Bu Mor Pusula yazımızı biraz gecikmeyle de olsa 2020’nin son gününde bir kez daha bizi sarıp sarmalayan kadın dayanışmasına ithaf etmek istedik
Sıcacık Mor Mekan’ımızdan çıkıyoruz. Üç kadın gün boyu yorulmuşuz. Hızlı adımlarla eve gidelim telaşındayız. En az elli metre ileride karanlığın içinde bir adam görüyorum. Yandaki park halindeki arabanın arkasında gözüken başkaları da var. Önüm kesiliyor. Pusu kurmak bu olsa gerek.
-Buse Üçer, hakkınızda yakalama kararı var bizimle geleceksiniz.
-Ne yakalaması, ne ile ilgili?
Karanlıkta yüzünü seçemediğim bir adam elinde buruşuk bir kağıt, ne yazdığı belli olmayan yazılar. Bakmama izin verilmeden çekiştirilmeye başlıyorum.
-Avukatımı aramak istiyorum diyorum. Telefonuma sarılıyorum. Avukatım detayları öğrenmemi istiyor. Soruyorum, çekiştirilmeye devam ediyorum. Elimden telefonum alınıyor. Yanımdaki kadınlar beni tutmaya çalışıyor. Sarılıyoruz birbirimize… Gecenin karanlığında on tane polis olduğunu iddia eden insan itekaka üzerimize çullanıyor. Üzerinde polis olduğuna dair hiçbir ibare bulunmayan beyaz bir arabanın bagaj bölümüne zorla sokuluyorum. Arkadaşlarıma bağırıyorum:
-Kadınları arayın.
-Tamam diyorlar.
İşte o zaman rahatlıyorum. Kadınları arayacaklar…
Gözaltı aracının arkasında zorla üzerim aranıyor, eşyalarım gasp ediliyor. Hastaneye götürülüyorum. Hastane çıkışı yine on kadar polis üzerime çullanıyor, darp ediliyorum. Çelik bir kelepçe ile ellerimi arkadan bağlıyorlar, fırlatıyorlar araca. İşte o andan itibaren bir metanet çöküyor üzerime. Yerden zor bela kalkıyorum, saçlarımı savuruyorum. 2021 başlıyor, diyorum. Emniyetten içeri girdiğimde sonunda avukatlarımla görüşecek fırsatı buluyorum. Polisin biri hoparlörü açarak telefonda konuşturuyor. Özel görüşme yapmamı engelliyor. Bir de yakınını arayabilirsin diyor. Feminist bir yoldaşımı arıyorum.
-Telefon hoparlörde, diyorum.
-Demek hoparlörde. O zaman bunu duysunlar. Bu hukuksuzluğun hesabını hepsinden soracağız. Bu düzen böyle sürmeyecek, diye bağırıyor.
Telefonu yüzüne kapatıyor polis. Avukatlar geliyor anlatıyorlar neden gecenin bir vakti önümün kesildiğini. Bir tweet atmışım:
“Bu şehri yakacağımız günler yakın…”
TCK 213 diyorlar??? Yani halk arasında endişe, korku ve panik yaratmak amacıyla hayat, sağlık, vücut veya cinsel dokunulmazlık ya da malvarlığı bakımından alenen tehditte bulunmak.
Bu tweeti bu memlekette her gün endişe, korku ve panik halinde gezen, ölüm tehdidi ile burun buruna yaşayan, hayatına, bedenine sürekli saldırılan kadınlardan biri olarak attığımı hatırlıyorum. Yaşadığım ironi sinirimi bozuyor, gülümsüyorum. Bu tweeti atmadan bir gün önce dört kadının erkek şiddeti ile öldürüldüğünü hatırlıyorum, bileniyorum. Avukatlarla görüştükten sonra nezarete gidiyorum, yeni yıla bomba gibi bir giriş yapmaya…
Karanlık nezareti kendime küçük bir yılbaşı kutlaması için hazırlıyorum. Tek başıma karanlıktayım. Dışarıda olanları/olacakları düşünüyorum. Çünkü“karanlıktan korkarsam kadınlar bu kenti ateşe verirler” biliyorum. Bu gerçeğe sıkıca sarılıp yorgunluktan sızıveriyorum. Sabah avukatlar geliyor, ifadeler, savcılık ve en son mahkeme.
