Birbirimizden güç alıyoruz, örgütlenip haklarımızı savunuyoruz. Çıkıp iki oda bir salondan haykırıyoruz: Birbirimizi eşit, özgür ve hayatta istiyoruz. 25 Kasım’da sokaktayız.
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Mücadele ve Dayanışma Günü. 1960 yılında Dominik Cumhuriyeti’ni yöneten faşist diktatör Trujillo’ya karşı mücadelenin öncüsü olan üç kız kardeş; Maria Mirabel, Minerva Mirabel, Patria Mirabel. 25 Kasım kod isimleri “Kelebekler” olan Mirabel Kardeşler’in öldürüldüğü gün. Diktatörlüğe karşı direnen ve katledilen Mirabel Kardeşler bugün bütün dünyada şiddete karşı mücadele eden kadınların sesiyle yaşıyor. Faşist diktatör Trujillo ise, tarihin çöplüğünde, adı bile hatırlanmıyor.
Biz kadınlar her 25 Kasım’da Kelebekler’in kanat çırpışını meydanlara taşıyoruz. Bu yıl salgın koşullarında “Kelebekler” her yerde uçsun, kadına yönelik erkek – devlet şiddetine karşı sesimiz her yerde yankılansın ve birleşsin istiyoruz.
Bütün kadınların bildiği bir gerçek var; hayatımızı mücadeleyle geçiriyoruz. Çocukluktan yaşlılığa ayakta kalmak, kendi benliğimizle var olmak için uzun uzun yollar, engeller aşıyoruz. Şimdi salgın koşullarında hayatlarımız biraz dahazorlaştı. Bunu her yan yana geldiğimizde konuşuyoruz. Ne zaman bir an durup düşünsek bunu hissediyoruz.
Pandemiyle birlikte kadına yönelik şiddet dünya çapında arttı. İlk başta salgından korunalım diye zorunlu haller dışında çıkmadığımız evler, pek çoğumuz için bir kapana dönüştü. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet ve eşitsizlik,
COVİD-19 salgınının en az hastalık kadar ağır sonuçlarından biri.
İktidarın, salgın ortamında; kadınları, işçileri, çocukları, yaşlıları koruyacak önlemler almamasının sonuçlarını ağır yaşıyoruz. Kadınlarla erkekler arasındaki gelir eşitsizliği büyüdü. İlk işten çıkarılanlar kadınlar oldu. Evden çalışanlarımız bitmeyen bir mesainin içine girdi. Çocuğu olanlarımız hem öğretmen, hem anne, hem de bakıcı olmak zorunda kaldı. Ev işleri kadınların cehennemi oldu. Üniversiteli kadınlar ailelerinin yanına dönmek zorunda kaldı. Büyükşehirlerde yalnız yaşayanlarımızsa ev kirası, fatura derken borç içinde. Sağlık sisteminin salgına göre düzenlenmesinde yaşanan aksaklıklar üreme ve cinsel sağlık hizmetlerine erişimimizi zorlaştırdı. Sosyal ilişkilerimiz geriledi. Sokağa çıktığında eskisinden daha fazla tedirgin olanlarımız var artık. Üstelik tüm bunlar yaşanırken, AKP-MHP iktidarı -tarikatların alkışlarıyla- erkek şiddetinin önlenmesi için devletlere yükümlülükler getiren İstanbul Sözleşmesi’nden çekilmeyi tartıştı. Sözleşmeye dokunamadılar çünkü kadınların direnişine çarptılar. Ancak her gün başka bir kadın erkek şiddeti ile aramızdan alınıyor, adliye kapılarında, sokaklarda katledilen kadınların hesabını soruyoruz. Nadira’nın, Gülistan’ın, İpek Er’in devlet koruması altındaki faillerinin cezalandırılmasını istiyoruz. Var olmakla yok olmak sınırında çoğu zamanbirbirimize tutunarak çıkıyoruz kısıldığımız evlerden. Etrafımızdaki kuşatmayı birbirimizden aldığımız güçle dağıtıyoruz.
Çıkıp iki oda bir salondan haykırıyoruz; en büyük silahımız dayanışmamız. Birbirimiz için yapacaklarımız var:
• Erkek şiddetine karşı birbirimizi savunalım. Hiçbir kadın şiddet karşısında tek başına kalmasın.
• Birbirimize anlatalım. İstanbul Sözleşmesi neden yaşatır, şiddete maruz kalırsak ne yapmalıyız, haklarımız neler?
• Sokağımızda, mahallemizde, iş yerlerimizde, okullarımızda kadın savunma ve dayanışma ağları kuralım. Günlük hayatın yükünü paylaşalım. El birliği yapalım. Bakım işlerini kolektifleştirmenin yollarını bulalım.
• Kadınlar arasında whatsapp grupları kuralım. Acil durumlarda birbirimizden haberdar olalım.
• Bir beze ya da kağıda yazdığımız kadın dayanışması cümlelerini balkonumuza penceremize asıp, gören kadınların yüzünü gülümsetelim. Tüm bunları yaparken kendimizi de ihmal etmeyelim.
Çıkıp iki oda bir salondan haykırıyoruz; hakkımız olanları istiyoruz!
• İstanbul Sözleşmesi uygulansın. Erkek şiddetini önleyici politikalar geliştirilsin. Cezasızlık son bulsun.
• Acil durum hatları ulaşılabilir olsun. Güvenlik güçlerinin görevlerini doğru ve yasalara uygun biçimde yapması sağlansın. Sığınak sayısı arttırılsın, sığınakların güvenli ve yaşanılabilir olması sağlansın.
• Toplumsal cinsiyet eşitliği için çalışmalar yapılsın. Başta kamu kurumları olmak üzere toplumsal cinsiyet eşitliği eğitimleri her alanda yaygınlaştırılsın, zorunlu hale getirilsin.
• Devlet, şiddete karşı etkin politikalar geliştirmek için kadın örgütleriyle birlikte kalıcı mekanizmalar geliştirsin.
• Kadın işsizliğini, kadınlar ve erkekler arasındaki gelir eşitsizliğini çözecek politikalar geliştirilsin. Evden çalışma koşulları denetlensin, hak kayıpları önlensin.
• Hasta, yaşlı ve çocuk bakımı kamusallaştırılsın. Her mahalleye ve işyerine kreş açılsın.
• Eğitimdeki eşitsizlik giderilsin. Okullar sağlık ve güvenlik önlemleri alınarak açılsın.
• Salgın dönemi boyunca kadınların cinsel ve üreme sağlığı ile ilgili haklarına ulaşımı kolaylaştırılsın. Herkese eşit ve ücretsiz sağlık hizmeti sağlansın.
• Kentler, ulaşım başta olmak üzere kadınların şiddetsiz ve güvenle yaşayabileceği şekilde düzenlensin.
• Kadınların hayatlarını; dinle, adetle, gelenekle kuşatan, kadınları şiddete açık hale getiren bütün gerici kurumlar ve kişiler cezalandırılsın.
• Hem ücretli hem ücretsiz olarak kadınların yaptığı işler; çocuk bakımı, yemek yapmak, yaşlı bakımı, sağlık ve eğitim işleri yaşamı devam ettiren işlerdir. Erkekler de bu işleri eşit şekilde üstlenmelidir. Hakkı verilmelidir.
Birbirimizden güç alıyoruz, örgütlenip haklarımızı savunuyoruz. Çıkıp iki oda bir salondan haykırıyoruz: Birbirimizi eşit, özgür ve hayatta istiyoruz. 25 Kasım’da sokaktayız.
Yorumlar