Özel sektörde kadın öğretmen olmak – Damla Topuz

Öğretmen denilince çoğumuzun gözünde kadın figürü canlanır veya birçok yerde öğretmenliğin kadınlara yakışan bir meslek olduğunu duyarız. Neden? Kadın öğretmenler anne mi? Kadın öğretmenler bakıcı mı? Kadın öğretmenler aynı işi yaptığı halde patronun daha az ücret vermeyi daha çok çalıştırmayı kendinde hak gördüğü köleler mi? Hiç biri değil elbette! Ve bu algıları, bu normları, böyle işleyen çarkları kırmak için sadece ve sadece birbirimize ihtiyacımız var.

Özel sektörde kadın öğretmen olmak – Damla Topuz

Öğretmen denilince çoğumuzun gözünde kadın figürü canlanır veya birçok yerde öğretmenliğin kadınlara yakışan bir meslek olduğunu duyarız. Bunun birçok sebebi var. İlk sebep öğretmenlerin bol bol izin yaptığı, hava aydınlıkken işten çıktığı algısı. Gerçekte olan ise; asgari ücret veya altında maaş, her haziran ayı geldiğinde zorla imzalatılan istifalar, yaz aylarını maaşsız ve sigortasız geçirme, ek ders ücreti almadan haftada 40 derse girme, haftada 60 saat asgari ücretle çalışma, kıdem hakkının gasp edilmesi… Yoksulluk ve güvencesizlik. Bir diğeri ise öğretmenliğin annelik ile bağdaştırılıyor olması. Doğan her kız çocuğu potansiyel anne adayıdır, dolayısıyla çocukları sevmek, onlarla ilgilenmek bir kadının yapabileceği en kolay iş, hatta görevdir.

Kadınlara yakıştırılmasıyla beraber kız çocuklarının hayali olur bu meslek. Üniversite yıllarına gelindiğinde ise eğitim ve fen-edebiyat fakültelerini doldurur bu kız çocukları. Büyük bir hevesle okudukları bölümler onlara güvencesizlik ve geleceksizlik kapısı açar sadece. CV bıraktığın kapılar tek tek çarpar suratına. Hele ki LGBTİ+ isen daha da zorlaşır süreç. En saygılı gözüken patron bile ” Hocam bizim için sorun değil de veliler istemez” der. Çocukların ahlaki bozulurmuş(!). Bu süreçte başka iş teklifleri çıkar karşımıza, eğitim danışmanlığı bunların başında gelir. Çünkü kadınsındır ve ikna ediciliğin fazladır. Zar zor bulduğun işte ise patronların bitmek bilmeyen talepleriyle uğraşırsın “Hocam öğretmen dediğin bakımlı olur makyaj yapar, topuklu giyer” ya da tersinden “öğretmen dediğin münasip giyinir fazla dikkat çekmez “.

Danışman öğretmenlik yapılacağı zaman en kritik sınıflar sana verilir ve anne şefkati göstermen beklenir. 24 saat telefonun ulaşılabilir olmalıdır, her an müdür veya veli arayabilir. Özellikle erkek velilerden gelen “Hocam nasılsın,  hoca bir çay içelim” taleplerini iyi niyetle (!) iyi karşılaman istenir. Zaten ortada kesin iyi niyet vardır sen yanlış anlamışsındır. Öğrencinin her sorunuyla sen ilgilenirsin fakat değerli olan sen değilsindir. Erkek öğretmenlerin daha otoriter olduğu, sınıf hakimiyetinin yüksek olduğu söylenir hep. Bu çoğu zaman öğrenci gözünde de benzerdir, kadın öğretmenin daha manipülasyona açık olduğunu düşünürler. Sadece patronun, müdürün, velinin, öğrencilerin değil çalışma arkadaşlarının da gözünde böyledir bu. Çoğu zaman öğretmenler odası gibi bütün öğretmenlerin kullandığı ortak alanda bir şey yenilecek, içilecekse kadın öğretmenler yapar hazırlığı. Ortalığı toplama görevi yine kadın öğretmene aittir, bunu üzerine konuşulmaz bile, bu normal olandır çünkü. Yeni sözleşme dönemi geldiğinde sorulur mutlaka ” Hocam evlilik planın var mı?”, ” çocuk düşünüyor musun?” Cevabın “evet” olursa suratlar düşer hemen, kadın ailesine bağlıdır çünkü işiyle ilgilenmez, odaklanamaz, sürekli izin ister vs. Erkeğe bakış ise tam tersidir. Aile kuracaksa, ev geçindirecekse daha sıkı sarılır işine. Kadınları daha düşük ücretlerle çalıştırmanın önünü açar bu düşünce.

