Ülkece normalleşilmişse, saatlerce o daracık salonlarda havasız ortamlarda duruşmalar yapılmışsa, trenle Ankara’ya ve oradan taksi ile Sıhhiye’ye duruşmalara gidilmişse, maskesiz esnafların olduğu çarşı pazarlardan alışveriş yapılmaya devam edilmişse hastalığın nereden kapıldığının bir öneminin kalmadığını, bunu suçunun sizde olmayacağını aklı selim dostlarınız anlar ve anlatırlar.
Bu yazı bir deneyim aktarımıdır. Hastalığa yönelik bilimsel bir iddiası yoktur.
11 Mart 2020’den beri kaçtığımız, karantinalarca evlerimizde kapalı kaldığımız Covid-19’a 20 Temmuz 2020 günü yakalandım. Boğaz ve baş ağrısı, eklemlerde ve kaslarda sızlama, fena bir halsizlik, ağızda önce çok kötü bir tat ardından tat kaybı gibi belirtilerim vardı. Covid-19’a yakalanan ve temaslı olduğum bir arkadaşımın bana bilgi vermesi bu belirtileri bir arada değerlendirip hemen hastaneye gittim. Pozitif çıkan kişilerin şeffaf bir şekilde temaslı olduklarına bilgi vermesinin hayati önem taşıdığını belirteyim. Çünkü bu belirtileri çok rahat üşütme sanıp hastaneye çok geç başvurup pnömoni olabilirdim.
Hastanede kan testi, BT (akciğer tomografisi) ile ağız ve burundan sürüntü alındı. İlk iki test daha kısa zamanda sonuç veriyor iken PCR denilen ağız burun sürüntüsü yaklaşık 8 saat ile 1 gün arasında sonuçlanıyor.
İlk iki teste göre hastaneye şüpheli vaka olarak yatırıldıktan sonra son test olan ve asıl teşhisi koyduran PCR testinin de pozitif çıkması ile artık kesin tanılı bir Covid-19 hastasıydım. 20 Temmuz öğle saatlerinden saat 19.30’da hastaneye yatışıma kadar geçen sürede ağrılarım artmış ve yürüyemeyecek duruma gelmiştim. Başım zonkluyor, tüm vücudum ağır grip geçirdiğim kış günlerine rahmet okuturcasına bambaşka ağrı içinde inliyordu. Tek kişilik odamda virüslerim ve ağrılarım ile yalnız kaldığımda aylardır korkulu rüyam olan hastalığa sonunda yakalandığımın iyice ayırdına vardım.
Hastane hikayem başlamıştı ve agresif Covid-19 tedavisi sahne almıştı artık. İlk gece saat 22.00’de Mofelox 400 mg ve Plaquenil 200 mg ile tedaviye başlandı.İlk iki gece aynı ilaçlar aynı dozla verildikten sonra 3. 4 ve 5’inci gece sadece Plaquenil 200 mg verildi. Aynı şekilde 2. geceden taburcu olana kadar keskin acısını hiç unutmayacağım kan sulandırıcı bir iğne yapıldı. Beş gün boyunca sabah saat 10.00’da Plaquenil 200 mg verildi. Yine her gece saat 22.00’de odaya gelen hemşire önce ateşimi ve tansiyonumu ölçtü, sonra parmağa taktıkları bir alet ile oksijen seviyesini kontrol etti. Bu ölçümler her sabah 10.00’da yeniden yapıldı. İlk gece ve beşinci gece, odaya gelen mobil röntgen cihazı ile akciğer filmim çekildi.
