Yeni normalde dünya feminist hareketinin gündemleri – Fulya Dağlı

Sürdürülebilir bir yaşam bizde, bizim örgütlerimizde, bizim bedenlerimizde, çünkü hükümet sadece bizi engellemek istiyor, demokraside diktatörlüğü doğallaştırmak istiyor. Ancak “halk halka sahip çıkabilir”

Yeni normalde dünya feminist hareketinin gündemleri – Fulya Dağlı

Pandemide Kadın Kadına Tartışma sunuşlarımızı yayınlamaya devam ediyoruz. Tartışmamızın ilk başlığı pandemi öncesi yaşadığımız koşulları tartıştığımız Normaliniz Batsınbaşlığıydı.

Tartışmamızın ikinci başlığını oluşturan “Patriyarka Virüsten Daha Tehlikeli!”  (28 Mayıs) sunuşları ise Pandemide iktidarlar kadınlar için ne yaptı? Pandemide özel alan, bakım emeği ve annelik  ve Toplumsal yeniden üretim krizi olarak pandemi başlıklarını taşıyor.

Kapitalizm Öldürür tartışmamızın üçüncü başlığıydı. Bu başlıkta yer alan Pandemi ortamında derinleşen kriz, ve Pandemide ücretli kadın emeği, Pandemide baskı, iktidar ve biyodenetim ve Toplumsal yeniden üretim krizi olarak pandemi sunuşlarını paylaştık.

Dördüncü başlığımız Gezegeni de kadınlar kurtaracak tartışmasını 3 Haziran’da gerçekleştirdik.  Neo-liberal kapitalist üretim modeli pandemiyi nasıl yarattı? , İklim krizi, gıda krizi, ekolojik kriz, Pandemi sonrası kentler ve kamusal alan ve Patriyarkal kapitalizmin pandemi krizine sosyalist bir ekofeminizmle bakmak bu başlığın sunuşlarıydı.

Bu başlıklardaki tartışmaların ardından, pandemi ve sonrasındaki yeni normalde dünya feminist hareketinin öne çıkan mücadele gündemlerini de bir sunuşla tartıştık.

Yeni normalde dünya feminist hareketinin gündemleri – Fulya Dağlı

Tüm dünyada pandemi sürecinde feminist hareketlerin politik gündemlerini ve mücadele araçlarını konuşmaya 15 farklı ülkeden 30’un üstünde feminist/trans-feminist örgütün imzasıyla yayımlanan “Sınır-Aşırı Feminist Manifesto” ile başlamak yerinde olur.

Manifesto sözlerine asıl sorunun “normal olduğu bir dünyada” normalleşmeyi reddederek ve pandeminin kısıtlayıcılığına rağmen mücadeleden vazgeçmediklerini belirterek başlıyor.

Pandeminin açığa çıkardığı krizin sömürgeci kapitalist patriyarkanın getirdiği şiddeti, hiyerarşiyi, eşitsizliğin, sömürünün ve baskının yapısal köklerini açığa çıkardığı ve arttırdığı vurgulanıyor. Manifestodan da hareketle devamda değinilen konular tüm dünya kadın hareketinin politik gündemlerini oluşturuyor.

“Evde kal” politikalarının birçoğumuz için evin güvenli bir alan olmaması ve kalacak bir evi olmayanları görmezden gelmesiyle birlikte yükselen ev içi şiddete yönelik itirazlar ve şiddete karşı önleme-koruma mekanizmalarının etkin şekilde işletilmesi talepleri.

Tüm dünyada pandemi nedeniyle yaşanan karantinayla birlikte ev içi şiddetin artacağı ve kadınların şiddetten korunma mekanizmalarına erişemeyeceği endişesi hükümetlerin birçoğunun bu konuda hareketsiz kalması ya da yetersiz olması sebebiyle gerçeğe döndü. Tüm dünya kadın hareketi ev içi şiddete karşı sosyal medya başta olmak üzere sesini yükseltti. Gerekli önlemler ve koruma tedbirlerine ilişkin özellikle 7/24 acil şiddet hattı ve online başvuru mekanizmaları kurulması, sığınak kapasitelerinin artırılması ve kamu ya da özel binaların sığınağa çevrilmesi, eczane ya da marketlerde şiddet gören kadınların belirli kodlar kullanarak destek istemesi yönünde talepler bu süreçte en görünür olanlardı. Örneğin Venezüella’da son 60 günde 50 kadın öldürülmüş Mart ayından bakınca.

Şiddete karşı ulusal şiddet yasasında bahsi geçen koruma ve önleme tedbirlerinin uygulanması, alo şiddet hattı gibi talepleri var. Daha önceki sunumlarda değindiğimiz gibi feminist hareket bu talepleri içeren çağrılar yaparken yaptığı özel çalışma ve görüşmelerle başta yerel yönetimler olmak üzere birçok mekanizmanın kurulmasını ya da hayata geçirilmesini sağladı.

 

Krizin yeniden üretim öznelerinin emeğini daha da güvencesizleştirdiği tespiti ile daha önce görünmez olan bu alanın görünürleşmesiyle kadınların politik olarak merkezi konumlarının ortaya çıkışı.

