Bir ayrışma ve bütünleşme öyküsü: 8 Mart, 2. Enternasyonal ve Sosyalist Kadın Hareketi*- Çiğdem Çidamlı

Türkiye’de kadın hareketine ilişkin en yaygın politik tartışmanın bu günün orijinal adının “dünya kadınlar günü” mü yoksa “dünya emekçi kadınlar günü” mü olduğu düzeyinde seyretmesi, üzücü olsa bile, bu durum tarihe ilişkin genel ezberci-basmakalıp kavrayıştan bağımsız bir durum değildir.

Bir ayrışma ve bütünleşme öyküsü: 8 Mart, 2. Enternasyonal ve Sosyalist Kadın Hareketi*- Çiğdem Çidamlı

Türkiye’de kadın hareketine ilişkin en yaygın politik tartışmanın bu günün orijinal adının “dünya kadınlar günü” mü yoksa “dünya emekçi kadınlar günü” mü olduğu düzeyinde seyretmesi, üzücü olsa bile, bu durum tarihe ilişkin genel ezberci-basmakalıp kavrayıştan bağımsız bir durum değildir. Konu, uluslararası sosyalist işçi hareketi ile sosyalist kadın hareketinin ayrıntıları pek de bilinmeyen tarihi olduğunda ise, tepetaklak edilmiş tarih, kadın sorununa ilişkin sosyalist perspektifin kendisinin de tepesinin üstüne dikilmesine pek güzel hizmet etmektedir. Bu durumda aslında tarihsel bir anlam ifade eden bir dizi kavram her bir ucundan anlamsızca kemirilen içi boş kabuklara dönüşmektedir.

İlk olarak 28 Şubat 1909’da ABD’de ulusal bir kadın günü olarak kutlanan ve 1910 Ağustos tarihinde Almanya’nın Kopenhag kentinde yapılan 2. Enternasyonal yıllık toplantısı öncesinde bir araya gelen Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongresi’nde, Alman Sosyal Demokrat Partisi delegesi Clara Zetkin tarafından önerilen “uluslararası kadın günü”nün ne anlama geldiği de ancak kendi tarihsel-politik koşulları içinde doğru biçimde anlaşılabilir. Zetkin oturum başkanlığını da üstlendiği bu kongrede gerçekten de “uluslararası sosyalist kadınların kadın işçi hareketiyle dayanışmasını göstermek” adına birçok ülkedeki kadınlar tarafından aynı anda örgütlenecek uluslararası bir kadın günü etkinliği önerisinde bulunmuştur. Ama Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongresi’nin gerçek anlamı nedir? Kongre, kuşkusuz yalnızca, Zetkin’in daha çok sembolik bir anlam ifade eden “uluslararası kadın günü” önerisini tartışmak üzere toplanmış değildi.

Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongresi, oluşum halindeki bir kongre olarak ilk kez, 1907’de Stuttgard’da yapılan 2. Enternasyonal yıllık toplantısı öncesinde 14 ülkeden 52 kadın delegenin katılımıyla toplandı. Temel amacını, enternasyonal üyesi tüm sosyalist partiler arasında “her iki cinsin evrensel ve eşit oy hakkının bir parçası olarak, kadın işçilerin oy haklarını elde etmek üzere tek bir birleşik taktiğin belirlenmesi” olarak açıklayan 1907 kongresi, “hareketin ihtiyacı olan bağımsızlığı güvence altına almış ve proleter kadın hareketinin tüm işçi sınıfı hareketinin bütünsel bir parçası olduğuna açıklık kazandırmıştı”.
Birinci kongrenin en önemli kurumsal kazanımı ise, enternasyonal içinden yükselen çeşitli itirazlara karşın, farklı ülkelerdeki sosyalist kadın örgütlenmelerinin koordinasyonunu sağlayan, enternasyonal genel yürütmesinden ayrı bir uluslararası kadın bürosunun oluşturulması ve Die Gleicheit (Eşitlik) isimli bir kadın gazetesinin, uluslararası sosyalist kadın hareketinin merkezi organı haline getirilmesiydi. Üç yıl sonra gerçekleşen 2. Kongre ise, yine enternasyonal toplantısı öncesinde, 17 ülkeden 100 sosyalist kadın delege ile toplandı.

