25 Kasım öncesi Pandemide Feminist Özsavunma Forumunda buluştuk. Yaşamımızdaki erkek şiddetine, baskılara, yasaklamalara ve kısıtlara karşı pandemide feminist özsavunmayı ve tüm bu koşullar altında yitirmenin eşiğine geldiğimiz özerkliği tartışmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından yaklaşık 80 kadın bir araya geldik.
25 Kasım’a günler kala yaşamımızdaki erkek şiddetine, baskılara, yasaklamalara ve kısıtlara karşı pandemide feminist özsavunmayı ve tüm bu koşullar altında yitirmenin eşiğine geldiğimiz özerkliği tartışmak üzere Türkiye’nin dört bir yanından yaklaşık 80 kadın bir araya geldik. Hazırlıkları yapmak üzere oluşturduğumuz ekiple, tartışmaya uçlar çıkarabilmek adına bir çerçeve sunuş gerçekleştirdik ve sonrasında iki saatlik ortak bir tartışma yürüttük.
Öncelikle çerçeve sunuşa biraz yer verelim. 25 Kasım’a giderken neden böyle bir buluşmaya ihtiyaç duyduk? Pandemi öncesinde kadına yönelik yeni saldırıların açığa çıktığı, pandemi sonrasında da giderek arttığı koşullardan geçiyoruz. Salgının kadınlar üzerindeki etkisini tanımlamak için Birleşmiş Milletler Kadın Biriminin pandemide kadınların maruz kaldığı ev içi şiddete getirdiği bir tanım var: “Gölge Pandemi”. Bu kavram pandemi sürecinde kadınların yaşam mücadelesini de tanımlıyor. Tüm toplum pandemi ile savaşırken, kadınlar gölge pandemi ile de savaşıyor. Son getirilen yasaklar, sözde önlemler ve kapatmalarla birlikte gölge pandeminin etkileri de artacağa benziyor; tüm bu uygulamalar, aynı zamanda, devlet şiddeti olarak da karşımıza çıkıyor. Bu koşullar altında feminist özsavunmaya ilişkin yeni araçlar üretmeye ihtiyaç var kuşkusuz. Bu kolektif sorumluluğumuzu hatırlayarak, yöntemlerimizi gözden geçirmek, özerkliğin yeniden inşasını kolektif olarak nasıl sağlayacağımızı konuşmak üzere bir araya geldik.
Feminist özsavunma kavramını kısaca yeniden hatırlayalım. Feminist özsavunma, hayatlarımızı kuşatan şiddetin kaynağına ulaşmamıza ve ona son vermemize imkân veren zorunlu araçların, yaklaşımların ve tepkilerin tümü olarak ifade edilebilir. Şiddetin kaynağı; kadınların hayatını, bedenini, emeğini denetim altında tutan ataerkil kapitalist sistemdir. Feminist özsavunmanın da ilk adımı, tarihsel olarak ataerkil sistem içinde kurulan toplumsal cinsiyet rolleri karşısında feminist bilinci; yani öz-bilincimizi geliştirmektir. Öz-bilincimiz bize, kadınların özgür ve özerk olma; kendi hayatlarının sahibi olma arzusuna, hakkına ve gücüne sahip olduğunu söyler. Özerklik, kendi hayatlarımız, bedenlerimiz hakkında kendi kararlarımızın sahibi olma ve gerekli gördüğümüz her durumda, her koşulda sınır çizebilmektir. Özerklik, feminist özsavunmanın en önemli temellerinden biridir.
Kendimizi sevmek, kendimize saygı duymak ve gerekli olan her yerde kendimize uygun sınırlar çizme hakkına sahip olduğumuza inanmak, kendi özerk varlığımızı savunmamızı sağlayacak en önemli araçlardır.
Feminist öz-bilinç, öz-saygı, özerklik ve gerekli gördüğümüz her alanda sınır koyabilmek, feminist özsavunmanın temelini oluşturur.
