#LetUsTalk: #HadiKonuşalım, Zorunlu Örtünme Ne Demek? – Inna Shevchenko

“İran’da eğer hicab giymezsem bana okuldan atılacağım, hapishaneye gönderileceğim ve işkence görüp ülkemden kovulacağım söylenmişti. Batı’da ise bana kendi hikayemi paylaşmamın İslamofobiye neden olacağı söyleniyor. Ben Ortadoğulu bir kadınım ve İslam ideolojisinden korkuyorum. Hadi konuşalım (#LetUsTalk).” #LetUsTalk hareketi Batılıları, özellikle de feministleri hedef alıyor ve onlardan İslami hukuk tarafından zulme maruz bırakılan kadınlarla dayanışma içinde olmalarını talep ediyor.

#LetUsTalk: #HadiKonuşalım, Zorunlu Örtünme Ne Demek? – Inna Shevchenko

Bu, kıyafet tacizine dair bir #MeToo ifşası. Hicab giymeye zorlanmış veya hâlihazırda buna zorlanan, Batı’da yaşayan ya da yaşamayan Ortadoğulu kadınların sesleri yükseliyor. Kadınlar, İslami örtünmenin önemsiz bir aksesuardan daha fazlası olduğunu ve kendileri açısından bunun özgürlüğü ifade etmediğini iddia ediyorlar. Başörtüsünün bir tercih olduğunu dillerine mantra gibi dolayıp tekrar eden bazı feministler tarafından duyulmayı umuyorlar.

Her şey İslamofobi suçlamaları karşısındaki entelektüel korkaklığın ve şartlı teslimiyetin yeni bir evresiyle başladı. Kanada Tıp Derneği Dergisi’nin, aralarında hicab giyen küçük bir kız çocuğunun bulunduğu çocukların fotoğrafını dergi kapağına basmasının ardından, çocuk cerrahı Dr. Sherif Emil, derginin yazı işleri ekibine “Bir Zulüm Aracını Çoğulculuk ve Kapsayıcılık Sembolü olarak Kullanmayın” başlıklı bir mektup yolladı. Doktor, Kanada’nın en büyük tıp dergisinin bu tür görüntüleri kullanmayı sıradanlaştırılması ile ilgili itirazlarını şu şekilde ifade etti: “Hicabı çoğulculuk ve kapsayıcılık sembolü olarak görmek artık bir ‘liberal’ düşünme biçimi haline geldi… Hicab, peçe ve burka, dünya çapında kendilerine seçme şansı tanınmayan milyonlarca kız çocuğu ve kadına yönelik zulüm araçlarıdır.” Kanadalı Müslümanlar Ulusal Kurulu, söz konusu metnin ivedilikle derginin web sayfasından kaldırılması çağrıda bulundular. Mektup hemen kaldırıldı ve derginin yazı işleri müdürü doktorun “hatalı, incitici ve saldırgan” kelimelerini kamuya sundukları için özür diledi.

Ancak bu defa, bazılarının korkaklığı, tam da diğer birçoklarının cesareti olarak kendini gösterdi. Batı’da yaşayan birçok Ortadoğulu kadın, sosyal ağlarda devasa bir kampanya başlatarak bu olaya tepkilerini gösterdiler ve dini kıyafet zorunluluğu gibi kendi hayatlarını etkileyen konular hakkında seslerinin duyulmasını talep ettiler. Birkaç gün içinde #LetUsTalk kampanyası viralleşti.

