Kadın Mühendisler “Erkek İşinde” neler yaşıyor? – Begüm Kutluakdoğan

Daha düşük ücretlerle çalışırken bütün ince emek gerektiren işler kadınlara bırakılıyor. Çünkü bir erkek “daha önemli” meseleleri çözüyor. Dağınıklığı toplamak da kadına kalıyor

Kadın Mühendisler “Erkek İşinde” neler yaşıyor? – Begüm Kutluakdoğan

Mimar mühendis şehir planlancı kadınlar olarak çalışma alanlarımızda şiddetin çeşitli biçimlerine maruz bırakılıyoruz. Bir deneyim aktarımı yazısı olarak bana ait olmayan deneyimlerimizle 25 Kasım’ı karşıladık.

Bir yıldır özel sektör içinde çalışan bir kadın mühendis olarak hem ofis hem de şantiyede çalıştım. Bu süreçlerde ofiste çalışmanın ve şantiyede çalışmanın kadınlardan farklı beklentileri olduğu gibi hepsi aynı kapıya çıkıyor: Toplumsal cinsiyet, erkeklik, cinsiyetçilik, mansplaining…

Çalışma deneyimi olarak ofislerde şık, bakımlı olması beklenirken eğer şantiyede çalışıyorsanız “erkek gibi” olmanız bekleniyor. Hatta şantiyede “erkek gibi” olmanın koşulu ile yer edinebiliyorsunuz. Adeta bir grup erkek tarafından buna itiliyorsunuz. Bir keresinde çalıştığım şantiyedeki kadın arkadaşım “erkek gibi kız” diyerek çok güzel övülmüştü bir erkek tarafından. Bu o kadar olumlu bir şeydi ki, kadın olarak nasıl kabul göreceğim de anlatılmış oldu.

Yine şantiyede pantolonunun dar olması sebebiyle kendisine bakılmasının olağan sonuç olduğunu anlatan erkekler. Başka bir kadın arkadaşımın sosyal medya fotoğraflarını kendisinin izni olmadan bir şekilde birbiri ile paylaşmış ve bunun üzerinden yorum yapan erkekler… Ofiste çalışırken yeri geldiğinde mini etek giymemiz beklenirken şantiyede çalışan bir kadının iş dışında kendi özel hayatında dahi giydiği kıyafetler hiç de uygun görülmemişti.  Nasıl davrandığımız ne giydiğimiz hep odak noktası. Pek çok kere psikolojik şiddete, sözlü şiddete, tacize maruz bırakılıyorsunuz.

Sahada iki kadın mühendis olarak diğer erkeklerden statü olarak daha yetkili olmamıza rağmen herhangi bir bilgiye ulaşmak çok imkansız hale gelebiliyor. Bilgiye sahip olabilmek için ayrıca bir efor sarfetmemiz gerekiyor. Tüm gün etrafımızdaki erkeklerin şantiyede kurduğu tahakküm ilişkisi sebebiyle bizden sakladıkları bilgileri adeta kazı yaparak çıkartıyoruz. Çünkü orası onun alanı ve birkaç kadın gelmiş onun hakim olduğu alanda onunla işi paylaşmak istiyor.

Ama bu erkekler bizimle iş dışında her şey konuşuyor ve soruyor. “Sevgilin var mı?”, “Neden ailenden ayrı yaşıyorsun?”, “Sosyal medyada neden öyle fotoğrafların var?”, “Neden buradasın?”, “Neden inşaat mühendisliğini tercih ettin?”, “Daha rahat çalışma ortamları varken neden şantiyedesin?” sürekli soruluyor. Bir erkeğe sorulmayacak bu sorular bize soruluyor. Ne zaman çocuk doğuracağımız mutlaka sorgulanıyor. Bazen bu sorulardan bıkmış biri olarak bir özsavunma haliyle cevap vermemeyi tercih ediyorum. Derince bir nefes alıp işimi yapmaya çalışıyorum.

Şantiyelerde erkeklerin daha fazla olması erkekliği daha da görünürleştiriyor. Sürekli olarak “her şeyi bilen” erkeklerin bizlere devamlı bir şey öğrettiği, öğütlediği, hayat dersi verdiği bir durum ile karşılaşıyoruz. Bu erkekler “sen bayansın” diye açık açık sözümüzü kesip kendi konuşmaya bile başlıyor. Bu kadar açık bu kadar yalın bir erkeklik hali. Mansplaining resmen kol geziyor.

Hayatın her alanına işlemiş toplumsal cinsiyet rolleri bir ev içinden farksız olarak çalışma yaşamında da devam ediyor. Çay, kahve yapmak gibi kadının yapmasının normal olduğu düşünülen her şey şantiyelerde de ofislerde de sessizce kadına bırakılıyor. Yemek hazırlanacak, kahve yapılacaksa, etraf temizlenecekse aynı toplumsal cinsiyet rolleri mühendis olalım veya daha yetkili olalım, aynı statüde erkek bir meslektaşımız olsun devam ediyor.

Kadın mühendisler aynı işi yapıyor olmasına rağmen aynı pozisyondaki erkek meslektaşlarına göre daha düşük ücretlerle çalışıyor. Üstelik daha düşük ücretlerle çalışırken bütün ince emek gerektiren işler kadınlara bırakılıyor. Çünkü bir erkek “daha önemli” meseleleri çözüyor. Dağınıklığı toplamak da kadına kalıyor. Bu daha önemli meseleleri çözen erkekler kadınlara göre daha kolay terfi alıyor, daha güvenceli çalışma yaşamı içerisinde çalışıyorlar. Ailenin reisi olarak erkeğin görülmesi işten çıkarma durumunun ilk olarak kadınlara yönelmesine sebep oluyor. Ekonomik şiddeti bu biçimiyle yaşıyoruz.

TMMOB Ekim 2022’de yayımladığı “TMMOB’ye bağlı odaların üye sayısı 618 bin oldu”[1] başlıklı haberinde odalara kayıtlı mühendis mimar şehir planlamacıların cinsiyete bağlı sayılarına yer verilmiştir. Haberde verilen verilere bakılarak mühendislik disiplinleri arasında da cinsiyetçi tutumu görmekteyiz. Kadınlar madem teknik bir alanda var olacak o zaman peyzaj mimarlığı, gıda mühendisliği gibi mesleklerin daha uygun olduğu algısından dolayı kadınların bu alandaki meslek seçimlerini etkilediği görülüyor. Bu istatistik aynı zamanda kadınların bu alanda cinsiyetlerinden dolayı iş bulma süreçlerinin daha zor olması ve bir işte çalıştıkları takdirde de bu “erkek işi”nde maruz bırakıldıkları cinsiyetçi tutumlar, mobing, psikolojik şiddet, ekonomik şiddet, taciz ile yakından ilgili.

Sonuç olarak mühendis olalım, öğretmen olalım, ev emekçisi olalım, öğrenci olalım, çalışalım, çalışmayalım tüm şiddet biçimlerini bulunduğumuz her alanda yaşıyoruz. Yaşadıklarımız çok net bir şekilde şiddetin her türlüsü.

Mühendislik erkek işi diyen,

Bizden daha fazla kazanan,

Duygusal fiziksel ekonomik şiddetin her türlüsünü yaşatan erkeklerle dolu bir çalışma alanından,

Mimar, mühendis, şehir plancı kadınlar olarak,

Birbirimizden güç alıyoruz.

Dipnot:

[1] https://www.tmmob.org.tr/icerik/tmmobye-bagli-odalarin-uye-sayisi-618-bin-oldu

 

*Bu yazı sendika.org sitesinden derlenmiştir.

Yorumlar