Kadın sağlığı açısından ciddi risklerin bulunması sebebiyle acilen hijyen sorununun çözülmesi ve cinsel sağlık, üreme sağlığı, gebelik ve doğum süreçlerine dair tıbbi destek sağlanması lazım. Kamunun çöktüğü bir deprem bölgesinde kadına yönelik şiddete karşı başvuru mekanizmalarının ivedilikle tekrar kurulması, erişimin kolaylaştırılması lazım. Kadınların üzerine yıkılan çocuk, yaşlı ve hasta bakımının kamu tarafından kreş ve bakım evi sağlanarak giderilmesi lazım.
Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Şimdi çalışmalarımıza bir de Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurmaya başladığımız Kadın Dayanışma Çadırı ile devam ediyoruz. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.
Antakya-Defne Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz, Kadın Dayanışma Çadırı güncemizi güncelden eskiye doğru okuyabilirsiniz:
ÖNCEKİ GÜNLER İÇİN:GÜN 1-2
SONRAKİ GÜNLER İÇİN:
Gün 6 (18 Şubat Cumartesi): Güne TODAP’tan gelen 3 arkadaşlarımızla psiko-sosyal çalışma yapmak üzere bölgeyi tanımak ve yöntem geliştirmek için yaptığımız sohbetle başladık. Burada dayanışma içerisinde olacağız; ortak alanı da birlikte kullanmaya başladık.
Sonra diğer rutin günlük çalışmamız olarak daha önceden telefon numaraları alınan, iletişimde olduğumuz kadın arkadaşlarımızı aradık. Kadınlar ihtiyaçları için sık sık kadın dayanışma noktasına geliyor. Erzak ihtiyacı da bölge halkı açısından acil ihtiyaçlar arasına eklenmiş gibi görünüyor.
Çadıra gelen kadınlardan basit kimlik bilgilerine ek olarak, nerede kaldığı, köyde kalıyorsa hangi köy olduğu gibi daha kapsayıcı bilgi toplamamız iyi oluyor, çünkü köy ziyaretlerinde mutlaka köylerine uğramamızı istiyorlar. Bizim açımızdan da daha mobil çalışma yaparken uğrayacağımız adresler oluşuyor.
Sevgi Parkı merkezi bir lokasyon olduğu için çevre mahalle ve köylerden insanlar gelerek buradan acil ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyorlar ve günün belli saatleri çok yoğun geçiyor. O yüzden görev dağılımı yaparken Kadın Dayanışma noktasında sürekli kalan en az üç arkadaşımız olmasına karar verdik. Bu sayede ihtiyaçlarına destek olabildiğimiz kadınlarla çadırda birebir sohbet edebiliyor, hikayelerini dinliyor ve yakın temas kurabiliyoruz. Mesele sadece yardım dağıtmak değil, biz burada kadın dayanışması kuruyoruz.
Dayanışma kurduğumuz kadınlarla çok samimi ilişkiler de kuruyoruz. Örneğin bir kadın arkadaşımız evine gidip kahve hazırlayıp getirdi Kadın Kahvesine gelen kadınlarla birlikte içelim diye. Sonrasında kendisinin ayakkabı dükkanı olduğunu ve ayakkabı dükkanındaki tüm ayakkabıları bağışlamak istediğini söyledi; fakat içeri girmesi için izin gerektiği için nasıl bir yönteme başvurabileceğini birlikte konuştuk. Ekonomik durumunun şehirden göç etmesine müsait olmasına rağmen burada kalmayı tercih ettiğini de söyledi. Önceki gün planlı bir şekilde Kadın Kahvesi saati belirleyerek oluşturulan sohbet ortamı bugün kendiliğinden oluştu. Öğleden sonra burada tanıştığımız bir kadın yemek hazırlayıp bize yolladı. Gazeteci Zeynep Kuray da yanımıza uğradı.
Dayanışma yaşatır! Kadınlar her yerde!!!@kadinsavunmasi ağından feministler, Hatay'da depremzedelerle hayatı yeniden kurmak için bir arada!#Deprem pic.twitter.com/mY7OEpsVN5
— Zeynep Kuray (@zeynokuray) February 18, 2023
Yine yoğun olan saatlerde çadıra gelen bir kadın iki kızının olduğundan, ikisinin de üniversite okuduğundan bahsetti. Bölümlerinin hemşirelik ve diş hekimliği olması nedeniyle uygulamalı derslerinin olduğunu ve üniversitelerin öğrencilere hak kaybı yaşatıp yaşatmayacağı korkusu yaşadıklarını anlattı. Antalya ve Gaziantep’te okuyan iki kızının da KYK yurtlarında kaldığını; KYK yurtlarının depremzedeler için boşaltılması nedeniyle kızının eşyalarının yurtta kaldığını ve akıbetini bilmediklerini söyledi. Depremzedeler ile KYK yurdundan kapı önüne koyulan öğrenciler aynı kişilerdi. Kendisinin sesi olmamızı defalarca istedi.
