Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 15 ve sonrası): Bir bahçede, bir kamyon kasasında!- Kadın Savunma Ağı

Şu an çok eksik olan temel ihtiyaç malzemeleri oyuncak, kitap, defter, kalem, boya kalemleri, boya malzemeleri, eşofman takımları, erkek iç çamaşırı, kadın iç çamaşırı, terlik, havlu, hijyen malzemeleri, gıda malzemeleri, mutfak gereçleri. Kısa süre içinde prefabrik evlere geçilmesi, herkesin kendine ait tuvaletinin, duşunun, çamaşır makinasının, mutfağının olması, ihtiyaçların kuyruğa girmeden evlere ulaştırılması gerek. Hafriyatın şehirden kaldırılması, doğaya zarar vermeyecek şekilde ayrıştırılıp dönüştürülmesi gerek. Evlerin sağlam yapılması bütün bunları önleyebilirdi halbuki!

Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 15 ve sonrası): Bir bahçede, bir kamyon kasasında!- Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz:

ÖNCEKİ GÜNLER İÇİN:

Gün 16 (28 Şubat Salı):

Kadın Savunma Ağı ve TODAP ile birlikte çalışmalara bir haftalığına katılan gönüllü bir arkadaşımızın kaleminden:

Antakya, Defne’ye dair; Ne desem eksik olur ama..
Herkesin en büyük acısı sanırım ilk günler arama kurtarmanın yapılmamasından ya da engellenmesinden kaynaklanan katliam, felaketlerdi. Devlet bulunduğumuz bölgede yoktu. Sol örgütlerin, meslek örgütlerinin ve kadın örgütlerinin kurduğu dayanışma bütün ihtiyaçlara yetişmeye çalışıyordu. Çok etkileyici bir dayanışmaydı. Devlete dair sadece öylesine dolaşan ve bekleyen askerler, polisler vardı. Bir şey soran halkı sol örgütlere yönlendiriyorlar, gelip sol örgütlerden çay kahve içiyorlar, ısınmaya çalışıyorlardı. Hala çadır sorunu vardı. Çadır alanlarında tuvalet, duş yoktu. Sonra İBB yapmaya başladı. Afad’ın koyduğu tuvalet duşlar susuz, gidersiz, kullanım dışıydı, AFAD çadırlarının olduğu yerlerde genellikle yaşam yoktu ihtiyaçlar karşılanmadığı, hiçbir görevli olmadığı için. Boş duran çadırlar, çadıra ulaşamayan aileler vardı.

Parkta büyük bir dayanışma örgütlenmişti. Birçok ihtiyaç sosyalist örgütler tarafından düzenli karşılanıyordu. Sağlık sorunları için TTB ve SES birlikte çalışıyordu. Hayvanlar için çalışmalar vardı. Kadın Savunması, Mor Dayanışma’nın yanı sıra sık sık başka kadın örgütlerinin ziyaretleri oluyordu. Psiko-sosyal destek için Türkiye Psikiyatri Derneği, TODAP oradaydı.

Şiddet gören kadınlar faille aynı çadırın içinde kalmak zorundaydı. Daha önceden evlerini ayırmış kadınlar, devlet tek çadır verdiği için faille aynı çadırda yaşamak zorunda kalmıştı. Genç kadınların bir kısmı üniversite kapandığı için çadırlara dönmüştü, şiddet görmeye başlayan genç kadınlar vardı. Bekar kadınlara çadır verilmiyordu. Faille aynı çadırda kalmak zorunda olan bir kadının üstüne kaynar su döküldü. Kadınlar adliyenin ve karakolların çalışmadığını düşünüyor. Acil olarak başvuru alan kadın danışma birimleri gerek.

Her çadırda en az 10-15 kişi kalıyordu. Uyuz salgını vardı. Çadır alanları günlük temizlenmiyordu. Battaniye, nevresim gibi büyük çamaşırların yıkanma imkanı yoktu. Yerler çöp doluydu. Şehir toz içindeydi, enkazın olduğu yerde ağır bir koku vardı, yeterince maske kullanılmıyordu. Koşullar uzun kalmak için elverişsizdi ancak şehrini, evini, yakınlarını, bahçesini, hala enkaz altındaki ölülerini bırakmak istemeyen çok insan vardı.

Depremzedeler temel ihtiyaçların düzenli karşılanması dışında yaşadıkları büyük depremi, zorlukları, korkuları uzun uzun paylaşma ihtiyacında. Dayanışmaya gelmiş insanları görmek, onlarla bu zor şartları paylaşmaya hazır insanların olduğunu bilmek, onları bence önce duygusal olarak güçlendiriyordu. Yalnız ve çaresiz olmadıklarını görmeleri gerekiyor öncelikle.

Yağmacılık miti gerçekliğinden kopmuştu. Suriyelilerin yağmacı olduğuna ve yardımları onların kullandığına dair hikayeler de dilden dile büyüyordu.

