Ursula K. Le Guin’i aramızda hiç okumamış olan yoktur diye düşünüyorum fakat okumamış olan/olanlar varsa da tüm samimiyetimle derhal bu yazarı hayatlarına kazandırmalarını tavsiye ediyorum. Karanlığın Sol Eli isimli romanı diğer romanlardan ayıran bir özelliği var. Okuyucunun kendi bağlantılarını kendi birikimine göre kurmasını bekliyor, yorumlama, anlama ve zihinde pişirme sürecinde okuyucuyu kısıtlamak ve bazı cümleleri diretmektense birbirinden farklı okumaları teşvik ediyor.
Ursula K. Le Guin’i aramızda hiç okumamış olan yoktur diye düşünüyorum fakat okumamış olan/olanlar varsa da tüm samimiyetimle derhal bu yazarı hayatlarına kazandırmalarını tavsiye ediyorum. Karanlığın Sol Eli isimli romanı diğer romanlardan ayıran bir özelliği var. Okuyucunun kendi bağlantılarını kendi birikimine göre kurmasını bekliyor, yorumlama, anlama ve zihinde pişirme sürecinde okuyucuyu kısıtlamak ve bazı cümleleri diretmektense birbirinden farklı okumaları teşvik ediyor.
Yazarı, bu romanda bir dünya kurmuş. Kurulan dünya sayesinde biz okuyuculara, onlarca hatta yüzlerce soru sordurmayı başarıyor ki bir kurgu metinin başarısı da soru sordurma yeteneğinden gelir. Romanda, zaman kavramının çok ötesinde dahi olsa- daha iyi açıklamak adına ben yüzyıllarca sonra diyeyim- evet, yüzyıllarca sonraki bir zamanda seksen üç gezegenden oluşan bir kolektif var. Dünya gezegeninden bir elçi, gezegen sakinlerini bu kolektife katılmaya ikna etmek amacıyla kış gezegeni ismindeki gezegene gidiyor. Kolektif, bu gezegeni kış diye adlandırıyor çünkü burada yaşanan tek mevsim kış. Bu basit mantıkla kurgu şekillenmeye başlıyor. Okuyucular olarak biz bu gezegende olup bitenleri roman boyunca elçinin ağzından, kalbinden, yüreğinden dinliyoruz. Yazmam o ki; farklı bir gezegendeki yaşayışı yine bizim gibi bir dünyalının bakış açısından okuyoruz.
Sonra okudukça özümsüyoruz ki bir gezegenin sakinleri androjen yapıdalar. Kadın ve erkek kavramı yerle bir oluyor. Yüzyıllardır damıtılarak işlenmiş durumlar var ya; insan zihni bocalar mı peki böyle bir durumda? Cinsiyet kavramı nasıl açıklanabilir? Bu soruları daha ilk sayfalardan sormaya başlıyoruz. Ayda sadece bir hafta süren bir dönem oluyor ve kadın veya erkek cinsel organlarına sahip olup bu hafta boyunca cinsellik yaşıyorlar, fakat bu cinsellik dönemi dışında herhangi bir cinsiyete mensup değiller.
Burada da kafa karıştıran bir soru oluşuyor: ‘Bir hafta boyunca hetero ilişkiler mi oluyor sadece? ‘ Bu olmalı mı her dünya için? ‘gibi. Bu cinsellik döneminde kimin kadın kimin erkek olacağı ise sabit bir özellik değil aslında, her ay farklı bir cinsiyete sahip olabiliyorlar. Dolayısıyla aynı birey bir çocuğun annesiyken başka bir çocuğun babası olabiliyor. Ebeveyn olmak da bir cinsiyetle bağdaşmıyor yani. Bu dünyada toplumsal cinsiyet kavramı ve bu toplumsal cinsiyet kavramının getirisi olan roller, çeşitli baskılar yok.
