Bu işin adını koymak gerek. Bu bir katliamdır, bu bir cins kırımdır. Sayı saymıyoruz, biz "bir kişi" bile eksilmek istemiyoruz.
Nefes alamıyoruz!
Bugün öyle bir gün ki, boğazımdan geçen her soluk bir yere takılıyor sürekli. 2020 rekorlardan rekorlara koşsun diye, yılın son günlerine yetişmek için sanki… Dün 29 Aralık’ta Türkiye’de 4 kadın katledildi. Özellikle bir saldırı yapılmış gibi, bir katliam günüymüş gibi veyahut bir afet yaşanmış gibi.
Günümüz geçmiyor huzurla, şöyle sıkıntılardan birazcık sıyrılıp da doğaya kendimizi bırakalım diyecek 1 saat bile kalmıyor bize. Bu ülke, “Aman ben kendi yoluma bakarım” diyebileceğiniz bir ülke değil. Olmuyor, kimse arkasını dönüp yaşayamıyor. Bir kadınsanız hele ki, ölüm her an ensenizde soluk alıp veriyor.
Her gün başka bir şeye sıkılıyoruz. Her gün başka bir şeyle daha da sıkılıyoruz. Açlık, yoksulluk, kadın katliamı… Dün asgari ücret açıklaması henüz üstümüzden geçmiş, daha öfkemiz dinmemişken… Bugün sabah hala bu ülkede insanların nasıl geçineceğini tartışıyorken, öğlen peş peşe 4 kadının katledilme haberiyle göğsümüze bir tekme daha! Nefes alabiliyor muyuz? Yaşıyor muyuz? Ne yaşamak ama!
Sokakta mikrofon uzatılan bir adam parası olursa simitle gününü geçirdiğini, olmazsa onu da bulamadığını söylüyor ağlayarak. Başka bir genç yoksulluktan, geleceksizlikten tükenmiş, eve giderken araba çarpsa sevineceğinden bahsediyor. Başka bir kadın… Kadına mikrofon uzatılamıyor. Kadına halini anlatacak söz sırası gelmiyor bu anda. Her gün kadınlar basında, ama ancak ölüm haberleriyle yer alıyor. Söz alabilenlerimiz, söz söyleme fırsatı olanlarımız konuşmalı. Ben buradan başlıyorum.
Bu işin adını koymak gerek. Bu bir katliamdır, bu bir cins kırımdır. Sayı saymıyoruz, biz “bir kişi” bile eksilmek istemiyoruz. Ama sayılar, sayılara yansımayanlar bu ülkede bir kadın katliamı yaşandığını ortaya koyuyor. Gücünü tek adamdan alarak aşağı doğru genişleyen, en küçük hücreye kadar işleyerek erkekler üzerinden kadınların kırıldığı bir sistem bu. Dün 4 kadın katledildi. Birisi eski sevgilisi olduğu iddia edilen bir erkek, birisi eşi olan bir erkek, ikisi oğlu olan bir erkek tarafından. Aylin Sözer, Seda Taş, Vesile Sönmez, Betül Tuğluk. En yakınında, evinin içinde, pandemiyle, yoksullukla boğuşan milyonlarca evden birinde katledildi kadınlar.
Pandemiyle birlikte evlerine ilk dönen, işlerinden ilk olan, ev içi yükü kat kat artan kadınlar oldu. Oysa ev bir bataklık gibi. Dışarısı nasıl peki? Çalışanlar, peşlerinden gelen milyonlarca işsiz ordusu olduğundan virüsle kırılmak pahasına akşam sabah iş yollarında. Karşılığı sefalet ücreti. Ama bu kadar da değil! Bir kısa çalışma ödeneği düzeni var ki, “para kazanıyormuş gibi görünürken ölüme terk edilmenin” sözsüz tarifi. Yine bundan da en çok etkilenen kadınlar. İşlerinden olan, aileye hapsolan, ekonomik, psikolojik ve fiziksel bir şiddet ağının ortasına yerleştirilen kadınlar 2020 yılının başka bir gözle özeti.
Aile diye kadınlara sundukları tek seçenek kadınların mezarı oluyor her gün. Sonra pişkin pişkin geçip, “6284 aileleri parçalıyor” diyorlar. Paramparça olsun, yerin dibine batsın o aileniz! Kadınları koruyan yasalara saldıranlar bugün yaşanan, şimdiye kadar yaşanmış ve ne yazık ki yaşanmaya devam edecek kadın cinayetlerinin sorumlusudur, katildirler!
Bu tablo umutsuzluğu sergilesin diye değil ama. Öfke doluyuz, öfke doluyoruz her gün. Biliyorum, hepimiz aynı şekilde hissediyoruz. Biliyorum, hepimizin soluğunu kesen aynı gerçekler. Birimiz söylese, her birimizin hislerinin tercümanı oluyor. Aynı şeyi yaşadığımızı bilelim, yalnız olmadığımızı hissedelim, bu toplam öfkenin aynı zamanda büyük bir güç olduğunu görelim diye yazıyorum ben.
Biz yaşamak istiyoruz. Biz nefes almak istiyoruz. Biz her an hangimize sıra gelecek diye beklemek, “bugün de yaşıyoruz” demek değil; insanca, özgürce, eşitlik içinde bir dünyada “Ne güzel yaşamak” diyebilmek istiyoruz.
Yok öyle arkamızı dönmek, dönebilmek zaten mümkün değil. Hayatın her alanında, en küçüğünden en görkemlisine bir savunma gerçekleştireceğiz. Birbirimizi savunacağız, birbirimizin yurdu olacağız, birbirimizin kardeşi, birbirimizin yol arkadaşı. İstanbul Sözleşmesi’ni, 6284 sayılı kanunu, bütün haklarımızı sonuna kadar savunacak ve elimizdekinden fazlasını alacağız, yani yaşamın tümünü kazanacağız. Yaşayacak ve yaşatacağız!
Yorumlar