Ayrıca fark ettiğimiz diğer konu da genç kadınların ihtiyaçlarını dile getirme ve isteme noktasında daha çok zorlanması ve onların ihtiyaçlarını da anneleri tarafından istenmesi. Gençlerin çok daha az dışarı çıktığını, yaşananların onları daha içe dönük bir hale getirdiğini görüyoruz. Bir belediyenin sokaktaki köpekleri toplamaya çalışması üzerine de insanlar buna karşı çıktı ve yaşanan tartışmada insanlar “burası bizim, burası onların” diyerek köpeklerin toplatılmasına engel oldu.
Bir kısmımız Aşağı Okçulardaki Aşevine gittik. Bu mahalledeki çocukları ve kadınları ziyaret ettik. Aşevi herkes için buluşma noktası haline gelmiş durumda. Çocukların orada kendilerini özgürce ifade edebildiği bir ortam yakaladıkları; bazı çocukların özellikle sorumluluk aldığı, yetişkinlere laf atarak, yemek dağıtımına katılarak aktif şekilde ve özgüvenle üretim sürecine katıldığını görüyoruz. Özellikle kız çocuklarının özgüveni yüksek. Aşağı Okçulara arada sırada uğruyoruz, burada da ayrıca iletişim bilgimizi alıp birebir diyalog talep edenler var. Kadınlar parkta toplandıkları zaman kendilerine katılmamızı isteyip bizi buluşmalarına da davet ediyor.
Kadınların deprem sonrası çekirdek aile içerisinde gördükleri baskı ailelerin bir arada yaşamaya başlamasıyla beraber büyük aile baskısı haline gelmiş. Sağlıkçı arkadaşların aktarımına göre zaten var olan uyuz salgını depremle beraber artmış.
Action Against Hunger (İspanya) örgütü daha önce telefon ile iletişime geçtikleri arkadaşımızla beraber Kadın Dayanışma noktamızı, yakındaki çadır alanını ve Aşağı Okçulardaki Aşevini gezdi. Alanı tanımaya ve ihtiyaçları tespit etmeye çalıştılar ve buradaki feministleri desteklemek istediklerini belirttiler.
▶️ La población afectada en #Turquía y #Siria necesita apoyo. Si puedes, ayúdales.
👉 https://t.co/Yy46DlTzc2 pic.twitter.com/jkAFCs1mo6— Acción contra el Hambre España (@Acontraelhambre) February 11, 2023
Bizim halihazırda yönergesini oluşturduğumuz çeşitli atölyeler üzerine birlikte çalışmak, kadınların ihtiyaçların giderilmesi için destek olmak istediklerini belirttiler. Ortak alanda çalışmalar üzerine konuşuldu. Çadır alanlarını gezerken selamlaşmalar ve bazı kadınların bizi yanına çağırması ile komşuluk ilişkilerinin geliştiği anlaşılıyor. Burada yaşayan Arap Alevi toplulukların arasında bağın çok güçlü olması, kültürlerine çok bağlı olmaları ve kapalı bir topluluk olmalarının sonucu olarak da kadınlar üzerindeki baskı daha yoğunlaşıyor.
Bu arkadaşlarla tespit ettiğimiz yeni doğan bebeklerin acil ihtiyaçları için hazırlanan kitleri ulaştırmak üzere Atatürk Parkı’ndaki çadır alanına gittik. Atatürk Parkı’nda mülteciler belirli bir alanda, yerliler farklı bir alanda gruplaşmış ve arada askerin de varlığıyla oluşturulan bir gerilim seziliyor. Orada Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı personeli, Kızılay, İHH ve Fetih Vakfı gibi devlet ve devlete yakın dinci gerici cemaatlerin bulunduğunu gördük. Buna rağmen çadır alanı ve insanların yaşam koşulları çok kötü durumda.