Tutuklama talebiyle savcı beni gönderiyor mahkemeye. Mahkeme saati yaklaştıkça yanımdaki kadın avukatların sayısı çoğalıyor. Elimi sıkıca tutuyorlar. Beraberce salona giriyoruz:
Hakim soruyor:
-Yazdığın tweet ile ilgili ne söyleyeceksin?
-Bugün burada olmamı anlamıyorum. Bugün karşınızda katillerin, tecavüzcülerin, çocuk istismarcılarının bulunması gereken yerde ben duruyorum. Benim attığım tweet nedeniyle burada olmam bunca hukuksuzluğun olduğu memlekette yargıyı meşgul etmekten başka bir şey değildir. Bu tweeti atma nedenim ise dört kadının bir gün önce öldürülmesidir. Bu tweet halkı korkuya paniğe sürüklemez tam tersi bu toplumun yarısını oluşturan ölüm korkusu ile yaşayan kadınlara güç verir. “Gece karanlıktan korkarsan bu kenti ateşe veririm” sloganına bir göndermedir. Suçlamaları kabul etmiyorum. Burada kendimi böyle bir nedenle savunmak zorunda kalmak bile bana zül geliyor.
Sonra avukatım olan üç muhteşem feminist kadın harika bir kolektif savunma yapıyorlar. Dışarı çıkıyoruz, beklerken bana “sen içerideyken ortalığı senin için ayağa kaldırdık” diyor. Kadınların benim dışarı çıkmam için yaptıklarından söz ediyorlar. Kararı açıklamak üzere hakim bizi içeri çağırıyor. “Denetimli serbestlik ve yurtdışı yasağı” diyor.
Bu karikatürize durumu, bu acemi parodilere benzeyen anları ben neden yaşadım? Neden hayatımdan 24 saat örgütlü kötülük çetesi tarafından çalındı? Neden 2021’e karanlık bir nezarette girdim?
2020 yılı boyunca 300’ün üzerinde kadın erkekler tarafından öldürüldü. 170’in üzerinde kadının ölümü “şüpheli” olarak kayıtlara geçti. Tüm bu cinayetler kadınların en yakınında olan erkekler tarafından gerçekleşti. AKP kadın cinayetleri %21 azaldı diyerek aklımızla dalga geçmeye çalıştı. Oysa görünen köy kılavuz istemiyor. Bu memlekette bir cins kırımı var. Bu cins kırımı AKP’nin kadın düşmanı politikaları, erkek egemen yargı, kadınları değil katilleri koruyan polisler ve en son katillerden oluşan kocaman bir iş birliği içeriyor.
İpek Er’e tecavüz eden uzman çavuş Musa Orhan, Nadira Kadirova’nın “şüpheli” şekilde evinde ölü bulunduğu AKP milletvekili Şirin Ünal, canlı yayında Aleyna Çakır’a işkence yapan ve birkaç ay sonra “intihar etti” diyerek Aleyna’nın ölüsünü polise teslim eden Ümitcan Uygun, tam bir senedir her yerde aradığımız Gülistan Doku’nun en son görüldüğü eski sevgili Zaynal Abakarov… Neden bu katiller, tecavüzcüler sokaklarda dolaşırken yaşamayı isteyen kadınlara devlet adeta intikam alırcasına saldırıyor? Çünkü patriyarkanın sağladığı ayrıcalıklardan, gerici erkek egemen iktidardan, polisten, yargıdan, tek adamdan tüm erkekler pay alıyor. Bunu gören, teşhir eden, hesap soran kadınların sayısı arttıkça patriyarka geriliyor.
