Pandemi öncesi Türkiye’de isyanlar ve halk hareketleri – Şeyma Özberk

Kapitalizme, faşizme, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa/şovenizme, doğanın yıkımına karşı farklı kökenlerden gelen ama giderek ortaklaşan taleplerin yükseldiğini görüyoruz. Bir yandan aralarında derin ayrılıklar da barındıran ama yine de birbirini tetikleyen halk direnişleri söz konusu. Bütünsel bir alternatif üretememiş olsalar da sisteme karşı yaratıcı eleştiriler içeriyor ve buldukları delikten isyan etme eğilimi sergiliyorlar.

Pandemi öncesi Türkiye’de isyanlar ve halk hareketleri – Şeyma Özberk

Pandemide Kadın Kadına Tartışma Buluşmaları sunuşlarımızı paylaşmaya devam ediyoruz. Normaliniz Batsın (26 Mayıs Salı) başlığının ilk sunuşu, Pandemi öncesi dünyada çoklu krizler , ikinci sunuşu Türkiye’de çoklu kriz ve yeni normale uzanan eğilimler, üçüncü sunuşu Pandemi öncesi dünyada halk isyanları başlıklarını taşıyordu. Şimdi sırada dördüncü sunuşumuz:

Tartışma Başlığı 1: Normaliniz Batsın!

Dördüncü Sunuş: Pandemi öncesi Türkiye’de isyanlar ve halk hareketleri – Şeyma Ö. 

Bir önceki sunuşta yakın geçmişte Türkiye’deki politik ortam ve krizler anlatıldı. Oradan yola çıkarak Türkiye’de her anlamda önemli yer tutan Gezi/Haziran İsyanı’ndan başlayarak pandemi öncesinde ülkemizdeki halk direnişlerini ve özelliklerini aktarmaya çalışacağım.

Hak Mücadeleleri

2000’lerden günümüze yaşanan halk direnişlerine baktığımızda, kendine özgü yeni direnme yolları yaratan ve neo-liberal kapitalist sistemin krizini derinleştiren, anti-kapitalist özellik taşıyan sokak ve meydan direnişlerini görüyoruz. Hatırlayalım, sermayenin kentsel talanına ilk itiraz barınma hakkı savunucularından gelmişti.(Dikmen Vadisi), ulaşım hakkı (turnikeden atlama” eylemleri), sağlık hakkı, eğitim hakkı (dinci gerici, cinsiyetçi eğitime karşı, eğitim emekçisiyle, öğrencisiyle, velisiyle), yaşanabilir, temiz doğa hakkı (Hes-Res karşıtlığı, Çed toplantılarının engellenmesi) gibi. Kırsal, tarımsal yıkıma karşı en ısrarlı itirazlardan birini de çiftçi-köylü protestolarında gördük. (Sendikalaşma girişimlerinden, ürünleri imha etmekten, protestoyu kente, banka önlerine taşımaya kadar). Kadınların hak mücadelelerini gördük: (SGSB yasasına karşı kampanya, Novamed dayanışma kampanyası, kürtaj hakkı protestoları)

Bütün bu hak mücadeleleri ile birlikte işçi hareketleri, üniversite – lise öğrencileri hareketleri, Lgbti+ hareketleri, hepsinin birikimiyle birlikte Haziran İsyanı’nı hep birlikte yaşadık.

Haziran İsyanı

Haziran İsyanı’nda neler yaşamıştık hep birlikte hatırlayalım; bunlar Haziran isyanıyla ilgili ileri sürülmüş kimi saptamalar:

  • Örgütsüz, lidersiz, kendiliğinden gelişen,
  • Sosyal medya kanallarını kullanım şekli (twitter), forumları belirgin örgütlenme ve iletişim kanalları olarak kullanma gibi kendine özgü, yeni ve yaratıcı yollar bulan bir isyandı.
  • Kadınların evden, kampüsten ve iş yerinden sokaklara çıkıp öncülük ettiği, direnişin içeriğini cinsiyetçi öğelerden arındırmaya çalıştığı, AKP’de simgeleşmiş erkek-devlet aklına karşı kadınların da isyan çığlığı olan bir isyan,
  • Yerel ya da kısmi değil, tüm kentsel muhalefet dinamiklerini harekete geçiren ve kent merkezlerini kuşatan, çoğulluğunun tek bir bileşenine indirgemeyi imkânsızlaştırdığı, ortak paydası onur ve özgürlük olan bir isyan,
  • Toplumsal mücadelelerin geçeceği yolların keşfedildiği öncü bir isyan
  • Çoğunluğunu işçi, işsiz ve öğrencilerin oluşturduğu, geçmişle gelecek, batıyla doğu arasında sıkıştırılmış genç nüfusun, muhafazakârlık, kapitalizm ve din dayatmasına karşı kendi varlık ve kimliğini ileri sürdüğü, söz konusu “modeller”in hiçbirine tam olarak uydurulamayacak, ayırt ediciliği kendine özgülüğünde olan isyanı,
  • Edindiği “komün ruhu”yla, canlandırdığı dayanışmacılıkla, kent toprağının ve kentsel mirasın piyasalaştırılmasına karşı duruşuyla, özgün bir anti-kapitalist sosyal muhalefet tarzı yaratan bir isyan,
  • ‘’Hükümet istifa’’ sloganlarıyla doğrudan iktidarın kendisini hedef alan bir isyan.
  • Hareketin neo-liberalizm ve faşizme karşı eşitlikçi, özgürlükçü, ekolojist, cinsiyet özgürlükçü karakteriyle yeni bir “ilerici kültür” zeminini kuran bir isyan.

