ediyoruz. Aslında zaten herkese Sevgi Parkı’nda sabit olduğumuzu, muhakkak oraya da çay içmeye, muhabbete beklediğimizi söylüyoruz. Harbiye Caddesi’ndeki teslimattan sonra Dursunlu’daki Huzur Parkı’na da gittik, orası ilk toplu noktamız oldu diyebiliriz. İnsanların özellikle giysi ve çamaşıra çok ihtiyacı var. Aracı gören, kadın-erkek gelip ne alabileceğine bakıyor, bize soruyor. Yanımızda bir miktar erkek çamaşır ve çorabı da vardı, isteyen erkeklere verdik.

Kadınlara sadece isme yazılı malzeme getirebildiğimizi, isterlerse kendilerinin de ihtiyaçlarını, isimlerini ve telefon numaralarını yazdırabileceklerini söyledik ve bu oldukça yoğun bir mesaiye dönüştü.  Ama insanlar çok yorgun ve bazen çok acılı olmalarına rağmen bu durumu anlıyorlar, çok ters bir tepkiyle karşılaşmadık.

Huzur Parkı’ndan sonraki durağımız oldukça kalabalık bir alandı. Oranın yerlisi becerikli bir kadın, Zehra, durumu ele aldı, herkesi isim ve ihtiyaçlarını yazdırması için ona yönlendirebildik. Sonrasında da bütün kadınları tek tek bize gelmeye değil, toplu halde tek isim altında ihtiyaçlarını yazdırmaya yönlendirdik. Tam yola çıkacakken bize havuçlu bisküvi pastası getirdiler ve çay ikram ettiler. Bir türbenin bahçesinde masa açtılar, bizi gören başka kadınlar da geldi, çok keyifli bir sohbet ettik. Kadınlardan birinin akrabası olan bir adam da bize çay servisi yaptı. Giderken de “Destekliyoruz sizi, ben de solcuyum” dedi. Herkese Sevgi Parkı’nda olduğumuzu ve muhakkak beklediğimizi söyledik.

Bir sonraki durağımıza yol alırken Yeşilpınar’da biraz kaybolduk ama bu vesileyle yeni insanlarla tanıştık. Önceden Samandağ Kadın Platformu’yla çalışmış bir kadınla tanıştık. Bize yaptığı çalışmalarla ilgili biraz bilgi verdi, bir de fotoğraf çektirdik beraber. Bir sonraki durağımıza vardığımızda, aslında yine tek bir isme paket götürüyorduk ama çok yoğun bir ihtiyaç durumuyla karşılaştık. Kadınların ihtiyaçlarını isimlerini ve telefonlarını almak epey uzun sürdü. Bazen de kafamıza göre bir şey veremeyeceğimizi, elimizdekilerin isme geldiğini anlatmakta zorlandık. Yine insanları tek tek isim vermeye değil, ihtiyaçları tek isimde toplayıp topluca yazdırmaya yönlendirdik. Öbür türlü başa çıkmak gerçekten çok zor.

Foto: Cerise Sudry/ Le Monde

Akşama doğru çadırın kurulmasında yer alan üç arkadaşımızı İstanbul’a uğurladık. Kadınlar gönüllü arkadaşlarımızın ne zaman döneceğini sordular, anı kalsın diye fotoğraf çektirmek istediler.

Burada bu kısa ve zor zamanda kadınlarla gerçekten güçlü bağlar kuruyoruz. Yaşamlarına dokunuyor her şeyi kelimenin tam anlamıyla sıfırdan kuruyoruz. Burada sosyalist örgütler, meslek örgütleri ve diğer kadın örgütleriyle birlikte bizim dışımızda halkın sorunları ve ihtiyaçlarıyla ilgilenen bir başka kurum yok hala. Kadınlar da bunun çok net farkındalar ve o nedenle bizimle başka türlü bir bağ kuruyorlar.

Akşama doğru bir çadırda yaşlı bir teyzenin yatak yorgana ihtiyacı olduğu haberini aldık, Sevgi Parkı’nın içindeki çadıra baktığımızda paletin üzerinde ince iki battaniye üzerinde yattığını gördük. Ona yatak aradık.

Akşam yemeğinden sonra TTB heyeti ile birlikte Şebnem Korur Fincancı yanımıza geldi; kentte çadırlarda yaşayan kadınların sağlık ihtiyaçlarına dair sohbet ettik. Gebe kadınlar, kanaması durmayan kadınlar var. SES’ten bir arkadaşımız kadınlarda enfeksiyondan kaynaklı mantar oluşumunun çok yaygın olduğunu, Kadın Savunmasından arkadaşların onlarla beraber dolaşan ekiplerde yer almasının çok iyi olacağını söyledi.