Pandemi koşullarında toplumun en güvencesiz kesimini oluşturan kadınların kolayca ve ağırlıklı biçimde işten çıkarılması, kendisine bağımsız birer hayat kuran kadınların işten çıkarmalarla aile yanına dönmek zorunda kalması, üniversitelerin kapanması ile üniversiteli genç kadınların aile evine kapanması, evden çalışma koşullarında, çalışma ve bakım yüklerinin iç içe girmesi; okulların ve kreşlerin kapanması ve sokağa çıkma yasakları ile bakım yükünün eğitmenlik yüküyle birlikte ağırlaşması; büyük bir sağlık krizinin yükünün kişisel sorumluluk bahanesiyle kadınların sırtına yıkılması ve bütün bunlara eşlik eden diğer ekonomik, fiziksel, ruhsal dinamiklerle birlikte kadınların, özerk alanlarının inanılmaz ölçülerde daraldığı ve temellerinin sarsıldığı, kadınların biricik varlığının yok sayıldığı bir süreçle karşı karşıyayız. İktidar, pandemi yönetimi adı altında, halk sağlığını korumaya yönelik önlemler almak yerine, bir yandan sermayenin çıkarlarını gözeten öte yandan otoriter ve gerici yönetim biçimini derinleştiren adımlar atıyor. Forumdan bir gün önce açıklanan yeni tedbirler, kamusal alanın tümüyle ortadan kaldırıldığı bir ağır çalışma/bakım emeği düzeniyle özerkliğe yönelik bu saldırıları daha da ağırlaştırdı.
Özerklik ve sınır tartışmasını, kadınlara işte kendi sınırlarını çizme, kendi hayatlarına sahip çıkma hakkı tanınmayan, öz-bakıma hiç yer olmayan ve ataerkil pazarlık payının kadınlar aleyhine daha da bozulduğu koşullarda yaptık.
Sınır ve sınır belirleme tanımlarını da açmakta fayda var. Sınır koymak, öz-bakım ve öz-saygı için; özerklik, feminist özsavunmamız için gerekli önkoşuldur.
Kişisel sınırlar, ‘sizin nerede bitip başkasının nerede başladığını’ belirler. Sınırlar, kendiniz ile diğerleri arasında mevcudiyetine izin verdiğiniz fiziksel ve duygusal aralık miktarıdır.
Tüm sınırlarımızın iktidar, aile ve ilişkiler tarafından ihlal edildiği bu koşullarda, özerkliğin yeniden inşası feminist özsavunmanın yeniden inşası ile mümkündür. Feminist özsavunma kolektif bir sorumluluksa, feminist özerkliğin yeniden inşası da feminist kolektivitenin yeniden inşası ile mümkündür. Her bireyin olduğu gibi kadınların da bireysel anlamda özerk olma, kendine sınırlar çizme hakkı vardır. Bu hakkın varlığının ortak bilincimize çıkartılması bile bugün feminist özsavunmanın ilk adımı olabilir.
Ancak bireysel özerkliğin güvenli şekilde sağlanması da feminist kolektivite ile mümkündür. Kendimize gerek aile gerek ilişkiler gerekse iktidar karşısında sınırlar koyarken, bunu ancak sınır koyma ve özerk olma hakkımıza saygı duyan ve bizi bu bakımdan cesaretlendiren kadınlarla kolektif alanlar yaratarak güvenli biçimde yapabiliriz. Kolektif güçlenmenin ya da bir kadın savunma ağının, bir kadın örgütünün parçası olmak, kendimiz ile kendimiz dışı arasında sağlıklı sınırlar oluşturmanın da anahtarı olabilir. Gerek siyasi iktidarla gerek özel alanda sınır koyabilme cüretini ve öz güvenini böyle bir karşılıklı dayanışma ve cesaretlendirmeyle güçlendirebiliriz.
Çıkıp iki oda bir salondan birbirimizi, hayatlarımızı nasıl savunacağız? “İki oda bir salondan çıkmak” diye tarif ettiğimiz nedir? Bu sorulara hep birlikte yanıt aramaya çalıştık.
