Şehirde adım başı bir boşluk var. Önceden buralarda birileri yaşıyordu. Bir ev vardı… Şimdi tarif edilemez boşluklar var... Salı günü Can’ın milletvekilliğini düşüren karar mecliste okundu. Can’ı seçen Antakya halkına sormadan. Tıpkı kayyum atanan şehirler gibi Antakya. Burada yaşayanlara sormadan bir gecede mahalleleri rezerv alan ilan ediliyor, seçtiklerinin milletvekilliği iptal ediliyor, iş makinaları bir anda zeytinliklere girebiliyor... Enkaz altında yardım çığlıklarına cevap vermeyen devlet sahi 365 gün boyunca ne yapmıştı? 1 yıldır Hatay’ın sesini duymuş muydu? Bağırdığında duyulmayan ve katledilen insanlar, bağırsa da duyulmayacağını düşünen insanların sessizliğine, boğazının düğümüne, gözlerindeki hüzne gömülmüştü... Her şeye rağmen 6 Şubat sabaha karşı şehir merkezinde toplanacağız...Sizleri de 6 Şubat günü her neredeyseniz o şehirdeki anmalara, eylemlere katılmaya, depremde yaşanan katliamın faillerinden hesap sormaya davet ediyoruz. Bir daha yaşanmaması için…
6 Şubat depremlerinin yıl dönümü için Hatay’a geleli dört-beş gün oldu. Bir yılda ne değişti? Herhalde enkaz kaldırmalardan arta kalan taş yığınlarını görmezden gelirseniz boşluk diyebiliriz. Şehirde adım başı bir boşluk var. Önceden buralarda birileri yaşıyordu. Bir ev vardı… Şimdi tarif edilemez boşluklar var.
Birkaç ay önce buradayken Anayasa Mahkemesi’nin Can Atalay kararı üzerine belki Can’ı vekil seçildiği topraklarda hep beraber karşılarız diye düşünmüştük. Salı günü Can’ın milletvekilliğini düşüren karar mecliste okundu. Can’ı seçen Antakya halkına sormadan. Tıpkı kayyum atanan şehirler gibi Antakya. Burada yaşayanlara sormadan bir gecede mahalleleri rezerv alan ilan ediliyor, seçtiklerinin milletvekilliği iptal ediliyor, iş makinaları bir anda zeytinliklere girebiliyor. Ama Antakyalı kadınlar diyor ki; “Can Atalay Hatay’ın vekilidir. Bunu kimse değiştiremez.”
Bir de bir şey yapılmayacak mı diye soruyorlar. Önden bilmeyenin yetişmesi neredeyse imkansız olan küçük bir toplanmadan başka bir şey olmayacak mı? 6 Şubat gecesi yapacağımız 365.Gece etkinliğindeki dizeler geliyor aklımıza… “hala kolların boşta, gülümseyerek uzatıyorsun elini…”
Sonuçta Can Hatay’ın vekili, bizim onlarca direnişten mücadele arkadaşımız. Bu gerçeği kimse değiştiremez.
Gerçek demişken biraz da Hatay’ın deprem sonrası gerçeklerine bakalım. Öyle ya hakikat bir öyle bir böyle bükülen bir şeye dönmüş. Bakın bakın; deprem olduğunda Çevre ve Şehircilik Bakanı olan Murat Kurum İstanbul’a başkan olmak için PR yaparken depremde ölenlerin sayısının 130 bin kişi olduğunu ağzından kaçırmış. En iyisi biz size doğrudan Hatay’a adım attığımız ilk gün gördüklerimizi eğip bükmeden anlatalım.
Buradaki ilk günümüzde “365 Gün Kaç Gün Eder?” forumu için Aşağıokçular’daki ve Bahçeköy’deki kadınları ziyaret edip fikir alışverişi yaptık. Yaptığımız tüm ziyaretlerde gördük ki 1. yılın yaklaşması herkesi doğal olarak olumsuz etkilemiş. Neşeli olanlar içine kapanmış, umutlu olanlar bugünden soyutlanmış, atılan kahkahalar yerini derin bir sessizliğe bırakmış.