Engellilere dair çalışmalar da görünür değildi. Çadırlarda engellilerin kaldığına dair bilgiler geliyordu. Daha fazla desteğe ihtiyaçları oluyordu, bunun için de kuyruklarda açıklama yapmak zorunda kalıyorlardı. Kadınların bakım emeği kat kat artmıştı.

Kadınlarla toplanmanın onlara çok iyi geldiğini gördük. Çocukların oyun oynamaya çok ihtiyacı vardı. Ancak kaygılarından dolayı yetişkinlerin etrafında oyun oynamadan durduklarını görüyorduk. Depresif belirtiler gösteren çok çocuk var. Oyun oynamaya başlamalarına yardımcı olunduğunda, birlikte oyun oynandığında epey mutlu oluyorlar. Çocukların çok azı bu tür çalışmalara dahil olabiliyor hala. Her çadır alanında düzenli çocuk çalışması yapılması çok iyi olurdu.

Şu an çok eksik olan temel ihtiyaç malzemeleri oyuncak, kitap, defter, kalem, boya kalemleri, boya malzemeleri, eşofman takımları, erkek iç çamaşırı, kadın iç çamaşırı, terlik, havlu, hijyen malzemeleri, gıda malzemeleri, mutfak gereçleri. Kısa süre içinde prefabrik evlere geçilmesi, herkesin kendine ait tuvaletinin, duşunun, çamaşır makinasının, mutfağının olması, ihtiyaçların kuyruğa girmeden evlere ulaştırılması gerek. Hafriyatın şehirden kaldırılması, doğaya zarar vermeyecek şekilde ayrıştırılıp dönüştürülmesi gerek.

Evlerin sağlam yapılması bütün bunları önleyebilirdi halbuki!

 

Gün 17: (1 Mart Çarşamba):

 

Gün 18: (2 Mart Perşembe): Kadın Dayanışma Çadırımızı kurduğumuz Sevgi Parkı dün sabah saatlerinden itibaren boşaltılmaya başlandığı için, dünkü günlüğümüzü gecikerek yazabildik. Aslında iki gün sonra!

Günlerdir parkta kalan halk, yoğun bir askeri varlığın basıncı eşliğinde yaşanan ısrarlar sonucunda parktan çıkarıldı. Birkaç gündür ertelenen park tahliyesi, muhtarla birlikte gezen askerlerce başlatıldı ve gece yarısına kadar sürdü. Parkın boşalmasında etkili olan halkın içine sürüklendiği belirsizlik oldu; çoğu insana aslında bu durum söz konusu olmasa da Sevgi Parkı’nın yakınındaki binaların yıkımına hemen başlanacağı söylendi; çoğu kişi köylerine döndü; valiliğin kurulan çadır kente gidenlere konteynerde öncelik verileceği vaatleri ise gerçekleşmedi. Yine çadırlara ısıtıcı, power bank, ocak, battaniye, elektrik verme vaatleri de gerçekleşmedi. Çadır kente giden çok az sayıdaki aile de gider gitmez arayarak, çadır kent denilen yerde elektrik, su ve tuvalet olmadığını ve her çadıra sadece birer battaniye verildiğini anlattılar.

Sevgi Parkı’nda dayanışma noktası bulunan kurumların tahliye konusundaki ortak kararı, parktaki son aile gidene kadar parktan ayrılmamak biçimindeydi. Son ailenin de çıktığı gece yarısından sonra biz de alanı terk etmek zorunda kaldık.

En son, gece yarısı Adana’ya gitmek isteyip gönderilmeyen ve uzun yıllardır Antakya’da yaşayan Suriyeli bir ailenin gitmesini sağladıktan sonra parktan ayrıldık. Bugünse askerler bir çok aileye, Dursunlu’ya giden Suriyeli bir aileye çadırdan çıkmaları ve çadırı iki gün içinde boşaltmaları gerektiğini söylemişler. Narlıca bölgesine gitmelerini istenmiş. Mülteciler bu bölgede toplanmaya çalışılıyor.

Dün tüm günümüz bu gibi sorunlarla geçtiği için günlüğümüzü yazamadık. Aslında park boşaltıldıktan sonraki gece yarısı kendimiz de yersiz yurtsuz depremzede olmanın ne demek olduğunu doğrudan tecrübe ettik.

Eşyalarımızın bir kısmını Aşağı Okçulara getirdik. Burada bir alana çadır kurmak istedik ancak polis yaptırım gücünü kullanabileceğini belirttiği için buranın uygun olmayacağına karar verdik. Sonra daha önce de temas kurup dağıtım yaptığımız bir belediye tarafından yürütülen ufak bir çadır alanı bizim için uygun olur mu diye bakacaktık ki, buraya da “TC vatandaşı dışı kimsenin alınmadığı” bilgisini alarak alandan uzaklaştık.

Dün gece sabaha karşı yattık çünkü eşyaları taşımak ve uyuyacak yer bulmak oldukça vaktimizi aldı; gece dört civarı yatabildik.