İki gün süren 2. Kongre’nin ana gündemi iki başlık üzerinde odaklanmıştı: Tüm kadınlar için evrensel oy hakkı ile anneler ve çocukları için sosyal güvenlik ve sosyal koruma taleplerinin, sosyal demokrat partilerle işçi sınıfı hareketinin resmi programatik talepleri haline getirilmesinin sağlanması. Ancak Kongre, her iki gündem maddesi üzerinde yapılan tartışmalarda da, 1907’den beri varlığını sürdüren üçlü bloklaşmanın derinleşmesine sahne oldu; ancak asıl ayrışma oy hakkı talebi üzerinden patlak verdi. Kongre’nin İngiliz katılımcıları kendi ülkelerinde ittifak içinde oldukları İngiliz feminist oy hakkı hareketinin, sadece eğitimli ve mülk sahibi kadınlar için talep ettiği “sınırlı ve nitelikli oy hakkı” önerisini kongreye taşıdı. Sosyalist enternasyonal içinde ayrı bir kadın sekretaryası oluşturulmasına da karşı çıkan Avusturya sosyalist kadın delegasyonu ise, yetişkin yaşa gelmiş tüm kadınlar için eğitime ve mülkiyete bakılmaksızın ayrımsız evrensel genel oy hakkı talebinin genel sosyalist programa dahil edilmesi önerisini, “sosyalist hareketin gündemi açısından zamansız, pratik olmayan ve ütopik” bir talep olduğu gerekçesiyle reddetti. “Adım adım değişim” fikrini savunan bu cephenin aynı zamanda Avrupa sosyalist hareketinin reformist-revizyonist çizgisinin ta kendisi olması ise, elbette tesadüf değildi.

Buna karşın Kongre, başta Clara Zetkin olmak üzere Alman, Rus ve Finli delegelerin oluşturduğu (sosyalist enternasyonal içindeki devrimci kanat) tarafından savunulan ve “kadın işçilerin oy hakkı mücadelesinin sınıf mücadelesinden ayrı bir dava olarak ele alınamayacağı ve bu alanda verilecek her türlü tavizle, herhangi bir ilkesel sapmanın, tüm işçi sınıfı davasına zarar verecek bir taviz olduğunu” savunan önergesini, 11 olumsuz oya karşın 47 oyla kabul ederek sosyalist enternasyonal genel kongresine gönderdi. Kongre’de Zetkin’in önergesini destekleyen Rus delegesi Aleksandra Kollantai, sosyalist ve burjuva kadın hareketleri çizgisi arasında kadınlara evrensel oy hakkı konusunda ortaya çıkan ayrışmayı şöyle açıklıyordu: “Kendi değerlendirmelerine göre, burjuva kadınlar, ‘tüm kadınlar’ için cömertçe haklar talep ederken, işçi kadınlar yalnızca kendi sınıf çıkarları için dövüşmektedirler. Aslında, pratikte durum bunun tam tersidir: Kadın işçiler tüm diğer sınıflardan kadınların oy hakkının yolunu da açmaktadırlar. Sosyal demokrasi, kendi sınıfından kadınların çıkarlarını tam ve tutarlı bir biçimde savunurken, en gelişkin demokrasi ilkelerini hayata geçirmekte ve bir bütün olarak kadınların davasını güçlendirmektedir.”

Annelere, meşru ya da gayrı meşru olmalarına bakılmaksızın tüm çocuklarını kapsayan genel bir sosyal güvenlik şemsiyesi ve sosyal korunma sağlanması önergesini de kabul eden kongrenin, resmi adı “Uluslararası Çalışan Erkekler Birliği” olan sosyalist enternasyonale gönderdiği bir başka önemli önerge ise, birçok ülkedeki kadın hareketleri tarafından aynı anda düzenlenecek bir “uluslararası çalışan kadınlar günü”nün enternasyonal tarafından resmi takvim olarak benimsemesini; bir başka deyimle proletaryanın iki cinsli kimliğini kurumsallaştırmayı öngörüyordu. Kısacası uluslararası güne çağrıda bulunan karar önergesinde vurgulanan “çalışan kadınlar” sözcüğü, sadece burjuva kadın siyaseti karşısındaki sosyalist alternatifi vurgulamakla kalmıyor; proletaryanın artık “kadınlardan da” oluştuğunu vurguluyordu. Kısaca bu gün üzerinde büyük fırtınalar kopartılan “çalışan kadınlar” vurgusu, bu hareketin dönemin son derece erkek egemen sınıf hareketi karşısındaki özerkliğini silikleştirmeyi değil tam tersine bu özerkliğin altını çizmeyi amaçlıyordu.