Yaratılan ırkçılık, ayrımcılık ve şiddet ortamında mülteciler ağırlıklı olarak bulunduğu alanlarından faşist grupların oluşturduğu tehdit nedeniyle çıkmak istemiyor. Faşist grupların baskısı mültecileri bulundukları alana sıkıştırmış durumda. Genç göçmen bir kadın ziyaretler sırasında bize yardım etti. Gezilen alanlarda mülteciler ile aramızda dil bariyeri var. Acı bir benzetme ama bugün depremzedelerin yaşadığı durum, itildikleri konum, kamuyla arasında açılan yarık ve hissedilen duygular, on yıl önce savaş nedeniyle buraya sığınmak zorunda kalan mültecilere benzer durumda. Mülteciler buraya göçlerinden bu yana ağırlıkla STK ve devletle muhatap olmak zorunda kalmalarından dolayı misafir, yardım alan, ikincil yurttaş pozisyonlarına mahkum edilmeye devam ediliyor. Arapça bilen arkadaşlarla beraber mültecilerle iletişime geçmek bu pozisyonu kırılması ve gerçek dayanışma zemininin kurulabilmesi için etkileşimi arttıracak. Ezilenlerin dayanışması temelli bir yaklaşımla devletle kurulan bu ilişki örgüsü kırılabilir.
Öte yandan devlet kurumlarının (kaymakamlık) müdahalesi ile yardımların azaltıldığı yardım getiren gruplarca da belirtiliyor. Adana’dan bazı gönüllü arkadaşlar erzak desteği sağlamaya çalışacaklar. Erzakın ihtiyaç sahiplerine doğrudan nasıl ulaştırılabileceğine yönelik yollar arıyoruz.
Bugün kadın örgütleri ile yaptığımız toplantının ardından Antakya Kadın Afet Dayanışma Koordinasyonu kuruldu. Bu koordinasyonla kadın örgütleri arasında dayanışma ve iletişimi arttırma, birlikte politika geliştirme kararı alındı. Bu konu önümüzdeki günlerde detaylandırılacak. Farklı örgütlerden kadınların deneyimlerini paylaşması ve günler sonra bir araya gelebilmek hepimize çok iyi geldi.
Altıncı günün ardından kadınlarla öncelikli olarak dayanışma kurabileceğimiz konulara dair verilerimiz oluştu ve bu konularda basılı bilgilendirici materyaller oluşturmaya ve temalı toplantılar yapmaya başlayacağız. Ayrıca devletin bu bölgedeki sorumluluklarından vazgeçmesi ya da bunları ihmal etmesi mümkün değil. O nedenle bazı talepleri vurgulamak istiyoruz:
- Buradaki halkın geçici barınma krizinin acilen halkın sosyal, kültürel ve ekonomik olarak kendilerini var edebilecekleri, var etmek istedikleri biçimde kurularak çözülmesi lazım.
- Halkın temel ihtiyaçlarının (su, elektrik, doğalgaz, yakıt, gıda, sağlık, eğitim) acilen kamu tarafından giderilmesi gerekiyor.
- Kadın sağlığı açısından ciddi risklerin bulunması sebebiyle acilen hijyen sorununun çözülmesi ve cinsel sağlık, üreme sağlığı, gebelik ve doğum süreçlerine dair tıbbi destek sağlanması lazım.
- Kamunun çöktüğü bir deprem bölgesinde kadına yönelik şiddete karşı başvuru mekanizmalarının ivedilikle tekrar kurulması, erişimin kolaylaştırılması lazım.
- Kadınların üzerine yıkılan çocuk, yaşlı ve hasta bakımının kamu tarafından kreş ve bakım evi sağlanarak giderilmesi lazım.
Bu kentin yeniden inşa edilmeye ihtiyacı olduğu bariz, ama ancak ve ancak başta kadınlar olmak üzere kent halkının iradesiyle inşa edilebilir. Antakyalı kadınların söylediği gibi “Antakya’yı terk etmeyeceğiz, Antakya istediğimiz gibi inşa edilecek!”
Bu akşam ayrıca İstanbul’dan beş yeni gönüllü arkadaşımız da bize katılmak için yola çıktı. Hasretle kucaklaşmayı bekliyoruz.
Gün 5 (17 Şubat Cuma):Bugün İslahiye’den gelen 3 arkadaşımızı uğurlayarak 5. günün sonuna geldik, akşam saatlerinde de Adana’dan bir arkadaşımız aramıza katıldı.
