Son günlerde basında çıkan haberlerden AKP’nin bir kez daha kadınların nafaka hakkını sınırlandırmaya yönelik bir çalışma içerisinde olduğunu okuyoruz. Kadınların sadece nafaka hakkına değil kazanılmış diğer haklarına da göz diken, İstanbul Sözleşmesi’nden bir gece kararnamesiyle çıkan AKP’nin yaptığı bu düzenlemede de kadınlardan değil erkeklerden taraf olduğu çok açık.
İsviçre Medeni Kanunu’nun Türkçe çevirisi olan Türk Medeni Kanunu, 1926 yılında Meclis’te kabul edildi. Bu kanunun çevirisi sırasında diğer bölümlerinde değişiklik yapılmazken nedense Aile Hukuku bölümünde mal rejimi, soyadı ve nafaka gibi konularda kadınların aleyhine çeşitli değişiklikler yapıldı. İsviçre Medeni Kanunu’nda boşanmış kadınların yoksulluk nafakası almasının herhangi bir süre sınırı yokken bu kanun Türkiye’ye uyarlanırken bir yıllık süre sınırı getirildi. Bu bir yıllık sınırlama, boşanan kadınların yoksulluğunu arttırdığı için 1988 yılında kanunda yapılan değişiklikle kaldırıldı. Aile içerisinde ve evlilik boyunca eğitime erişmeleri ve meslek edinmelerine engel olunan, kocaları tarafından çalışmasına izin verilmediği ya da ev ve çocuk bakımını üstlenmek zorunda kaldıkları için yıllarca istihdama dahil olamayan kadınlar boşandıktan sonra daha da yoksullaşıyor. Yıllarca ev içi emek vermiş, ücretsiz işlerde çalışmış kadınlar boşandıktan sonra ancak çok düşük ücretli ve güvencesiz işler bulabiliyor. Küçük yaşlarda çocuğu olan kadınlar çalışma saatlerinde çocuklarını bırakabilecekleri ücretsiz ve erişilebilir kreşler olmadığı için boşandıktan sonra da çalışmaya başlayamıyor. Kadınların ücretsiz emeği üzerine kurulu hayatlar yaşayan erkeklerse boşandıktan sonra kadınlara yoksulluk nafakası ödememek için türlü türlü yalanlar uydurup Nafaka Mağduru Erkekler, Boşanmış Babalar, Aile Meclisleri gibi isimlerle örgütlenerek kadınların yıllarca verdikleri ev içi emeğin, bakımın üstünde tepinmek, ekonomik şiddetin her türlüsünü meşru bir şekilde uygulamak, kadınların kazanılmış haklarını gasp etmek istiyor. Konda Araştırma’nın 2020 yılında hazırladığı Yoksulluk Nafakası Dosyası’na göre toplumun yüzde 76’sı gibi çok büyük bir kesimi boşanmada maddi imkanı olmayan kadına ihtiyaç duyduğu sürece boşandığı kocasının nafaka ödemesi gerektiğini savunurken hükümetin, küçük marjinal bir grup erkeğin kadınlara ekonomik şiddet uygulamalarının yasallaşması talebini desteklediğini görüyoruz. Hükümetin kadın haklarına yönelik saldırılarının bir yol haritası olan –artık karşılaştığımız saldırıların çok daha tehlikeli bir boyuta geçtiğini de belirtmek gerek– TBMM’nin “Aile Bütünlüğünü Olumsuz Etkileyen Unsurlar ile Boşanma Olaylarının Araştırılması ve Aile Kurumunun Güçlendirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi Amacıyla Kurulan Meclis Araştırması Komisyonu Raporu”nun Aile Hukuku’na yönelik önerileri arasında yoksulluk nafakasının süreli olmasının bulunması, bize bu konunun 2016 yılından beri AKP’nin gündeminde olduğunu gösteriyor. 2016’dan bugüne sözde mağdur erkeklerin hükümet tarafından da desteklenmesi sonucunda nafaka hakkının kısıtlanmasına yönelik çalışmaların yapıldığı, nafakanın evlilik süresi kadar olacağı, 1 ila 5 yıllık sürelerle kısıtlanacağı gibi pek çok haber çıktı ve Adalet Bakanı, Aile Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanı gibi yetkililer konuya ilişkin açıklamalar yaptı. Boşanma Komisyonu Raporu’nun ardından, 2018 yılının Ekim ayında Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı ile Adalet Bakanlığı’nın düzenlediği “Gündem Buluşmaları: Nafaka Sistemi” çalıştayına alanda yıllardır çalışan bağımsız kadın örgütlerinden ikisi dışında hiçbiri davet edilmedi. Çalıştaydan haberdar olan pek çok feminist kadın örgütü katılma talebinde bulunduysa da çalıştaya sadece Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı davet edildi. 