Biz kendimizi bu kadar sevmemeyi nereden öğrendik? Sürekli eksik hissetmeyi, bir tamamlayan aramayı, yaptığımız her şeyde hata görmeyi, bizi eleştirdiklerinde eleştirenleri gözü kapalı haklı bulmayı?
“Fibromiyalji de neymiş” diye merak duyarak bu yazıyı okumaya başladıysanız çok şanslısınız. Zira bu hastalık hayatınıza sinsice sızan ve tüm bedeninizi kontrol altına almaya çalışan büyük bir beladır. Bütün ruhsal sıkışmaların bedende kendine bir yer bulması ve sen unutmak istesen de “buradayım” demesidir fibromiyalji.
Tıp dilinde kısaca yumuşak doku romatizması. Nedeni tam olarak bilinmeyen hastalık türlerinden biri. Özellikle “bu kadarı yetmez daha iyi olmalıyım” diyen, bütün sorunları içine ata ata içi kabaran, sorunlar üst üste geldikçe soldan soldan bir cisim yaklaşan, çözemediği sorunlar kafasında bir yumak gibi duran, her şeye yetmeye ve yetişmeye çalışan, arka toplayan; evde, işte okulda, sırada, nerede olursa olsun çalışan, daha çok çalışan kadınların başına sıklıkla gelen bir hastalık da diyebiliriz. Şimdiye kadar teşhisi konan hastalar arasında kadınların oranı erkeklere göre 3 kat daha yüksek. Ne kadar da şaşırtıcı(!). Öyle tahlille filan da çıkması zor. Dışarıdan bakınca sapasağlam, içeriden bir beden göçüklemesi de diyebiliriz. “Fibromiyaljik reti-kulum” toplamda bir anlamı olmayan ama söylemesini en çok sevdiğim, neden sevdiğimi de bilmediğim tanımım.
Yani şimdi elinizi ayağınızı titreten, etlerinizin çekilmesine sebep, yatağa zamk gibi yapıştıran, kürek kemiklerinizde sıkışan sinirlerle bir kasaba bandosu edasıyla kütür kütür gelen, hayatınızın (eğer bir kalitesi/standardı varsa) tüm standartlarını yerle bir eden sistematik ağrılar bütünü. İşte şimdi bu zorlu yolda, kaşınızda gözünüzde bir fenalık görmeyen ve sizi anlamayan yakınlarınızı bir kenara bırakarak; ağrı kesiciler, kas gevşeticiler, anti-depresanlar ve minik elektrik şoklarından biri mutlaka en yakın dostunuz olur. Bazen sıcak bir su torbasına sarılmak, sıcak havalar ve tabii ki denize girmek, yüzmek bir fibromiyaljik için en güzel anlardır.
İşin tıbbı açıklamaları şöyle dursun bunun yaşamlarımızla bir ilgisi olabilir mi?
Fibromiyalji gibi aslında nedeni belli olan ama bir türlü bilinemeyen, sinsi ve derinden gelen, bütün bedenimizi ve hayatımızı kontrol altına almaya çalışan, bizi güçsüz bırakan bir şey daha var sanki. Biz kendimizi bu kadar sevmemeyi nereden öğrendik? Sürekli eksik hissetmeyi, bir tamamlayan aramayı, yaptığımız her şeyde hata görmeyi, bizi eleştirdiklerinde eleştirenleri gözü kapalı haklı bulmayı? Pekiyi hayatın bütün yükünü omuzlamayı, tüm dertlerin üstesinden gelmek için üstün bir çaba sarf etmeyi, bunca işin altından kalkarken asla yorulmamayı…
Kendimizi bazen bir çember, bazen bir kutu içinde sıkışmış hissederiz. Ağzımızın tadıyla bir iş yaptığımızda hevesimiz hayatımızdaki en yakın erkek tarafından cam gibi tuz buz edilir. Göklere doğru yükseldiğimizi zannettiğimiz anda cam tavanlara çarparız. Bakımını üstlendiğimiz canlıların sorumluluğu altında, doğurmadığımız canlıların “sorumsuzluğu” altında eziliriz. Kısa bulunan eteğimizin çekiştirilir, boyumuzdan, kilomuzdan, saçımızdan yerden yere vuruluruz. Aklımız beğenilmez, kararlarımıza müdahale edilir. Böyle bir yeryüzünde, sadece peş peşe düşününce bile nefes almakta zorluk çektiren patriarka ne yana düşer? Fibromiyaljinin en büyük sebeplerinden biri de pek ala bu patriarka denilen illet olabilir.
Buyurunuz bir feminist olarak tıp dünyasına katkım olsun.
Not: Fibromiyaljik dostunuza hediye edilebilecek en yararlı şeyler listesi için bknz.
*Deniz kenarında bir tatil.
*Yoga Kursu
*Yüzme kursu veya havuz üyeliği
*Beraber hamama gitmek
*Masaj seansı
Stresten uzak, patriarkadan ırak, fibromiyaljinin literatürden kalktığı bir hayat özlemiyle…
Yorumlar