Benim ciğer tomografim depnömoni olmadığı için sıtma ilacı olarak bilinen ve daha çok koruma amaçlı bir tedavi amaçlayan Plaquenil 200 mg verildiğini kendi araştırmam ile öğrendim. Oysa aynı hastanede tedavi gören arkadaşıma Covid-19’un anayurdu Çin’den ithal edilmiş Favipravir isimli ilaçtan ilk iki gün 8X2 ve izleyen günlerde 3X2 tane verilmişti. Yine hastane yatan başka hastaya tedavi boyunca Plaquenil 200 mg X 2 verildiğini gördüm. İlaç tedavisi kan, BT ve PCR testi sonuçlarına göre kişiye özel olarak belirleniyor.
Hastanedeki beşinci günün sonunda tedavi tamamlandı ve ikinci bir PCR test için burnumdan ve ağzımdan sürüntü alındı. Alınan örneklerin sonucu negatif çıkacak olursa Covid-19’dan tahliye edilmiş olunuyor. Aksi halde 1-2 gün içinde yapılacak ikinci testin sonucu açıklanıncaya kadar hastanede kalınmaya devam ediliyor. Covid-19 musibetinin testi negatif çıkacak olursa taburcu edilen hasta hepten özgürlüğüne kavuşmuş, sağlıklı bir insan oluyor mu? Elbette hayır, zira 14 günlük yeni bir karantina sürecini evde geçirdim. Ve bugün itibari ile artık eski normal yaşamıma başladım.
Peki hasta olduk, tedavi gördük artık bağışıklık kazandık mı bu zalim hastalığa? Yahut ne kadar bağışıklık kazandık? Benim en çok merak ettiğim sorulardan biri buydu. Hastanede yattığım süre boyunca okuduğum makalelerde çok farklı görüşler olduğunu anladım. Temmuz başında yayımlanan ve Avrupa’nın en büyük ölçekli antikor araştırmalarından biri kabul edilen yeni bir çalışma, koronavirüs hastalarının hastalığa karşı kazandıkları antikorların yeteri kadar güçlü ve kalıcı olamayabileceğini söylüyor.Araştırmanın sonuçlarına göre, Covid-19 enfeksiyonu geçirenler ya yeterince antikor üretemiyorlar veya ürettikleri antikorları çok değil birkaç ay içinde kaybetmeye başlıyorlar. Bu araştırma İngiltere merkezli ve çok sayıda güvenilir veriye dayanıyor.
Ancak başka bilimsel görüşlere göre bu viral enfeksiyon da tıpkı soğuk algınlığı ve grip gibi maksimum 3-5 aylık bir bağışıklığı garanti edebilecek düzeyde. Enfeksiyonu geçirenlerin kazandığı antikorların hızla kaybolması meselesine gelince,virüse karşı kazanılan bağışıklığın sadece antikorlarla sağlanacağını düşünmenin yanlış bir yaklaşım olduğu iddia ediliyor. T lenfositlerin, yani bağışıklık sistemimizin savaşçı hücrelerinin virüse karşı kazandığı bağışıklık yeteneğine vurgu yapılıyor.Yakın tarihlerde yayımlanan pek çok çalışma, T lenfositleriyle elde edilen bu hücresel bağışıklığın da en az antikorlarla kazanılan bağışıklık kadar önemli olabileceğini gösteriyor.
Covid-19 enfeksiyonu geçiren birinde bağışıklık gelişmemesi ihtimali yoktur. Ama kazanılan bağışıklık gücü ve süresinin kişiye göre değişebileceği bilinen bir başka gerçek. Ben bu noktada hastalığı geçiren biri olarak en az 6 aylık bir korumayı hak ettiğimi düşünüyorum.
Yeniden hastaneye dönecek olursak odama günde iki kez gelen hemşirelerin ve üç dört kez gelen temizlik personelinin büyük özveriyle çalıştıklarını söyleyebilirim. Odamdaki ilk günümde ve beşinci günümde doktorum, ağız burun sürüntüsü almak için yanıma uğradı. Yüksek risk altında çalışan sağlık emekçilerine ne kadar teşekkür etsem azdır. Özellikle taşerona bağlı çalışan veya 4-d statüsünde olan emekçiler pandemi dönemi ücret iyileştirmesinden yararlanamadılar veya çok az ücret aldılar. Odamda en sık gördüğüm temizlik görevlilerinin çalışma koşulları ve ücretlerinin iyileştirilmesinin ne kadar yaşamsal olduğunu düşündüm.