Aynı işi yapıp eşit ücret alamamak

Eşdeğer işe eşit ücret talebi devreye girer bu noktada. Bu talep doğrultusunda kimi zaman meslektaşlarımızla çoğu zaman ise patronlarla mücadelemizi sürdürmeliyiz ki bu biz kadınlar için bu çok zor olmasa gerek. Yıllarca meydanlarda, sokaklarda patriyarkal sisteme karşı mücadele vermiş biz kadınlar bu sistemin beslediği patronlarla da gönül rahatlığıyla mücadele edebilmeliyiz ve ediyoruz da. Çoğu zaman bunu nasıl yapacağımızı bilemiyoruz ya da kendimizi güçsüz hissediyoruz. Fakat birçok yerde kadınlar işyerlerinde mücadele ediyor, örgütleniyor.

Emek alanında kadın dayanışması sıkça deneyimlediğimiz bir durum; öncesinde Flormar işçisiyle karşımıza çıkan bu durum son günlerde Migros depo işçilerinin direnişiyle çıktı karşımıza. Depoda çalışan bir kadın işçiyseniz öncelikle erkeklerin yaptığı her işi yaparsınız kilolarca malı yükleyip tümsekli yoldan sürüye sürüye ayaklarınız su toplayıp patlayana kadar götürürsünüz işinizi yıllarca en iyi şekilde yaparsınız fakat yaptığınız iş “erkek” işi olduğu için kıdeminiz yükselmez. Amirlerinız erkeklerden oluşur. Aylık kotayı ilk siz doldurursunuz fakat yine de yaptığınız iş erkek işidir. Bizim sektörde maruz kaldığımız cinsiyetçiliğin aynısıdır bu aslında. Migros depo işçilerinin inadı ve cesareti, sendikanın emekten yana tutumuyla birleşince kazanım kaçınılmaz oldu. Bizim bu mücadeleden çıkaracağımız ders belli: Birbirimize güveneceğiz ve patronları değil öğretmenleri koruyan bir sendikanın parçası olacağız. Benim bu konuda kişisel önerim üyesi olduğum Öğretmen Sendikası’dır. Ağustos 2021’de kurulan sendikanın kuruluş ilkelerinden biri toplumsal cinsiyet eşitliğini savunmaktır ve bu ilkeye bağlı hareket eder, üyelerinin büyük çoğunluğunu kadın öğretmenler oluşturur ve kadınlar ön saflarda yer alır. Kısa sürede onlarca kazanım elde etmiş, öğretmenlere güven patronlara korku salmıştır.

Meslek hayatımız boyunca çoğu arkadaşımız başka mesleğe yönel, kurum aç, sen yönetici ol gibi çözüm yolları önermiştir bize. Fakat bunlar gerçek çözümler değildir. Çözüm yanı başımızda duruyor, öğretmenler odasında seninle oturuyor, aynı caddedeki başka bir kurumda hatta başka şehirde kadınlar aynı şartlarda çalışıyor. Sorunlarımızı ancak birbirimizden aldığımız güçle, dayanışmamızla, sendikamızla, örgütlülüğümüzle aşarız.

Yorumlar