Gerçek hareket, gerçek isyan: Mor İsyan – Mine Melek

Şimdi karanlık bir iklimin karşısına mor bir isyanla dikilecek bir kadın savunması ağını; gerçek hareketin, gerçek isyanın gerçek örgütlenmesini büyütmek için kolları sıvamanın tam zamanı

Gerçek hareket, gerçek isyan: Mor İsyan – Mine Melek

Geçen perşembe dünya mor bir isyanla yerinden oynadı. Yeryüzünün yedi iklim dört bucağında kadınlar, “kadınların uysal, itaatkâr ve suskun kalmasını isteyen ataerki-kapitalizm ittifakına” karşı yükseltilen isyan çağrısına büyük bir gümbürtüyle yanıt verdiler. Kadınlarla erkekler arasındaki ücret uçurumunun yüzde 20’leri bulduğu ve cinsel şiddetin yükselişe geçtiği İspanya, “Biz durursak dünya durur” sloganıyla örgütlenen uluslararası feminist grevin ve 7 Mart gece yarısından itibaren başlayan sokak eylemlerinin en canlı merkezi oldu. Başta, “cinsiyetçiliğin mezarı olacak” denilen Madrid ve irili ufaklı onlarca kent kadın eylemlerine sahne olurken, ülkenin ilk feminist genel grevine 5 milyonu aşkın kadın katıldı. İtalya, Filipinler, Arjantin, Brezilya, Güney Kore, Pakistan ve haftalardır süren Beyaz Çarşamba eylemlerinin ardından kadınların 8 Mart günü zorunlu başörtüsünü çıkartıp kamusal alana çıktığı İran… Ve Türkiye’nin her ilinde, her ilçesinde OHAL, polis, gaz demeden; baba, koca, sevgili dinlemeden umudu yükselten, dünyayı yerinden oynatan kadınlar.

Bu büyük ve gerçek hareket, bu dinmek bilmez isyan seli, kadınlara makbul isyan yollarını öğretmeye kalkan çokbilmişlere inat, en çok, 1910 yılında 8 Mart’ı Uluslararası Kadın Günü olarak kadınlara kazandıran 100 kadından birini, devrimci bir kadını doğruladı. Gelişmekte olan her sınıfın insanlığa yeni bir ideoloji sunduğunu, cinsel ahlak kodlarının bu ideolojinin bir parçasını oluşturduğunu ve en çok bu yeni sınıfın kadınları tarafından yükseltilen yeni cinsel ahlak kodu talebinin siyasallaşmış sınıf mücadelesinin düzene karşı en güçlü silahlarından biri olduğunu bize anlatan Aleksandra Kollontay*.

Şimdilerde hâlâ yaşıyor olsaydı başında, kuşkusuz görkemli mor bir tül, elinde büyük bir dövizle 8 Mart gecesi İstiklal Caddesi’ndeki gece yürüyüşüne katıldıktan sonra oturup muhtemelen şunları yazardı: “Bütünüyle özel mülkiyete yaslanan içine kapalı bireyci ailesiyle, eşlerden birinin diğerinin mülkü olduğu fikrini özenle besleyen burjuva ahlakı, kapitalist toplumsal ilişkilerle uyumlu aşk ve cinsler arası ilişki anlayışı”, şimdi burada geri dönüşü olmayan biçimde belasını buluyor baylar bayanlar. Bu burjuva cinsel ahlakının “yüzlerce yıldır kadınların ve erkeklerin ruhlarını zehirleyen, günümüz erkeğinin zihnini çarpıtan ve yaşadığımız cinsel krizi derinleştiren cinsler arası eşitsizlik kültürü; hakların eşitsizliği, kadınların ve erkeklerin fiziksel ve duygusal deneyimlerine biçilen değerin eşitsizliği kültürü” karşısına dikilen kadın isyanı, mevcut toplumu ortasından çatırdatan bir gerçek hareket yaratıyor. Kadın cinselliğinin ve beden siyasetinin itaatsiz ifade biçimlerini bugün hiç olmadığı kadar görünür bir siyasal anlamla rejimin karşısına diken bu gerçek hareket, büyük bir ses çıkartıyor; yeniden kurulacak bir ülkenin ve hayatın yolunu açıyor. Fakat anlayana…

Her türlü gerçek toplumsal hareketi komplodan; itaatsiz kadın bedenlerini iffetsizler güruhundan; kadın emeği sömürüsünü ücretli kadın fabrika işçiliğinden ve sınıf mücadelesini sendikal mücadeleden ibaret sanan “ekonomist” kafa, hele bir de isyankâr kadın kitlelerinin kendi egemenlik alanında yarattığı tehditten iyice ürkmüşken, burjuva erkeklik/aile krizinin ürünü olan kadın isyanının rejimin hem gündelik hem siyasal ilişkileri karşısındaki yıkıcı siyasal anlamını nasıl anlasın? Neyse biz işimize bakalım.

Çünkü işimiz çok. Çünkü kadınları örgütlenmeye ve hep birlikte hayatlarını savunacak ağlar kurmaya davet eden her çağrı, açılan her stant, dağıtılan her el ilanı, yapılan her toplantı büyük bir karşılık buluyor. Kadınlar, sokakta, pazar yerlerinde, kent meydanlarında hiç tanımadıkları başka kadınların uzattığı boş kartlara büyük bir iştahla öfkelerini, taleplerini, dileklerini dolduruyor; sokakta hiç tanımadıkları başka kadınlar sarılarak yeniden buluşmak için iletişim bilgilerini paylaşıyor; feminist özsavunma düşüncesi büyük bir karşılık buluyor ve kadın savunması yola koyuluyor. Kadın kadını dinliyor, kadın kadının çağrısına kulak veriyor, harekete geçen mutlaka karşılığını fazlasıyla alıyor.

Şimdi rejimin erkek egemenliğinin karşısına kadın özgürlüğü bayrağıyla, gündelik erkek şiddetinin karşısına feminist özsavunmayla, siyasal şiddetinin karşısına kadın militanlığıyla, ikiyüzlü tacizci ahlakının karşısına kadın özgürlüğü ahlakıyla, karanlık bir iklimin karşısına mor bir isyanla dikilecek bir kadın savunması ağını; gerçek hareketin, gerçek isyanın gerçek örgütlenmesini büyütmek için kolları sıvamanın tam zamanı.

Şimdi mevsim bahar; şimdi ses çıkarmanın, saldırganı durdurmanın ve mücadeleyi, örgütlenmeyi ve hayatı yeniden kurmanın tam zamanı.

* Aleksandra Kollontay, Cinsel İlişkiler ve Sınıf Mücadelesi, 1921.

Yorumlar