Pekala, sosyal çevremin hastalığıma vermiş olduğu tepkiler nasıldı..? Arayan, soran tüm dost ve arkadaşlarıma buradan teşekkür ederim. Ama özellikle aileme çok çok teşekkür ederim. Bu kötü günlerde yine ailem tam kadro yanı başımdaydı.
Ama burada önemli gördüğüm bir şeyden de bahsetmek istiyorum. Sözgelimi Covid-19 hastası olan bir kişiyi aradığınızda nelere dikkat etmelisiniz. Öncelikle tüm gezegende bir pandemi yaşandığını ve hatırını sormak için aradığınız kişinin ilk pozitif vaka olmadığını aklınıza getirin. Hatta ısrarla hastalığı nereden kapmış olabileceğini sakın sormayın. Çünkü bir hastane odasının kapatılmış şartlarında bunun bir önemi olmadığını göreceksiniz.
Aynı duyarlılıkla “çok gezdin hasta oldun, neden oraya gittin, hasta oldun, maske mi takmadın da hasta oldun” şeklinde konuşmalar yapmayın. Bu yargılayıcı sözler hasta olmuş kimseye moral vermediği gibi olası sosyal lincin de kapısını aralıyor. Moral değerlerin çok önemli olduğu bu hastalık sürecinde, virüse yakalanmış kişi bedenindeki ağrıları sağaltmak için çaba harcarken cemiyet haberleri içindeki bu yorumların karamsar yükünü de virüs gibi omuzlarında hissediyor.
Tedavi süresince çocuklarından ayrı kalmak zorunda kalmış, eklem ve baş ağrıları ile boğuşan bir Covid-19’lu susmayan telefonunu güç almak, moral kazanmak ve güzel sözler dinlemek için sabırsızlıkla açmak ister. Oysa “nerden kaptıncılar” ve hemen arkasından gelen “çok gezdinciler”e verilecek yanıt için takatiniz kalmamıştır. Böylesi geçmiş olsun telefon görüşmeleri nerede neyi yanlış yaptığınızı, suçlunun bizatihi kendinizin olduğunu düşündürtecek kadar içinizi kemirir. Bilinmelidir ki zaten bu konuştuklarınızın Covid-19 ile mücadeleye bir katkısı olmamıştır, olmayacaktır da.
Ah işte o anda aklın ve bilimin sesi olan güzel dostlar sizi kendinize getirir. Ülkece normalleşilmişse, saatlerce o daracık salonlarda havasız ortamlarda duruşmalar yapılmışsa, trenle Ankara’ya ve oradan taksi ile Sıhhiye’ye duruşmalara gidilmişse, maskesiz esnafların olduğu çarşı pazarlardan alışveriş yapılmaya devam edilmişse hastalığın nereden kapıldığının bir öneminin kalmadığını, bunu suçunun sizde olmayacağını aklı selim dostlarınız anlar ve anlatırlar.
Sonra o güzelliğin ardı kesilmez. Dostlar hastaneye yemek getirir, odamın baktığı hastane bahçesinden el sallayarak güç verirler. Cephenin gerisinde, evde bıraktığım çocuklarımı unutmaz dostlarınız. “Evde ekmek kalmamış” diye aradığınız dostlarınız tam sekiz ekmek alıp evinize götürürler ya, şifayı tam da burada bulursunuz, ruhunuz iyileşir, bedeniniz ayaklanır.
Hepsinden öte akıl, bilim, dostluk, dayanışma ve biriktirdiğiniz tüm güzellikler bir bahçe olur da serilir önünüze.
Yorumlar