Önceki günlerde çevre mahallelerden gelerek bize ihtiyaçlarını ileten kadınlara telefonla haber vererek malzeme dağıtımı gerçekleştirdik fakat henüz gezici bir şekilde dağıtım işine girişemedik. Kadınların bu sisteme de alıştığını ve izdiham şeklinde gerçekleşen yardım biçiminden farklı olarak başlattığımız bu sistemde kadınlarla tek tek daha detaylı hijyen, bakım meselelerini de konuşabildiğimizi fark ettik. Bu durumun dezavantajı ise köylerde yaşayan bazı kişilerin araçları yoksa devamlı bulunduğumuz noktaya gelememesi, aracı varsa da benzin parası yetiştiremiyorlar.
Malzeme dağıtımı sırasında karşılaştığımız bir başka mesele de şu: bazı kadınlar için tuvalet kağıdı, ped, iç çamaşırı gibi ihtiyaçları dile getirmek, utanmak hissiyatından ziyade başkasından istemek çok zor ve ağır gelebiliyor. Bir yandan da artık yerlileştiğimizi daha çok hissediyoruz. Farklı mahallelerden gelen kadınlar bizleri evlerine ya da şu anda kaldıkları mekanlara davet etmeye başladılar. Hatta bir kadın “bu enkazın içerisinde kadın çadırı kurmayı nasıl akıl ettiniz gördüğüm anda kendimi güvende hissettim” dedi. Bir de tabii ki geldiğimizden beri yediğimiz en güzel yemek Antakyalı kadınların ellerinden çıktı : acı biberli ıspanaklı gözleme. Burada afetten sonra gönüllü mahalleli kadınların bir araya gelerek yemek yaptığı Aşağı Okçular’da aşevi olarak nitelenen bir alan var. Bir gün Antakya sarması, bir gün sütlaç… Sevgi Parkı’nda İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nin yemek dağıtmadığı günlerde kadınlar buradaki gönüllülerin karnını doyurmayı da ihmal etmiyor. Dayanışmanın bizden başka birbirini tanımayan Antakyalı kadınları da buluşturduğu aşikar.
Bu sabah itibari ile uluslararası örgütlerle iletişim kurmaya başladık. İlerleyen günlerde beraber çalışma olanağı bulacağımız birkaç kalem çıkardık. Biraz da namımız bölgede yayılmaya başladı. Öğleden sonra saat 5 sularında Kadın Kahvesi etkinliğimizi gerçekleştirdik. Hem bölgeden kadınlar hem de daha önce feminist özsavunma atölyemize katılan Fransa’dan gazeteci arkadaşlarımız sohbete katıldı. Çok kalabalık olmasa da gün içerisinde zaten uğrak bir nokta haline geldiğimiz bir alana dönüştük.
Kadınlarla şehrin dışına doğru oluşturulması planlanan bölgelerde yaşayan halkın çadır kentlere tahliye edilmesi hakkında konuştuk. Valiliğin oluşturacağı çadır kentlere taşınmak istemeyen ve komiser bir polis tarafından tarafından Defne’deki çadırından çıkarılmaya zorlanan bir kadının polise verdiği cevap şu: “Çıkmıyorum burada bu çadırda yaşayacağım, terk etmeyeceğim doğduğum yeri”. Kadınlar bölgeyi terk etmedikçe bizim de burayı terk etmeyeceğimizi, mücadeleyi beraber büyüteceğimizi ve yeniden hep birlikte yaşamlarımızı inşa edeceğimizi söyledik. Bazı kadınlar da geçici bir süreliğine gitmek istiyor, çocuklarını bu koşullarda büyütmek istemiyor fakat eşleri istemediği için gidemiyor. Yaptığımız sohbetlerde arkadaşlarımın aktardığı depremzede kadınlardan gelen cümleleri birebir aktaramasak da olabildiğince birebir söylenenleri yazmak istiyoruz.
Afetin yarattığı yıkıma rağmen hala eşinden psikolojik ve fiziksel şiddet görmeye devam eden başka bir kadın arkadaşımız “ne olursa olsun itaat etmeyeceğim niye edeyim ki! Hep böyle oldu ama her zaman böyle devam edeceği anlamına gelmiyor” dedi. Defneli Kübra ise saçının yarısı kazılı olan bir arkadaşımıza “ben de senin gibi saçımı kazıtmak istiyorum ama kocam izin vermedi” dedi.