Neler gördük, neler yaşadık Gezi’de?

İnsanlar daha önce hiç tanımadıkları konuşmadıkları hatta ve hatta ürktükleri insanlarla yan yana durdu, direndi, yarasını sardı. Devletin zor aygıtlarını en son noktasına kadar kullanmasına rağmen Gezi, kendini korumanın yollarını buldu. İstanbul’dan başlayarak Türkiye’nin birçok yerinde forum yolları ile örgütlenmeye, iletişim kurmaya ve direnmeye devam etti.  Yaşanan isyan dalgasına karşı hamle sadece AKP cephesinden de gelmedi. AKP iktidarının ve RTE’nin meşruluğunu yitirdiğini görenler, AKP sonrası sürece hazırlığa soyundu. İsyan korkusu,  17- 25 Aralık yolsuzluk operasyonlarının başlamasına, MİT TIR’larında taşınan silahların ortaya çıkmasına ve egemenler bloğunun krize girmesine de neden oldu.

  • AKP iktidarını tam anlamıyla karşısına alan isyancılar her yakaladığı fırsatı büyük sokak eylemlerine çevirdi. 17-25 Aralık operasyonlarına karşı yapılan eylemler, Berkin Elvan’nın cenazesi, Soma katliamına karşı direniş, Özgecan’nın öldürülmesi ile ortaya çıkan kadın isyanı, isyanın devam ettiğini gösteren kitlesel kalkışmalar olarak hafızamızda duruyor.
  • Bu kitlesel kalkışmaların yanında niteliksel bir sıçrama da yaşadı. Özellikle Haziran İsyanı’nın ilk başlarında Kürt Hareketi’nin mesafeli duruşuna karşın Lice eylemlerinde ve 6-7 Ekim Kobane sürecinde isyancılar Kürt halkı ile dayanışmayı ihmal etmedi.
  • Seçim öncesi başlayan metal direnişi Gezi’nin 2. yılında Metalin Gezisi olarak yaşandı. Faşist Türk-Metal’i ve sermayeyi doğrudan direnişle dize getiren metal işçileri Türkiye işçi sınıfı saflarında yeni bir kalkışmanın hareketlenmenin öncülüğüne soyundu. İnsanca yaşam, doğrudan demokrasi talebi metal işçilerinin ana talebine dönüştü.
  • Halk, Haziran İsyanı ile birlikte, neo-liberal saldırıların faşizmi gerileterek durdurulabileceği bilincini edindi. İsyan içerisinde oluşan kitlesel hareket biçimleri ve mücadele organları, yani yasaklı kent meydanlarını hedefleyen yürüyüşler, polis zorbalığına karşı militan direnişler, forumlar ve değişik temalarla oluşturulan “isyan ocakları” (Armutlu Direnişi, ODTÜ-Yüzüncü Yıl İnisiyatifi, Kuzey Ormanları Savunması) halk muhalefetinin Gezi sonrasına da damgasını vurdu.
  • Ancak Haziran İsyanı, demokratik halk muhalefetinin programına, eylem ve örgütlenme tarzına niteliksel katkılarda bulunmakla birlikte, politik yapılanmasında elle tutulur bir ilerleme yaratamadı.
  • Haziran İsyanı, Berkin Elvan’ın ölümüyle birlikte, aynı zamanda bir “vicdan hareketi” niteliğini de kazandı. Haziran İsyanı’nın Soma Katliamı’nın arkasından gelişen toplumsal tepkiyle bağını bir “vicdan hareketi” olarak kurmasına ve bu tepki dalgasında liselilerin tuttuğu özel yere dikkat etmeliyiz. Liseli gençler, isyan kitlesinin genişleyen “bir kanadı” olarak kendilerini gösterdiler.
  • Üniversitelerde ise gelişen işgal hareketleriyle birlikte gençlik hareketinde de bir Haziran sonrası gelişme trendinin yaşandığı gördük.
  • Kobane direnişi ile birlikte Türkiye’deki AKP karşıtı cephenin Rojava devrimiyle dayanışma duyguları güçlendi. Haziran İsyanı ile Kürt hareketi arasında oluşan duygudaşlıkla birlikte, “Türk hareketi” ile “Kürt hareketi” arasındaki duvarlar, hem yoksul mahallelerde hem de büyük kentlerin merkezlerinde sarsıldı. Kobane’de toplumun yeniden kuruluşu içinde kadınların öz savunma pratiğini gelişme deneyimlerine tanık olduk.

