“Nefesimizi kesip ağzımızı burnumuzu kanla doldursalar da, bacağımızı kolumuzu kırsalar da, biz kadınlar dayanışmamızdan, kızkardeşliğimizden, mücadelemizden vazgeçmiyoruz. İşkence, gözaltı ve saldırılarla birer mağdura dönüşüp evlerimize kapanmayacağız. Tüm neşemizle ve dayanışmamızla mücadeleye devam edeceğiz”. Bu sözümüzü tutuyoruz; Türkiye’nin onlarca şehrinde, İstanbul’un en işlek caddelerinde sokağa çıkan, polis şiddetine karşı hayatta kalmayı başaran kadınlar olarak mücadelemizi örgütlemeye devam ederek sabırla, “muhalefet” yelpazesinin tamamının harekete geçmesini bekliyoruz. Haykırarak hatırlatıyoruz: Haykırma zamanı geldi geçiyor, daha fazla kaybedecek zamanımız yok!
Polisin olağanüstü bir şiddetle bastırmaya çalıştığı olağanüstü bir 25 Kasım geride kaldı. Şimdi sıra bizde; faşizmin normal ve olağan kılmaya çalıştığı işkenceci, kadın düşmanı polis şiddetine karşı kendi olağanüstü halimizi yaratma mücadelesinde. Ezilenlerin tarihi ve feminist dayanışmamız şahittir: Bizler, patriyarkaya, faşizme itaat etmedik, etmiyoruz, etmeyeceğiz! Birbirimizin ellerini tutarak, kadın dayanışmasının gücüyle sırtını cezasızlığa yaslayan, faşizmin kanatları altında kadınlara saldıran işkencecilerden hesap soracağız!
25 Kasım, yaşadığımız ülkenin ve dünyanın en direngen, umutlu ve isyankâr gücünü, kadınları işkenceyle ve dayakla hizaya getirmeye çalışan faşizmin polis şiddetinde ciddi bir sıçrama olarak yaşandı. İktidar, yalnızca Taksim bombası ve savaş sayesinde kendi “sağlam” yasaklama gerekçesinin arkasına sığındığı İstanbul’da değil, ülkenin dört bir yanındaki 25 Kasım gösterilerinde de üst aramaları, polis kuşatmaları, sloganlara-dövizlere polis müdahaleleri gibi yöntemlerle sokağa çıkan kadınlara karşı şiddetin binbir tonunu uyguladı. Bunların hiçbirini normal ve olağan kabul etmiyoruz: Ters kelepçe, çıplak arama; darp, hakaret ve aşağılama işkencedir; sloganlara-dövizlere müdahale, kadınları polis kuşatmaları altında iktidarın istediği icazetli biçimlerde eylem yapıp slogan atmaya zorlamak şiddettir. Sözde toplumun güvenliğini sağlamakla, kişi hak ve özgürlüklerini korumakla, kamu düzenini sağlamakla görevli kolluk, 25 Kasım günü bu görevlerini tamamen terk ettiğini, bunların tamamını ve kadınların hayatını tehdit eden faşist, kadın düşmanı bir şiddet örgütüne dönüştüğünü açıkça göstermiştir. Bu şiddet örgütünün 25 Kasım’da özellikle İstanbul sokaklarında uyguladığı şiddet ise “en genel devlet-polis şiddeti” değil, Trump’ın beyaz üstünlükçü polisinin George Floyd’a, İran Molla rejiminin Mahsa Amini’ye uyguladığı türden düşmanca bir şiddettir. Yurttaşlarını düşman olarak gören, açıkça öldürmeye kast eden bir devletin, polisin şiddetidir.
