Feminizm ne renk? – Gizem Özçimen

Fabrikanın içerisinde eğitimli işçi sınıfı emekçi değil midir? Pandemi ile daha da derinleşen çocuk ve yaşlı bakımı, ev içi iş yükünde emek yok mu? Kentin dışına kurulan organize sanayi bölgelerinin içerisinde değilsek bizim emeğimiz dünyanın hiçbir yerinde sömürülmüyor mu?

Feminizm ne renk? – Gizem Özçimen

365 günün sultanı 8 Mart geldi çattı. Pandemi ile geçirdiğimiz bir yılın ardından ne zaman umutsuzluğa kapılsak İstiklal Caddesi’ndeki bir döviz umut oldu hepimize: “Umutsuzluğa kapılırsan bu kalabalığı hatırla”. 8 Mart’a sayılı günler kala içimizdeki heyecanla o günü bekliyoruz. Bir yandan yapılacak yürüyüş için hazırlıkları tamamlarken bir yandan da sesimiz ve çağrımız tüm kadınlara, LGBTİ+’lara ulaşsın diye sokaklarda oradan oraya koşturuyoruz.

8 Mart’ı geride bıraktığımız, heyecanla fotoğraflara bakmaya devam ettiğimiz ertesi günün, yani 9 Mart’ın bekleyenleriyse, başka. Son yıllarda 9 Mart, dövizlerde yazanları eleştiren ‘abi’lerin günü oldu. Bu sene bu konuşma / tartışma zamanı erken geldi ne yazık ki. Bağımsız Sinema Merkezi (BSM TV), kendi Twitter hesabı üzerinden, 8 Mart Kadınlar Günü’nü doğrudan tanımadığını söyleyen, 8 Mart’ın yalnızca ‘emekçi kadınlar’ tarafından kutlanması ve hatta kutlamak da değil anılması gerektiğini açıktan dayatan bir paylaşım yaptı. Tweet aynen şöyleydi: “Kamu Yararı Spotu: “Dünya Kadınlar Günü” diye bir gün yok.

Yine de kutlamak isteyenler 364 günden dilediğini elbette seçebilir. Ama 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar günüdür.” Abilerimiz kesin yargıya varıp bir de bize 364 günden birini seçmemiz için izin vermeyi ihmal etmedi. Yıllardır feministlerin yaptığı tartışmalara kulağını tıkayan, “kadınlarımız” anlayışıyla kadınların her zaman yanında olduğunu iddia eden bu sığ  düşünceye karşı çıktığımı belirten  “Evet başladı kadın günü değil emekçi kadınlar günücüler… 9’unda da 8 mart bu değil, kutlanmaz anılır bıdı bıdısı gelir. Bi bitseniz keşke, keşke bir de sizinle uğraşmak zorunda kalmasak.” cevabımla başladı her şey.

Binlerce takipçisi olan ve sosyalist bir düşünceyi savunduğu iddiasında bulunan hesap, sırf 8 Mart’ın bu yüzyılda daha kapsayıcı olması gerektiğini savunduğum için beni öncelikle kendisi, sonrasında da takipçileriyle sosyal medya jargonuyla ‘linç etti’. Linç edilirken bugüne kadar mücadele ettiğim türcü ve cinsiyetçi küfürlere de maruz kaldım. Cinsiyetçi ve türcü küfürlere maruz kalmamın önünde engel olmayan ve doğrudan beni hedef haline getirmesiyle BSM TV de bu suça ortak oldu ve bunu da “siyaset tartışıyoruz” diye açıklamaya çalıştı. Sosyal medyada, hiç ama hiç tanımadıkları beni 8 Mart’ı yalnızca Gratis, Altınbaş, Karaca gibi markaların indirimini kullanmakla, liberal olmakla, işçi olmamakla ve daha birçok şeyle suçladılar. 8 Mart’a gitmem için illa bir yerlerde işçi olarak çalışmama gerek yok, ancak sadece bir profil fotoğrafıma bakarak hakkımda fal bakmaya başlayanların merakını gidermek de isterim. Yazları turizm sektöründe, kışları ise kafe-bar sektöründe çalışan emekçi(!) bir kadınım. Annem, yıllardır kamu sektöründe işçi. Ama onlara göre ne bu bahsettiğim sektörler ne beyaz yakalı kadınlar ne ev içi emekçileri ne seks işçileri ‘’emekçi’’ statüsüne giriyor. Onların nazarında alanlara çıkıp günümüzü kutlayabilmemiz ya da bugüne dair bir şeyler söyleyebilmemiz için fabrikalarda çalışıyor olmamız gerekiyor.

