Taşeron sağlık emekçisi Reyhan: “Ya hasta olup öleceğiz ya da yaşamak için sesimizi çıkaracağız!”

Ankara İbn-i Sina Hastanesinde taşerondan kadroya geçen sürekli temizlik işçisi Reyhan Karadel, geçtiğimiz günlerde hastane bahçesinde yapılan eylem sonrasında gözaltına alınan 48 yaşında bir sağlık çalışanı. Reyhan’la salgın sonrası sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunlar, talepleri ve geçtiğimiz günlerde yaptıkları eylem üzerine konuştuk. Söyleşi: Aysun Gençtanır

Taşeron sağlık emekçisi Reyhan: “Ya hasta olup öleceğiz ya da yaşamak için sesimizi çıkaracağız!”

Ankara İbn-i Sina Hastanesinde taşerondan kadroya geçen sürekli temizlik işçisi Reyhan Karadel, geçtiğimiz günlerde hastane bahçesinde yapılan eylem sonrasında gözaltına alınan 48 yaşında bir sağlık çalışanı. Reyhan’la salgın sonrası sağlık çalışanlarının yaşadığı sorunlar, talepleri ve geçtiğimiz günlerde yaptıkları eylem üzerine konuştuk. Söyleşi: Aysun Gençtanır

-Salgın ortaya çıktıktan sonra en çok risk altında olan kesimlerden biri de sağlık çalışanları. Sağlık çalışanı kadınlar başta olmak üzere sağlık çalışanları hangi sorunlarla karşı karşıya?

Sorunlarımızın başında malzeme eksikliği geliyor. Korona virüsünden korunmak için gerekli olan ekipmanlar yeterli değil. Özellikle temizlik işçileri ve hasta bakıcılara sınırlı sayıda ekipman verilmiyor. Sağlık çalışanı olduğumuz için sürekli enfeksiyon içindeyiz. Bir süre sonra alışıyorsun ama koronanın potansiyel taşıyıcısıyız. Hastalarla sürekli temas halindeyiz. Bir hemşire arkadaşımla konuştuğumda: “Sürekli temas halindeyiz, bulaşırsa kurtulmanın yolu yok ve psikolojik olarak bu beni çok etkiliyor” dedi. Tabii bir de işten çıkıp eve gidiyoruz. Çocuklarımız var, eşimiz var ya da anne babamız. Özellikle çocuğu olan arkadaşlarımız çok kaygılı. Bir erkek arkadaşımız var mesela “çocuklarımı camın arkasından görüyorum, kayınvalidemde kalıyorlar eve bile getirmiyorum. Çok özlüyorum. Çocuklar sarılmak istediğinde yok demek zorunda kalıyorum” diyor. Tabii virüs ilk çıktığında daha kaygılı olan arkadaşlarımız vardı ama zamanla alıştıklarını söylediler. Çalışmak zorundayız, bu sebeple alışmak zorunda kalıyoruz.

Tabii bir kadın olarak özellikle eve gidip yemek yapmak, (derin bir nefes alıyor ) hastanenin psikolojisi ile çıkıp ev ahalisi ile gidip hem haşır neşir olmak hem de istediğin gibi haşır neşir olamamak psikolojik olarak yıkıma sebep oluyor. Nedense dört duvar arasında gibi hissediyorum kendimi benimle birlikte birkaç arkadaşım da böyle hissediyor. Yani çaresizmişiz ve bu hiç bitmeyecekmiş gibi.

Temizlik işçileri olarak bize de sağlık personeli demiyorlar, yardımcı personel diyorlar. Bu sebeple biraz itilmişlik yaşıyoruz. Kadınlarda bu durum daha da fazla; hele ki temizlik yapıyorsanız daha da fazla itilmiş durumdasınız ve en ağır işleri siz yapmak zorundasınız. Erkekler fiziken daha güçlü sözde ama en ağır, en pis işleri her zaman kadınlara yaptırıyorlar. Kısaca sorunlarımızın başında maske, eldiven, önlük başta olmak üzere tıbbi malzeme eksikliğimiz geliyor. Daha bugün çalışırken hemşireler N-95 kalın filtreli maskelerin kullanılmasının yasaklandığı söylediler. Neye güvenerek bizlere bunu söylüyorlar anlamadım. Hemşireler bu sebeple çift maske takıyorlar. Ayrıca sağlık çalışanları arasında devletin ve hastane yönetiminin hak anlamında yaptığı ayrımcılık geliyor.

– Salgın sonrasında birçok işyerinde patronların baskısı artmış durumda, sağlık çalışanları üzerinde bu tarz baskılar oluyor mu?

Tabii mesela bazı hastanelerdeki temizlik işçisi arkadaşlarımızla konuşuyoruz: “Baştan bizi uyardılar ne iş olsa yapacaksınız, iş ayırt etmeyeceksiniz. Baş kaldırmaya kalkmayın işinizden olursunuz” diyorlar. Burada yine aynı şekilde… Tabii biz yardımcı personel olarak geçince hiç bir haktan yararlanamıyoruz. “Bu durum alarm durumu, olağanüstü bir durum ne dersek yapacaksanız” gibi baskılanmalar altındayız. Hem iş yükümüz artıyor, hem de işten çıkarılmakla karşı karşıya kalabiliyoruz.

-Ankara’da İbni-Sina Hastanesi’nde sağlık çalışanlarının taleplerini dile getirmek için eylem yaptınız. Sağlık çalışanlarının talepleri nelerdir?

Hala beni müdüriyetten çağırmadılar bilmiyorum ne yapacaklar (gülüyor). Sağlık işçileri olarak hastanemizin önünde bir araya geldik. Derdimiz aslında içinde bulunduğumuz sorunları dile getirmek ve taleplerimizi söylemekti. Biz sağlık çalışanları olarak aynı riskin altındayız, aynı dertleri yaşıyoruz. Evet, farklı işler yapıyoruz ama emin olun, emek aşamasında hepimiz eşitiz. İş yükümüz farklılaşabiliyor tabii. Kadrolu arkadaşlarımızın dinlenme payları var; ya 2 ya da 3 nöbet geliyorlar ama taşeron işçiler olarak biz gün aşırı geliyoruz. Bunları dile getirmek istedik. Bir de ek ödenek çıkardılar herkesin maaşlarına oranla tavandan alacağını söylüyorlar fakat doktor ve hemşire eşit bir ek ödenek almayacak. Ücret farklılığı var. Bu dengesizlik nedir? Bize zaten vermiyorlar. Bir karar çıkıyorsa herkese eşit derecede yapılmak zorundadır. Sağlık Bakanı 4-D’lilere ve taşeron sağlık çalışanlarına karşı da sorumludur ve sağlık işçileri sağlık işkolunda olup düzenlemelerden yararlanmalıdır. Biz yıllardır sesimizi duyurmaya çalışıyoruz korona virüsü ile birlikte ayrımcılık daha da artmış durumda. Dolayısıyla ya hasta olup öleceğiz ya da yaşamak için sesimizi çıkaracağız!

 

Yorumlar