Pandemi ile birlikte sosyalleşme ortamlarımızın ortadan kalkmış olması; güvenlik endişesi; duygusal bağların ya da çocuğunun geleceği ve eğitimine dair endişelerin annelik yükünü daha da ağırlaştırması ve kadınları, yükleri alabildiğine artmış bu annelik konumuna sıkıştırması; sınırlar çizmeye çalıştığımızda bunun kınama, ayıplama, şiddet veya yoksulluk tehdidi ile karşılaşması; yakın ilişkilerde ve cinsel yaşantımızda sağlıklı sınırlar belirleme güçlüğü, yoğunlaştığımız ana başlıklar oldu.
Gördük ki sınır koymak kadınlar açısından pandemi öncesinde bile güçken, pandemi ile birlikte sıkıştığımız evlerde daha da zorlaştı. İki oda bir salon evlerde kendi sınırımızın nerede başlayıp diğerlerininkinin nerede bittiği birbirine karışmıştı. Anne olanlarımız pandemide sürecindeki annelik deneyimlerini aktardı. Pandemi öncesi okul vardı, kimimizin ücretli çalıştığı işi vardı. İş çıkışında sosyalleştiğimiz alanlarımız, özerk alanlarımız ve sınırlarımız vardı. Pandemi öncesinde kolektivite ile bakım emeği konusunda destek alabiliyorduk. Ancak pandemi ile aldığımız destekler kesildi. Çocuğumuzun eğitimsiz kalması ile kendi sınırlarımızı belirleme hakkı arasında seçim yapmaya zorlandık. Kendimizi feda etmek zorunda kalarak 24 saat anne olduk. Belki de bu kadınların özerklik alanında aldığı en büyük darbeydi. İktidarın toplumsal cinsiyet eşitsizliğine dayalı politikaları da bütün bakım emeğinin yükünü kadınların sırtına yıktı. Mesela İstanbul Valiliği 10 yaş ve altı çocuğu olan ”annelere” sanki çocuk bakımından yalnızca kadınlar sorumluymuş gibi evde çalışma “kolaylığı” sundu.
Özerkliğimizi tercih edip aile ile ilişkilerde sınır çekmeye çalıştığımızda ise, ekonomik bedeller ödemeye; özgürlüğümüzle, ekonomik zorluklar ya da güvenlik tehdidi arasında seçim yapmaya zorlandık. Birçoğumuzun ailesi tarafından ekonomik desteğin koşulu onların belirlediği sınırlara biat etmek biçimine dönüşürken giderek daralan ataerkil pazarlıklara zorlandık. Pazarlığı reddettiğimizde ise ekonomik zorluklar, anksiyete, kaygı bozuklukları vs. ile baş etmek zorunda kaldık.
Öte yandan bu sorunları dayanışma ile çözebildiğimizi, talep etme cüretini gösterdiğimizde özerkliğimize sahip çıkmanın mümkün olduğunuda konuştuk. Kimimiz yoğun endişe duygularımızı Mor Mekân’da yaptığımız yoga atölyeleri ile yatıştırmıştık. Ataerkinin her yerde kendini hissettirmesine, cinsiyetçi dile tahammül edemediğimizde, bir şeyler yapmak, başka kadınlarla bir araya gelmek istediğimizde, feminist özsavunma atölyelerine katılarak güçlenmiş ve o sırada kadınların özerk alanı olan Mor Mekân’ı keşfetmiştik.
Deneyim aktarımlarımızda özerkliği tercih edip hayatta kalmak için mücadele ederken sorunlarımızın dayanışma ile çözüldüğünü; işsiz kaldığımızda çalışan arkadaşlarımızın dayanışması ile maddi sorunlarımızı çözebildiğimizi gördük. Ataerkil aileye karşı sınırlarımızı çizdiğimizde “bencil”, “özgürlük düşkünü “ olarak adlandırılmıştık, duygusal sınırlarımız birçok kez zorlanmıştı, ancak feminist özbilincimiz bize “Özgürlüğünü, ataerkiye feda etme.” demişti bir kere.