“Bir yandan, kapitalist sistem en kırılgan olanların, yaşça büyüklerin ve çocukların bakımını kadınlara yüklüyor ve hane içi iş yükünü artırıyor. Diğer yandan, birçok kadın – hemşireler, doktorlar, bina görevlileri, kasiyerler, işçiler, eczacılar – bu acil durumda ön saflarda yer almak zorunda kalıyorlar; sağlıkları açısından tehlikeli koşullarda ve genellikle çok düşük ücret karşılığında çalışıyorlar.“

Toplumsal yeniden üretim alanının belirginleşmesiyle birlikte bu alanın göçmenleştirilmiş, ırksallaştırılmış ve cinsiyetlendirilmiş biçimde sömürülmesi gerçeğinin görünürleşmesi.

“Hane içi ve bakım işlerinin yanı sıra birçok riskli ya da enformel meslek genelde göçmen, Afrika kökenli, Siyah ya da yerli kadınlar tarafından görülüyor. Bu kadınlar bugün işten atılıyor; başka hiçbir geçim aracı bulamıyorlar ve tıbbi harcamalarını karşılayamıyorlar. Dahası, nüfusun en yoğun olduğu ve en yoksul bölgelerde yaşamaları itibarıyla ikâmet izinleri iptal ediliyor; ırkçı saldırılara daha açık halde bırakılıyorlar; enfeksiyonun sağlıkla ilgili ve ekonomik sonuçlarına daha fazla maruz kalıyorlar.”

Kapitalizmin içinde yer alan ölüm siyaseti ve gerçekliğinin gün yüzüne çıkması ve yaşam savunusu siyaseti

“Böylelikle, bir yandan, bu krizden geçerken yaşamlarımız feda ediliyor; diğer yandan engellilerin bedenleri ve üretken addedilmeyen [bütün] bedenler tamamen görünmez, kırılgan ve korumasız kılınıyor.”

Endüstriyel ve büyük ölçekli gıda üretimi ve tarım alanlarında sömürülen kadın emeği ile gerçekleştirilen yaşamsal faaliyetin merkezi rolü ile gıda krizinin ele alınması

Emeğin değersizleştirilmesine dayalı bir sistem olarak neo-liberalizmin, özelleştirme ve güvencesizlik politikalarının açıktan eleştirisi.

“Bugün, sağlık ve yaşamın kolektif olarak ve siyaseten merkezîliği daha da reddedilemez bir hale geliyor. Bununla birlikte, yıllar boyunca izlenen neo-liberal politikalar vasıtasıyla üzerimize farklı derecelerde bireysel sorumluluk yüklendi: Birçok ülkede sağlık ve sosyal güvenlik sistemindeki kesintiler binlerce insanın ilaçlara erişimini imkânsızlaştırdı ve bu insanları, devletin bu konulardaki atıllığı karşısında dayanışma ağları ve karşılıklı yardım ağları kurmaya itti. Diğer ülkelerde, bunun aksine, halk sağlığı ve sosyal güvenlik sistemi hiçbir zaman yoktu ve ekonomik kemer sıkma ve uyum planlarının geniş çaplı uygulanmasıyla durum daha da kötüleşti. Dahası, birçok örnekte krizi, kadınlar ve LGBTQI* açısından cinsel ve üreme haklarının daha da kısıtlanması için kullanıyorlar. “

 

Kadın işsizliği ve evden çalışma başta olmak üzere güvencesiz çalışma biçimleri

Faşist, baskıcı ve otoriter rejimlerin pandemiyi fırsata çevirme girişimlerine itirazlar

“Diğer bir perspektiften bakıldığında neoliberalizm en acımasız yüzünü kentsel ve kırsal alanların ve yerli toprakların, silahlı kuvvetler tarafından militarizasyonu ve polis gücünün aşırı tahkiminde göstermekte. Bu süreçte, silahlı kuvvetler isyanın tüm izlerini silmek, oluşmakta olan dayanışma ağlarını kriminalize etmek ve gittikçe daha otoriterleşen ve baskıcılığı artan devletin komuta zincirini sağlama almak için acil durum koşullarından ve hükümetlerin halihazırda mevcut demokratik kırılganlığından faydalanıyor.”

Cinsel sağlık ve üreme sağlığı haklarına yönelik yükselen saldırılara ve beden politikalarına karşı duruş

Bu süreçte de kadın hareketinin önemli gündemlerinden birini kürtaj hakkına erişim oluşturuyor. Örneğin Polonya’da zaten sınırlı olan kürtaj hakkının daha da sınırlandırılmasını içeren yasa tasarısı Nisan ortasında görüşülmeye başlanacakken pandemi nedeniyle ertelenmişti. Kürtaj hakkı için yıllardır mücadele eden Polonyalı kadınlar bu süreçte de maskeleri ve eldivenleriyle sokakta gösteriler yapıyorlar, sokaklara ve balkonlara afişler asıyorlar, market kuyruklarında seslerini yükseltiyorlar. ABD’nin çeşitli eyaletlerinde pandemi bahanesiyle kürtajın açığa alınmasının ardından bir eyaletteki mahkeme kararıyla bu kararın alınamayacağı hükmünün kurulmasıyla diğer eyaletlere de emsal teşkil etmesi bekleniyor. Feminist hareket karşı dava açarak bu alanda mücadeleyi sürdürüyor.

Canlı türlerinin ve doğal kaynakların hepsini sermayenin ihtiyaçlarına teslim eden çevresel ve ekolojik yıkımın reddedilmesi

Alıntılar: Sınır-aşırı Feminist Manifesto

Online iletişim araçları bu dönemde feminist hareketlerin tek tek kadınlarla ve birbiriyle temas etmesinde son derece etkili oldu. Tüm dünyada feminist örgütler ve hareketler online platformlara, eğer henüz değilse de, bu süreçte hızlıca adapte oldu. Çeşitli webinarlar, podcastler, manifesto ve açıklamaların daha öncesine nazaran hızla anadillere çevrilmesi hareketin birbiriyle etkileşimini ve pandemide üretilen feminist politikaların benzer noktalarda yoğunlaşmasını sağladı. 1 Mayıs’a giderken ABD Uluslararasi Kadın Grevi’nin (International Women`s Strike U.S) düzenlediği 25 Nisan tarihli ve açık çağrılı bir webinar’da Pandemi Zamanında Sınır-Aşırı Feminizm konu edilirken etkinliğe İtalya, Arjantin, Şili ve ABD’den çeşitli örgütler katılıyor. Bu örgütlerin kendi ülkelerinden doğru öne çıkardığı politik içerikler şöyle:

Şili’de salgınla birlikte olağanüstü hal ilan edilmesinin ardından hareketi 18 Mart tarihinde hızlı bir çıkışla bir “Feminist Acil Durum Planı” deklare ediyor. Bu plana ileride daha ayrıntılı değiniyor olacağız. Geçtiğimiz 8 Mart’ta 1 milyondan fazla insan sokağa çıkmış ve devamında da yükselen halk isyanlarıyla birlikte uzun süredir Şili’de feminist bir isyan yaşandığı düşünülüyor. Her geçen gün artan ataerkil şiddetin iki yıl önce başlayan sosyal hakların gasp edilmesi ve sosyal desteklerin kesilmesiyle birleşerek ilerlediği ve daha önce feministlerin günü olarak ele alınmayan 1 Mayıs’ın geçen yıl itibarıyla Şilili feministlerin günü olmaya başladığını belirtiliyor. Bu yıl ise 1 Mayıs için tüm güne yayılan çeşitli etkinlikler planladıklarını ancak, bunun da ötesinde tartışmalarının merkezinde sınıf dayanışmasını genişletmeyi ve farklı emek biçimlerini bir araya getirmeyi amaçlayan bir “Feminist Kadın Çalışanlar Örgütü” fikrinin yer aldığı aktarılıyor.

Arjantin’de özellikle son iki yıldır yaşanan ekonomik krizin yol açtığı sorunlarla birlikte yaşanan işsizlik, barınma ve yüksek enflasyon nedeniyle gıdaya erişimdeki kısıtlılık temel sorunlar arasında yer alıyor. Salgınla birlikte yerellerdeki sosyal ve feminist ağların bu sorunlarla baş etmeye çalışıyor. Bir yandan virüsle mücadelede doğrudan görev alırken devletin silahlı güçlerinin tacizleriyle de baş etmek durumunda kalıyorlar.

ABD’de mevcut durumdan en olumsuz şekilde etkilenenlerin göçmenlik belgeleri olmayan göçmenler olduğunu belirtiliyor. Ağırlıklı olarak Latin Amerika kökenli göçmenlerin hiçbir destek veya sigortadan faydalanamadığı ifade ediliyor ve bu anlamda salgının merkezlerinden biri olan New York’ta hayatını kaybedenlerin çoğunluğunun Latinlerden oluştuğu ifade ediliyor. Latin Amerika göçmenleri ve özellikle göçmenlik belgesi olmayanların ev içi şiddet dahil olmak üzere bir şekilde şiddetin nesnesi olduklarında ise sınır dışı edilme korkusu nedeniyle sessiz kalmaya zorlandıkları da biliniyor. Salgınla birlikte barınma imkânı sunan evlerde yaşanan doluluğun ve artan işsizliğin altı çiziliyor. ABD genelinde çoğunluğunu göçmen işçilerin oluşturduğu ev içi işçilerin yüzde 72’sinin işsiz kaldığını bunun sıfır gelir anlamına geldiğini ve haliyle de hepimizin aynı gemide olmadığı vurgulanıyor. Bugün zorunlu sektörlerde çalışanların ciddi bir kısmının kadınlardan oluştuğu ve salgının bu işlerin ne denli hayati olduğunu görünür kıldığı, ne çalışma ne de haklar bakımından geriye gidilmek istendiği, işsizlerin, güvencesizlerin ve geliri olmayanların da desteklenmesi gerektiği ve herkes için gelir talep edilmesinin önemli olduğu vurgulanıyor. Ve şu soru bırakılıyor: Sınır-aşırı feministler olarak mevcut sistemi yönetmeyi mi yoksa bir adım öteye giderek kapitalist sistemi değiştirmeyi mi hedefliyoruz?

İtalya’da salgınla birlikte feminist mücadelenin kazanımlarının tehdit edildiği belirtiliyor. Feminist mücadele sayesinde şiddet politize edildi, ancak, bugün salgın nedeniyle şiddetin evin içine geri itildiğine tanıklık ediyoruz. Diğer yandan salgın emeğin cinsiyetçi bölünmesini pekiştirerek kadınların ve göçmen kadınların emeğinin değer kaybına uğramasına yol açıyor. kadın işçilerin yüzde 30’unun ev işlerinde çalıştığı düşünüldüğünde kadınların salgın nedeniyle artan işsizlikten de paylarını alacağı açık görünüyor. Ayrıca iş gücündeki kaybı kapamak için çalışma izni ile yasal ikamet izinlerini eşleştirme gibi bir takım hukuki düzenlemelerin de kapıda olduğunun altını çizilirken feminist küresel 1 Mayıs bağlamında ücretlerin artırılması, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, oturum izni ve iş sözleşmesi gibi haklar için mücadele edilmesi gerektiği vurgulanıyor.

Orta ve Doğu Avrupa’da yine benzer biçimlerde online platformlarda bir araya gelen feminist örgütlerin gündemlerinde de emek, kadınlar, göçmenlik bağlamında toplumsal yeniden üretim alanı öne çıkıyor.

Bölgedeki toplumsal yeniden üretim, göç ve emeğe bağlı dinamiklerin çoğu kemer sıkma, özelleştirme, emek sömürüsü ve sermaye birikimi süreçlerinden kaynaklanmaktadır. Yapısal şiddet, özellikle kadınlara karşı, birçok farklı düzeyde görülebilir – evde veya sınırlarda fiziksel şiddet, işyerinde sömürü veya evde ‘çift yük’ vb.

Sağlık sektöründe çalışanlar, bakım çalışmaları, mevsimlik işler ve inşaat işlerinde çalışanlar, Batı Avrupa ülkelerine göçten en çok etkilenenler arasındadır. Bu şekilde yoksullaşmış işçi sınıfı “mobil” olmaya ve sermayenin ihtiyaçlarına göre Avrupa’ya taşınmaya zorlanıyor. AB dışındaki ülkelerden ve özellikle “Balkan yolu” boyunca göç “sorunlu” olarak görülmekte, gelen göçmenlere ve mültecilere şiddet uygulanmakta ve en korkunç sömürü koşullarında çalışılmaktadır.

Birçok ülkede ortaklaşan diğer konu ise aşırı kalabalıklaşan hanelerle birlikte ortaya çıkan konut sorunudur. Toplumsal yeniden üretimin temeli olan konut, özellikle aşırı kalabalık / gayri resmi konut durumlarında, artan güvencesizlik, düşük ücretler ve sömürü ile bağlantılı olarak kadınların yeniden üretim emeğiyle güçlü bir şekilde ilişkilenmektedir. Bu açıdan Polonya, Bulgaristan, Gürcistan, Romanya, Hırvatistan, Sırbistan, Slovenya, Bosna, Makedonya, Avusturya birbiriyle temas halinde olan feminist grupların bu gündemleri öne taşıdığı ülkeler arasında.

Bulgaristan başta olmak üzere bölgede geçtiğimiz yıl boyunca süren hemşire eylemleri, pandemi sürecinde risk grubunda olmaları ve aynı zamanda göçmenlerin ağırlıklı olduğu bir kol olması sebebiyle bu süreçte de yükselmeye devam etti. Romanya ve Avusturya’da çoğunluğunun kadınların oluşturduğu bakım işçileri benzer şekilde hareketlendi ve konut sorunu ve barınma hakkı mücadelesi yoğunlaşan bakım emeği kriziyle birlikte bölgedeki kadın hareketinin gündemlerinde yer alıyor.

Özgün Örnekler

ARJANTİN
Sosyal medya ve online platformların bu süreçteki işlevi ve feminist hareketlerin gündem başlıklarına genel olarak baktıktan sonra bazı özel örnekleri ele almakta fayda var. Politik içerikler olarak yukarıda değindiğimiz hatlarda yoğunlaşmış olsa da Arjantin Ni Una Menos hareketinden kadınların pandemiye ilişkin ortaya attığı sorular politik mücadelelerin nasıl oluşturulacağına yönelik önerileri de beraberinde getiriyor.

https://ctjournal.org/2020/04/21/feminism-the-pandemic-and-what-comes-next/

Ni Una Menos’tan iki feministin kaleme aldığı makalede pandemi sonrası bağlam ve feminist bir perspektiften krizden çıkmanın üç ana konusuna ilişkin olası yollar tartışmaya açılıyor: borç, barınma hakkı ve üretim şekillerinin yeniden yapılandırılması.

Arjantinli feministler, feminizmin ürettiği yorumlayıcı anahtarları, pandemiyle oluşmaya başlayan geleceği anlamak için kullanıyor. Bakımın politikleştirilmesi olmadan, yeniden üretim görevlerini tanımaya ve görünmez emeğin altyapısına değer vermeye yönelik aktivizm olmadan, kamusal ve özel borçluluğun feshi olmadan, bölgelerin şirketler tarafından yağmalanmasına karşı savunan anti-ekstraksiyon mücadeleleri olmadan bu pandeminin nasıl seyredeceğini hayal edebiliyor muyuz?

Bu kriz, kapitalizmin sonu mu yoksa totaliter kapitalizmin yaşamlarımız üzerindeki kontrolünü doğruluyor mu? Yazarlar, pandemiden önce var olan ve krizden çıkmanın olası yollarını hayal etmek için ortak araçlar olarak hizmet edebilecek açık ve kolektif bir gündemin güncellenmesine yardımcı olan dört konu üzerinde düşünüyorlar.

1-Borçlanma – Finansı sınırlamak zorundayız.

Krize çözümün, kira ödemenin, daha pahalı hale gelen yiyeceklerin satın alınmasının ve kamu hizmetlerinin ödenmesinin bir yolu olarak öne sürülen özel borçlanmanın artışını nasıl önleyebiliriz?

Kilit nokta, hükümetin sosyal harcamalarının hedefi ve miktarı. Bugün sağlık acil durumundan dolayı hükümet refah harcamaları gerçekleştiriyor ve harcamalar artıyor. Bunlar sadece istisnai ve geçici politikalar olamaz. Bu politikalar kamu fonlarının dağılımı ve vergi yapısının acil bir şekilde yeniden düzenlenmesinin başlangıç ​​noktası olmalıdır.

Bu aynı zamanda işle ilgili bir tartışma anlamına gelir. Kim değer üretir ve hangi yaşamlar yardım edilmeyi, ücretlendirilmeyi ve bakılmayı hak eder? Evrensel gelir, bakım-iş geliri ve “feminist maaş” tartışmalarını da bu bağlamda ele alıyorlar.

2- Sermayenin laboratuvarı olarak “ev içi”

Pandemi sonrası bağlamda, barınma hakkına erişim mücadelesi ve nerede, ne zaman, kiminle yaşamak istediğimiz hakkında daha derin sorular sorabileceğimiz bir ufuk oluşacaktır.

Hükümetler tarafından önerilen ve yalnızca “mağdurlar” için sığınma evleri oluşturmaktan ziyade “machista” şiddetine alternatifler üretebilen #stayhome (evde kal) politikalarını eleştirel olarak sorgulayabilen feminist bir uzamsallığı nasıl üretebiliriz?

Aynı zamanda sermayenin çalışma şeklimizi, tüketimimizi ve gelir üretme şeklimizi yeniden yapılandırmak için karantinayı nasıl kullanacağını da düşünmeliyiz. Esas olarak yeniden üretim alanında gerçekleşen sınıf ilişkilerinin yeniden yapılandırılmasıyla mı karşılaşıyoruz? Sermaye bu krizi ev içi alanı “aşırı” sömürmek için mi kullanacak?

Evden çalışmanın, evde-okulun ve ev-ofisinin zorunlu olması, haftanın her günü zaman sınırı olmaksızın çalışan bir “ev fabrikası” verimliliği talebinin artmasına sebep olacaktır. Salgından sonra, işçileri atomize eden ve koşullarını öncekinden daha da tehlikeli hale getiren bu emeğin esnekleşmesi durumunun artışını nasıl durdurabiliriz?

Verimlilik talebinin artmasıyla eşzamanlı olarak hareketliliğin giderek azalması söz konudur. Bu, sermayenin maliyetlerini en aza indirdiği anlamına gelir: Biz, işçiler, işyerinin kirasını ve hizmetlerini ödüyoruz. Lojistik çalışanları da azalırken, platform çalışanları güvencesiz lojistik sağlar.

3- İş alanına feminist yaklaşım bir anti-neoliberal kilit taşıdır.

Kim evde kalmayı mümkün kılar? Ev işleri, temizlik ve bakım işleri, sağlık sistemi ve tarımdaki çoklu, çeşitli çalışma biçimleri günümüzde temel altyapıdır. Bunlar sermayenin sınırıdır, çünkü toplumsal yaşam onlarsız devam edemez. Bu işçiler tarihsel olarak amortismana tabi tutulmuş, kabul edilmemiş veya doğrudan “işe yaramaz” olarak değerlendirilmiştir. Bugün başka bir şeyle ikame edemeyeceğimiz tek altyapı olarak görünüyor. Bunlar o kadar temel ki bazı mahallelerde evde kalış imkansızdı ve hükümet buralarda evde kalmak yerine mahallelerinde kalmalarını istedi.

Pandemi sırasında ve sonrasında küresel olarak işin yeniden düzenlenmesi – tanınması, maaş ve hiyerarşisi- üzerine düşünmeliyiz.

4- İhtilaf halinde grev – kim “dur(dur)ma” gücüne sahip?

Pandemiyi küresel karantina bağlamında bir grev simülasyonu olarak düşünebiliriz. Ancak pandemi içinde de grev çağrısı yapıldı: kiracılar, Amazon işçileri, İtalya’daki metal işçileri, sağlık çalışanları, öğrenciler. Koronavirüs zamanlarındaki grev tartışmalıdır(ihtilaflıdır). Bir tarafta, dünya çapındaki bu karantinada, kadınlaştırılmış çalışma duramayan tek iş olarak ortaya çıkıyor. Öte yandan, kira, ipotek, temel hizmetler, borcun çıkarlarına yönelik büyük bir grev talebi var. Rant elde etmeyi bırakması gereken finansal ve gayrimenkul kârdır.

Sermayenin yaşama karşı verdiği savaş bugün hangi işlerin gerekli olduğu ve ücretlendirilebilir olduğu anlaşmazlığı üzerinde gerçekleşmektedir. Bu, emeğin küresel olarak yeniden düzenlenmesinin yanı sıra kiralık meskenlerden elde edilen karın (finans sektörü, gayri mankul sektörü, ekolojik yıkıma sebebiyet veren canavar tarım işletmeleri sektöründeki olağanüstü karlar da dahil) akıbetini ve vergi yapılandırılmasınıyeniden düzenlemekteki kolektif kapasitemize işaret eder. Bu savaş alanı soyut değil. Krizdeki her mücadeleden, her somut girişimden oluşur. Buradaki zorluk, farklı bölgelerden ortaya çıkan talepleri birbirine bağlamak ve onları burada ve şimdi, gelecek için bir ufka dönüştürmektir.

MARKSİST FEMİNİST KOLEKTİF: “ Toplumsal yeniden üretim ve Covid-19 üzerine 7 tez

KAPİTALİZM, HAYAT VERME ÜZERİNE KAR YARATMAYI ÖNCELİKLENDİRİR: TERSİNE ÇEVİRMEK İSTİYORUZ

Gerçek sosyal zenginlik kazananları tam olarak aşağılıyor ve küçümsüyor: hastanelerde ve sağlık hizmetlerinde hemşireler ve diğer işçiler, tarım işçileri, gıda fabrikalarındaki işçiler, süpermarket çalışanları ve teslimat sürücüleri, atık toplayıcılar, öğretmenler, çocuk bakıcıları, yaşlı bakıcılar. Bunlar, kapitalizmin düşük ücretlerle ve genellikle tehlikeli çalışma koşullarıyla küçük düşürdüğü ve damgaladığı ırksallaşmış, dişileştirilmiş işçilerdir. Ancak mevcut pandemi, toplumumuzun onlarsız hayatta kalamayacağını açıkça ortaya koyuyor. Toplum aynı zamanda kar için rekabet eden ve hayatta kalma hakkımızı kullanan ilaç şirketleri ile de hayatta kalamaz. Ve ‘piyasanın görünmez elinin’ mevcut pandeminin gösterdiği gibi insanlığın ihtiyacı olan gezegen çapında bir sağlık altyapısı oluşturmayacağı ve çalıştırmayacağı açıktır. Bu nedenle sağlık krizi, sermayeyi sağlık, sosyal bakım, gıda üretimi ve dağıtımı gibi yaşam ve yaşam yapma çalışmalarına odaklanmaya zorluyor. Biz sağlık, eğitim ve diğer yaşamsal faaliyetleri ve herkes için erişilebilir hale gelmesini böylece pandemi geçse de bunun odak olarak kalmasını talep ediyoruz.

TOPLUMSAL YENİDEN ÜRETİM İŞÇİLERİ TEMEL İŞÇİLERDİR: ONLARIN EBEDİYEN BÖYLE TANINMASINI TALEP EDİYORUZ

Toplumsal yeniden üretim sektörlerindeki işçilerin—hemşireler, hastane temizleyicileri, öğretmenler, çöp temizleme personeli, gıda üreticileri ve süpermarket çalışanları—gerçekleştirdikleri temel hizmet için kalıcı olarak tanınmasını ve ücretlerinin, faydalarının ve sosyal duruşlarının toplumun bir bütün olarak sürdürülmesindeki önemini yansıtacak şekilde geliştirilmesini talep ediyoruz.

FİNANSAL YAPILAR DEĞİL İNSANLAR KURTARILMALI

Tüm finansal kaynakların ve teşvik paketlerinin, kapitalist şirketlerin çalışmasını sağlamak için değil, hayat verme işine yatırılmasını talep ediyoruz.

SINIRLARI AÇIN, CEZAEVLERİNİ KAPATIN

Sağlık ihtiyaçlarının herhangi bir göçmenlik düzenlemesinden öncelikli olmasını, çoğu suçtan tutukluların derhal serbest bırakılmasını ve hasta olanlar için alternatif şefkatli yaptırımların bulunmasını, gözaltı merkezlerinin ve yaşamı beslemek yerine disipline etmeyi amaçlayan diğer kurumların kapatılmasını talep ediyoruz.

DAYANIŞMA SİLAHIMIZDIR: SERMAYEYE KARŞI KULLANALIM

Hükümetlerin halktan öğrenmelerini ve sıradan insanların birbirlerine yardım etmek ve desteklemek için ne yaptığını politika açısından çoğaltmalarını talep ediyoruz.

EV İÇİ ŞİDDETE KARŞI FEMİNİST DAYANIŞMA

Hükümetlerin yıllarca süren şiddet karşıtı hizmetleri derhal tersine çevirmelerini ve ajansların yardım hatlarını işletmeleri ve yaygın olarak duyurmaları için gereken kaynakları sağlamalarını talep ediyoruz.

TOPLUMSAL YENİDEN ÜRETİM İŞÇİLERİ SOSYAL GÜCE SAHİP: BU GÜCÜ TOPLUMU YENİDEN DÜZENLEMEK İÇİN KULLANABİLİRİZ

Durursak, dünya durur. Bu anlayış, çalışmalarımıza saygı duyan politikaların temeli olabilir, aynı zamanda, kar amacı gütmeyen değil, toplumlarımızı yönlendiren hayat veren yenilenmiş bir anti-kapitalist gündemin altyapısını oluşturan politik eylemin temeli olabilir.

ŞİLİ

Yukarıda değindiğimiz gibi Şili’de geçtiğimiz aylardaki halk isyanının koordinasyonunda da bulunan 8M Feminist Koordinasyonu pandemi sürecinde bir acil plan açıkladı.

Bu acil planı, hem pandeminin daha ilk günlerinde feminist hareket tarafından hazırlanmış olmasının gösterdiği politik cüreti ortaya koyması hem de yaygın bir ağ ve dayanışma yapılarıyla birlikte gerçekleştirilmesi açısından incelenmeye değer buluyoruz. Bu feminist acil plan programı sağlığı, yaşamı ve bakımı şirketlerin karından üstün tutmayı ve aynı zamanda bu işleri gerçekleştirenlerin koşullarını görünür kılmayı odağına alıyor. Yüzleştiğimiz krizin güvencesizliği, patriyarkal ve ırkçı şiddeti ve aynı zamanda küresel ekolojik kriz ile bakım krizini derinleştireceğine işaret ediyorlar. Devamında detaylı biçimde kurgulanmış bir programı sunuyorlar. Programın tamamı için yazıyı okuyabilirsiniz, biz bir kısmına değiniyor olacağız.

  1. Bölgesel bakım stratejileri/ öz bakımın örgütlenmesine feminist yaklaşım

Daha önce de hayatın güvencesizliğine karşı mobilize olmuş bir toplum olarak bu süreçte topluluk ağlarının kuvvetlendirilmesi, birbirlerinin gözetilmesi ve kimseyi arkada bırakmama çağrısı yapıyorlar. Bir daha asla bireyciliğe dönmeyeceklerini ve bu süreçte örgütlü bir güç alarak ayakta kalacaklarını söylüyorlar. Bunun için şunları yapıyorlar:

  • Enfeksiyonun önlenmesi için gerekli tüm önlemleri alarak, risk altındakilerin ve desteğe erişemeyeceklerin ihtiyaç duyabilecekleri bakım ve toplum desteği için toplu olarak organize olmak ve kayıtlarını tutmak
  • Özellikle ebeveynlerinin çalışması gerektiğinde (örneğin, sağlık sektöründe çalışanlar), çocuklara ve yaşlılara yönelik bakım ekipleri organize etmek
  • Başkalarına ve onların ihtiyaçlarına bakan kişilerin kayıtlarını tutmak
  • Topluluğun kendi kendine eğitimine ve hastalık yönetimine yardımcı olabilecek sağlık teknisyenleri ve profesyonellerinin bir sicilini oluşturmak
  1. Ataerkil şiddete karşı feministler/ karantinada kadınlar, cinsel yönelim ve cinsiyet farklılığı olan kişiler, bebekler ve gençler için risklerle başa çıkmak için stratejiler

 Bu bağlamda bulundukları bölge ve mahallelerde aşağıdakileri yapıyorlar.

  1. Toplumsal cinsiyet temelli şiddet vakalarına yanıt vermek için bir topluluk acil durum ağı oluşturmak için hangi araçların bulunduğunu gösteren kayıtlar oluşturmak
  2. Cinsiyet temelli şiddetine karşılık olarak hangi adımların atılacağını ortaya koyan kısa ve basit bir protokol tanımlamak. Örneğin: Acil durum numarası ya da somut yanıt verebilecek gruplar oluşturmak. Örneğin, söz konusu eve katılan komşuların liderliğinde bir topluluk müdahale ağının etkinleştirilmesi.
  3. İhtiyacı olan her kadın için bir güvenlik ve koruma planı hazırlamak. Güvenli bir yerde bir acil durum fonu ve sığınma evi hazırlamak. Acil durum telefon numaraları ve yardım uygulamaları için bir numara oluşturmak. Çocuklara nasıl arayacaklarını ve ne söyleyeceklerini öğretmek. Komşu dayanışma ağı kurmak.
  4. Aynı zamanda ev içi şiddete karşı devlet mekanizmalarının her birini (koruma ve uzaklaştırma tedbirleri, sığınakları) etkin şekilde işletme ve online sisteme taşıma çağrısı

3.Yaşam için grev / evde kalma hakkımıza dayanarak kendimizi örgütlemek 

Virüsün yayılmasını önlemek ve özellikle en yüksek riskli nüfusu korumak için, sağlık bakım sisteminin sürdürülmesi, bakım çalışması veya malzeme teminiyle doğrudan bağlantılı olmayan tüm üretken emek grevi çağrısında bulunuyorlar. Bunun, her türlü işe, özellikle de evlerde çalışanların özel evlerde yaptıkları gibi görünmez hale getirilmiş işlere uygulanmasının önemli olduğuna işaret ediyorlar. Kayıtlı, kayıt dışı ve evden çalışanlara ilişkin özel düzenlenmiş talepleri var. Bu süreçte zorunlu olarak çalışanlara ilişkin de sektör sektör alınacak önlemleri belirtiyorlar.

4.Acil durum önlemleri / bakımımız kârlarından daha değerli

Devam eden bu acil durum, karı değil sağlığı merkeze almak için bir şanstır. Hayatlarımızın ölçülebilir bir bedeli yok.

Ücretli sağlık izni, sağlık hakkına ücretsiz erişim, hapishanelerdekilere yönelik özel tedbirler gibi geniş taleplerini de bu vesileyle açıklıyorlar.

Devamında görüyoruz ki bu programı hazırlayan yaklaşım ve cüret hayata geçiyor ve isyanla birlikte önce çıkan mahalle meclisleri ve tedarik ağları toplumu dönüştürebilecek dayanışma ağları formlarında hareket ediyor.

 

Antipatriyarkal ve Antikapitalist Bir Ekonomi Üzerine 10 Ders

Yaşamı oluşturan tüm alanların içinde bulunduğu krizin üstüne gelen pandemi, öncesinde gerçekleşen isyanın Şili halkının birbirini savunmasını sağlayan kolektif bilinci oluşturması vesilesiyle çok farklı ve yaratıcı biçimlerde ortaya çıkan hareketlerle karşılaştı. “Tedarik ağları, kolektif alışverişler, kent bostanları ile hep birlikte birbirimize göz kulak oluyor, en savunmasız olanlarla ilgileniyoruz.”

Tüm bu hareketliliğin temelinde ise sürdürülebilir bir yaşamın sorumluluğunu üstlenmek yer alıyor.

“Sürdürülebilir bir yaşam bizde, bizim örgütlerimizde, bizim bedenlerimizde, çünkü hükümet sadece bizi engellemek istiyor, demokraside diktatörlüğü doğallaştırmak istiyor. Ancak “halk halka sahip çıkabilir”

Kent bostanları: Bostanlarda yapılan üretim hem doğa ile hem de tüketim ile kurulan ilişkide farklılık yaratıyor ve süpermarkete alışverişe gitmek ile kurulamayacak, çok farklı bir empati ilişkisi toprak ile kuruluyor. Bir yandan da kadınlar arasında sıkı bağlar ve topluluklar oluşturuyor.

Dayanışma Ağları, Tedarik Ağları, Mahalle Meclisleri ve Komünler: Yeni olmayan bu ağlar 4 yıl önce düşük fiyatlar üzerinden satın alımı kolektifleştirmek amacıyla aracıları ortadan kaldırmaya başlayarak kuruluyor. Önce toplu sebze alımları ile başlayan süreç ardından kuru, proteinli gıdalar, et, temizlik malzemeleri ve devamı için şehirdeki başkaca ağlarla temaslar sağlanıyor. Tedarik ağları kadar mühim olan meclisler ve komünler de, mahallenin ihtiyaçları için aracıları ortadan kaldırarak doğrudan çifçilerden alışverişi sağlarken risk altındakilerin, bakıma muhtaçların ve yoksulların temel erzaklara erişimi için çizelgeler hazırlayarak çalışıyor. Bu gibi dayanışma ağları, yaşamın değersizleştirilmesine geçit vermeyecek biçimde birbiriyle ilişkileniyor.

Hali hazırda güvencesiz ve esnek çalışanların ağırlık olarak yer aldığı ağlar kendisini daha sertleşecek kriz koşullarına hazırlamaya çalışıyor. Ağa katılanlardan küçük bir katkı payı alınıyor, kolektif bir fon oluşturuyor ve kriterler hakkında kısa bir tartışmadan sonra, rotasyon usulü, ağa dahil olan aileler arasında daha fazla ihtiyacı olana, en savunmasız olana öncelik vererek yardımları yönlendiriyorlar.

Kadınlar/Ağların Ağı: Takas yöntemiyle, karşılıklı destek ve dayanışma ile para olmadan her şeyi yetiştiren kadınlar aynı zamanda ağlar arasında koordinasyon ve dağıtım merkezi çalışmalarında da aktif yer alıyor.

“İsyan bedenlerimizden geçti. Ölenleri unutmadık, 400’den fazla kişinin gözünün sakatlandığını unutmadık ve bu kasıtlıydı. Toplantılarda şu ana kadar sürdürdüğümüz hayatı sorguluyoruz. Şimdi başka bir dünyanın mümkün olduğunu biliyoruz, kimse bizi buradan söküp çıkartamaz, Şili değişiyor.” (Nelly)

Tüm sunuşlar: Pandemide Kadın Kadına Tartışma  

Yorumlar