Bugünse güncemizi buradan yazıyoruz:

Gün 19 (3 Mart Cuma):  Çok erken uyandık, kahvaltı ettik. Parktan ayrılan kadınlar geçici olarak yerleştiğimiz bu alanda sabah gelip bizi buldular. Sonrasında Yeşilpınar Defne Kadın Kooperatifi ile temasa geçtik. Bizim için yer alternatifleri gösterdiler. Kadın Dayanışma Ağını daha geniş kitlelere ulaştırabilmek için deneyimlerini dinledik.

Artık parklarda dayanışma içinde olmak çok daha zor hale geleceği için, daha esnek olmaya ve ilk amacımız depremden zarar görmüş kadınlara bir şekilde ulaşmak olduğu için bölgenin sağladığı imkanları en verimli şekilde kullanarak elbirliklerimizle devam ettirmeye karar verdik.

Konteynere yerleşme alternatifinin çadıra nazaran daha iyi olacağı düşüncesiyle konteyner konusunda görüşmeler başlattık. Ama bölgede konteyner talebi çok fazla olduğu için hala konteyner hedefimiz gerçekleşmiş değil.

Depomuzu yerleştirdik, malzemelerimiz geldi.

Sağlık ekibinden gönüllü bir doktorumuz da, depo yerleştirme konusunda bize aracı ile yardım etti.

Yıllardır kendisine eziyet eden kocasını bırakıp bizimle gelen kadına sevgiler!

Gün 20 (4 Mart Cumartesi): Sabah 06:00’da yeni bir depremle uyandık; birbirimizi kolladıktan sonra yeniden uyuduk. Depremi ve devletin yarattığı artçıları hala çekiyoruz. Barınma hala büyük bir problem. İnsanlar çadırlarını kurdukları her yerden kovulma, sürülme endişesini taşıyor. İkinci uyanışımız “kadınlar kalkın su geldi” sesleri ile oldu ve her ne kadar bu bizi çok mutlu etse de bir süre sonra sular tekrar kesildi. Bildiğiniz gibi, #HataydaSuYok! 

Depo kurduğumuz bahçede bulduğumuz yeşillikler eşliğinde kahvaltımızı yaptıktan sonra Aşağı Dursunlu ve Yeşilpınar Mahallesi’ndeki kadınların ihtiyaçları olan hijyen paketlerimizi yaptık.

Öğle yemeği için Aşevine gittik. Canımız Firuzan abla bizi kahveye çağırdı. Anlık bir Kadın Kahvesi oluşmuş oldu. Antep’ten gelen gönüllü bir ekip bize şampuan getirdi. Onlarla da kahve içme fırsatımız oldu.

Antep’ten gelen ekipten bizi Yeşilpınar’a bırakmalarını rica ettik, aracı olan herkesten sık sık rica ettiğimiz gibi! Ulaşım bizim için çok büyük bir problem olduğundan araç kiralamaya karar verdik. İki arkadaşımız arabayı almaya Adana’ya gitti ama ne gidiş! Biri bu sabah Tarsus’tan gelmişti, burada doğru düzgün dinlenemeden arabayı ayarladı ve tekrar Adana’ya gidip tekrar geri geldi. Arada telefon bozulmalar, benzin bitmeler, direksiyon kilitlenmeler, cüzdan kaybetmeler… Neyse!

Yeşilpınar’daki Kadın Kooperatifine gidip hem kadınlarla sohbet ettik, hem kendi üretimleri olan kuru meyvelerden yedik. Yakın mahallelerdeki kadınlara hijyen paketlerimizi dağıtmak için yola çıktığımızda sokakta gördüğümüz çocuklara oyuncaklar verdik. Daha sonra kadınlara paketlerimizi ulaştırdık.

İstanbul Afet İçin Feminist Dayanışma’dan arkadaşların bizlere ulaştırdığı malzemelerin bir kısmını Kadın Kooperatifine bıraktıktan sonra, kalanları dün kurduğumuz çadır depomuza indirmek üzere kamyonet kasasında Aşağı Okçulara geldik.

Gaziantep Üniversitesindeki bir profesörün arkadaşları ile topladığı iç çamaşırı, termal tayt, çocuklar için kitap, oyuncak, hijyen malzemelerini de ertesi gün tasnif etmek üzere depomuza kaldırdık.

Akşam, depomuzun olduğu tarlada sobamızı kurup etrafında toplanıp türküler söyledik. Firuzan Abla da depremin ilk günlerinde yaşadıklarını paylaştı bizimle. Normal şartlarda iki kişi yaşadıkları eve ilk depremden sonra sığınanlarla 15 kişi yaşadıklarını, ellerinde ne varsa paylaştıklarını anlattı.

Yarının planını yapmak üzere, sobamızın etrafında oturmaya, çayımızı içmeye devam ediyoruz.

Deprem bölgesindeki kadınlarla her alanda dayanışmak için sizi de gönüllü olmaya, birlikte çay içip sohbet etmeye davet ediyoruz. 1 Mart akşamı Gökçe’yi uğurlarken Sevgi Parkı’ndan yaptığımız çağrıyı:

bu kez kah bir kamyon kasasından kah bir bahçeden tekrarlıyor ve ihtiyaç listemizi de yeniden ekliyoruz: