Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 51): “E hadi bi WhatsApp grubu kuralım!” – Kadın Savunma Ağı

Hatay özelinde adliye, karakollar hala tam olarak işlemiyor ve birçok sıkıntı var. Şiddete maruz bırakılan kadınlarla bizimle iletişimde kalmalarını söylüyoruz. Tekrar buradan da hatırlatmış olalım: şiddet karşısında haklarına ulaşmakta, adalete erişmekte güçlük çeken kadınların acil talepleri hepimizin en önemli talepleri.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 51): “E hadi bi WhatsApp grubu kuralım!” – Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

 

Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz

ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız

Gün 51 (4 Nisan):

Sıcacık bir güne bir arkadaşımızın erkenden uyanıp bizim için hazırladığı enfes salatası ve aşevi kahvaltısıyla başladık. İki arkadaşımız bütün gece nöbetçi oldukları için ekstra uyku hakkı kazandı. Ama bu haklarını saat sekizde uyanarak değerlendiremediler. Kahvaltı faslı bittikten sonra çabucak işe koyulduk.

Bazı arkadaşlarımız paket hazırlarken bazıları hazır paketlerin sahiplerini arayıp haberdar etti. Bütün bu yoğunluk içerisinde havanın sıcaklığı yer yer ayılıp bayılmamıza sebep olsa da yılmadık. Antakyalı kadınların da desteğiyle Aşağıokçular paketlerinin hepsini dağıttık. Çok çalıştık çok acıktık dün gece yiyemediğimiz Neslihan’ın harika meyhane pilavını afiyetle yedik.

Yemek sırasında Antakyalı kadınlarla iletişimi nasıl kolaylaştırırız derken Filiz ablanın e hadi bi WhatsApp grubu kuralım fikrini ortaya atmasıyla Antakyalı kadınlar grubumuz kurulmuş oldu.

Yemekten sonra iki arkadaşımız Yeşilpınar’a ziyarete gitmek için yola koyuldular. Yeşilpınar’a giderken ziyaret etmek istediğimiz kadınlardan biri olan Yelda’yı elinde çorbalarıyla çadırımızı ziyarete gelirken gördük. Ayaküstü bir sohbet ettikten sonra Zeytinkonağı’ndaki komşularımızın yanına uğradık. Ayaküstü laflayıp Defne Belediyesi’nin dayanışma merkezini görmek ve birlikte bir şeyler yapabilir miyiz diye konuşmak için yola çıktık.

Yolda kırmızı önlükleri ile TKP’li arkadaşları görünce biz de sizi arıyorduk diyerek arkadaşları durdurduk. Onların ve bizim çalışmalarımıza dair sohbet ettik. Harbiye’deki merkezlerinde buluşmak üzere sözleştik. Defne Belediyesi’nin dayanışma merkezine gittiğimizde kapalı olduğunu gördük. Etraftaki çadırda kalan insanlar her gün mutlaka birilerinin uğradığını söyledi, biz de belediyeye ulaşıp birlikte neler yapabiliriz diye konuşacağız.

Gittiğimiz bölgede kalan kadınların anlattıkları çok değerli buraya da yazmak istiyoruz. Çocukları olduğunu ve korunaksız çadırlarda kaldıkları için hiçbir şeyden haberdar olamadıklarını, kahvaltı almak için aileden biri gittiği zaman, kendilerine bütün ailenin gelmesinin gerektiğinin söylenildiğini ve giden kişi sayısı kadar alınan kahvaltıyla idare etmek zorunda olduklarını anlattılar.

Buradan Ayfer’i ziyarete geçtik. Antakya kahvesi eşliğinde Samandağı’ndaki polis müdahalesi üzerine konuştuk.

Ayfer ve kayınvalidesinin tatlı atışmalarıyla çok eğlendik. Ayfer’in her mutfağa gidip gelişinde deprem mi oluyor diye sorması bu kaygıyla sürekli yaşamanın ne kadar zor olduğunu bir kere daha gösterdi. Oradan ayrılıp Defne Kadın Kooperatifi’nden tanıştığımız Nuray’ın yanına geçtik.

Okula girdiğimiz zaman devletin yapması gereken birçok işi tek başına üstlenen arkadaşımız Nuray’la birlikte depremde hasar gören telleri yıkılmış futbol sahasının onarımına yardım ettik. Nuray’ın projeleri arasında basketbol sahasını onarmak da var. Basketbol kulübünün kurucusu Mehmet Temizkan’la birlikte sahayı gezip nasıl yenilenebileceği üzerine konuştuk. Nuray’ın da Mehmet beyin de isteği depremden etkilenen Antakyalı çocukların yeniden sosyalleşebilecekleri ve yeteneklerini geliştirebilecekleri alanları kurabilmek. Bu konuda herkesten destek bekliyorlar.