Polis, 25 Kasım’da kanatları altına sığındığı iktidar açısından bir tehdit ve “sürtük, terörist, fahişe, düşman” sürüsü olarak gördüğü kadınların canına açıkça kast etmiştir. Bu cana kast eylemlerinin gerçek amacı, iktidarın geleceği açısından olağanüstü tarihsel önemi olan 2022-2023 dönemini bombalama eylemleri ve savaş adımlarıyla başlayıp süreklilik kazanan fiili bir olağanüstü hale dönüştürmektir. Olağanüstü şiddeti olağanlaştırıp normalleştirerek iktidarın geleceğini şiddetin yarattığı kitlesel pasifleştirmeyle garanti altına almaktır. “Ezilenlerin geleneği” ve yakın tarihimiz, içinde yaşadığımız fiili olağanüstü halin ülkemizde istisna değil kural olduğunu bir kez daha göstermektedir. Ama 25 Kasım’da kadınlara saldıran ve tüm sıradan yurttaşları tehdit eden işkenceci polis şiddeti faşist iktidarın geleceğini temsil ediyorsa; işkenceye direnen, olağanüstü polis ablukasına karşı birbirlerine verdikleri sözü tutarak kentleri eylem alanına dönüştürebilen kadınlar da, başta kadınlar, LGBTİ+lar, ezilenlerin tümünün geleceğini temsil etmektedir.
Bu geleceğe sahip çıkmak, bu ülkede sürekli bir olağanüstü hal yaşamak istemeyen; insan hayatlarının bir seçim ve iktidar hesabına kurban edilmesine itiraz eden başta kadınlar herkesin faşizme karşı direniş hakkının parçasıdır. Hepimizi faşizmin kanlı iktidar koruma girişiminin edilgen seyircileri; korkuyla; umutsuzlukla pasifleştirilmiş, onuru kırılmış kurbanları haline getirmeyi amaçlayan şiddet gösterilerine karşı aktif ses çıkarmak mümkündür. Bunun ilk adımı işkenceci polis şiddetini feminist yöntemlerle ifşa eden, işkencecilerden hesap soran kadınları asla yalnız bırakmamaktır.
Bizler 25 Kasım işkencesinin izleri yüzümüzden hala silinmemişken ilan ediyoruz: “Nefesimizi kesip ağzımızı burnumuzu kanla doldursalar da, bacağımızı kolumuzu kırsalar da, biz kadınlar dayanışmamızdan, kızkardeşliğimizden, mücadelemizden vazgeçmiyoruz. İşkence, gözaltı ve saldırılarla birer mağdura dönüşüp evlerimize kapanmayacağız. Tüm neşemizle ve dayanışmamızla mücadeleye devam edeceğiz”. Bu sözümüzü tutuyoruz; Türkiye’nin onlarca şehrinde, İstanbul’un en işlek caddelerinde sokağa çıkan, polis şiddetine karşı hayatta kalmayı başaran kadınlar olarak mücadelemizi örgütlemeye devam ederek sabırla, “muhalefet” yelpazesinin tamamının harekete geçmesini bekliyoruz. Haykırarak hatırlatıyoruz: Haykırma zamanı geldi geçiyor, daha fazla kaybedecek zamanımız yok! Tüm kadınları, LGBTİ+ları ve muhalefet güçlerini, faşizmin şiddeti karşısında susmayarak, korkmayarak, itaat etmeyerek, kendi olağanüstü halimizi yaratma mücadelemize omuz vermeye çağırıyoruz.
Kadın Savunma Ağı
Polis şiddetiyle bizleri evlere kapatabileceklerini düşünenlere sesleniyoruz: Bizler yüz yıllar önce bu şiddetle baş etmenin panzehirini bulduk. Kadın dayanışması! pic.twitter.com/f3s0Yls3Da
— 25 Kasım Kadın Platformu (@25KasimKadin) November 30, 2022
25 Kasım yasaklanamaz! Maltepeli kadınlar olarak dün gece yaptığımız yürüyüşte 25 Kasım'a dönük gözaltı ve yasaklamları protesto ettik.
2 kadın hala sınırdışı tehdidiyle karşı karşıya!
Özgürlüğümüzden ve birbirimizden vazgeçmiyoruz. Arkadaşlarımızı serbest bırakın! pic.twitter.com/Gkvs5PMfMA— Kadın Savunması (@kadinsavunmasi) November 28, 2022
Yorumlar