Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 66): Sistemli deliliğe karşı örgütlenme! – Kadın Savunma Ağı

Erkek şiddeti ve bakım emeği kadınların en büyük gündemleri, barınma sorunu sadece bir yatak ve duştan ibaret değil, kadınların bedenlerin daha büyük bir tahakküm altına alınmasının önünü de açıyor. Bütün bu koşullara rağmen hala Antakyalı kadınların cesur hikayelerine her seferinde şaşırıyoruz, onları tanımak bizlere ve mücadelemize çok şey katıyor.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırı Güncesi (Gün 66): Sistemli deliliğe karşı örgütlenme! – Kadın Savunma Ağı

Depremin ilk gününden itibaren diğer birçok kadın örgütü ve feminist ağ gibi biz de örgütlü olduğumuz illerde ve Mor Mekanlarda yoğun bir dayanışma çalışmasına giriştik; birçok arkadaşımız bölgedeki arama-kurtarma çalışmalarına katıldı. Antakya-Defne bölgesindeki Sevgi Parkı’nda kurduğumuz Kadın Dayanışma Çadırı parkın tamamen boşaltıldığı 2 Mart gece yarısına kadar parkta kalmaya devam etti. Gönüllü kayıt formumuzu hala doldurmadıysanız doldurmayı unutmayın.

Antakya Kadın Dayanışma Çadırından yazıyoruz

ÖNCEKİ GÜNLERİ OKUMAK İÇİN: Yazdıklarımız

Gün 66 (19 Nisan):

Günaydınlar sevgili günce okurları,

Dün gece geç saatte hem TODAP’da hem Kadın Savunması örgütümüzde olan Bilge ve Gökçe arkadaşımız dayanışma noktamıza ulaştı. Gece geç saatlere kadar sohbet ettik, özlem giderdik.

Bir sonraki gün erkenden uyandık ve düne göre daha serin bir güne başladık. Toplumsal Dayanışma için Psikologlar (TODAP) eleştirel psikoloji, emek ve dayanışma eksenlerine dayanan bir meslek örgütü. İstanbul’da ve İzmir’de olduğu gibi Antakya’da da dayanışmamızı sürdürüyoruz. Depremden iki ayın üzerinde zaman geçmesine rağmen barınma, su dahil olmak üzerine hiçbir temel ihtiyacın sağlanmaması, Hatay’ın dört bir yanında molozların halk sağlığı dikkate alınmayarak dökülmesi, bu büyük yıkımın bile bir rant alanı olarak görülmesi, yani kısacası devletin ve sermayenin hiçbir kaynağının depremden etkilenen insanların ihtiyaçları için seferber edilmemesinin insanlarda yarattığı ruhsal yıkım çok büyük. Burada beraberce onarmaya çabaladığımız şey yıkılan binalardan çok daha fazlası. İnsan hayatının böylesine değersizleştirildiği bu koşullarda, sevgili Ayşegül Devecioğlu’nun depremin ilk günlerinde ne de güzel söylediği gibi: “topluca yaşadığımız bu acının şifası yok”. (Yazının tamımı için linke tıklayın: Şifasız)

Ancak bu yıkımın içinden yeni bir toplumsallık üreterek “iyileşebiliriz”. Burada şifayı kadın dayanışmamızda, birbirimizi başka insanlara dönüştürdüğümüz mücadelemizde bulmaya çalışıyoruz. TODAP’ın mottosu: “sistemli bir delilik ancak örgütlenerek tedavi edilebilir” diyebiliriz, işte böyle bir pencereden TODAP bizle ve başka kurumlarla beraber çalışmalar yapıyor. Bugün psikologlardan bireysel görüşme talep eden kadınlarla Aşağı okçular ve Toygarlı mahallelerinde görüştük. Erkek şiddeti ve bakım emeği kadınların en önemli gündemleri, barınma sorunu sadece dört duvar ve bir çatıdan veya bir yatak ve bir duştan ibaret değil, mevcut koşullar kadınların bedenlerinin daha ezici bir tahakküm altına alınmasının önünü açıyor. Bütün bu koşullara rağmen Antakyalı kadınların cesaret öykülerine hala her seferinde şaşırıyoruz, onları tanımak bizlere ve mücadelemize çok şey katıyor.

Sabah kahvaltımızı yaptıktan sonra bir kamyon malzeme geldi. Bu malzemeleri getirenlere özellikle buradaki kadınların en acil ihtiyacını (iç çamaşırı) belirtsek de başka şeyler getirmişler. Üzülerek vurguluyoruz ki burada bu kadar acil ihtiyaç varken, malzeme götürmeye çalıştığımız kadınların sayısı çokça boyumuzu aşmışken ve depolarımız sınırlıyken gereksiz malzemeler bize çok fazla yük oluyor. Başka bölgelerin veya başka kurumların ihtiyacı olabileceğini de düşünerek bu malzemeleri alanımıza indirmek istemedik. Bunu kibarca belirten arkadaşımıza “hayırsever bir erkek”, “bu sizin organizasyonunuz beni ilgilendirmez” diyerek çıkıştı ve sonrasında arkadaşımızı depo doldu diyerek kendisini kovduğunu iddia ederek şikayet etti. Arkadaşımızı ve hepimizi sinirlendirdi bu olay, çünkü kadın dayanışmamızla ilmek ilmek ördüğümüz çalışma “hayırsever” erkekliğin kırılganlığına ve iftirasına uğradı. Neyse, bu ataerkil davranış kalıbını çok iyi bildiğimiz için bu olayı hızlıca geçtik ve gelen malzemeleri düzenledik. Ertesi günlerde dağıtım yapacağımız, kahve içeceğimiz alanı hazırlamak için hızlı olmalıyız!

Arkadaşlarımız dayanışma noktamızın bulunduğu Aşağı okçular mahallesinde dağıtıma çıktı, buraya ilk defa gelen arkadaşlarımız mahallemizdeki kadınlarla tanışmış oldu, önceden gelenler de özlem giderdi. Akşam yemeğimizi yedikten sonra açık hava sineması olarak düzenlenen Gençlik Filmleri Festivali etkinliğine, ardından da burada tanıştığımız, beraber çok vakit geçirdiğimiz ve çok şey paylaştığımız İlkem’in konserine katıldık. Onun için özel bir anlam taşıyan, söz ve bestenin kendisine ait olduğu şarkısını bizim için söyledi. İlkem’in şarkısıyla başlayan gecemiz başka bir arkadaşımızın evinde halay çekerek sonlandı. O gece özgürce dans ederek kurtlarımızı döktük. Dans ettiğimiz kadınlardan birisi yaşadığımız enerji boşalımını depremden sonra ortaya çıkan gaz birikimine ve ışığa benzetti; beklemediğimiz anda yaşanan eğlencemiz gerçekten de hepimizin bu geceyi yaşamaya ihtiyacı olduğunu gösterdi. Alanımıza geri döndüğümüzde sessizce (!) sohbet ettik. Az uyuduk ama enerjimiz bir türlü bitmedi. Buna dair daha detaylı yorumlarımızı bir sonraki güncemizde aktaracağız.