600 yıldır Cenevre Gölü kenarına kurulu Laussane kenti katedralindeki çan kulesinin saati bir erkek gece bekçisi tarafından çalınıyor. Ama dün gece bu
600 yıldır Cenevre Gölü kenarına kurulu Laussane kenti katedralindeki çan kulesinin saati bir erkek gece bekçisi tarafından çalınıyor. Ama dün gece bu gelenek değişti. Bekçi çan çalma görevini kentin ilk kadın gece bekçisine verdi. Perşembe gece yarısı çan 12 kez vurdu ve grevin başladığını duyurdu. 24 saattlik kadın grevi başladı.
Çünkü dünyanın en zengin ülkelerinden biri olan İsviçre konu kadın haklarına gelince yerlerde sürünüyor.
Grevin örgütçülerinden biri, sendikacı Vanessa Monney, ülkede 1970 yılına kadar kadınların oy hakkının bile olmadığını hatırlatıyor. 1971 yılında kadınlar oy hakkını aldıklarında ise, ülkedeki 26 kantonun sekizindeki erkekler buna karşı çıktı. Muhafazakarların kadınların kanton seçimlerinde oy hakkını tanıması içinse 20 yıl geçmesi ve federal Üst Mahkeme kararı çıkartılması gerekti.
Ülke, teorik olarak 1981 anayasasıyla toplumsal cinsiyet eşitliğini tanıyor. Ama 14 Haziran 1991’de yapılan ilk kadın grevini tetikleyen de, o dönemde ülkenin kadın nüfusunun yüzde 25’ini oluşturan yarım milyon kadının eşitsizliğe maruz bırakılması oldu. 1991 14 Haziranında kadınlar yolları kestiler, okulların, hastanelerin çevresini kuşattılar ve kenti mor balonlarla ve eşit işe eşit ücret talepleri yazan pankartlarda donattılar.
Grevin başarısı beş yıl sonra Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yasasının onaylanmasıyla sonuçlandı. Yasa işyerinde ayrımcılığı ve cinsel tacizi yasaklıyor ve kadınları gebelik, evlilik veya toplumsal cinsiyet temelinde ayrımcılığa karşı koruyor. Ama 20 yılı aşkın bir süre sonra, kadınlar hala erkeklerden daha az ücret alıyor, yeterlilikleri sorgulanıyor ve mesleklerinde erkek kayırmacılığıyla karşı karşıya kalıyor. Monney, toplumsal cinsiyet eşitliği anayasaya yazılalı geçen 38 yılda eşitliğin hala elde edilemediğini söylüyor.
İsviçre’de kadınlar hala erkeklerden ortalama yüzde 20 daha az ücret alıyor. Aslında ücret ayrımcılığı 2000 yılından bu yana daha da bozulmuş. Özellikle de kadınlar geçen yıl parlamentonun eşit ücret ödeme planlarını, 100 işçiden fazla işçi çalıştıran işyerleriyle sınırlamasına çok öfkelenmiş durumdalar.
Ancak tek sorun aynı işi yapan kadınlar ve erkekler arasındaki ücret eşitsizliği değil. Cinsiyetçi işbölümü, kadınları daha düşük ücretli işlere mahkum ederken, kısmı zamanlı çalışma da karşılığı ödenmemiş çocuk bakımı ve ev işlerini kadınların sırtına yüklüyor. İsviçre’de çocuk bakımına yönelik devlet desteği çok kısıtlı ve ebeveynlik izni hala mevcut değil. Emek pazarında daha çok yer almak zorunda kalan kadınlar, daha esnek, düşük ücretli, kısmi zamanlı işlere mahkum kalıyorlar.
Kadın grevi bu eşitsizliklere dikkat çekmeyi, kadınların karşılığı ödenmemiş bakım işlerine işaret etmeyi, kadınların şiddet ve aile politikalarındaki eşitsizlik konusundaki taleplerini yaygınlaştırmayı amaçlıyor. Çocukları erkek öğretmenlere bırakan öğretmenler de greve yaygın biçimde katılıyor.
Grevin örgütçülerinden Women*strike Zürih Kollektifi tarafından yazılan manifestoda, “kadınlar aynı iş için daha az ücret aldığı, terfilerde es geçildiği, siyasette zar zor temsil edildiği ve tipik kadın işlerine düşük ücret verildiği için grevdeyiz” deniyor. Kolektif grevin ülke çapında büyük bir ilgi ve dayanışma gördüğünü belirtiyor.
İsviçreli grevciler, 8 Mart’ta düzenlenen kadın grevine ve öğrenciler tarafından başlatılan iklim grevine de destek vermişler. Monney kadın ve doğa hareketinin kapitalizmin sömürücü yapısına karşı ortak bir eleştiriyi paylaştıklarını vurguluyor.
Öte yandan greve giden kadınlar, endüstriyel ilişkilerin uzun süredir “uzlaşı” kültürüne dayandırıldığı ülkede greve çıkmanın bir tabu haline geldiğini de söylüyorlar. Kısacası İsviçre’nin 28 yıl sonra yapılan yeni kadın grevi, yeniden tabuları yıkıyor.
Ülkenin bir başka tabu konusu ise “feminizm”. Özellikle ilk grev döneminde birine feminist demek neredeyse hakaret sayılıyormuş. Ama özellikle küresel #MeToo hareketinin İsviçre gençliği üzerindeki etkisi kantonları uzun süredir etkisi altına alan ve örneğin “yemeği anne yapar” yaklaşımıyla okullarda kantin açılmasını engelleyerek veya tecavüzü hala vajinal penetrasyonla sınırlı tutan antika cinsel taciz yasalarıyla gündelik hayatta yaygın biçimde yansımasını bulan Katolik, patriyarkal kültürü artık sarsıyor.
14 Haziran 2019 kadın grevi, eski ve yeni kuşak grevcileri, iklim ve LGBT aktivistlerini birleştiriyor ve grevin en büyük kazanımı da bu birleşme olarak görülüyor. İsviçre bugün tam anlamıyla “dayanışmaya” sahne oluyor.
Tarih kadınların haklı olduğunu kanıtlıyor. Toplumsal Cinsiyet Eşitliği yasası 1991 grevi sayesinde olmuştu. Şimdi patriyarkal sistemi yıkacak adımlar için yapılan yeni grev İsviçre’yi sallıyor.
Bu yazı France 24’den Kadın Savunması tarafından çevrildi.
Yorumlar