Bu yüzden bu öykü kadın hareketi, sosyalist hareket ve sosyalist kadın hareketi arasında eş zamanlı bir biçimde yaşanan bir ayrışma öyküsü olduğu kadar, bir bütünleşme öyküsünün de simgesidir. Daha 1800’lü yılların sonlarında sendikal hareket içinde ciddi bir kadın örgütlenmesi yaratmış ve bu kadın örgütlenmeleri sayesinde, tüm kadınlara oy hakkı talebini en tutarlı biçimde savunmuş olan Alman sosyalist kadın hareketinin öykünün başrolünde olması da şaşırtıcı değildir. Alman sosyalist kadın hareketi bu sayede, ABD’nin burjuva liberal kadın hareketi tarafından başı çekilen politik haklar hareketinin karşısında ciddi bir ağırlık merkezi haline gelen bir proleter politik kadın hakları hareketi yaratmakla kalmamış,başka bir şeyi daha başarmıştır: İşçilerin genel oy hakkı ile diğer hak mücadeleleri üzerinden oluşan proleter kamusal alanına kendi örgütlenmeleri ve talepleri ile kadın işçileri de dahil etmiş; üstelik bu girişim hiç de sancısız gerçekleşmemiştir.

Uluslararası çalışan kadınlar günü Almanya’da ilk kez 19 Mart 1911’de oldukça kitlesel etkinliklerle kutlandı. 19 Mart tarihi, sosyalist kadın hareketinin 19 Mart 1848 tarihli Alman proleter demokratik devrimi mirasına sahip çıkmasını simgeliyordu. İlk kutlamanın coşkusuna karşın, 1912 etkinlikleri tam bir fiyasko ile sonuçlandı. Kadın işçilerin kutlamalar sırasında kentin tam ortasına çıkıp “kadınlara oy hakkı” diye ulu orta bağırarak gerçekleştirdikleri sokak etkinliklerini, polis şiddetine yol açan kontrol dışı taşkınlıklar olarak damgalayan reformist SDP çevreleri, bu fiyaskoyu bahane ederek, daha önce de “yeni bir 1 Mayıs’a dönüşmesini engellemek gerekir” dedikleri “kadın günü kutlamalarının öldüğünü ilan eden” bir parti kararı aldılar. Ancak bu karar, partiyi olağanüstü toplantıya çağıran Zetkin tarafından yeniden iptal ettirildi.

Emperyalist savaşın başladığı ve sosyal demokrat hareket içindeki büyük ayrışmanın gerçekleştiği 1914’de, Almanya dışındaki Avrupa ülkeleriyle Rusya’da da düzenlenmeye başlanan uluslararası kadın etkinliklerinin tarihi 8 Mart’a taşındı. 8 Mart 1908’de New York’ta kadın iğne işçileri tarafından çalışma koşulları ve oy hakkı talebiyle düzenlenen grevle, 25 Mart 1911’de yine New York’taki bir işyerinde yanarak ölen 140 göçmen kadın tekstil işçisi, kitlesellik açısından uygun bir gün arayışı içinde olan uluslararası etkinlikleri simgesi haline geldi. 8 Mart 1917’de yarım milyon işçi grevdeyken kadınlar tarafından gerçekleştirilen “ekmek ve barış” yürüyüşü Şubat devriminin başlangıcını simgelerken, 1922’de Zetkin’in önerisiyle Lenin 8 Mart’ı “Uluslararası Kadın Günü” ve tatil ilan etti. 8 Mart ilk kutlanışından yaklaşık 60 yıl sonra ikinci kuşak kadın hareketinin hala yükseliş içinde olduğu 1975’de BM tarafından da resmen tanındı. Aynı yıl, 8 Mart, bugünü zaten resmen kabul etmiş olan Küba’da ev işini kadınlarla erkeklerin ortak sorumluluğu haline getiren yeni bir yasanın ve yerleşik maço erkek yaklaşımlarına ve pratiklerine karşı siyasal bir kampanyanın başlatıldığı tarih olarak belirlendi.