Sınır çizmenin en zor olduğu alanlardan biri de yatak odalarımızdı. Rıza gösterdiğimiz şeyler her zaman istediğimiz şeyler değildi. Evet, dediklerimiz de gerçekten istediğimiz şeyler miydi, yoksa onlar da aynen toplumsal cinsiyet rolleri gibi bize öğretilenler miydi? Neyi isteyip neyi istemeyeceğimize, hangi dokunuşu onaylayacağımıza nasıl karar verecektik? Bazen partnerimize bir şeyi istemediğimizi söyleyemememize, bize kırılması endişesi taşımamıza veya suçluluk duygusu hissetmemize neden olan neydi? Başkalarını sevmenin kendimizi sevmenin önüne geçtiği durumda yaşadıklarımızı uzun uzun konuştuk.
Tartıştığımız bir konu da neden hep rıza gösteren olduğumuzdu. Rıza bir cevapsa, neden istek başkasına, isteğe yanıt vermek bize aitti? İsteyen, arzulayan ve karşı taraftan rıza bekleyen neden hiç biz değildik?
Pandemi ile birlikte genç kadınlar üzerinde artan denetim, bakım emeği beklentilerinin artması ve özellikle bağımsız yaşayan kadınlar üzerinde artan evlilik baskısı hayatımızı zorlayan bir başka konu olarak tartışmamızda yer aldı.
Son zamanlarda sol örgütlerde yaşanan taciz ve erkek şiddeti karşısında kadın örgütlerinin daha etkin tutum alması gerektiğini, kendi sorunlarımızı öncelikle bulunduğumuz örgütlerde çözmemiz gerektiğini de konuştuk. Kadınların sınırlarının kendi bulundukları örgütlerde de nasıl aşıldığı, sınır çizen kadınların erkekler, hatta zaman zaman eril zihniyetteki kadınlar tarafından da saldırılara açık hale getirildiği ve buna karşı mücadele etmek gerektiği vurgulandı.
Tartışmaları, sorularımıza ve sorunlarımıza verdiğimiz yanıtları ve sonuçları şöyle bir toparlayalım:
Sınır Çizme Hakkı
Neyi gerçekten isteyip neyi istemediğimizin de, hayır diyebilmenin de anahtarı, sağlıklı sınır çizebilmektir.
Sınır nedir? Sınırlar, kişinin kendisi açısından çevresindeki insanların davranışları bakımından anlamlı, güvenli ve izin verilebilir sayacağı ve bu sınırlar aşıldığında nasıl yanıt vereceğini belirleyeceği kılavuzlar, kurallar ve sınırlardır.
Kişisel sınırlar, sizin nerede bitip başkasının nerede başladığını belirler; kendiniz ile diğerleri arasında mevcudiyetine izin verdiğiniz fiziksel ve duygusal aralık miktarı tarafından belirlenir. Kişisel sınırlar, aynı zamanda, hangi iletişim, davranış ve etkileşim türlerinin kabul edilebilir olduğuna karar vermenize yardımcı olur.
Sınır koymak; öz-bakım ve öz-saygı için, ihtiyaçların ifade edilebildiği bir ilişki kurabilmek için ve pozitif etkileşimlere zaman ve yer açabilmek için gereklidir.
Sağlıklı ilişkinin tanımını; ‘yakın (sağlıklı) bir ilişki, tarafların hiçbirinin kendisini susturmadığı, feda etmediği veya kendisine ihanet etmediği ve tarafların her birinin gücünü ve kırılganlığını, zayıflığını ve yeterliliklerini dengeli bir biçimde ifade edebildiği bir ilişki’ olarak yaparsak; bunu sağlamak ve hem fiziksel hem duygusal sağlığımızı korumak için sınır koymak önemlidir. Sağlıklı sınırlar koymak güçlendiricidir; öz-saygınızın korunmasını sağlar.
Sağlıksız sınırlar, bağımlılık, depresyon, anksiyete, duygusal kaynaklı fiziksel hastalıklara; çok katı sınırlar, kimsenin girip çıkamadığı bir kafeste yalıtılmışlığa neden olur.