Sonrasında bu eğilimlerin 7 Haziran, 10 Kasım seçimleri, 16 Nisan referandumu, 24 Haziran seçimleri ve en son yerel seçimlerle ilerleyişini görüyoruz.

Seçimli süreçler

Bu süreçten sonra bir önceki sunumda vurgulanan nedenlerden dolayı sürekli bir seçimler dönemine girdik. Geziden 2 yıl sonra yaşanan ilk seçimde Soma Katliamı ve Kobane direnişlerinin de etkisiyle sokaklarda biriken isyanın, halkın öfkesini sandıklara nasıl taşındığını gördük. 7 Haziran 2015 genel seçimlerinde AKP kurulduğu 2002’den sonra ilk kez Meclis çoğunluğunu kaybetti. HDP ise tarihinin en yüksek oyunu aldı. Ancak 7 Haziran seçiminin iptali ve 1 Kasım’da seçimin tekrarlanması sürecine giderken ülkede bu kez bir katliamlar sürecini yaşadık.

Bu katliamlı süreçte ilerlerken bu kez 2017’de AKP sarsılan iktidarını güçlendirmek için tek adam rejimini anayasal hale getiren 16 Nisan anayasa referandumunu gündeme soktu. Bu süreçte Haziran dinamiklerinin etkisini taşıyan Hayır Meclisleri oluşurken, AKP karşıtı beş benzemezlerin bir araya geldiği karşı cephe (CHP, İyi Parti, SP, Kürt hareketi dahil sol-sosyalist kanat)  yüzde 49’luk bir sonuç elde etti. Bu süreçte kadınların “hayır”ı, “hayır” diyen yurttaşların kolektif irade beyanı içindeki en güçlü ve kurucu öğelerden biri oldu. Aynı dinamikler sonrasındaki kitlesel Adalet Yürüyüşü’ne de taşındı.

Hemen bir yıl sonra, 24 Haziran 2018’de yapılan genel seçimlerde de anti-demokratik, eşitsiz, adaletsiz koşullara ve saldırılara rağmen eşitlik, özgürlük, barış ve insanca bir yaşam özlemiyle milyonlar tek adam diktatörlüğüne karşı meydanları doldurdu, seslerini duyurabilmek için alternatif medya kanallarını kullandı, sandık güvenliği örgütlenmesi için seferber oldu. Sandığı da bir direniş merkezine dönüştürdü. Bu dinamizm, omuz omuza mücadele duygusunu, barış içinde özgür yaşama isteğini de güçlendiren bir biçimde HDP’ye Fırat’ın Batısı’ndan 7 Haziran seçimlerindeki oranı da aşan bir destek sağladı ve HDP’nin önüne konulan baraj yıkıldı.

Öte yandan, 2014 sonrası başlayan dar boğazlar 2018 yazıyla birlikte durgunluk ve daralma sürecine girerken, ekonomik krizin sonuçlarının halkın yaşamında ortaya çıkmaya başladığı bir süreçte yine bir seçime, bu kez yerel seçimlere girdik. Karşıt bloğun yeniden tek adam diktatörlüğünü zorladığı bu seçimin de hukuksuzca iptali sonrası yine halk meydanlara döküldü ve sandıkta gösterdiği direnci meydanlarda da gösterdi ve AKP bu kez 8 büyük ilin yerel yönetimlerini kaybetti ve tabanı da oldukça zayıfladı.

Gezi sonrası hareketler

Bu süreçte Gezi sonrası güçlenerek devam eden iki hareket var; biri ekoloji hareketi diğeri ise kadın hareketi.

Bugün ekoloji alanında hareketin başladığı seksenlere göre çok daha yaygın ve karmaşık, çok daha politik, çok daha çoğul aktörlü bir hareket mevcut.