Diğer kadın örgütleriyle de ortak bir toplantı planımız var. Buradaki imkanları, şartları konuşmak, deneyimlerimizi aktarmak ve bölgeye dair yaklaşımlarımızı konuşmak ve birtakım noktalarda ortaklaşmak adına. Aynı zamanda Emek ve Demokrasi Güçleri çağrısıyla burada bulunan örgütler olarak da bir toplantı yaptık. Devletin buraya uyguladığı özgün bir kırım politikası var. Bu şekilde kentin sosyal ve politik yapısını bozmayı hedefliyorlar. Toplantının sonuçlarını daha detaylı olarak diğer günlerde aktarabilecek forma getirebiliriz.
Biz şimdi Nazlı teyzeye kahveye gidiyoruz…
2 2
Gün 4 (16 Şubat Perşembe): Merhaba yeniden, bugün artık daha fazla yer(li)leştik. Tüm yaşamın yerle bir olduğu bir yerde, hayatın tüm imkansızlıkların içinde yeniden kurulma/üretilme sürecinin daha içkin bir parçası olduk gibi hissettik. Bugün birçok kurum/gönüllü burada bir kadın çadırı kurulmuş diye ziyaretimize geldi.
Kimler ziyaretimize geldi:
– Hayata Destek: Zorlukları ve ihtiyaçlarımızı sordular. Su tankeri gönderdiler birkaç saat içinde. Uluslararası bir örgütle gelmişler, feminist örgütleri desteklemek istiyorlar, Aşağı Okçular mahallesinde kadınlarla şiddetle karşı çalışmalar yapmak için büyük bir konterynır alanı kurulabilir.
– Ovacık Belediyesi ekibi başkanla birlikte geldi. Çeşitli ihtiyaç ve fazlalıklarımızı takas yapacağız onlarla.
– SYKP Eş başkanı ve KADAV ile görüştük; KADAV bölgede psiko-sosyal çalışma yapmayı planlıyor.
– Dünya Evimiz Derneği, göçmenlerin yoğun olduğu alanlara göçmenlerin nasıl yerleştireceğine dair analiz yapmışlar, psiko-sosyal bir çalışma yapacaklar, farklı örgütlerle birlikte.
– Mor Dayanışma, özellikle Samandağ’da ve orada çok fazla yıkım var; her gece büyük bir ateş yakıyorlar ve kadınlar toplanıyor, çocuklarla atölye yapıyorlar.
– Aşağı Okçular Aşevini ziyaret ettik; oradan da kadınlar için ihtiyaç listesi aldık.
– Ayrıca İstanbul’dan ağırlıkla çocuklarla çalışma yapmak için gönüllü olan bir ekip de ziyaretimize geldi.
Alanımızda neler yaptık?
Çadırların üstünde gerekli düzenlemeleri yaptık ve tabelasıyla birlikte Kadın Kahvesi alanımızı yarattık. Yarın da Kadın Dayanışma noktasına gider diye yol gösteren oklu kartonlar yapacağız. Kadın sağlığı özelinde çalışma yapmayı planlıyoruz; sağlıkçı arkadaşların karavanını bir gün kadın sağlığı çalışmasına ayırabiliriz. Ayrıca kadınlarla görüşme çadırında hazırlayabildiğimiz ihtiyaçların dağıtımını gerçekleştirdik, çadır daha kişisel/feminist konuşmalar için de bir alan sağladı. Yardım veren ve yoksunluk içinde yardım isteyen ikiliğini de biraz olsun çatlattı.
Bir şey istemek bazı kadınlar için çok zor, ama çok az da olsa bazıları da ihtiyaç duydukları şeyler elimizde olmadığı için kızabiliyor. Görüştüğümüz kadınları yarın düzenleyeceğimiz Kadın Kahvesi’ne çağırdık; hatta biri Antakya kahvesi bile getirecek. Kadınlarla oldukça yakınlaşmaya başladık , daha düzenli gidip gelen, bizlerin de hayatını merak eden, günümüzü şenlendiren ablalarımız, bacılarımız olmaya başladı. Nazlı abla bizi kendi çadır alanındaki tuvalete götürdü bir gün gelin kahve içelim diye bizi kendi çadırına davet etti, misafirliğe.
Toplumsal ilişkilerin kadınlar tarafından nasıl yeniden inşa edildiğine tanık oluyoruz burada bir kez daha. Kendi yasıyla, kaybıyla yüzleşmek yerine öfkesiyle eksikliğinin üstünü kapatmaya çalışan, karısına çocuğuna bağıran erkeklere de tanık oluyoruz. Kadınlar ağlıyor, gülüyor, neşesinin ve kederinin sorumluluğunu da alıyor.