İlişkilerde sağlıklı sınır noktalarını belirleyebilmek için;
Fiziksel sınırlar/ beden, kişisel alan, cinsel yönelim, mahremiyet (giyinme, barınma, gürültü toleransı, sözel ifadeler ve beden dili)
Fiziksel sınır ihlali örneği: ağzınızın içine girerek konuşan kişiler (kişisel alan işgali duygusu)
Uygunsuz dokunmalar, örneğin istenmeyen cinsel hamleler
Başkalarının kişisel dosyalarına ve epostalarına bakmak
Başkalarına kişisel alan bırakmamak (gereken yerde kapıyı vurmadan odaya dalmak)
Duygusal/entelektüel sınırlar
Öz-saygı duygusunun ve kendi duygularınızı başkalarınınkilerden ayırma yeteneğinizin korunmasını sağlar.
Zayıf duygusal sınırlar: başkalarının sözleri, düşünceleri ve eylemlerine maruz kalarak kendinizi utandırılmış, yaralanmış ve dayak yemiş gibi hissetmek (fırtınanın ortasında korunmasız kalmak)
Duygusal/entelektüel sınırlar inançları, davranışları, seçimleri, sorumluluk duygusunu ve başkalarıyla yakınlaşma yeteneğini içerir.
Duygusal/entelektüel sınır ihlali örnekleri:
Duygularınızı partnerinizinkilerden ayıramama ve onun ruh halinin sizin mutluluk/keder düzeyinizi etkilemesine izin vermek (karşılıklı bağımlılık)
Başkalarını mutlu etmek için planlarınızı, hayallerinizi ve hedeflerinizi feda etmek
Sorunlarınız için sorumluluk üstlenmemek ve başkalarını suçlamak
Sınır koymanın önündeki engeller
– Reddedilme ve terk edilme korkusu
– Çatışma korkusu
– Suçluluk duygusu
– Sosyalleşme biçimi
– Güvenlik endişeleri; fiziksel anlamda tehlikeli-tehdit edici biri söz konusuysa, açık sınır koyma girişimleri güvenli olmayabilir. Bu durumda sınır koyma bir güvenlik planıyla birlikte gündeme gelmelidir.
Sağlıklı Sınır Değerlendirmesi için Sorular
-Yüksek öz güven ve öz saygınız var mı?
– Kişisel bilgilerinizi adım adım ve karşılıklı paylaşım-güven ilişkisine dayalı biçimde mi paylaşıyorsunuz?
– Fiziksel ve duygusal alanınızı istilaya karşı koruyor musunuz?
– Sorumluluk ve gücün paylaşıldığı eşit bir ilişkiniz var mı?
– Güvenle ve dürüstlükle evet/hayır diyor, başkaları size hayır dediğinde kendinizi iyi hissediyor musunuz?
– İhtiyaçlarınızı, düşüncelerinizi, duygularınızı ve arzularınızı başkalarınınkinden ayırabiliyor; kendi sınırlarınızın ve ihtiyaçlarınızın farklı olduğunu biliyor musunuz?
– Sağlıklı tercihlerde bulunup kendi sorumluluğunuzu üstleniyor musunuz?
Sağlıksız Sınırların Geliştiği Durumlar
– Çok fazla kişisel bilgiyi çok kısa sürede paylaşmak; yelpazenin diğer ucunda kendinizi tamamen kapatıp hiçbir ihtiyaç ve istediğinizden söz etmemek
– Kendinizi başkalarının mutluluğu konusunda sorumlu hissetmek
– Reddedilme veya terk edilme korkusuyla hayır diyememek
– Zayıf öz-kimlik duygusu. Kendinize ilişkin duygularınızın başkalarının sizinle ilgili duygu ve davranışlarına bağlı olması
– Güçsüzlük duygusu/ başkalarının sizin adınıza karar vermesi
Sağlıklı Sınırlar İçin İpuçları
Sınır koymak gerektiğinde, bunu açıkça, sakince, kararlı ve saygılı biçimde ve mümkün olan en az sözcükle yapın. Koyduğunuz sınırı meşrulaştırmaya çalışmayın, öfkelenmeyin veya sınır koyduğunuz için özür dilemeyin.