İran’da eğer hicab giymezsem bana okuldan atılacağım, hapishaneye gönderileceğim ve işkence görüp ülkemden kovulacağım söylenmişti. Batı’da ise bana kendi hikayemi paylaşmamın İslamofobiye neden olacağı söyleniyor. Ben Ortadoğulu bir kadınım ve İslam ideolojisinden korkuyorum. Hadi konuşalım (#LetUsTalk).” Bu tweet’iyle zorunlu hicab uygulamasına karşı çıkan ünlü İranlı aktivist Masih Alinejad, doktorun mektubunun sansüre uğramasına tepki gösterdi. Çocukken hicab giydirildiği bir fotoğrafını iliştirerek attığı bu tweet’iyle benzer başka birçok ifşanın bir araya gelip çığ gibi akmasına ilham verdi.  Masih Alinejad’ın attığı tweet 30.000’den fazla insan tarafından beğenildi #LetUsTalk hashtag’i yayılmaya başladı.*

Sürgündeki Suud bir kadın olan Rana Ahmad’in attığı tweet ise şöyle: “Eskiden, saçlarımda rüzgarın dolaştığını hissetmek için gizli gizli hicabımı çıkarırdım. Bu ideoloji hayatımı benden çaldı.”. Sürgündeki başka bir Suud kadın olan Loujain ise: “Almanya’da, Suudi Arabistan’da yaşarken kendimi ikinci-sınıf yurttaş gibi hissettiren bu hicabı giymeden güneşin altında hicabsız yürüdüğüm yeni bir gün daha… ” Artık Fransa’da ikamet eden Basma Nasser: “Yemen’de hicabı 6 yaşındayken; peçeyi 13 yaşındayken takmaya zorlandım. Peçeyi takmama kararı aldığımda, ailemin yarısı beni yalnız bıraktı. Hicab ile çarşafı çıkarmaya karar verdiğimde ise her şeyimi kaybettim” şeklinde bir ifşada bulunuyor.

Birbirine benzeyen yüzlerce hikâye artık Twitter’da paylaşılıyor ve yayılıyor. Bu paylaşımlar bir taraftan, İslamofobi davaları açan siyasal İslam savunucularını, diğer taraftan “hicab tercihtir” mantrasını körü körüne benimseyen bazı Batılı feministleri karşısına alıyor.

Dürüst olmam gerekirse, mesajımın dünya çapında bu tür bir dalga yaratmasını beklemiyordum”, diye Charlie’ye itirafta bulunuyor Masih Alinejad. “Bu kez konuşanlar yalnızca İranlı kadınlar değil. Bu kampanyanın Müslüman ülkelerden veya Batı ülkelerinde yaşayan Müslüman topluluklardan çok sayıda kadını nasıl birleştirdiğini görüyorum. Paylaşılan hikayelerin tamamı acı dolu. Dünyanın geri kalanının, bizlerin, şeriat hukuku altında yaşayan ya da yaşamış kadınların, İslami ideolojilerin ne olduğunu en iyi bilenler olduğunu ve mustarip olduğumuz bütün bu zulümden korkma hakkına sahip olduğumuzu anlamasını sağlamaya çalışıyoruz. Kendi hikâyemi anlatma hakkım var!”

Kadınlar, İslamofobik olmakla suçlanmadan kendi hikâyelerini anlatabilmek istiyorlar.

Kadınlar, aynı zamanda çoğu cinsiyetçi dini iffet kurallarını kabul eden ve bu kuralları “güçlenme” sembolleri sayarak maskeleyebilen Batılı feministler tarafından da duyulmak istiyorlar. “#LetUsTalk hareketi Batılıları, özellikle de feministleri hedef alıyor ve onlardan İslami hukuk tarafından zulme maruz bırakılan kadınlarla dayanışma içinde olmalarını talep ediyor,” Aghdas Khanoom (takma adı) isimli Fransa’da ikamet eden başka bir İranlı kadın Charlie’ye şöyle anlatıyor. “Kendi ülkemde susturuldum ve şimdi de özgür dünyada susturuluyorum. Bu sonuncusu daha da acı veriyor.” Almanya’da sürgünde olan ve benzer bir duyguyu paylaşan Bangladeşli gazeteci Shammi Haque ise şöyle ifade etmiş: “Bu kampanyaya dâhil olma kararını verme nedenim, Batılı feministlerin acımızı ve yaşadığımız zulmü anlamaları umuduydu. Böylece, başörtüsü/hicabın gerçekte ne anlama geldiğini anlayacaklar ve bunları teşvik etmeyi bırakacaklardı. Alman feministlerin gözleri, azınlıkların haklarını koruma ya da çoğulculuk adına kendi ayrıcalıkları tarafından kör edilmiş.” Fransa’da sürgünde olan Yemenli bir üniversite öğrencisi, Basma Nasser ise şu şekilde ısrarını dile getiriyor: “Fransa’da hicabın bir tercih olduğuna inanan ve onu Arap kültürünün bir parçası olarak gören bazı siyasi eğilimler var. Fakat bu yanlış bir bakış; başka hiçbir seçenek yoksa hicaba direnmenin suç sayıldığı birçok ülke mevcutsa, hicabın ‘bireysel bir tercih’ olduğunu nasıl söyleyebiliriz? ”

