Oyun sırasıyla devam etti. Her kadın uzun süredir neyi sevdiğini düşünmediğini fark etti. Veya kendisiyle ilgili neyin doğru olduğuna emin olmadığını… Kimimiz sıramızı savdık bir süre. Bizle ilgili ne doğruydu ki? Kimimiz bir deprem yaşamıştı. İki sevilen, bilinen şeyi bulmak bile ne zordu. Ama nihayetinde hepimiz hatırladık. Hem sonradan gelen hem de burada doğmuş… Beklenmedik doğru bilgilerle, izlerinin bazısını yitirmiş Hatay’a ait geçmişi yad ettik. Yeniden kurmak istedik. İçinde doğrularımızı barındırabilmek için…
Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.
Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz
ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız
Gün 69 (22 Nisan):
Günaydın Sayın Günlük ve Gözleriyle Eşlik Edenler
Sabah kalktığımızda bir grup kişi Küçükkuyu Kadın Kolektifi’nin bir okul binasının içine kurmuş olduğu kahvaltı çadırına gittiler. İki tabakla beraber bahçemize geri döndüğümüzde şahane bir kereviz salatası bizi karşıladı. Kerevizlerin sadece sapı değil gövdesi katılmıştı. Size de tavsiye ederiz. Çok yakıştı. Elma da şahaneydi. Sonrasında uzun bir temizlik oldu. Herkes çok heyecanlıydı. Çünkü bugün toplantımız vardı ve diğer kadınları beklerken sürekli ne yapabiliriz diye düşündük. O sıra arkadaşımız Rukiye (Rukiş ) İstanbul’dan, pek çok Türkiye şehirlerinde dura dura – Ankara, Adana – gelmişti. Yorgun olduğu halde o da hemen bize katıldı. Günlerden beri ortalıkta pek çok çorap ve giysi parçası birikmişti. Ve bazı çoraplar ansızın ıslatılıp yüze fırlatılırken bazıları kendini çöpte buldu. Yüzdeki çorap ıslaklığı bir arkadaşımızı kızdırdı. Yüzünü yıkamaya gitti. Ceren masamızın olduğu ortak alanı çalı süpürgesiyle süpürdü. Yerden pek çok taş çıkıp onlar da başka yerlerde yaşamlarını sürdü. Namigar’la Nesteren tüm o giysiler ve kaybolduğu sanılan çanta, cüzdan, sigara aparatları… Neredeyse her şeyi alıp toparlayıp yerlerine koymaya çabaladılar. Kendi eşyasını alamayan yeniden çöple tehdit edildi. Ortak alanın veçhesi değişiverdi!!! Zelal’in getirdiği Fuko’lu Murakami’li (umarım buralılar da okur ) kitapları dekorasyon olsun diye rafımıza dizdik. Misafirlerimiz de görsün… Masaya yepyeni örtü serildi. Üzerine bisküviler, krakerler… Elimizde ne varsa! Koyduk. Namigar kek yapmak istiyordu ama zaman çabucak geçti. Bir sonraki sefere…
Zelal’le Esma cefakarca kızan güneşin altında yere çöküp koca mavi leğenden toz deterjan torbaladılar. Çadırın içinde döne döne hijyen poşetleri hazırladılar. Bazı şeyler bitti. Sinek kovucu, tuvalet kağıdı, havlu kağıdı, ıslak mendil, diş fırçası, sabun… Keşke birileri yollasa… Keşke depo dolsa yeniden…
Toplantıya birer ikişer kadınlar geldi. İlk önce dut ağacı… Sonra biz. Onları karşıladık. Masamız çok güzel oldu. Ama hava çok sıcak. Alanımızdaki bütün gölgelere oturduk. Birbirimize baktık. Gülümsedik. Tanışmayanlar tanıştılar.
Herkes gelince oyunumuz başladı.
Oyun şöyle… Herkes sırayla ismini sonra da kendisiyle ilgili iki doğru bir de “doğru olmayan” bilgi söylüyor. Ve diğerleri doğru olmayan bilgiyi bulmaya çabalıyor.
İlk Gökçe başladı.
Mavi rengini çok severim.
Yüzmeyi iyi bilirim.
Yemekte seçiciyim.
