Maden katliamı feminist bir meseledir – Esma Çağlak

Sistem açısından 41 işçi ölebilir, önlem almayarak öldürülebilir çünkü arkasında yeni işçiler doğuran kadınlar vardır. Çünkü “kader” denilerek, bütün baskı aygıtlarını bölgeye yığarak sermayenin güvencesiz çalışma koşullarını garanti altına alan devlet vardır. Çünkü kadınların öldürülen kocalarının hakkını araması engellensin diye “gelinlerini” susturacak ya da tazminat bölünmesin diye kadınları akrabalarıyla evlendirecek aile reisleri, sermayenin daha fazla kar uğruna öldürdüğü onca işçi karşısında sermayeyi koruyacak koskoca patriyarka vardır.

Maden katliamı feminist bir meseledir – Esma Çağlak

Maden katliamının üzerinden bir hafta geçmemişti Amasra’ya gittiğimde. Kent katliamın ağırlığını hala taze tutuyordu. Amasra’ya girişte dik yokuştan inerken hemen sağınızda patlamanın gerçekleştiği maden ocağı kalıyor. Maden ocağı Amasra’daki Türkiye Taşkömürü Kurumu’na bağlı tek işletme ve devlet işletmesi. Bu nedenle de özel sektöre nazaran maaşı daha iyi, daha güvenceli gelebiliyor.

Katliam sonrası savcılık, bir devlet müessesi olan maden işletmesinde gerçekleşen patlamaya ilişkin müessese de çalışan sorumlu personele dair herhangi bir işlem yapmazken iktidar tarafından ise “kader” açıklamaları geldi. Sayıştay’ın denetim raporunda etkin bir havalandırmanın bulunmadığının kaydedilmesi [1], Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı İş Teftiş Kurulu Başkanlığı tarafından patlamadan yalnızca üç gün önce denetim yapılması müessese tarafından açıkça önlem alınmadığını gösteriyor.  Sonrasında hayatta kalan işçilerin anlatıları da benzer biçimde madende gerçekleşen facianın önlenebilir olduğunu gösteriyor.

İktidardakilerin Amasra’ya gelişleri, bölge halkının ifadesiyle ilk defa gördükleri zırhlı araç “kirpi”lerin içerisinde bulunduğu büyük bir güvenlik konvoyuyla olması halkın öfkesinden ne denli korktuklarına bir işaret.  Yine Soma’dan çok tanıdık gelecektir patlamanın hemen ardından çeşitli kurumlarla birlikte müftülük tarafından ölen madencilerin ailelerine çeşitli yardımlar ile sus payı veriliyor. Savcılığın iddianameyi hazırlık sürecinde, müessesede çalışan herhangi bir personeli açığa almaması, olay mahalinden delillerin birkaç gün sonra toplanıyor oluşu delil karatma ihtimalinin yüksek olduğuna işaret ediyor. [2] Bu nedenle iktidar yine çeşitli kurumlar aracılığıyla bölgeye işçi aileleriyle dayanışmaya ve dosyanın takibini yapmaya gelen avukatlara dair dosyaya müdahil olmalarını engellemeye yönelik uyarılarda bulunuyor.

Peki kadınlar, madencilerin eşleri neler yaşıyor?

Ölen madenci eşlerinden Buse’nin “Soma gibi üstünü örtecekler. Kaza değil. Öldürdüler. Bakın cinayet bu kaza değil. Keserler sansür yaparlar kesmeyin“  sözleri katliam sonrası söylenen en açık doğrudan iktidarı işaret eden sözlerdendi.

Bartın’da her yerde olduğu gibi aile yapısı erkeğin ev dışındaki ücretli emeğine ve kadınların ev içerisindeki ücretsiz emeğine yaslanarak ayakta kalıyor. Maden katliamı sonrasında kadınların yaşadıkları acının hemen ardından  “yalnız” başa çıkması gereken geçim derdi, kendi yaşamını ve çocukların yaşamını nasıl sürdüreceği derdi geliyor. Buse’nin isyanı da tam olarak bunadır.