Hicaba direnmenin yasalar önünde suç olmadığı Batı’da bile, birçok kadın #LetUsTalk hashtagiyle hicabın Batı ülkelerinde dahi “tercih” ile giyilmediğini ifade eden tweetler attı. Birleşik Krallık’tan Deborah’ın tweet’i şu şekilde: “28 yaşında İslam dinini benimsedim. Kural ve pratikleri bizzat kendi irademle kabul ettim. Hicab hiçbir zaman bir seçenek olarak sunulmadı. Evliliğim sona erene kadar bunu hiç sorgulamadım. Yalnız kaldığım anlarda bazen onu çıkarttığım oluyordu. Kocam bunu fark ettiğinde, hicabı çıkarmamın boşanma nedeni olduğunu söyledi. ” Zorla evlendirilme tehdidinden kaçan ve kadın hakları aktivisti olan Yasmine Mohammed: “Kanada’da 9 yaşımda hicab giymeye; daha sonra 19 yaşımda da peçe takmaya zorlandım. Neyi giyip giymeyeceğime kendim karar vermeyi tercih ettiğim için yalnız bırakıldım ve öldürülmekle tehdit edildim ” Yasmine, Batı’da Müslüman topluluklardaki kadınların yasa zoruyla değil, “yalnızca fahişeler kendilerini örtmezler cümlesine maruz kalmak da dâhil, sonsuza dek ateşlerde yanmakla tehdit edilmek” gibi hile ve ceire başvurulan yollarla da örtünmeye zorlandıklarının altını çizmek istiyor.

Aslında, İranlı kadınlar hicabı çıkardıkları için hapse atılmaya devam ederken, Afgan kadınlar, kadınları bir kez daha kamusal alandan silen Taliban’a karşı direnirken,  bizler Batı’da modada, reklamlarda ve medyada hicab giymeyi teşvik etmekle meşgul olup, hoşgörümüzü kutlamak için kendi kendimizin sırtını sıvazlıyoruz… İffetli giyinme kodlarına karşı konuşmaya cesaret eden Batı’daki Ortadoğulu kadınlar ise sağcı İslamcılar ve solcu “ilericiler” tarafından susturuluyor. Bırakalım da kadınlar konuşsun!

 

 

* 2018 yılında İran halk isyanları sırasında başörtüsünü çıkartan kadınları destek olmak üzere başlattığı ve bizim de kurulmakta olan Kadın Savunma Ağı olarak Türkiye’de de destek verdiğimiz #BeyazÇarşambalar kampanyasından tanıdığımız, ABD’de yaşayan sürgün İranlı kadın gazeteci.

Bu yazı Masih Alinejad’ıın My Stealthy Freedom sitesindeki İngilizce çevirisinden Kadın Savunma Ağı için Elif Yenigün tarafından çevrilmiştir. Yazının Fransızca orijinali Charlie Hebdo sitesinde yayımlanmıştır.

Yorumlar