Gökçe’yi bilen Hataylılar olarak hemen atılıp yemek seçmediğini söyledik.
Bildik.
Gökçe yemek seçmiyordu.
Oyun sırasıyla devam etti. Her kadın uzun süredir neyi sevdiğini düşünmediğini fark etti. Veya kendisiyle ilgili neyin doğru olduğuna emin olmadığını… Kimimiz sıramızı savdık bir süre.
Bizle ilgili ne doğruydu ki?
Kimimiz bir deprem yaşamıştı. İki sevilen, bilinen şeyi bulmak bile ne zordu. Ama nihayetinde hepimiz hatırladık. Hem sonradan gelen hem de burada doğmuş… Beklenmedik doğru bilgilerle, izlerinin bazısını yitirmiş Hatay’a ait geçmişi yad ettik. Yeniden kurmak istedik. İçinde doğrularımızı barındırabilmek için… Yüzme sevenlerimiz, dikiş dikenlerimiz, bahçe emekçilerimiz ve bisiklet sürenlerimiz. Hepimiz Hatay’ı özledik. Eğlenerek, birbirimizi öğrenerek oyunumuzu oynadık.
Oyundan sonra bu ülkede, bu şehirde ne olduğuna dair akıl yürütmeye ve ”biz kadın olarak ne yapıyoruz”a kafa yormaya çalıştık.
Evler yıkıldığından ve dayanışma başladığından beri ev içinde sırlı tutulan şiddet ve baskı ortalıkta. Konuştuk. Birbirimizin içini gördük. Kendimiz için, birbirimiz için ne yapabiliriz? Sonra iş olanakları… Yıkılan şehre rağmen ve onla beraber…
Konu 1 Mayıs’a geldiğinde herkes çok heyecanlandı. Nerede yapabiliriz? Neler yapalım? Afişler, broşürler… O gün bir grev yapalım mı? Depremden beri çadır koşullarında ailesini doyurmak, duygularını ifade etmesini öğretmek, hastalıkla çadıra dolup duran tozla mücadele etmek… Bir saatçik bile olsa biz olmasak ne olur?
Toplantı notlarını sizlerle de paylaşıyoruz.
N: Dışarıdan gönüllü destekçilerimizin olmasına rağmen bu ortamı bozmaya çalışan şeyler var, benim bulunduğum yerde idari amir tarafından yapılıyor. Bu koordinasyonsuzluk nasıl kalkacak, OHAL ne zaman kalkacak? Bundan sonra al-ver ilişkisi dışında ne yapabileceğimizi konuşabiliriz.
A: Çocuklar için havaların ısınmasıyla bitlenme sorunları başladı, bit ilacı ihtiyacı var. Kadınlarda mantar ve daha farklı sorunlar oluşmaya başladı. Doktor talebinde bulunmuştuk.
C: En temel olarak bir belirsizlik hali var. Bu halin kendisi ne kadar sürecek bilmiyoruz. Şehrin altyapısal sorunlarını çözmeye odaklı çalışma yok. Buradaki yardımlar ve kurumların kafasındaki planı öğrenip barınma, gelir istihdamı, şiddet, bakım krizi üzerine biraz daha ortaya bir şey atıp başlayabiliriz.
N: Bu hasarlı evlerin yıkımları ne kadar sürecek bu insanlar ne kadar böyle yaşayacaklar? Yıkımlar her yerde ne zaman başlayacak? Asırlar öncesinde de yaşanmış bir afet. Bu şehri tekrar inşa ederken nelere dikkat edilmeli nasıl olmalı mimarisini bozmadan nasıl yaparız? Şehir planlamacı ve yer zeminci ekiplerinin kimlerden oluşacağı kritik bir konu.
A: Bize bu konuda söz hakkı bile vermeyecekler.
R: Barınma problemi en önemli olanlarından. Çözüme yönelik siyasi aygıtları zorlamadan, meslek odalarını zorlamadan bunu yapamayız. TMMOB ve barolar barınma sorununa dair çalışıyor ancak iktidarla olan krizleri aşma konusunda baya bir problem yaşanıyor. Zemine dair planlamaların, ölçeğin, kültürel dokunun esas alınmasına dair raporlar, açıklamalar olmasına rağmen bu sorun uluslararası kurumların zorlamalarıyla bir yere getirildi. Planlamaya dair hukuki destek alabiliriz, ne talep ettiğimiz, nasıl olması gerektiğine dair bilgilendirme yapabiliriz. TOKİ’den tutun Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na kadar her kurum beraber çalışmak zorunda ama bilimsel bir zeminde yapmalılar.