Hemen öncesini hatırlarsak: Manisa’nın Salihli İlçesi’nde kurulmak istenen Jeotermal Elektrik Santrali’ne (JES) karşı köylüler; Artvin’in Ardanuç ilçesinde “7-8 HES” projesine karşı mücadele; Sinop Nükleer Santraline karşı mücadele; daha öncesinde Cerrattepe Direnişi; Kazdağları  Su ve Vicdan Nöbeti; İklim grevi hareketleri; Kanal İstanbul’a karşı oluşan direniş.

Kadın hareketini bir sonraki sunuşta ele alacağız, ama ayrıca son katliamlı süreçte Barış Akademisyenleri gibi dinamiklerin saldırılara karşı bir direniş hareketi formu kazanarak geliştiğini de gözlemledik.

Direnişlerin genel özellikleri

  • Kapitalizme, faşizme, cinsiyetçiliğe, ırkçılığa/şovenizme, doğanın yıkımına karşı farklı kökenlerden gelen ama giderek ortaklaşan taleplerin yükseldiğini görüyoruz.
  • Ama bir yandan da biçimsel benzerlikleri olsa da içlerinde özellikle Kürt sorunu ekseninde derin ayrılıklar da barındıran ama yine de birbirini tetikleyen halk direnişleri söz konusu. Direniş tarzında benzerlikler gösterseler de bağlam, içerik ve hedefleri de birbirinden farklı.
  • Bütünsel bir alternatif üretememiş olsalar da sisteme karşı yaratıcı eleştiriler içeriyor.
  • Tek bir politik çizgi ve ideolojik akım üzerinden ilerlemeyen; daha karmaşık ve heterojen özellikler sergiliyor.
  • Özellikle Gezi’den sonra kadın ve çevre hareketlerinde gördüğümüz gibi dar-saf sınıfsal biçimlerden ziyade feminist, ekolojist, cinsel özgürlükçü gibi biçimlerle bağımsız bir şekilde hızla büyüyerek devam ediyor.
  • Halk direnişleri, ‘’kitlelerin kendiliğinden eğilimi’’ olarak nitelendirebileceğimiz özyönetim, ortak yaşam, toplumsal mülkiyet, toplumsal eşitlikçilik, cinsiyet eşitlikçilik, ekolojik yaşam, öz-savunma yönelimleri taşıyor.
  • Bu dönemde yaşanan halk direnişlerine, bir “hareketler hareketi” diyebiliriz.
  • Bir yandan da sokaklarda, meydanlarda, birçok alanda zor aygıtlarına karşı direnen direnişçilerde bildik anlamda örgütten ve örgütlenmeden kaçış eğilimi mevcut. Bunu da eski tip örgütlenme tarzına bir eleştiri olarak yorumlayabiliriz.
  • Sınıf çelişkileri üretim alanlarından yaşam alanlarına, fabrikalardan mahallelere uzandıkça işçi direnişlerinin de kentselleştiğini, kentlerin de proleterleştiğini görüyoruz. Bu süreçte özellikle inşaat, enerji ve sağlık gibi alanlardaki direnişlerde de hareketlilik mevcuttu.

Kısacası pandemi öncesi halk hareketlerini üç ana başlıkta toplayarak kapatabiliriz:

1-) Gezi’de büyük bir dinamik oluşturan kadın ve ekoloji hareketleri kendi bağımsızlıkları içinde büyüyerek ve kendini yenileyerek devam etti.

2-) Gezi’den sonra ardı arkası kesilmeyen seçim süreçlerinde bütün kutuplaştırılmalara, baskılara ve saldırılara rağmen kurulan gevşek örgütsel zeminler seçim düzlemlerini zorladı.

3-) Özellikle 10 Nisan sonrası saldırı ve savaş karşıtlığı olarak Barış İçin Akademisyenler gibi yeni forumlar da ortaya çıkmaya başladı. Bulduğu delikten girme, isyan etme ve direnme eğilimi pandemi öncesi zayıflasa da yaratıcı eylem formlarıyla hala gündemdeydi.

Normaliniz Batsın tartışma başlığının, önceki sunuşları için aşağıdaki başlıklara tıklayın:

Pandemi öncesi dünyada çoklu krizler (Çiğdem Ç.)

Türkiye’de çoklu kriz ve yeni normale uzanan eğilimler (Rüya K.)

Pandemi öncesi dünyada halk isyanları – (Tuğçe Ö.)

Pandemi öncesi 4. Dalga feminist hareket – (Çağla A.)

Tüm sunuşlar: Pandemide Kadın Kadına Tartışma  

Yorumlar