2020’de İstanbul Sözleşmesi’ne saldırıları göğüsledik ve savurduk, öldürülen kadınların davalarında yargıyı teşhir ettik. Yürünmez denilen yollardan yürüdük, çıkılmaz denilen meydanlara çıktık. Hiç olmadığı kadar kalabalık bir 8 Mart sonrası pandemiye giriş yaptık. Pandemi ile görünürlüğü artan bakım emeğimizin sömürülmesine karşı eşitlik talebini yükselttik. Sokaklarda nasıl erkeklerin uykularını kaçırdıysak evlerden çıkamadığımızda da sosyal medya ile uykularını kaçırmaya devam ettik. Erkek şiddeti arttıkça direnişimiz arttı ve bu erkek egemen iktidarlarla esaslı bir çatışmanın yolunu açmış halde.
Tüm bu hukuksuzlukların karşısında kadınların örgütlü mücadelesi kıtaları aşan bir halde, dalga dalga yayılıyor. Bunun önünde durmanın artık bir imkanı yok. Bizler bu büyük yok oluş çağında feminist bir uygarlık kurmanın yollarını konuşuyoruz. Dünyanın en büyük, en dinamik, en organize toplumsal hareketini kuruyoruz. Bulunduğumuz tüm hareketleri feministleştiriyoruz.
Bu peki ne demek? Bunun anlamı feministler olarak neoliberal patriyarkal kapitalizmin büyük çöküşünde yeni bir uygarlık önerisi sunabilecek sahici bir hareketi kurmaya adayız demek. Bu ne demek? Feminist hareketin dönüştürücü gücünü gören ve koltukları sallanan erkek iktidarlarla çoktan çetin bir çatışmaya girdik demek. Tüm bu iddialar için gereken ateşe kadınlar sahipler. Önemli olan örgütlü ve donanımlı olabileceğimiz koşulları yaratmamız. Kadınların gizli olmayan silahı dayanışma. Ve tüm dünyada feminist örgütlenme ağlarımızı o ya da bu biçimde örüyoruz. Örgütlü gücümüz arttıkça donanımlarımız da güçleniyor.
Kadın mücadelesinin örgütlü gücü karanlık nezareti aydınlatırken; memleketi kuşatan erkek egemenliğinin üzerimize çöken karanlığını da aydınlatacak. Biliyoruz, inanıyoruz. İşte o karanlık nezarette olma sebebim AKP iktidarının karşısına dikilen kadın örgütlülüğüne gözdağı verme çabasıdır. Kadınların direnişi ile sürmüş 2020 senesinin iktidarın uykularını kaçırdığının göstergesidir. Dışarıda olma nedenimle içeride olma nedenim aynı. Bugün dışarıda olmamın nedeni örgütlü kadın mücadelesinin gücüdür. Kadınların kentleri, dünyayı ateşe vermesi yakındır. Bu yanacak ateş isyanın ateşidir, karanlıkta kalan kadın cinayetlerine/kayıplara ışıktır, dünyanın dört bir yanında aynı duygularla hayatlarını savunan kadınların ateşidir. “2021 yılında kadınlara başka türlü ateşli ve örgütlü olmayı öneriyoruz”*
Hadi gelin bulunduğumuz kentlerde erkek şiddetine karşı birbirimizin ateşi olalım, örgütlü erkek egemenliğine karşı el birliği yapalım, birbirimizi sesi olalım. Erkek iktidarları yerinden oynatmak için biriktirdiğimiz deneyimleri cebimizden çıkarıp kadın mücadelemize katalım.
*Birhan Keskin & Aslı Serin’den (Anıt sayaç şiiri) esinlenilmiştir.
Bu yazı sendika.org ile eş zamanlı olarak yayımlanmaktadır.
Yorumlar