Nuray’la sohbet ederken Ayfer ısrarla mercimekli bulgur pilavını yedirmek için bizi arayınca biz de davete icabet ettik, iyi ki de etmişiz. Daha önce yaptığımız bir etkinlikte Nuray ve Ayfer arasında küçük bir anlaşmazlık olduğu için Nuray’ı da yanımızda sürpriz misafir olarak götürdük. Biz aralarında soğuk rüzgarlar eseceğini düşünürken o da ne, Ayfer ve Nuray sarmaş dolaş olup kadehlerini tokuşturuyorlar. Ayfer’in kendi elleriyle kuru üzümlerden yaptığı rakının tadı damağımızda kaldı. Görev aşkıyla yanıp tutuşan arkadaşlarımız birer kadehle yetinmenin burukluğunu yaşıyorken, Ayfer’in kayınvalidesinin yıllar önce vefat eden eşine olan aşkını, anılarını, verdiği mücadeleyi büyük bir özlemle anlatmasını dinledik. Mahallede yapılan konserleri, festivalleri, halk oyunlarını, mahallenin nasıl cıvıl cıvıl olduğunu anlattı, biz de tekrar bu şekilde olabileceğini söyledik. Bu anları ölümsüzleştirmek için fotoğraf çektirmek istediğimizde Ayfer’in eşi de fotoğrafa dahil olmak isterken siz sadece kadınları çekmek istersiniz diyerek ani bir manevra ile kareden çıktı.

Ayfer kadınları örgütlemek için yaptığı çalışmaları anlatırken hep dönüp durup evini ve balkonunu çok sevdiğinden söz ediyordu. Çekine çekine size evimi göstereyim mi diye sordu. Evine girdiğimizde yıkıntıların arasındaki yaşanmışlığı, mutluluğu, kaygıları görebiliyor, orada atılan kahkahaların, dökülen gözyaşlarının, söylenen türkülerin sesini duyabiliyorduk. Evine dair yaptığı planları dinlerken o çok sevdiği balkonundaki manzarasına hepimiz birden dalıp gittik. Dalları balkona sarkan erik ağacından eriklerimizi yiyip sohbetimize devam etmek üzere aşağı indik.

Önceki güncelerimizden de bildiğiniz gibi bedenimde değil ruhumda sızı türküsü artık Antakya ve Ayfer’le özdeşleşti. Ayfer’in güzel sesinden birazcık dinledik. Kamp alanına dönerken yine bize eşlik etti. Tabii ki sohbet Kadın Dayanışma Noktamızda da devam etti.

 

Duştan sorumlu arkadaşımız yeni gelen arkadaşımızı da Türkan ablanın evine duşa götürdü. Güzel bir duş sonrası kahve eşliğinde Türkan abla ve komşularıyla eski fotoğraflarına bakıp anılarını dinledik. Güzel bahçesinde piknik planları yaptık, fotoğraflar çektik. Kamp alanımıza döndük. Mahalleden gelen komşularımızla çay içip önümüzdeki seçimler, dayanışma gibi konular üzerine sohbet ettik. Misafirlerimizi uğurladıktan sonra kamp alanını toparlayıp yatmak için çadıra girdik.

Çadır alanımıza gelen misafirlerimiz içerisinde bir kadın fiziksel şiddete maruz bırakıldığını, üç gündür bu durumu yaşadığını, 9 yaşında bir kız çocuğu olduğunu, ne yapacağını bilmediğini iletti. Haklarımızı konuşup neler yapılabilir, boşanma davası nasıl ilerler, suç duyurusu nasıl yapılır konuştuktan sonra, Kades uygulamasını indirmesini ve mutlaka bizimle iletişim halinde olmasını söyledik. Konuşma esnasında en sık tekrar ettiği şey; böyle bir vaziyette polisler benimle mi uğraşacak sözü oldu. Hatay özelinde adliyenin, karakolların en güncel bilgisini vermeye çalıştık. Buraların da tam olarak işlemediğini, birçok sıkıntının olduğunu tekrar hatırlayarak. Şiddete maruz bırakılan kadın çadır alanından ayrılırken bizimle iletişimde kalacağını söyledi. O alandan ayrılırken, biz de içimizdeki burukluk, aslında öfkeyle kaldık. Tekrar buradan da hatırlatmış olalım: şiddet karşısında haklarına ulaşmakta, adalete erişmekte güçlük çeken kadınların acil talepleri hepimizin en önemli talepleri.