Enkaz altında yardım çığlıklarına cevap vermeyen devlet sahi 365 gün boyunca ne yapmıştı? 1 yıldır Hatay’ın sesini duymuş muydu? Bağırdığında duyulmayan ve katledilen insanlar, bağırsa da duyulmayacağını düşünen insanların sessizliğine, boğazının düğümüne, gözlerindeki hüzne gömülmüştü. O insanları katledenler de hiçbir şey olmamış gibi aday oluyor, anmaya gelmeye cüret ediyorlar. Hatay halkı bunu kaldırabilir mi gerçekten? Yağmur hiç bu kadar korkutucu olmuş muydu?
Üniversite sınavına hazırlanan ve interneti, elektriği olmadığı için sınava yeterince hazırlanamayan genç bir kadın şunları söyledi: “Eşit koşullarda değiliz. Ben tüm test kitaplarımı bitirdim. Çalışmadığım konulara çalışmak için internete ihtiyacım var ama buna erişemiyoruz. Ben farklı illerde 7-24 internete erişimi olan, sağlıklı çalışma koşullarına sahip insanlarla aynı sınava gireceğim. Ancak ben hayatta kalmaya çalışırken sınava gireceğim.”
Market işleten bir kadın da sürekli elektriklerin kesildiğini, marketteki ürünlerin bu sebeple bozulmaya başladığını ve herhangi bir yetkiliye ulaşamadıklarını söyledi.
Ziyaretimiz sırasında marketten alışveriş yapmak isteyen insanlardan POS cihazı çalışamadığı için tahsilat yapamadı.
Hatay’da deprem ilk olduğu sıralarda devlet yoktu ama şimdilerde Hatay’ı yaşanılmaz bir hale getirdiler; yer gösterilmeden görüntü kirliliği oluşturdukları gerekçesiyle insanların çadırlarını kaldırdılar. Ana akım medyayı her şey yoluna girmiş gibi haberlere bürüdüler. Hasarlı evlerin güçlendirilmesi için gerekli bütçeyi halka yıktılar. Evleri yıkılmış insanlara geri ödemeli sözde destek kredileri verdiler…
Kışı geçirmek için hasarlı evlerine girmek zorunda kalıp deprem korkusu nedeniyle sadece oturma odasını kullanan aileler var. O evlere misafir olduk. 6 Şubat’ın yaklaşıyor olması deprem gecesini çağırıyor gibi.
Çukurlu tümsekli yollar, hala düzene oturmamış toplu ulaşım, bir de yağmur yağdığı için göle dönmüş caddeler.
Yağmur yağdı. İnanın konteynerda rutubet kokusundan durulmuyor. Konteynerda kalan herkes aynı şeyleri yaşadığını anlatıyor.
Yine ilk gün yaptığımız bir hastane ziyaretinde bağırsak enfeksiyonu salgını nedeniyle sömestr tatilinde olduğu için eğlenmesi gereken çocukların günlerdir yataklı tedavi odalarında kaldıklarını gördük.
21. yüzyılda Hatay’da telefonlar çekmiyor, internet yok, elektrik yok, su yok, devletin destek mekanizmaları yok. Bunca yokluğa isyan eden bir halk var ve bize hala şunu söylüyorlar: SESİMİZİ DUYAN VAR MI?
Her şeye rağmen 6 Şubat sabaha karşı şehir merkezinde toplanacağız. Gün içinde yürüyüşler olacak. Ve akşam kadınlarla “365. Gece” etkinliğinde buluşup bir yılın nasıl geçtiğini, kayıplarımızı, ayakta kalmamızı sağlayan dayanışmamızı hatırlayacağız. Zorlu hayatımızın, zorlu mücadelelerle dolu gelecek yılları için birbirimizden güç alacağız.
Sizleri de 6 Şubat günü her neredeyseniz o şehirdeki anmalara, eylemlere katılmaya, depremde yaşanan katliamın faillerinden hesap sormaya davet ediyoruz. Bir daha yaşanmaması için…
Şiirin devamı da şöyle;
“hala kolların boşta, gülümseyerek uzatıyorsun elini
haydi cesaretini topla, içinde çok şey olan sandığımız var.
var sandıklarımız yoksa da yaralardan işlenmiş çeyizimiz var.
yere sereceğiz, bir uçtan diğer uca kadar
vicdansız, yobaz, katil, hırsız nerede varsa!”