Doğu Karadeniz'deki çay üreticisi kadınlar, varlığını, emeğini yok sayan patriyarka, sermaye, devlet ve en yakınındaki erkeklerle ayrı ayrı mücadele etmek zorunda kalıyor. Her şeye rağmen kadın kadına çay tarlalarında, bahçelerde, düğünlerde, cenazelerde imece kültürü ile yarattıkları dayanışma ruhundan aldıkları güçle direniyorlar.
Doğu Karadeniz’de ilkbaharın bitimiyle başlayan çay sezonunun vazgeçilmez emektarı kadınlar.
“Evlilik çağına” geldiğinde araştırılıp elinden ne kadar iş geldiğine bakılan, evi barkı çekip çevirebilir mi diye bütün akrabalara eşe dosta sorulan, konuşmasından giyimine, oturup kalkmasına kadar sorgulanan kadınlar.
Öyle ki bu kadınlar uzun yıllardan beri bölgenin geçim kaynağı olan çay tarımı için veli nimet olarak görülür. Çünkü ailelerin %80’inde çocukluktan başlar kadının çay ile imtihanı. Sabahları ilk uyandırılan kız çocukları olur. Sabah kahvaltısından akşam yemeğine kadar hazırlığı yapan kız çocuğu olur. Evlerde ki oğlan çocukları uyanınca anca çay bahçesine gider. Çay bahçelerinde geçirdikleri süre 2 ya da 3 saattir. Kadınların çayda harcadığı yoğun emeğin dışında gün boyu karşılıksız ev işçiliği de devam eder. Bu durum kadınlar için çocukluktan yaşlılığa kadar durmaksızın devam eder.
Çayın dikiminden büyümesine, temizlenmesinden hasadına kadar geçen süreçte bütün zahmeti, kadınların omuzlarına yapmaları gereken zorunlu bir iş gibi yüklenmiştir.
Bakıldığında Türkiye’nin bütün bölgelerinde kadınlar bir şekilde ailenin ‘’bel kemiği’’ olarak görülüyor. Ama yaşanılan; hangi iş olursa olsun emeği karşılıksız bir şekilde sömürülen, aile içinde her türlü şiddete maruz kalıp bunun hayatın normal seyri olduğuna inandırılan, kendisinin bütün aile bireylerine karşı sorumlu olduğu hissettirilen, kocası öldüğünde başka bir evlilik yapması ayıplanan, oğlan çocuğu olsun diye sürekli doğurtulan kadınlar…
Kadınların ezilmişliği bölgeden bölgeye tabii ki farklı şekillerde yaşanıyor. Ancak yaşadıklarımızın ne kadar ortak olduğunu da biliyoruz. Doğu Karadeniz’de ortak geçim kaynağı olan çayın topraktan filizlenmesine kadın emeğinin yarısını bile harcamayan erkekler çay bahçelerinin doğal sahipleri konumundalar. Bahçe tapularının hiç verilmediği kadınlara ancak ailedeki erkeklerin borçlu olması durumunda çay üreticisi belgeleri verilir. Ama kadın bunu kendi başına kullanamaz. Çay tarlaları kardeşler arasında pay edilirken buna kız kardeşler dahil değildir. Çay parasının nereye ne kadar kullanılacağı evin reisi erkek tarafından belirlenir. Bunların sonucunda kadının harcadığı emeği hiçe sayan erkek mülk sahibi haline gelir. Kapitalizmin emek sömürüsüne en fazla maruz kalan kadınlar Doğu Karadeniz’de çay tarımında bunu fazlasıyla yaşıyor. Bu yaşanmışlıklarla birlikte toplumsal cinsiyet eşitsizliği en çarpıcı biçimde bölgemizde de ortaya çıkıyor.
İktidarın uygulamış olduğu çay politikaları yaz boyunca bütün ayları çayla uğraşmakla geçen kadınların hayatlarını daha da zorlu hale getiriyor. Uygulanan kota, kontenjan kısıtlamaları, üreticinin özel sektöre mahkûm edilmesi kadınların yorgunluğunu ikiye katlıyor. Kadınlar, varlığını, emeğini yok sayan patriyarka, sermaye, devlet ve en yakınındaki erkeklerle ayrı ayrı mücadele etmek zorunda kalıyor.
Dağların yamaçlarında nasırlı elleri ile var ettikleri yeşil çay bahçelerinde kendi içlerinde kendi duygularını yaşayan Doğu Karadeniz’in asi kadınları her şeye rağmen bütün kadınlara umut vadetsin. Onların asiliği, yıllardır emekleri yok sayılıp çıkartılmak istenen çay yasa tasarısına karşı, satamadığı çayı dereye dökmemek için, çayda sömürüye son demek için kapattıkları yollardan, eylem alanına dönüştürdükleri çay fabrikası önlerinden gelir. Doğu Karadeniz kadınlarının asiliği, kadın kadına çay tarlalarında, bahçelerde, düğünlerde, cenazelerde imece kültürü ile yarattıkları dayanışma ruhundan gelir.
Yorumlar