E: Nuray’ın açtığı yer güzel bir nokta. Bir kentin yeniden inşası çok zorlu, karmaşık bir süreç. Buradaki kadınların bu kentin yeniden inşasında başka bir rolü olduğunu bu toplantıyı yapmak bile gösteriyor. Çok acil ihtiyaçlarımız var. Antakya merkezdeki sit alanı 5 Nisan’daki Cumhurbaşkanlığı kararnamesi ile düzenlenmesi Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’na bırakıldı. Bu demek oluyor ki Antakya’nın tarihi ve kültürel dokusunu bozabilirler. Buna dair belediye, kentteki mimar ve şehir plancılar ile Antakya’nın kaderine dair toplantılar yapmaya başladılar.
Birçok malzeme bitti ve artık sürekli olarak ihtiyacı karşılama olanağımız yok. O yüzden bu talebi beraber dillendirmeliyiz, eşya tedariğini sağlaması gereken kurumlardan, şirketlerden gidelim isteyelim. Sonuçta bir ped şirketinin buradaki kadınların 2 yıllık ped ihtiyacını karşılaması toplam bütçesinin yüzde bir ikisi bile zor eder. Devletin sağlamadığı ama sağlaması gereken eşyaları isteyelim, dilekçe yazalım toplu olarak. Sürdürülebilir değil bu şekli, o yüzden birlikte ne yapabiliriz diye konuşalım.
Çok büyük bir deprem atlattık ve hala bir kent yaşamından bahsediyorsak kadınların verdiği bakım emeği sayesinde. Şimdi 1 Mayıs’ta geliyor, kadınların çadırda verdiği emeği görünür kılacak bir şeyler düşünebiliriz. Biraz bunu öne çıkaracak bir şeyler düşünelim. Bazı çocuklar okula başlayacak, kadınlar çok rahatlayacağını söylüyorlar.
A: Bize bir suyu sağlayamayan muhtardan, devletten daha farklı şeyler talep edemeyeceğiz. Ama yine de biz mücadele edeceğiz.
G: Devlet bu ihtiyacı karşılamak zorunda. Bu görevdelerse karşılamak zorundalar. Yaşamak için sorunlarımızı çözmek için mücadele edeceğiz.
A: Devlet adına bir su bile gelmedi bize.
Ç: Bu kenti kadınlar nasıl inşa etmek istiyorsa bunu yapmanın yolu, Türkiye’nin gündemi haline getirmemiz lazım. Mimarlar Odası’yla, TMMOB’la etkinlik yapılabilir. Nasıl bir kent istiyoruz ama bilimsel olarak belirlensin, zeminin uygun olmadığını söylerlerseler ısrar etmem. Kadınlar için güvenliği önemli, bakım emeği yükünün kolektifleştirilmesi önemli, barınmadan hijyene taleplerimizi çıkarmalı örgütlemeli. Antakyalı kadınların talepleri bunlardır diye açıklama, eylem yapabiliriz. Buradaki kadınlar inatçı ve iradeli kadınlar daha önce haklarımızı nasıl direnerek aldıysak burada da öyle yapacağız.
N: Bizim bulunduğumuz bölgede temel barınma ihtiyaçları devam ediyor, bunları almak isteyen arkadaşlar marketten alabilirim de diyor ama eşim çalışmıyor çocuklarım var nasıl alacağım. İnsanlar ve kadınlar dilenci gibi hissediyorlar. Bir flamayı bahane ederek idari amir buraya yardım gelmediğini söylüyor. Böyle bir açıklama ne kadar doğru. Kadınlara bu mağduriyeti neden yaşatıyoruz.
A: Ben bizzat kendimi dilenci gibi hissettim, kendi hakkımı bile vermedi. Su vermedi oğlum hastayken. Muhtar sistematik biçimde hiçbir şey dağıtmıyor.