1907 ve 1910 Uluslararası Sosyalist Kadınlar Kongreleri’nde Clara Zetkin’i destekleyen Rus delegasyonunun önemli ismi ve ilk kadınlar günü örgütleyicilerinden Aleksandra Kollantai, kongre kararları üzerinde şöyle yazıyordu:

“Sosyalist kadın hareketi nedir ve hedefleriyle amaçları nelerdir? Ne tür biçimlere bürünmektedir? Bu hareket, yalnızca burjuva feminizminin bir kolu, onun ‘sol kanadı’ değil midir? Eğer böyle değilse, bütün bu ayrı kadın gazeteleri ve dergileri, toplantıları, kongreleri ve konferansları nasıl açıklanacaktır? Hareket neden işçi mücadelesinin güçlü ana akımının içine emilmiyor? Ama, bu hareketin tarihi, öğretici olduğu kadar bu tür sorulara da bir ölçüde yanıt vermektedir.

(…) “Kadınlar Günü” nedir? Gerçekten gerekli midir? Burjuva sınıftan kadınlara, feministlere ve sufrajetlere (liberal politik kadın hakları hareketi) verilmiş bir taviz değil midir? İşçi hareketinin birliğine zarar mı vermektedir? Yalnızca sosyalist kadın hareketi ile burjuva sufrajetleri arasındaki radikal farkı anlamayan birisi böyle düşünebilir. Feministlerin amacı nedir? Amaçları kapitalist toplum içinde kocaları, babaları ve erkek kardeşleri tarafından sahip olunan avantajları elde etmektir. Kadın işçilerin amacı nedir? Amaçları, doğuştan ya da zenginlikten türeyen tüm ayrıcalıkları ortadan kaldırmaktır. (…) “Kadınlar Günü” proleter kadın hareketinin uzun, maddi zincirindeki bir halkadır. Kadın işçilerin örgütlü ordusu her yıl biraz daha büyüyor. (…) Kadınların maruz kaldığı geri kalmışlık ve hak yoksunluğu, ezilmişlikleri ve kayıtsızlıkları işçi sınıfına hiçbir yarar sağlamıyor; tersine, ona doğrudan doğruya zarar veriyor. Ama kadın işçi harekete nasıl dahil edilecek, nasıl uyandırılacak? İşçi örgütlenmeleri kadın işçilere açıldı, ama sadece birkaçı bunlara katıldılar. Neden? Çünkü işçi sınıfı ilk anda kadın işçinin bu sınıfın yasal ve toplumsal açıdan en çok ezilmiş üyesi olduğunu, yüzyıllar boyunca dövülmüş, aşağılanmış ve infaz edilmiş olduğunu ve onun kalbiyle zihnini harekete geçirmek için özel bir yaklaşımın gerekli olduğunu; onun bir kadın olarak kavranabilir kelimelere ihtiyaç duyduğunu… kadının sadece emek gücünün satıcısı olarak değil, anne olarak ve kadın olarak da ezildiğini anlamadılar… (…) Çalışan sınıflardan kadınlar arasında yapılacak her türlü özel, ayrışmış çalışma biçimi onun bir kadın işçi olarak sahip olduğu bilinci yükseltmenin bir aracı olduğu gibi, onu daha iyi bir gelecek için verilen kavgaya katmanın da yoludur. … Kadınlar Günü ve kadın işçinin öz-bilincini yükseltmeyi amaçlayan adım adım ve sürekli çalışmalar, işçi sınıfının bölünmesi değil, birleşmesi davasına hizmet etmektedir. Bırakalım, hem ortak sınıf davasına hizmet etmekten, hem de kendi kadınca kurtuluşu için dövüşmekten kaynaklanan coşku, kadın işçilerin Kadınlar Günü kutlamalarına esin kaynağı olsun.”

Bırakalım, Kadınlar Günü, emekçi sınıflardan kadınların kendi özerk talepleri ve örgütlenmeleri aracılığıyla yürüttükleri sistem karşıtı hareket biçiminin, gerçek bir eşitlik ve özgürleşme arayışı içinde olan tüm kadınlarla buluşmasının zeminlerinden biri olsun.

* Sendika.Org sitesinde 2008 yılında yayınlanan bu yazıyı kimi tartışmalar karşısında hala güncelliğini koruduğu için yayınlıyoruz

Yorumlar