2019 yılının şubat ayında ise Yargıtay 2. Hukuk Dairesi Başkanı Ömer Uğur Gençcan, Karabük Barosu’nun düzenlediği bir toplantıda şu açıklamayı yaptı: “Siz erkeklerin 80 senelik kazanılmış hakkını aldınız elinden. Ben hakimim, ben doğruyu söyleyeceğim. Ben vicdanıma göre karar vereceğim. Bayram değil seyran değil, süresize çevirdiler. Şimdi şefkatle bazı bildirileri yayınlayanlar var; ‘Süresiz olduğu doğru değil’. Sanki biz kandırıyoruz! Süresiz olmadığı hâl tabii ki var. ‘Adam ölünce alamıyor.’ Tabii ki alamayacaksın. Rahmetlinin mirasçıları sana mı verecek? Bak gördün mü, süreli işte… ‘Ölünce bitiyor.’ E tabii ki bitecek canım… ‘Yeniden evlenince bitiyor.’ E tabii ki bitecek. Sen elin adamıyla evlen, ben de sana ödemeye devam edeyim… Sen elin adamıyla gayrı meşru yaşa, ben de sana her akşam içki paranı göndereyim… Var mı böyle bir şey? Bunları örnekleyerek ‘Bu sürelidir’ denilir mi ya. Tabii ki bitecek bu hâller. Bu hâle düşmezse, kocan ölmezse, kötü yola düşmezsen, evlenmezsen ölene kadar alıyorsun. Ben 1988’den bu yana bu nafakanın süresiz olmasını içime sindiremedim. Ben yatmışım biriyle sen de yatmışsın biriyle. Ben sana bir ömür boyu nafaka… Ben tükürdüm sen tükürdün. Bir ömür boyu nafaka. Böyle bir şey mi olur?” Yargıtay 2. Hukuk Dairesi’nin Başkanı olarak tarafsız olması ve baktığı davalar ile ilgili görüşünü kanunen gerekli olmadığı sürece söylememesi gereken Ömer Uğur Gençcan bu açıklamasıyla kadınların emeğini ve hayat tarzını hakarete varan bir biçimde aşağıladı. Ömer Uğur Gençcan’ın sözlerinin aksine yoksulluk nafakası süresiz olarak verilebilse de süresiz değil. Medeni Kanun’un 175’inci maddesi, boşanma yüzünden yoksulluğa düşecek tarafın, diğer taraftan mali gücü oranında süresiz olarak nafaka isteyebileceğini söyler ve cinsiyet belirtmez. Yani aslında erkekler de nafaka talep edebilir. Uygulamada yoksulluk nafakasının daha çok kadınlara bağlanmasının temelinde toplumsal cinsiyet eşitsizliği yatar. Yoksulluk nafakasının bağlanması için kişinin boşanma sonucunda yoksulluğa düşme koşulu bulunur ve yoksulluğa düşen kişinin yoksulluk koşulları değişirse ya da yeniden evlenirse yoksulluk nafakası kesilir. Yıllarca ücretsiz ev içi emek veren, bakım emeğini üstlenmek zorunda kalan, ücretli işlerde çalışamayan, eğitim ve istihdama erişimde eşit koşullara sahip olmayan kadınlar, içinde yaşadığımız toplumsal koşullar sebebiyle daha yoksul olduğu için genelde yoksulluk nafakasını alan taraf. Kaldı ki etrafın aldıkları nafakalarla gününü gün eden, çalışmak yerine nafaka almayı tercih eden boşanmış kadınlarla dolu olduğu algısı yaratılmak istense de aslında bağlanan yoksulluk nafakası tutarları kadınları yoksulluktan kurtaracak ya da geçimlerini sağlayacak miktarda değil. Erkekler gelirini asgari ücretten göstermek, kayıt dışı çalışmak ya da mal varlıklarını başkalarının üzerine geçirmek gibi yollarla nafakanın hükmedilmesini engelliyor ya da tutarını asgari düzeye indiriyor. 