Gece 12’ye kadar depoları düzenleyip, kadınların ihtiyaçlarını kişi kişi paketledik. Paketlerin içine genital temizlik broşürlerimizden de koyduk.

Gün 8 (20 Şubat Pazartesi): Bugün sakin bir rutinle başlayan günümüz akşamki yeni depremlerle birlikte çok yoğun biçimde sona erdi.

Sabah her zamanki gibi saat 7’de kalktık; kahvaltı yaptık. Artık her sabah çadır alanına üç dört kadın neredeyse sürekli geliyor; düzenli ilişki kuruyor bizimle sabah akşam görüşüyoruz. Kahvaltıya da geldiler, onlar yemiş oluyor aileleriyle birlikte ama yine de vakit geçirmeye geliyorlar. Ayfer abla Antakya kahvesi yapıp gelmiş örneğin. Kahvaltı sonrası dün akşamki işbölümüne göre Aşağı Okçular’a bir ekip geçtik. Yardıma ihtiyacı olan arkadaşımızın depo işlerine yardım ettik, birkaç çadır daha kuruldu burada. Sonrasında çevredeki çadırları dolaşmaya başladık. Aşağı Okçular’dan Sevgi Parkı’na kadar olan çadır alanlarını tek tek dolaşıp hem kadınlarla sohbet ettik, hem de ped ve diş macunu dağıttık. Başka ihtiyaçlarını da ayrıca listeledik. Kadınların bolca kıyafete ihtiyacı var. Kadınların duygu durumu da değişken. Mesela önceden görüştüğümüz bir kadın, aile içi krizler yüzünden bir önceki görüşmemizden daha kötü durumdaydı.

Bayramiç Belediyesinin bir okulun bahçesinde kurduğu çadır kente de gittik. Çadır kent ile ilgilenen kişi CHP kadın kolları başkanıymış ve bizi görünce sevindi. Orada da Kadın Kahvesi yapmayı önerdik. Kadınların ihtiyaçlarını listeledik, beraber tamamlamanın yollarını aradık. Ayrılırken Kaz Dağlarından gelen elmalardan verdi, siyanürsüz diye de ekledi. İzmir Belediyesi’nden gelip çalışma yapan arkadaşımız ile de karşılaştık. 1000 kişilik çadır kentleri var 300’ü kadın.

Çadır alanında da çok yoğun bir gündü. Çok fazla kadın ihtiyaçları için bize geldi. Gebe bir kadın doğum sonrası malzemelerine ihtiyacı olduğunu söyledi. İki psikiyatrist kadın bir haftalığına parkta poliklinik açmış. Psikologları da birlikte çalışmaya için davet ettiler. Bilgi travma grubu da geldi. Gözlem yapmaya gelmişler ve çadır kurmayı düşünüyorlar, AÇEV ile beraber çalışıyorlar. Hem bireysel görüşme hem grup çalışması yapmayı planlıyorlar, konteyner kurmayı düşünüyorlar. Çoğu Antakyalı ve Arapça biliyor. İspanya Merkezli Açlığa Karşı Acil Eylem Örgütü bizimle iletişimde. Ara ara eşya getirmeye devam edecekler. Harbiye tarafında dağıtım merkezi kurabilmek mümkün mü diye bakacağız.

Genel bilgilere gelirsek: Enkaz Radar uygulaması ikincil delil toplamaya yarayabilir. Baro da savcılık kalemlerinin şehirde barınabileceği uygun alanlar yaratmaya çalışacak. Gelen bilirkişiler duramayıp gidiyor. Karakollar mobil araç olarak işliyor. Savcılık işlevini yerine getirmiyor, CMK atamaları yapılamıyor. Kolluk kuvveti mülteciler açısından fail durumunda, güvenlikleri sağlanamıyor. Şiddet vakaları yaşanmaya başlandı. Avukat grupları ile yaptığımız kısa toplantıda aktardıklarına göre 18 yaşında kolluk tarafından işkence gören bir çocukla konuşmuşlar. Şikayetçi olmaması için baskı görüyor. Avukat arkadaşlar şikayetçi olması için yardımcı olmaya çalışıyor. Mustafa Kemal Atatürk Üniversite Devlet Hastanesi’nden darp raporu alınabiliyormuş.

