Ofis masamda oturduğum yerde kıpırdanıp derin bir göğüs geçirdim. Biraz rahatlamak ümidiyle daha derin nefesler aldım nefesler verdim fakat asla rahat
Ofis masamda oturduğum yerde kıpırdanıp derin bir göğüs geçirdim. Biraz rahatlamak ümidiyle daha derin nefesler aldım nefesler verdim fakat asla rahatlayamadım. Gereksiz yere mi şüphe ediyordum acaba? İçime dün sabah düşen bu şüphe, katlanarak artmış ve iyiden iyiye hayatımda hoşnutsuzluk ve tahammülsüzlük başlamıştı. Evet, bir günde! Başka konularda da böyleyimdir ben aslında. Endişeli bir mizacım var. Önceleri minicik olan bir mesele ben düşünmeye devam ettikçe açılıyor, genişliyor, ötesinden berisinden bir takım diğer meselelerle bağlanıyor ve bana iç kemirici kocaman bir şüphe olarak geri dönüyordu. Bu sefer endişe ettiğim konu ise bence gayet büyük. Benim reglim hiç gecikmez. Hiç! Kadın arkadaşlarla otururken bu özelliğimle övündüğüm bile vardır. Dün sabah regl takvimime baktığımda dört gün geciktiğimi görmem büyük bir şaşkınlık yarattı bende. Gerçi çoğu insan bu gecikmenin çok az olduğunu söyleyecektir yani birilerine bahsetsem demek istiyorum. Dün düşündüm de Samet ile sevişeli on gün oldu. Test yaptırmam gerek. Test yaptırmam gerek. Test yaptırmam gerek. Ya hamileysem? Regl olamayışımın beşinci günündeyim ve içimdeki şüphe her saniye artıyor. Evet, kanda gebelik testi yaptırmalıyım. Başım ateşler, ağrılar içinde. El aynama bakıyorum gözlerimin içi kanlanmış.
Başımdaki şiddetli ağrı gitgide sinirlendiriyor beni ve ben önünü kesemiyorum. Ofis arkadaşım Hakan da ikide bir ‘İyi misin? Nasılsın?’ deyip duruyor. Bok var. İyiyim, kötüyüm, güzelim, çirkinim, her şeyim. Meraklı herif, ona neyse! Sakinleşmem gerek fakat ne mümkün. Ofisteki sesler, önümde duran sürüsüne bereket evrak, koca bir avukatlık şirketine yaraşır vaziyette. Halletmem lazım bu meseleyi. Hamile olup olmadığımı derhal öğrenmem gerek. Sabah işe gelirken izlediğim kedi videosuna çok gülmüştüm. Onu tekrar izleyip biraz neşelensem mi acaba? Yüzüme bir gülümseme yayıldı. Düşüncelerim dağılıyor sanki. Duygu, kendine gel, hemen kendine gel!
Resmen travma. Seks sonrası travma yaşıyorum. Bunu neden bir kadın olarak ben yaşıyorum ki? Sahi seks yapmaya ne zaman başladım ben? Yirmiydim. Koskoca bir yirmi. Ne hızlıydım ya! Eskiden ohoo! Ne seksler yapardım. Otoparklar mı dersin, hafriyat kamyonları mı, trafo arkaları mı… Şimdi arada bir işte, denk gelirse. Onun da devamında olan ortada zaten. Boşuna endişeleniyor olabilir miyim acaba? Korunduk biz. Korunmadık mı? Şimdi hatırladım, Samet, koşarken incittiğim dizime o gece çok yüklendi bir de. Söylememe rağmen yüklenmeye devam etti. Hamile olmasam da sakatlanacaktım bu adam yüzünden, anlaşıldı. İşi bitti bu herifin. Gördüğüm yerde basacağım tokadı. Hamileysem ne yaparım peki? Doğuramaz mıyım? İyice aklını yitirdin Duygu. Doğurmazsın, doğuramazsın tabi ki. Yirmi dokuz yaşındasın ve bu çevirmenlik işine bile bin bir zorlukla, yeni girebildin. Kalk git tuvalete elini yüzünü yıka güzelce sonra da bir tıp merkezine hızlıca yollan bakalım. Tuvalete doğru koşar adım giderken Hakan’la göz göze geliyorum. Bu ne diye beni izliyor ya? Anladı mı ki bir terslik olduğunu? İşimi halledip doğru müdürün odasına gidiyorum. Kendimi iyi hissetmediğimden, öğlen yediğim sandviçin dokunduğundan bahsedip koparıyorum izini. Çantamı, üstümü başımı toplayıp atıyorum kendimi sokağa. Hakan bana bakıyordu sanki tam çıkarken. Neyse yarın hallederim artık onu da diye düşünerek önüme ilk çıkan taksiye biniyorum. Gerginlikten iyice ateş basıyor. Biraz ferahlamak için, Ankara’nın Kasım soğuğunda açıyorum taksinin camını. Rüzgarı hisseden şoför kafasını çevirip bakıyor. ‘Ne var be? Hamileyim ben, hamile. Senin de mensubu olduğun sorumsuzlar sürüsünün bir ferdi dölledi beni. Dön önünü be!’ diye bağırasım geliyor fakat yapamıyorum ve görmezden geliyorum. Zaten bağırsam ne fayda, anlayacak mı beni? Yahut sakinleştirebilecek mi? Neden bir erkeğin beni anlamasını, sakinleştirmesini bekliyorum ki? Ah! Bir anda öğlen sandviç yemediğim aklıma geliyor. İstemsiz elim ağızıma gidiyor ve basıyorum kahkahayı. Şoför tekrar arkaya dönüyor. Ben yine görmezden geliyorum. Birkaç dakika içerisinde tıp merkezinin önündeyiz. Borcumu ödeyip iniyorum taksiden. Öf! Midem bulanıyor. Bir ürperti de cabası vücudumda.