Başkalarının sizin koyduğunuz sınıra yönelik tepkilerinden siz sorumlu değilsiniz. Sadece bu sınırı saygılı biçimde ifade etmekten sorumlusunuz. Bu sınır onları üzüyorsa, bunun sizin sorununuz olmadığını bilin. Özellikle sizi kontrol, suistimal veya manipüle etmeye alışmış olan kişiler sizi sınamak isteyebilirler. Bunu bekleyin, fakat kararlılığınız bozmayın. Davranışlarınızın koyduğunuz sınırlara uygun olması gerektiğini unutmayın. Özür dileyerek karmaşık mesajlar verirseniz net bir sınır koyamazsınız.
Başta bir sınır koyarken kendinizi bencil, suçlu veya utanmış hissetmeniz muhtemeldir. Yine de sınır koyun ve öz-bakım hakkınız olduğunu hatırlayın. Anksiyete, korku veya suçluluk duygusunun sizi engellemesine izin vermeyin.
Kendinizi öfkeli hissettiğiniz ve sürekli şikâyet etme halinde olduğunuz durumlarda muhtemelen sınır koymanız gereken bir durumdasınızdır. Kendinizi dinleyin ve ihtiyaçlarınızı sakince ve açıkça ifade edin.
Sınır koymayı öğrenmek zaman alan bir süreçtir. Sağlıklı sınırlar koymanıza saygı duyan destekleyici bir çevreden güç alın. Sizi maniple, suiistimal ve kontrol etmek isteyen toksik insanları hayatınızdan çıkartın.
Özerklik ve Sınırlar
Sağlıklı sınırlar oluşturmayı yukarıdaki biçimde tartıştıktan sonra tartışmayı şu şekilde toparladık: Feminist özerkliğin yeniden inşası sağlıklı sınırlar belirlemekten geçer. İktidarın bizlerin sınırlarını ihlal ettiği, hayatlarımız ve haklarımız hakkında tüm kararları alma hakkını kendinde bulduğu bir erkek devlet şiddeti ile karşı karşıyayız. Bu erkek devlet şiddetinin özel alandaki yansıması ise ev içi şiddet, özerkliğin yitimi, sınırlarımızın ihlali, kapatılmışlık duygusu. Kendi kişisel hayatımızda verdiğimiz sınır çizme mücadelesinin iktidarla aramıza sınır çekme mücadelesiyle kesiştiği bir yerdeyiz. Kiramızı ödemek için, tek başımıza yaşayabilmek için nasıl başka kadınlarla dayanışmaya ihtiyaç duyuyorsak, İstanbul Sözleşmesi’ni savunmak için de dayanışmaya ihtiyaç duyuyoruz. Evdeki erkeğe hayır demekle sokaklarda iktidara hayır demek arasında hiç olmadığı kadar dolaysız gerçek bir bağ var.
Forumda buluşan 80 kadın neden kolektif alanları inşa etmek için uğraşmasın, sonucuna vardık. Bir araya gelmemize engel olan şey çocuk bakımı ise, bunu birlikte çözmek; erkek şiddeti ise, bunu gidermekten bizi ne alıkoyabilir? Özerkliğimize sahip çıkmak, sınırlarımızı belirlemek mevcut toplumsal ilişkilerden ve kamusal alanlardan dışlanmamız anlamına geliyorsa alternatif kamusal alanlar yaratmanın tam zamanıdır. Ancak bizim sınırlarımıza ve özerkliğimize saygı duyan kadınlarla inşa edeceğimiz kolektivite ile hem özel alanlarımızdaki ilişkilerle hem de iktidarla aramıza sınır koyarken aynı zamanda güvenliğimizi sağlayabilir ve kaygılarımızın üstesinden gelebiliriz.
Tüm bu tartışmalar bu tür buluşmaları sürdürmemiz gerekliliğini ve bir sonraki buluşmada somut adımlar atacak tartışmalar geliştirme ihtiyacını da ortaya koydu.
Yorumlar