Ayrıca depomuzda sayım yaptık, dosyaya aktardık. Kalın giysi pek gelmiyor, bir şeyler toplarken buna dikkat edelim. Az olan malzemeleri açmayalım, gerçekten ihtiyacı olana, iletişimde olduklarımıza verelim. Kadınlara fener vermeye özen gösterelim, fener bulmamız lazım neredeyse hiç gelmiyor. İhtiyaç listemizi de güncelleyeceğiz.
Burada avukat örgütü, baro olarak yapacak çok şey var, bunu vurgulayalım.
Burada yardım dağıtımı örgütleyenler, ortak rapor yayınlayabilir; ortak bir açıklama yapılabilir; bu da bölge dışındaki durumun “normalleştirilmesini” engelleyebilir. Meslek örgütlerinin sürece daha aktif katılımını sağlamak da gerekli. Özellikle göç alan illerde tarikatlara teslim edilen çocuklarla ilgili çalışma yürütülmesi de çok acil!
Gün 3 (15 Şubat Çarşamba): Antakya, Defne Sevgi Parkı’ndan merhaba! 14 Şubat akşamı İslahiye’den arkadaşlarımız, bugün de (15 Şubat) Mersin’den bir arkadaşımız buraya geldi, toplamda 8 kişi olduk.
Bulunduğumuz bölgede elektrik ve su yok. Buradakilere arıza giderilemiyor dense de, asıl sebebi yıkıma başlamak için insanların buradan gitmesini sağlamak. Evlerini terk etmek istemiyor insanlar, evlerde de kalamıyorlar ancak yağma ihtimalinden korkanlar var, cenazelerini bekleyenler var. Valilik şimdi kontrolü ele almaya çalışıyor sanıyoruz. Çünkü idareten AFAD tarafından ortaya atılmış çadır alanlarını tahliye etmeye çalışıyorlar. Kentin çeperlerinde belirledikleri alanlara çadır kentler kuruyorlar. Öte yandan yıkımın fazla olmadığı köylere artık yavaş yavaş elektrik ve su verilmeye başlanıyor, bu köylerdeki insanlar gündelik yaşamı yeniden kurmaya yönelebiliyorlar. Bugün etraftaki Kartepe ve Derince gibi birçok belediyenin yardım merkezi de valiliğin kararıyla Defne’den ayrılmaya başladı.
Burada en büyük ve devam eden problemlerden biri hijyen. Buraya su ve elektrik verilmediği için temizlenmek pek mümkün olmuyor. Kadınların sürekli iç çamaşırı değiştirmesi gerekiyor, o nedenle iç çamaşırı çok büyük ve acil ihtiyaç. Buradaki dağıtım merkezlerinden iç çamaşırı bulduk biraz, ancak kadınların rahatça kullanabileceği biçimlerde değiller. Buraya yollanan iç çamaşırlarının hem büyük ve battal bedenleri de kapsaması hem de en rahat kullanıma sahip klasik külot biçiminde iç çamaşırı olması lazım. Bir de bugün bazı kadınların düşük yaptığını duyduk. Bazı kadınlar vulva bölgesini ıslak mendil ve kolonya ile temizliyorlarmış; sohbet ettiğimiz kadınları uyarıyoruz temiz su ve peçeteyle temizlemek gerektiğini ve bunu paylaşmamızdan memnunlar etraflarına da yaymaya çalışıyorlar. Bazı kadınlar da halihazırda bu yöntemle temizliyor. Ayrıca kadınlarda idrar yolu enfeksiyonları görülüyor.
Güvenlik açısından hala geceleri çadır alanlarının dışına çıkmayı pek tercih etmiyoruz. Bunun birden fazla sebebi var: vur emri altındaki askerler pervasızca ve dikkatsizce insanlara silah doğrultabiliyor, kaza kurşunu riski mevcut. Kentte ışıklandırma, kentin tamamına yayılmış bir kamu düzeni olmadığı için kadınlar açısından şiddet riski yükseliyor. Bir de Kartepe Belediyesi nehrin karşısındaki halı sahadan çekilince oraya polisleri konuşlandırdılar.
Asker ve polis buradaki kriz merkezini ve idaresini hala tanıyor. Biz buradaki depremzedeler bölgeyi terk etmeden dayanışma noktamızı taşımayı düşünmüyoruz. Ancak zaten çalışma alanımızı dayanışma noktasıyla sınırlı tutmuyoruz aksine daha mobil, hareketli olmayı planlıyoruz. Yine de bir iki sabit noktamız olsun istiyoruz.
