Ve sorular sorardı zihni kadına; hayatlar da böyle katlanabilir mi? Katlamak insana mı özgü, katlanmak örtülere, çarşaflara, kâğıtlara mı özeldir?
Çarşaflar arasında kaybolmuştu. Saatlerdir katlıyor ama azaltamıyordu. Aksine yığılı, dağ görünümlü çarşaflar kuşatmak için onu bekliyorlardı. Yalnızca bedenini kullanması gereken bu işlerde zihni öylece durmaz, alır götürür o çamaşırhaneden kadını. Ve sorular sorardı zihni kadına; hayatlar da böyle katlanabilir mi? Katlamak insana mı özgü, katlanmak örtülere, çarşaflara, kâğıtlara mı özeldir? “Hayır!” diye haykırdı kadın, “Hayır, artık bu soruları bana sorma! Rahat bırak beni!” Kadın normalleşmek istiyor, uyumsuzlukla baş edemiyor, benliğine karşı geliyordu. Zihni de başlıyordu suçlamaya. “Sorularıma cevap veremeyecek kadar korkaksın ya da aptalsın. Küçük dünyan sarsılmayagörsün! En kötü düşünceleri yığarsın önüne, kendini korumak için. Beni siper alırsın.” Kadın özenmeden edemezdi, zihni ile kavga etmeyen uyumlu insanlara.
Zihninin evreni farklıydı, bunu biliyordu. Yine de çağırdı çamaşırhaneye bedenini, ruhunu, zihnini. Seslendi ona; ahenkli, uyumlu bir birlikteliği yakalayabiliriz diyerek. Çarşaflar bitmişti, baş ağrısı başlamıştı. Soğuk ve beyaz çamaşırhaneyi terk ederken bedeni de sızlamayı ihmal etmedi. Zihniyle birlikte susabilmişti. Geceye tebessüm ederek adımladı sokakları. Konuşmayı sevmezdi; insanlara şaşırırdı, konuşacak bu kadar şeyi nereden buluyorlar diye. Zihni hâlâ sessizdi. Anlaştıkları yegâne şey, tüm yüksek sesleri kısarsa hayatın ritmini duyabileceğine olan inancıydı. O yüzden sokakta konuşmazdı. Ve başladı yolları katlamaya… İnsanları katladı, evleri katladı, ağaçları katladı, dükkânları katladı. Soğuk gecelerde yapılacak en iyi şey koşar adımlarla eve gitmekti. Eve vardığında sessizlik onu rahatsız etti. Uyumalıyım diyerek panikledi. Saatleri katlıyordu artık. Ve günleri, yılları katladı…
Yorumlar