Peki, zihinlerimiz şu an ne durumda? Size, şu an bir siyasetçi çok iyi iş çıkardı, o yazar ne de güzel döktürdü dediğim zaman hemen onlara erkeklik atar mıyız? Yahut onları erkek olarak hayal etmeye mi kanalizeyiz? Sahiden kendimizi sürekli sorgulamamız gerekiyor. İnsan, doğduğu andan itibaren kendini sosyal bir ortamın içerisinde buluyor. Seçmediğimiz bir aileye doğuyoruz neticede. İnsan, kendini diğerlerinden farklı biri olarak algılayabildiği çocukluk yaşlarından itibaren içine doğduğu bu sosyal ortamı algılamaya başlayıp, algıları dahilinde eylemler gerçekleştirmeye başlıyor. Kendisi dışındakilerle gerçekleştirmiş olduğu bu toplumsal eylemler sayesinde sosyal ortamın taşıdığı özellikleri ve bu ortamda sosyal olarak varlığını ortaya koyup devam ettirebilmesi için gerekli olan araçsal sembolleri öğreniyor, kendini anlamlandırmaya çalışıyor. Burada toplumsal cinsiyet kavramı da devreye giriyor. Savaşımız patriarkayla fakat bu bilince derhal ulaşamayan insanlar niçin ulaşamıyor? Uzun uzun düşünmek gerekiyor. Sosyal ortamda bireyler sosyalizasyon süreci içerisinde toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin pek çok girdiyle donatılır. Sosyal ortamın eril özellikleri sosyalizasyon sürecinde öğrenilen cinsiyet rollerini de belirler haliyle inkar edemeyeceğimiz bir biçimde. Eril yaklaşım böylece kendi varlığını meşrulaştıracak ve baskı kurmayı sağlayacaktır. Kadınlar benlik potansiyellerini ve buna bağlı olarak kimliklerini ortaya koyma sürecinde sosyal ortamın eril özelliklerinin büyük ölçüde belirlemiş olduğu toplumsal cinsiyet rollerine maruz kalmaktadırlar. Biz kalıplaşmış, belirlenmiş rollere karşı olmalıyız.
Romanın içeriğine dönelim, nerede kalmıştık? Gezegendeki insanların cinsellik haftası olduğundan bahsetmiştim en son. Peki bu seks yaşama haftasında, bir cinsel organa ve arzuya sahip olduğu halde eş bulamayanlar da oluyor mu, oluyor ise şayet onlar ne yapacak diye düşünmüş olabilirsiniz. Gezegenliler partnerlerini bulmadan bir cinsiyete kavuşamıyorlar, dünyaları böyle yaratılmış. Hatta ve hatta cinsiyete sahip olmaları için her iki tarafın da cinselliğe istek duyması gerekiyor. Cinsel ilişki yalnızca karşılıklı arzunun, karşılıklı rızanın, onayın, iki insanın tamam demesinin ve işlenecek adımlara birlikte karar verilmesinin varolduğu durumlarda gerçekleştiği için cinsel istismar gibi durumlar asla olmuyor. Onlar mı distopyadalar mı yoksa 2021’de yaşayan biz kadınlar mı? Bu da ayrı bir soru tabii.
Bu romanda savaş yok, çatışma yok, toprak elde etme arzusu, iktidar, iktidar baskısı yok. Cinsiyet rolleri bizi savaşmaya mı itiyor diye duruyor insan bir süre. Savaş dediğimiz şey erkeklerin erkekliğini beslemek için dünyayı yakıp yıkmakta beis görmeyecekleri bir alan mı?
Ursula’ya hayran olmamak elde değil. İyi bir hikaye yazmak bir şeydir fakat bir kurgu yazarı için gerçek ve çarpıcı bir hikaye yazmak bambaşka bir başarıdır. Üstelik bu romanda keyifli bir ikililik var. Karanlığın Sol Eli ile ilgili olup toplumsal cinsiyet içermeyen ve bilim kurgudaki toplumsal cinsiyet hakkında olup Karanlığın Sol Eli’ni içermeyen bir yazı yoktur. Başka bir ikilik de bu kitabın hem toplumsal cinsiyetle ilgili, hem de toplumsal cinsiyetle alakasız olması. Romandaki kurguda, cinsiyetsiz yaşamın toplumsal, siyasal etkileri, toplumu, toplumdaki bireylerin hayata, yaşadığı dünyaya bakışlarını nasıl şekillendirdiği inandırıcı bir kitap örgüsüyle ilmek ilmek işlenmiş. Roman, hızı katlanarak artan ve gelişen anlatımı boyunca çokça; cinsellik, erkek-kadın olmanın insanı nasıl değiştirdiği üzerinde düşündürüyor.
Son olarak sormak istiyorum, sizce distopya şu an yaşadığımız coğrafya mıdır, bilim kurgulara gitmeye gerek kalmadan?
Yazıdaki resimler Vanessa Lemen Karanlığın Sol Eli İçin Resimler serisinden alınmıştır.
Yorumlar