2019 yılında Ankara Kadın Dayanışma Vakfı’nın yaptığı “Yoksulluk Nafakası Araştırması”na göre hükmedilen nafakanın yüzde 66,4’ü, 0-500 TL arasında olup bunların ortalama tutarı 262 TL. Tüm aralıklar için mahkemelerce verilen nafaka miktarlarının ortalaması ise sadece 370 TL. Hükmedilen nafakalarınsa yalnızca yüzde 20,7’lik bir kısmı ödeniyor. Ayrıca boşanma sebepleri farklılık göstermekle beraber incelenen dosyaların yüzde 82,9 gibi büyük bir oranında kadına yönelik şiddet olgusu mevcut. Bugünlerde meclise getirilme riski olan düzenlemede, basına yansıyan haberlere göre üç farklı seçenek üzerinde duruluyor. Bunlardan birincisi nafakayı evlilik süresi ile sınırlamak, ikincisi 1-5 yıl arasında sınırlamak, üçüncüsü de evlilik süresinin yarısı ile sınırlamak. Devletin bir fon oluşturacağı ve belirlenecek sürenin bitişinden itibaren nafakanın devlet tarafından ödeneceği de söyleniyor. Devlet nafaka öder mi? Devletin görevi nafaka ödemek değil nafakanın ödenmesini gerektirecek koşulları ortadan kaldırmak olmalı. Kadınların tahsil edemedikleri nafakaları alabilmek için bunca uğraş ve çabaya girmesinin sebebi bu gelire ihtiyaç duymaları. Devlet, halihazırda boşanmış kadınlara gerekli ve yeterli desteği sunarsa mevcut kanunda bir değişiklik yapmadan, kadınların nafaka tahsil etmeye çalışmakla uğraşmadığı, erkeklerden nafaka alma ihtiyacının ortadan kalktığı bir düzen kurulabilir. Ancak devletin nafakaya ihtiyaç duyulmayacağı bir düzen yaratmak yerine erkeklerin vermesi gereken nafakayı onların yerine vermesi fikrinin üzerinde durulduğunu görüyoruz. Bu aslında tam da AKP’nin sosyal yardım politikalarının bir benzeri. Devlet bir yandan ihtiyacı olan vatandaşlarına sosyal yardım dağıtırken diğer yandan sosyal yardım alan kişilerin ve hanelerin sosyal haklarını garanti altına alarak, sosyal yardıma ihtiyaç duymayacakları politikaları yürüterek yoksullukla mücadele etmeli. Ancak AKP, yoksulluğu ortadan kaldıracak politikalar üretmek yerine sosyal yardımlar aracılığıyla ihtiyaç sahiplerini kendine bağımlı kıldığı bir düzen yarattı. Yoksulluğu azaltmak yerine ne kadar çok sosyal yardım dağıtmakla övündü. Hatta Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı bütçesinin yüzde 80’inden fazlasını sosyal yardımlara ayırdı. Tam da bu bakış açısıyla, sosyal destek sağlamak ve nafaka vermek arasında bir ayrım görmüyor, kadınların erkeklerden, aileden ve devletten bağımsız bir hayat kurabilmeleri yerine muhtaç olarak yaşamalarını istiyor. Boşanmış kadınlara yeterli sosyal yardım ve destek sağlamayan, güvenceli istihdam, çocukları için ücretsiz ve erişilebilir kreş olanağı yaratmayan hatta ücretsiz kamu kreşlerini hazineye zarar olarak gören bir devletin, ekonomik kriz giderek derinleşirken erkeklerin üstündeki nafaka yükümlülüğünü kaldırması, boşanmayla daha da yoksullaşan ve ekonomik şiddete maruz kalan kadınları daha da yoksul ve şiddete daha açık hâle getirecek. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz döneminde, hazinenin giderek daha da boşaltıldığı bir dönemde yapılmak istenen bu değişiklik, devletin bu fonu ödeyebilecek kaynağı olup olmadığı bile belirsizken nafaka yükümlülüğünü erkeklerin üstünden alıp ekonomik krizin yükünü kadınlara yükleyerek kadınları daha da yoksullaştırması anlamına geliyor. Devletin görevi nafakayı sınırlandırarak kadınların haklarını gasp etmek değil toplumsal cinsiyet eşitsizliğini giderecek, kadınların ev ve aile içindeki konumlarını güçlendirerek onların evliliğe, aileye, erkek şiddetine mahkum olmamalarının önünü açacak, ücretli işlere katılımlarını kolaylaştırarak ekonomik bağımsızlıklarını kazanacakları ve eğitimden eşit bir şekilde yararlanacakları politikalar uygulamak, çalışmalar yapmak ve eşitsizliklerin giderilmesi için önlemler almak. Nafaka sorununun çözümü, erkeklerin nafaka ödeme yükümlülüklerini kaldırmaktan değil toplumsal cinsiyet eşitliğini sağlamak, kadınların adı üstünde yoksulluk nafakasına ihtiyaç duymayacağı, ev içindeki cinsiyetçi iş bölümünü dönüştürmeyi de önüne koyan ve kadın yoksulluğunu önleyen politikalar üretip uygulamaktan geçiyor.
Bu yazı Çatlak Zemin sitesindeki orijinalinden derlenmiştir.
Yorumlar