G: Milletvekilinden Cumhurbaşkanlığına bahsettiğiniz muhtarlarla dolu bir ülkede yaşıyoruz. Saraydaki insan yatlar alıyorsa, muhtarda eşya saklar zaten. Niye birileri bu kadar zenginken bu kaynaklar bize neden gelmiyor? Büyük şeylerle mücadele etmeyi gerektiriyor. İki tane tuğlayı üst üste kurmak değil. Yeniden yaşanacak evler inşa edilecek. İlmek ilmek örmek gereken dayanışma ve mücadele hattı var önümüzde. Benim hayata bakış açım değişti örneğin burada, daha cesur bir kadın haline geldim.
8 Mart, 1 Mayıs’lar da biraz daha muhtarından tek adama işaret edebildiğimiz günler haline gelir. Çocukların uyandırılması, çadırın temizliği.. Eskiden evde yaptıklarımızın birçoğunu şimdi çadırlarda yapıyoruz. Şalvar davası filmi konusu biraz bize şunu hatırlattı Arjantin’de hayatı durduruyorlar görünmeyen emeğimiz görünür hale geliyor.
G: Bu işlerin kadınların olmadığını vurgulamak önemli, ev işlerinin kadınların sorumluluğu olmadığını hatırlatalım.
G: 1 Mayıs işçi bayramı, bütün kadınlar işçidir. Kadınlar ücretsiz işçi ya da daha düşük ücret alıyor. Hayatı durdurmayı konuşalım.
G: Kızım ile deprem sonrasında Muğla’ya gittim. Oraya gittiğimde bir marketin önünde bir kadın gördüm ve iyi durumda değildi şivesinden anladığım kadarıyla bizim oralıydı ve yanına gidip sarıldım. Sonrasında öğrendiğim şey şuydu ki oğlu kaymakamlık tarafında gözaltına alınmış kadın yaşlı ve yalnızdı. Arapça bilmemden kaynaklı kadına yardımcı olmak için kaymakamlıkta yanındaydım ve oğlunun eski eşine şiddet uyguladığı için gözaltına alındığını öğrendim. Deprem öncesinde yakalama kararı çıkmış ancak deprem olduğu için teslim olamadığını söylediler. Kadın sonrasında oğlunu savunmaya başladı ve oğlum eski eşini dövmedi sadece hakaret edip yüzüne tükürdü dedi. Siz olsaydınız ne yapardınız nasıl bir yol izlerdiniz böyle bir durumla karşılaştığınızda.
Çok mağdur bir insan oğlu tutuklanıyor, oğlu olmadan eşi olmadan kalıyor. Sadece yetiştirildiği değerlere karşı çıkamayan bir kadın aslında. Orada onların gözünün içine bakarak konuşmaya çalıştım.
N: Yanında seni görmüyorsa bile o bile bir şiddettir aslında.
N: Yıllardır konuşuyoruz ama bir şey değişmiyor. Bu çaresizliğin çözümsüzlüğün sebebi nedir? 15 Mayıs’ta bu bitecek midir? Bazı şeylerin bir noktaya taşındığını hissediyorum görüyorum. Karşısındakinin, bir kadının kadın olduğunu unutuyor bazen. Bazı şeyler çok sorgulanmamalı mı? Sorgulandığı zaman aşamayacağım şeyleri çıkarıyorum.
G: Kahve molası
Ç: 5 yıl önce kadın kadını savunur dedik. Özsavunma atölyelerine başlarsak sizler de göreceksiniz ki şiddetin kaynağını, şiddetin ne olduğunu söyleyerek başlıyoruz. Bir kadın şikayet ettiğinde onu güvence altına alan mahalleden kadınlar oluyor. Ne kadar çok yerden olursak, ne kadar çok yayılırsa, ne kadar çok yerde savunma ağları örebilirsek o kadar güçlenebiliriz. Senin yan çadırındaki de senden güç alacak. Mücadelenin uzun soluklu olduğunu bilerek yapacağız bunları. Birkaç somut bir şeyler çıkarabiliriz. Film izleyebiliriz birlikte, özsavunma atölyesi yapabiliriz. Bu kenti nasıl inşa edeceğiz onu ancak birlikte yapabiliriz. Haklarımız neler bunları nasıl uygulatırız. Buna dair broşür bastırabiliriz. O mahallenin iletişim ağı için oranın bir whatsapp grubu kurulabilir. Birlikte çözüm üretebiliriz.
