Şeffaf, olduğu gibi, sansürsüz, direkt ve güçlü kelimelerle yazılan bu kitap en çok da toplumda takmak zorunda olduğumuz maskelerin ileride ruhumuzda ne yaralar açabileceğini göstermektedir.
Doris Lessing, 1919 yılı Kermanşah, İran’da doğmuş, 2013 yılında Londra, İngiltere’de hayatını kaybetmiştir. Kadın, toplum dinamikleri, siyaset, feminizm, ırkçılık, aile, çevre, ilişkiler gibi birçok konuyu içeren roman, kısa öykü ve denemeleriyle İngiltere’nin en önemli yazarlarından biri olarak kabul edilir. 2007 tarihinde almış olduğu Nobel Edebiyat Ödülüyle yerini sağlamlaştırmış, daha geniş çevrelerce bilinir olmuştur.
Kadın ve toplum üzerine sorular soran, toplumun, kadının duygularına kadar karıştığını ve ruhunu şekillendirmeye çalışıp ışığını söndürmeye çalıştığını söyleyen Lessing, bizim size tanıtmak istediğimiz romanı “Altın Defter” de de bu sözünün altını itinayla çizmektedir. En bilinen eserlerinden olan “Altın Defter, ”de romanın ana karakteri eser veremediği için bunalan, bir nevi yazar tıkanıklığı yaşayan ve çocuğunu tek başına yetiştiren genç bir kadın olan Anna Wulf’dur. Lessing ise bize, Wulf aracılığıyla var olma arzusunu; “var olma” sözünün aslında neyi ifade ettiğini, derin ve farklı anlamlarını, kırılma noktalarını anlatmıştır.
Toplumla, kendi karakteriyle, kendi sesiyle yüzleşen, Anna Wulf, eğitim hayatında başarısız olmuş; başarı ve başarısızlık gibi kavramların toplumun nelere göre zihinlerde oturduğunu görmüştür. “Başarısız” olan geçmişini ve bunaltıcı hayat mücadelesini sorgulamakta, kendisini hırpalayan, yoran, ezen, sıkan ilişkiler neticesinde doğan sorunların yarattığı hayal kırıklıklarıyla yaşamının çökmekte olduğunu hissetmektedir. Yazar bu iç sıkıntılarını, ruh halini, yaşadığı bölünmeleri, dört ayrı renkteki deftere yazmakta, her defter yazarın kendi rengini, sesini oluşturmaktadır. Yaşadıklarını, fikirlerini dört farklı defterde toplayan Anna, gündelik hayatı, siyasi kimliği, ilişkileri ve duyguları, yazarlık sorunlarını yazmış, beşinci defter altın defterde ise çözümlemeleri gözler önüne sermiştir.
Defterlerde, inandığı siyasi fikrilerin daha sonradan kalbinde yarattığı hayal kırıklıklarından, yıllardır üzerine birçok şey yazılan duygusal ilişkilere; deneme yanılma aşk oyunlarından, cinsel sorunlara kadar geniş bilinçaltı dökümleri bulunmaktadır.
Şeffaf, olduğu gibi, sansürsüz, direkt ve güçlü kelimelerle yazılan bu kitap en çok da toplumda takmak zorunda olduğumuz maskelerin ileride ruhumuzda ne yaralar açabileceğini göstermektedir. Dünya düzeni, sömürgecilik konularının da ele alındığı eser, kadının iç dünyasını, sanrılarını, arzularını, ilişki dinamiklerini güçlü bir şekilde gözler önüne sermektedir. Zihinsel ve toplumsal çöküş konularının farklı bir şekilde kurgulandığı kitap, karakter derinliğini, karakterin canlı ve katmanlı oluşunu oldukça hissedilebilir bir çerçevede bizlere sunmaktadır. Yazıldığı dönem göz önünde bulundurulduğunda ele aldığı konuların oldukça dikkat çekici bir şekilde verilmesi, filizlenen kadın özgürlüğü, kadının cinsel özgürlüğü konularında oldukça cesur bir yer tuttuğunu söyleyebiliriz.
“Yaşam, okunması gereken kitapları okumaya bile yetmiyor.” cümlesiyle bize yaşama arzusunu hatırlatan Lessing, “Altın Defter” ile okunması gerekenler arasında çoktan yerini aldı bile.
Yorumlar