Girişteki asansöre binip aynadan yüzüme bakıyorum. Solmuşum! Sakin olamıyorum bir türlü. Birkaç saniye sonra ilgili bölümden test yaptırmak için gereken kattayım. Hamileysem ne yapacağım? Ne zaman belli olur ki sonuç? Bir sakin olmalıyım. Bir sakin olmalıyım. Danışmadaki beyaz gömlek üzerine siyah bir süveter giymiş kadına yaklaşarak gülümsüyorum ve başlıyorum konuşmaya: “Merhaba, ben kanda gebelik testi yaptırmak için gelmiştim.” “Özel mi?” diyor donuk bir yüz ifadesiyle. “Efendim, anlayamadım?” diyorum. “Yani bir sigorta dahilinde mi yoksa kimliğinizi verip ücret mi ödeyeceksiniz?” Sigortamın henüz başlamadığını hatırlıyorum. “Kafam karıştı, neyse öyle olsun. Ne kadar ödemem gerekiyor?” diye merakla soruyorum. “120 lira ödemeniz.” Ne?! 120 lira mı? Ne çok para yaa! Samet şu an evde yan gelip yatıyordur, karnını falan kaşıyıp bilgisayar oyunu oynuyordur. Ben onun spermleri yüzünden buralarda strese girip bir de bu kadar para ödüyorum, kahretsin. “Tamamdır‘’ diyorum. Sesimin yarısını stres ve sinirden kaybetmiş bir şekilde. Danışmadaki kadın işleri hallettikten sonra bana, “Bunu kan almaya gösterirsiniz” diyerek bir kağıt uzatıyor. Kağıdımla birlikte koşar adım gidip veriyorum kanımı. Önce ince bir sızı, sonra tüp kanımla doluyor. İnci dişli, güzel yüzlü genç hemşireye teşekkür ettikten sonra tuvalete giriyorum hemen. Çişim geldi. Stresten çişim geldi resmen. Ulan Samet! Danışmaya uğrayıp sonuçların ne zaman çakacağını öğreniyorum. Öğleden sonra kan verdiğimden sebep sonuçları yarın sabah alacakmışım. Bir daha tıp merkezine gelmeme gerek yokmuş arayabilirmişim falan filan. İyi de ben yarına kadar ne yapacağım? En iyisi Burçin ve Nida’yı arayıp onlarla dertleşmek. Güzel bir şaraba ihtiyacım var çünkü!
Bir saat sonra en sevdiğimiz mekandayız. Kızlara konuyu açtım, Nida şaşırdı anlattıklarıma. Değişik, dramatik yorumlarından birini ne zaman patlatacak acaba? Ben stresten santim santim erirken Nida bana iyi gelir mi ki diye düşünüyorum bir yandan da. İçimden geçeni duymuş gibi ateşliyor fitili: “Eğer sonuç pozitif çıkarsa, yani hamileysen, hamilelikten kurtulup çocuğunu doğurmaktan vazgeçmezsin değil mi?”
Büyük bir yudum alıyorum şarabımdan. Nasıl bu kadar düşüncesiz olabiliyor? diye aklımdan geçirip boş durmayarak dudağımı da kemirirken Burçin araya giriyor, “Nida, neler söylüyorsun. Bu destek değil cicim, bu resmen bak vazgeçme der gibi bir dayatma. Bir kadın bir kadına böyle yapmamalı.’’ Çok yorgunum, cevap vermek istemiyorum; fakat sessiz de kalmamam lazım. Karıştım kaldım. Burçin devam ediyor, “Sonuç ne olursa olsun yanındayız ve kararının arkasındayız fakat bana kalırsa ben hamile olduğunu düşünmüyorum, rahatlamaya çalış biraz. Hem dünyanın sonu değil hiçbir sonuç, her şey halledilir. Hem baksana, ne güzel seks yapmışsın ki şüphen var. Ben altı aydır seks yapamadım, kurudum kızım kurudum.” Karşılıklı basıyoruz kahkahayı. Burçin’in bu sözleri karşısında memnuniyetsizliğini belli eden ciddi bir ses tonuyla Nida, “Ulu orta konuşmayın şunları. Bence Samet’i aramalısın,” diyor. Ben büyük bir yudum daha alıyorum şarabımdan. Haber versem mi acaba? Selam, ben kanda gebelik testi yaptırdım mı diyeceğim? Ararsam sesim fena halde sıkıntılı, mahcup çıkacak ki bundan da eminim. Can sıkıcı, üzerimde tahakküm kurmaya çalışan, eril ve eleştirel yaklaşımlarıyla beni daha da çok sinirlendireceğini, boğacağına birkaç saniyede kanaat getiriyorum. Ani bir yanmayla çişim geliyor, heyecan yaptım resmen. Yoksa erken gebelik belirtisi mi? Ay! neler düşünüyorum yine. Aklımdan atmam lazım bu gebeliği. At gebeliği, at gebeliği at gebeliği. Uzaklaş. Samet’in karın kasları da enfesti ha, nefis bir tatlı gibi. Fazla uzağa gidemeden Nida’nın sesi dikkatimi çekiyor. “Söyle Duygu. Bilsin stresini. Şimdi ara hatta, ara hadi. Şu şarabı da içme istersen daha fazla.”