V: Biz kadınlar rahatlarına düşkün… Hep erkeğin eline bakıyor. Yıllardır bunu bilirim bunu yaşadım. Üretici sınıfta olabilmeleri için kadınların elinden ne geliyorsa onları üretebilecek alanları olsun böyle bir örgüt isterim ben. Ürettiklerimi benim pazarlayabileceğim yerler yok. Erkeğin eline bakmamak için bunu istiyorum. Kimisi yaprak sarması yapar, ben hepsini yaparım ben dikiş de yaparım. Her ay ben bir öğretmenin maaşından daha fazla gelir elde ettim. Ben yine yaparım ama nerede satacağım. 30 yıldır üretici sınıftayım ama emeğimin karşılığını ikinci üçüncü eller alıyor.
A: Bizim bu imkanlarımız deprem öncesinde vardı aslında.
N: Üretici olursa şiddete az maruz kalır. Bu şiddetin temeli maddiyatta. Kadının da kadına şiddeti var bence. Üretici olursa kadın kendini geliştirir. Benim eşim çok büyük destekçim.
V: Çevremdeki çok kadının adına söylüyorum buna ihtiyaç var.
C: Görünmeyen şiddet dediğimiz bir şey de var, bunu kendi yaşam alanlarımızda doğrudan deneyimleyebiliyoruz fakat tarifi de zor aynı zamanda, buna karşı bir şey üretmek istiyoruz. Doğrudan bir şey kurmak dayanışma kurmaya çalışmak önemli. Dayanışma kendi içinde hem mücadele etmek hem de sürecin sorumluluğunu almak demek. Bu bir adım atmak demek aynı zamanda. Yaptıklarını satamamak halihazırda bulunduğumuz yerde yeterli kaynak ve aracın burada olmamasından kaynaklanan bir şey. Bunun ekonomik noktaları da herkesin maddi kaynaklarını nasıl oluşturacağımızı belirlemek ve belirsizliğin kendisine dair konuşabiliriz.
G: Üretken olmak istiyor ya annem o da bir şey yapmak istiyordu. Çocuk bakmayı sevdiğini fark etti, ikizler doğdu bir kreş açmak istedi. Hukuki anlamda izinler nasıl alınır araştırma yaptım ama açamadık. Manevi anlamda da destek görsen de köstek olunuyor.
Toplantıya gelen kadınlar kendi çadırlarına giderken biz de Yeşilpınar’a dağıtmak üzere bir arabayı torbalarla doldurduk.
Sonra ne oldu?
Biz bilmiyoruz.
Torbaların dağıtılacağı insanlara meğerse önceden dağıtılmış… Uzun süre ne yapacağımızı bilemedik. Defterdeki o isimlere neden tik konulmadığını tartıştık… Araba geri boşaltıldı. Tüm o torbalar geri taşındı. Yarın onları boşaltıp başka bir yere, henüz küloda pede kavuşamamış başka insanlara dağıtmak üzere yeniden torbalara ayıracağız.
Yaz yaklaşıyor. Emaneten yaşadığımız bahçedeki ağaçlar çiçeklerini döktü. Meyveler olgunlaşıyor. Bahçe işlenmeli. Ne yazık ki biz de buradan gitmeliyiz. Başka bir yere…
Yer arıyoruz. Çadırlarımızın, bizim sığabileceğimiz… Kadınlarla buluşup sosyalleşebileceğimiz bir yer. Ceren, Gökçe ve Roza buralı kadınların bizim için arayıp bulduğu bazı yerlere bakmaya gittiler. 3-4 yer dolaştılar. Bir yeri beğendik. Oranın uygun olmasını, sahipleri her kimse anlaşabilmeyi umuyoruz…
Akşam hazır çorbalarımızı yudumlarken bugünün kritiğini yaptık. Malum… Yanlış yazılan ve az kalsın yanlış dağıtılacak olan torbalarca dolu hijyen ve giysimiz… Yeniden torbalanmak ve dağıtılmak için gözümüzün içine bakıyor. Sonra biraz sohbet ettik. Ve erkenden yatıp uyuduk.
Herkese iyi geceler.