Depremzedelerin çoğu çadırlarından çıkmıyor. Genç kadınlar önceki hareketli yaşamlarının oldukça yavaşlamasından dolayı çok sıkılıyorlar. Bunun için çalışmalar düşünebiliriz, çoğu da utandığı için bir şeyler istemekten çekiniyor. Artık deprem sonrası iki hafta olacağı için insanların önceden aldığı eşyalar da kötü bir duruma geldi ve yenilenmesi gerekiyor. Elektrik ve su gelmeye başlamış evlere. Evlere girip duş aldıklarını, elde çamaşır yıkadıklarını söyleyenler oldu. Hala çadır sorunu olduğu için bu durumun yol açtığı sıkıntılara akşamki depremle birlikte yeniden tanık olmuş olduk.

Akşam çadıra döndüğümüzde Ankaralı arkadaşlar gelmişti, depo işleri halledilmişti, bir sonraki gün köylere gideceğimiz için listeleri hazırladık. Akşam yemeği artık Kartal Belediyesi’nden geliyor. Yemeklerimizi yedik. Ankaralı arkadaşlara aktarımlar yapıp çadır alanını gelen malzemeler ile yeniden düzenledik. Hayatın kırıntılarını değil tamamını istiyoruz yazılı dövizler astık. Defne’den kadınlar da geldi Ankara’dan gelen yiyecekleri yiyip çay sohbeti yapıyorduk. Ankara’da kooperatiften kadınlar bizim için süslü bit tokaları hazırlamış, onları bakıp eğlenip takmaya çalışırken deprem oldu!

Kriz anında alandan uzaklaşıp ortak alana geçerek birbirimizi kollayabildiğimizi gördük. Birbirimizin hem psikolojik hem de fiziksel koşullarını gözetmeye çalışıyoruz zaten sürekli. Deprem anında parkta olmayan arkadaşımız sokakta evlerin çatılarından kiremit parçalarının düştüğünü anlattı. Elektrikler gitti, herkes bağırmaya başladı. İnsanlar panikle yakınını arıyordu. Biz de korkup ürktük ancak depremzedelerin iyi bir kriz yönetimi vardı, park alanında toplanan insanları sakinleştirmeye çalıştık hep birlikte. Deprem sonrasında sosyal medyadan aldığımız teyit edilmemiş bilgilerin çok hızlı yayıldığını ve kriz anında daha olumsuz sonuçlara yol açabildiğini de gördük. Öte yandan biz halkı sakinleştirmeye çalışırken bölgeye hızla gelen polis ekipleri, “evlere girenleri vurun, indirin” diye bağırarak halkın güvensizlik ve panik duygusunu daha da artırdılar.

Özellikle kadınlar açısından iki haftanın ardından yeniden aynı şeyleri yaşamak bazı şeyleri sıfırlamış gibi gözüküyor, ama  deprem anında ve sonrasında yanlarında olmamız güven ilişkilerimizi sağlamlaştırdı. Uzunca bir süre bir arada bekledikten sonra yardım kamyonundan kadın çadırına gelen eşyaları zincir kurarak indirdik. Deprem anına dair biraz sohbet edip yorgun bir günü bitirmeye çalıştık.

Bugün depremin ardından yine tuvalet sorunumuz oluştu, çünkü yakınlardaki okulun tuvaleti halkın kullanımına kapatılmış durumda. Bölgeye acilen çadır, seyyar tuvalet sağlanması gerek. Bugün bir kadın okula girmeye çalışmış güvenlik içeri almamış Kadın ben halkım burası benim oğlumun okulu, buranın sahibi biziz diye kavga ediyor ama giremiyor okula. Okul şu anda kolluk tarafından kullanılıyor.

 

Foto: Berkcan Zengin

Gün 7 (19 Şubat Pazar): Bu sabaha bir kadın arkadaşımızın hazırladığı çökelekli salata ile başladık. Burada tanıştığımız kadın arkadaşlarımız Antakya’yı, evlerini, kültürlerini, dillerini, yaşamlarını bize tanıtmak ve aslında yeniden var etmek için bu yıkımın çatlaklarından inatçı ayrık otları gibi baş çıkarıyorlar.

Ne yazık ki kadınların acil olarak ihtiyaç duyduğu kalemler artık elimizde kalmadı ve bazı insanların gönüllü olarak kurduğu dağıtım ağları valilik/kaymakamlıklar tarafından sınırlandırıldığı için önümüzdeki günlerde malzeme sıkıntısı yaşanabilir.

İstanbul’dan yeni gelen arkadaşlarımızı gün ortası yoğunluğu ile karşıladık. Bir yandan köylerden gelen kadınlarla sohbet edip elimizde kalan sınırlı sayıdaki malzemeyi paylaşırken, bir yandan da yeni gelen arkadaşlarımıza aktarımlar yaptık.