“Sonucumu öğreneyim, bakılır durumlara,” diyorum. Burçin, “Hakikaten altı ay olmuş ya! Altı aydır kurudum kaldım. Artık kendi başımın çaresine bakacağım,” diyor. Bir kahkaha daha patlatıyoruz. Oh! seks, ne mantıksızsın şu an gözümde. Seks yapmamış olsaydım böyle bir stresi yaşamıyor olacaktım. Ay! hayır hemen uzaklaştırıyorum bu fikri aklımdan ve öfkemi doğru yöne, Samet’e kanalize ediyorum.
Kızlarla tam dört saat geçirmişiz mekanda. Bir şişe içtim. Evet, bir şişe şarap içtim. Kısa bir vedalaşmadan sonra, yarın haberleşmek üzere evlere dağılıyoruz. Eve girer girmez anahtarı bir tarafa, montumu ve çantamı diğer bir tarafa fırlatıyorum. Normalde dağınık değilimdir, neden böyle yaptım ben de bilmiyorum. Banyoda giysilerimi kirli sepetine atıp küçücük duşa kabinin içine giriyorum. Keşke şöyle güzel bir küvetim olsaydı da köpüklü köpüklü yıkansaydım şimdi. Ah nerede! Kolum sürekli kabinde bir yerlere çarpıyor, kalçam da aynı şekilde. Gülmeye başlıyorum. Sinirim bozuldu!
Yalpalayarak çıktım duştan, şarabın ağırlığı tüm vücudumu sarmış. Çantamı fırlattığım yerden alıp, yarı havlulu yarı çıplak atıyorum kendimi yatağa. Telefonumu kontrol ediyorum ve Samet’ten bir penis fotoğrafı beni karşılıyor. Ufak notunu da eksik etmemiş: ‘Seni özledim.’ Şu an tüm sinirim tepemde. Sertleşmiş penisini çekmiş, üstüne instagram filtresi yapmış ve güzel bir paket halinde bana yollamış. Kökünden koparıp iki topla bir başına bırakasım geliyor. Ben burada ne haldeyim be! Ne haldeyim! Keyif pezevengi… Telefonu ters çevirip yatağın ucuna fırlatıyorum. Upuzun saçlarım ıslak yastığa serili şekilde elimi komidine uzanıyorum. En sevdiğim mor vibratörümü çıkarıp hayal etmeye başlıyorum. Birilerinin yüzü gelip gidiyor zihnime. Samet’in yüzü hayır. Hayır! Karın kasları güzel, çok seksi. Çok iyi! Burada biraz oyalanabilirim. Sağ sol bir şeyler… Olmuyor ya, odaklanamıyorum. Vazgeçtim. Uyumam lazım. Uyumam lazım. Uyumam lazım. Şarap yardımcı oluyor, çok da zorlanmadan dalıyorum.
Sorunsuz bir uyku sonrası sabah her zamanki saatimde zorlanmadan uyanıyorum. Hayret. Oysa ben ne kabuslar, ne debelenmeler, ne karabasanlar, ne ikiz çocuklar beklemiştim. Hiçbiri olmadı.
Mutfağa gidip buz gibi soğuk bir bardak su alıyorum. Odama dönüp derhal tıp merkezini arıyorum. İki kere çaldıktan sonra telefona çıkan canlı bir ses tonuna karşı ruhsuz ses tonumla, “Ben laboratuvar sonucum için aramıştım,’’ diyerek ayrıntılarımı da ekliyorum. Soğuk suyumdan ufak yudumlar alarak sakince, çok sakin, en sakin halimle birkaç dakika bekletiliyorum ve neşe dolu bir kadın sesi, “Duygu hanım, kanda gebelik testi sonucunuz pozitif. Dilerseniz size jinekoloji bölümünden randevu ayarlayabilirim,” diyor. “Teşekkür ederim,” diyerek direkt kapatıyorum telefonu. Bir dikişte içiyorum buz gibi suyu. Hiç düşünmeden Samet’i arıyorum. “Ne haber fıstık?” diyerek tüm gevşekliğiyle açıyor telefonu. “Lan size bu dünyayı kim bahşetti? Senin o erkekliğine…” diyerek başlıyorum kendime sahip çıkmaya.
Yorumlar