Bu memlekette yüzyıllardır bir “emekçi” tanımı yapılır durur. Sahi, emekçi nedir? Sadece fabrikada çalışan tekstil işçisi kadınlar mıdır emekçi olanlar? Fabrikanın içerisinde eğitimli işçi sınıfı emekçi değil midir? Pandemi ile daha da derinleşen çocuk ve yaşlı bakımı, ev içi iş yükünde emek yok mu? Kentin dışına kurulan organize sanayi bölgelerinin içerisinde değilsek bizim emeğimiz dünyanın hiçbir yerinde sömürülmüyor mu? Oysa dünya, bizim omuzlarımızdaki emek ile yükseliyor. Pandemide okulların uzaktan eğitime geçmesi ile sömürülen ve görmezden gelinen çocuk bakımı yükümüzü, eşitsiz eğitimde istihdamdan ve üretimden uzak bırakıldığımız hayatları, faillerimizle adına ev dediğiniz hayatlarda yaşamaya mecbur bırakıldığımızı, yoksulluğun kıskacında yaşamaya çalışan biz kadınları görüyor, işitiyor musunuz?  İşyerlerinde bir kahve molası için patronla kavga etmek zorunda kalan işçileri görüp kadınların fırsat yaratmaya çalışarak sadece bir kahve molasında rahatlamaya çalıştıkları gerçeğine gözlerine kapatan BSM TV ve diğerlerini biz görüyoruz. Çünkü onlar ne sadece bir Twitter hesabının altında buluşuyorlar ne de görünmez bir topluluk oluyorlar.

Elbette ki 8 Mart’ın tarihsel geçmişini biliyor, geçmişimizden aldığımız güçle yolumuza devam ediyoruz. Lakin bu dönemde kadınlar yalnızca 14-16 saat çalıştırma koşullarında sömürülmüyor. Kadınlar hayatın her alanında, var oldukları her yerde bir yaşam mücadelesi yürütüyor. Yalnızca bu bile amasız, fakatsız her kadının 8 Mart’ta alanda olması için geçerli bir sebep.

8 Mart’ın renginin yalnızca kızıl olduğunu savunanlara; yıllardır meydanları doldurup taşıran, sokak sokak, cadde cadde, ev ev boyadığımız morumuzu, gökkuşağımızı beğenmeyenlere inat, ‘siz’ ve ‘biz’ diye ayrıştırmaya çalıştıkları yerde 8 Mart’ların, 25 Kasım’ların,  kadın ve LGBTİ+ mücadelesinin yürütüldüğü her yerde ve her zaman daha kapsayıcı ve daha coşkulu çıkacağız sokaklara. Renk yarıştıranlara inat rengarenk boyayacağız memleketi.

Ayrıca belirtmek isterim; bu yazı kaleme alınırken de İstanbul’da LGBTİ+’ların bayraklarına polis saldırmış, feminist üniversite mücadelesi veren ve kayyum Melih’e karşı çıktığı için tutuklanan Şilan’ın fotoğrafına el koymak istemiş, trans kadınları takip ederek gözaltına almış ve direnen ve “Sizi bırakmayacağız” diyen kadınlarda gözaltına alınmıştır.

Yorumlar