Yine de Bartın’ın ataerkil-feodal yapısı içerisinde kadınların katliama dair ne kadar söz hakkı olduğu tartışılır. Kadınlara “kocalarının” hesabını sormak için dahi söz hakkı verilmiyor. Yaşanan katliamın hesabını sorulmasının ya da ailenin kaderine karar hakkı elbette ki aile büyüğü olan erkekte görülüyor. Savcılığın yürüttüğü soruşturma sürecine katılmak için avukata verilecek vekaletnameye dair karar da buna dahil. Ölen madencilerin eşlerinden bir kadının verdiği vekaletname aile büyüğü erkek tarafından “gelinim yarım akıllıdır anlamaz bu işlerden” denilerek azlettirilebiliyor.

Sermayenin kar hırsı yüzünden 14 Ekim günü 41 işçinin katledilmesinin üstü patriyarkal ilişkiler tarafından aile “reisi” bir erkeğin bir sözüyle nasıl örtülebildiğini bir kez daha görebiliyoruz. Benzer bir durumu Soma katliamı sonrası yine aile “reisleri” tarafından ölen madencilerin eşlerini tazminat dışarı çıkmasın diye akrabasıyla zorla evlendirmelerinden hatırlıyoruz.

Sadece kadınların bu süreçte söz-karar hakkı gasp edilmiyor. Kadınların büyük çoğunluğu ücretli bir işte çalışmıyor. Evin geçimini sağlayan erkeğin ölmesinin ardından devletin kadınların asgari ücretli, güvenceli bir işte çalışabilmesini sağlaması gerek. Verilen kısa süreli yardımlarla değil kadınların kendi geçimlerini sağlayabilecek olanakların yaratılması ve kalıcı hale getirebilmesi ile bu mümkün olabilir.

Maden katliamı sonrası yaşadığımız süreç bir kez daha sermaye-patriyarka-devlet işbirliğini gözler önüne seriyor. El birliği ile işçilerin yaşamları karartılırken geride kalan kadınlara ve çocuklara yaşam güvencesi sağlanmıyor ya da gerici- kadın düşmanı kurumlara terk ediliyor. Emekçileri ölümcül koşullarda çalıştıran kapitalist düzen işte bu patriyarkal güç ilişkilerine dayanıyorsa neoliberal saldırganlığa karşı mücadele feminist hareketin öncelikli görevlerinden biridir.

Neoliberalizmin sınırlarına dayandığı bugünlerde hepimiz çıplak bedenlere dönüştürüldük, ölen işçilerin, kadınların hesabını sormamız bile engelleniyor.  Sistem açısından 41 işçi ölebilir, önlem almayarak öldürülebilir çünkü arkasında yeni işçiler doğuran kadınlar vardır. Çünkü “kader” denilerek, bütün baskı aygıtlarını bölgeye yığarak sermayenin güvencesiz çalışma koşullarını garanti altına alan devlet vardır. Çünkü kadınların öldürülen kocalarının hakkını araması engellensin diye “gelinlerini” susturacak ya da tazminat bölünmesin diye kadınları akrabalarıyla evlendirecek aile reisleri, sermayenin daha fazla kar uğruna öldürdüğü onca işçi karşısında sermayeyi koruyacak koskoca patriyarka vardır.

Biz kadınların kaderi nasıl ki Tayyip Erdoğan’ın “fıtrat” söylemine sığmıyorsa, işçi cinayetlerine kader denilerek üstü örtülemez. Bugün artık kadın cinayetlerinin de işçi cinayetlerinin de politik bağlamını birlikte düşünmek kadın hareketinin de sosyalist hareketin de tarihsel sorumluluğudur. Değersizleştirilen, güvencesizleştirilen, cinselleştirilen bedenlerimizin ve yaşamlarımızın kaderini ancak birlikte tayin edebiliriz.

Çıplak bedenlerimiz ancak böyle bir politik ufukla tarihin bu barbar akışının yönünü değiştirebilir.

 

[1] ttk-amasra-2019.pdf (teyit.org)

[2] ÇHD’den Amasra raporu| Şüpheliler delillere ulaşıyor, delil karartılabilir – bianet

Yorumlar