Toplamda 3 tane büyük çadır kurduk; biri bizim kaldığımız, biri depo olarak kullandığımız (gelen malzemeleri de tasnif edebildiğimiz) diğeri kadınlarla sohbet için oluşturduğumuz özerk bir alan. Aynı zamanda kadınların kullanabileceği bir giyinme kabini kurduk. Çünkü dışarıda ve arabada kalan kadınlar, tuvalet imkanı da aşırı sınırlı ve kirli olduğu için, kıyafetini ve çamaşırını değiştiremiyor. Bir de dışarıda soba etrafında oturup kadın kadına sohbet edebileceğimiz bir alan oluşturduk. Alan düzenleme ve yerleşme işimiz bitmek üzere olduğu için köylerde ve diğer mahallelerdeki kadınlara ulaşmayı, ayrıca bölgedeki kadınlarla daha fazla iletişim kuracak alanlar yaratmayı planlamaya başladık.
Defne’de geçirdiğimiz bu kısa süre içinde bizlerin de kişisel olarak tanıklık ettiği bir durum da şu: depremin yıkıcı sonuçlarının yanı sıra kadınların üstüne bakım emeği ve erkek şiddeti sorunu da yıkılmış durumda. Bir yandan da depremin yıkıcı sonuçlarına neden olan ve hala devam eden bu yıkımın sorumlusunu, iktidarı ifşa etmek ve unutmamak için deneyimlerini aktarmak ve sosyal medyada deprem sonrası hayat şartlarını paylaşmak isteyen kadınlarla da bulaşacağız. Deprem bölgelerindeki dayanışma merkezlerinden ve özellikle kadın dayanışma noktalarından yapılacak bu paylaşımlar bizler için büyük bir öneme sahip. Zira burada yaşananlar ana akım medyada görülmüyor, depremzedelerin yaşadığı süreç özel olarak kadınların afet sonrası yaşadığı durumu yani gerçekleri paylaşmak lazım. Kadınların sesine megafon olmayı da önemli buluyoruz.
Her akşam yaptığımız toplantılarda buradaki feministler olarak deneyimlerimizi paylaştığımız bir sohbet de yapacağız. Gün içerisinde çokça “an” yaşıyoruz ve bunları unutmak istemiyoruz, kadınların deneyimlerini birbirimizle paylaşmak istiyoruz, ayrıca bizlerin üzerine de yığılan deneyimleri paylaşarak hafifletmek istiyoruz. Bu sohbeti de ses kaydına alarak tutmak istiyoruz.
Yarın iç çamaşırı dağıtımı için aramalarımızı yapacağız, diğer kadın örgütleriyle ve bazı mahallelerle görüşmeleri planlayacağız, kadınlarla Cuma günü Kadın Kahvesi’nde bir buluşma yapacağız. Bir de öneri: Yapabilen varsa deprem sonrası yıkıntının ekolojik sonuçlarını çıkarmak da gerek. Herkese sevgiler o zaman!
Gün 2 (14 Şubat Salı): Bugün yardım dağıtım kamyonu gelmediği için, daha rahattık, dün yoğun biçimde dağıtıma da katılmıştık. Bir arkadaşımız Antakya merkeze, Armutlu’ya ve çoğunlukla göçmenlerin yaşadığı bir mahalleye gitti. O taraflara doğru enkaz sayısı giderek artıyor, koku da daha çoğalıyor. Ama artık tek tük binalardaki molozlar kaldırılmaya başlanmış.
İhtiyaçlar bitmiyor, buraya sürekli olarak malzeme gelmesi lazım. İhtiyaç listesi yine aynı: Konteynır tuvalet, giyinme kabinleri, diş fırçası, diş macunu, şampuan, deterjan. el sabunu, hasta bezi, ıslak mendil, kolonya, dezenfektan, fener, mum, tuvalet kağıdı, kağıt havlu, çorap, kalın eşofman, termal içlik ya da tayt, bit ilacı, her türlü kadın, çocuk, erkek alt-üst iç çamaşırı, spor sutyen ya da yarım atlet. Bölgenin ayrıca çadırla birlikte erzak, soba ve ısıtıcı ihtiyacı da var ama bunlar küçük desteklerle giderilemez, büyük organizasyon lazım. Genel olarak gaz, su ve elektrik alt yapısının kurulması da lazım ve bu konuda hep birlikte baskı yapmamız gerekiyor. Ayrıca kadın çalışması yapan kadınların kullanacağı büyük çadır ihtiyacı da var.