Hem yeni gelen arkadaşlarımıza şu ana kadar temas edebildiğimiz mahalleleri tanıtmak hem de kadınları ziyaret etmek için bir grup arkadaşımız Aşağı Okçular tarafına gitti. Aynı zamanda depremzede olan Kadın Savunması üyesi bir arkadaşımızı da ziyaret ettik. Arkadaşımız kendi akrabalarının cenazeleri ile çevre mahallelerdeki insanların ihtiyaçlarını giderebilmek için yaptıkları ziyaretler nedeniyle çok yoğun bir süreç geçiriyor. Bu süreci dayanışmayla aşmaya çalışırken arkadaşlarımızın kendi süreçlerini gözetmemiz ve gerekli zaman ve alanı da onlara yaratacak organizasyonu arttırmamız gerekiyor. Bu mahallede ve arkadaşımızın ziyaret ettiği köylerde hep birlikte malzeme dağıtımı ve kadınlarla görüşmeler yapmak için planlama yapıyoruz.

Aşağı Okçular’a yapılan bu ziyaret sırasında Aşevinin ve çocuk etkinlik alanının bulunduğu yere panik içerisinde gelen ve oradakilerin telefonunu kullanmak isteyen depremzede bir kadın arkadaşın aslında şiddet gördüğü erkekten kaçtığını anlamamız üzerine hızlı bir dayanışma planı çıkardık. Kadın arkadaşımız telefonuna ve cüzdanına el koyan adam tarafından rızası dışında deprem bölgesinde kalmaya zorlanıyor, ölüm tehdidi alıyordu ve buradan uzaklaşarak güvenli başka bir ile gitmek istiyordu. Gideceği güvenli yerdeki kişilerle iletişimini sağlayarak, ulaşım organizasyonunu yaparak ve bu sırada güvende kalabileceği bir alanda kendisiyle bekleyerek kadın arkadaşımızın kentten ayrılmasına destek olabildik. Sonraki süreci de birlikte planladık.

Kadın Savunması’ndan psikolog bir arkadaşımız aynı zamanda TODAP ekibinde de yer aldığı için bir kaç köye ziyarete gidip kadınlarla görüşmeler yapma fırsatı buldu. Bu ziyaret sırasında da kadınların yalnızca kocalarından değil, aynı çadırı paylaşmak zorunda kaldığı büyük ailenin diğer erkeklerinden de şiddet gördüğü ve bunu paylaşabilmek için çay-kahve ikram etmeyi bir alan yaratma yöntemi olarak kullandığını gözlemledi. Bu deneyimler bize günlerdir söylediğimiz erkek şiddeti tehdidi ve olgusunun bu kriz anında kadınlar için daha da yüksek risk haline geldiğini bir kere daha gösterdi. Bununla birlikte uygun alanlar ve olanaklar yaratıldığında kadınların erkek şiddeti hakkında konuşabildiği, buna karşı harekete geçmek istediği fakat kamu mekanizmalarının çökmüş olması sebebiyle çaresiz bırakıldığı görülüyor. Bir yandan kadın dayanışma noktalarını arttırırken bir yandan da erkek şiddetine karşı başvuru mekanizmalarının etkin şekilde devreye sokulmasını sağlamak için mücadele etmek zorundayız.

TODAP ile birlikte Narlıca’ya yapılan ziyarette arkadaşımız, TTB ve SES’ten gönüllülerle birlikte gebe ve bir yaş altı bebeği olan kadınlarla görüştü. Kadınların içinde oldukları koşulların gözetilmediği ve özgün ihtiyaçlarını karşılamakta çok zorlandıkları gözlendi.

Ayrıca bu bölgedeki depremzedelerin yine depremzede olan Suriyelileri yemeğin dağıtıldığı okuldan kovduklarını öğrendik. Bu okuldaki bu ayrımcılıktan rahatsızlık duyan bir kadın “insanlar ne kadar empatiden yoksun. Onlar ülkelerinde evsiz kaldı buraya geldi, biz de şimdi evsiz kaldık, birbirimizi anlamamız gerekir” dedi.

Kentte ve sosyal medyada körüklenmeye devam eden bu ayrımcılığa karşı daha geniş dayanışma zeminleri kurmak, devletin sorumluluğunu teşhir etmek, katmerli bir baskı ve ayrımcılık altında hayatta kalmaya çalışan mülteci kadınlarla daha özel dayanışma planları çıkarmak zorundayız.

Yarının işlerini planladıktan sonra çadırlarımıza çekiliyoruz artık.

 

 

ÖNCEKİ GÜNLER İÇİN:

SONRAKİ GÜNLER İÇİN:

Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

 

Yorumlar