Gün 1 ( 13 Şubat Pazartesi) : Selamlar herkese. Karayolu açık, biz eşya yüklü özel bir otobüsle geldik ve girişimizde herhangi bir problem yaşamadık. Öncelikle bir haftadır burada olan kadın arkadaşlarımızla sohbet edip, imkanlar ve risklere, sıkıntılara dair fikirler edinmeye başladık. Şu aşamada hedefimiz: Sevgi Parkı’nda bir çadırın etrafında “kadın dayanışma alanı” oluşturmak.
Şu anda gelecek arkadaşlarımızın barınması için tahsis ettiğimiz geçici bir çadırımız var. Hemen yanına soba, pankart, oturma alanı, kabin vasıtasıyla kadınlara bir alan oluşturuyoruz. Artık insanlar da yalnızca hayatta kalma değil, hayatını sürdürme eğilimde. Kentte merkezi bir kriz koordinasyon merkezi yok ama merkezi bölgelerde çeşitli sosyalist örgütler, meslek örgütleri, bazı belediyeler, yerleşmiş durumda. Bu merkezlerde halkın ihtiyaçları kayıt altına alınıyor, gelen yardımlar iletiliyor, bilgilendirme yapılıyor. Özellikle çadır için kayıt alınıyor ancak çadır çok büyük bir sorun, çadır sayısı aşırı yetersiz ve çoğu kişi özel araçlarında ya da hasarlı binalarda kalıyor. AFAD yok denebilir, bazı yerlere sınırlı sayıda çadır bırakıp gitmişler, herhangi bir yetkili de yok. İBB’nin şehrin girişinde bir koordinasyon merkezi var, ama uzak bir noktada ve ancak araçla ulaşmak mümkün, yanındaki AFAD çadır merkeziyle de herhangi bir iletişimleri yok. Çeşitli yerlerde depolar var; yardım dağıtımlarında büyük bir postadan bahsediyorsak düzensizlik olabiliyor ve yardım alan/veren, yardımı elinde tutan/yardım bekleyen konumu çok hızlıca oluşabiliyor, burada bu sorun elbette dayanışma zemininde aşılmaya çalışılıyor ancak işin doğasında böyle bir risk var. Neredeyse hiç enkaz çalışması yok, bugüne kadar çıkarılanların çoğu herkesin kendi imkanlarıyla çıkarılmış. İnsanlar cenazelerini alamayacaklarını düşündükleri için kaygılı bir bekleyiş var. Irkçılık, linç gibi olaylara henüz biz tanık olmadık ama konuştuğumuz kişilerden doğrudan tanık olanlar var. Özellikle geceleri, elektrik de olmadığı için, çadır ve merkez noktaların dışına çıkılması tavsiye edilmiyor.
Bulunduğumuz yeri insanlar aktif olarak kullanıyor ve güvenliğini sağlayabiliyoruz, yakınında çadır kente benzer, çeşitli yardımların dağıtıldığı bir yerleşim de var. Biz yardım dağıtma faaliyetini daha çok yan çalışma olarak kurgulamak; kadınlarla doğrudan temas, sohbet, ihtiyaç ve isteklerini anlama, dayanışma ve kadınların özgülenmiş ihtiyaçlarını gidermek üzere bir çalışma yapmayı amaçlıyoruz. Alanı oluşturduktan sonra en yakınımızdaki çadırlar başta olmak üzere köylere ziyaretler yaparak kadınlarla tanışma ve irtibatta kalma planları yapıyoruz. Kendi çadırımız da henüz derme çatma ve yağmura dayanıklı bir çadır değil.
Buradaki en acil ihtiyaçlar çadır, tuvalet, su ve elektrik ve kadınların üstünü değiştirebileceği kabinler ve bu talepler için hep birlikte baskı oluşturmamız gerekiyor. Yine en acil olarak kadın iç çamaşırı, çocuk ve yetişkin erkek iç çamaşırı çok lazım. Ayrıca çok sayıda gebe kadın var; doğuma iki hafta kalanından gebeliğinin ortasında olana kadar. Yarın Gaziantep’ten gelen üç arkadaşımız daha bize katılacak. Bugün ilk günümüz olduğu için yapamadıklarımızı, yarın hızlıca yapmayı planlıyoruz.
ÖNCEKİ GÜNLER İÇİN:GÜN 1-2
SONRAKİ GÜNLER İÇİN:
Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.
Yorumlar