Pandemi ilan edilmeden hemen önce dünyada yine isyanlar dönemi patlak vermişti. Neo-liberal faşist iktidarlara karşı halklar ayaklanmış ve gelir adaletsizliği, ekonomik kriz, yoksulluk gibi sebeplerden isyan ediyordu. Bu isyanların 10 yıl geçmeden patlak vermesi, kapitalizmin varoluşsal krizi temelinde, yeniden yeniden halk isyanlarının ortaya çıkacağının göstergesi.
Pandemide Kadın Kadına Tartışma Buluşmaları sunuşlarımızı paylaşmaya devam ediyoruz.
Normaliniz Batsın (26 Mayıs Salı) başlığının ilk sunuşu, Pandemi öncesi dünyada çoklu krizler , ikinci sunuşu Türkiye’de çoklu kriz ve yeni normale uzanan eğilimler başlıklarını taşıyordu. Şimdi buyrun üçüncü sunuşumuza:
Tartışma Başlığı 1: Normaliniz Batsın!
Pandemi öncesi dünyada halk isyanları (Tuğçe Ö.)
Bu bölümde biraz eski normale karşı mücadelenin dünya genelindeki tarihine kısa bir bakış yapacağız. Tarihi kapitalizmin neo-liberal döneminden alacak ve isyan dalgaları üzerinden tartışmaya çalışacağız. 1) Özellikle Latin Amerika’dan yükselen, iktidar değişiklikleri ve rejim reformlarıyla sonuçlanan özelleştirmeler ve küreselleşme karşıtı hareketler dönemi. 2) 2008 krizi sonrası açığa çıkan Arap Baharı’yla simgeleşen ancak tüm dünyada yayılan, Occupy hareketleri şeklinde gelişen kriz karşıtı hareketler. 3) Son olarak tüm dünyada pandemi ilan edildiği sırada yaşanan ve “normalleşme” dönemiyle birlikte de devam eden, yenilenen hareketler olarak ortaya çıkan faşizm, iklim krizi ve yine yoksulluk karşıtı hareketler dönemi.
Neo-liberalizme karşı ilk isyanlar
Neo-liberalizmin küresel çapta yayılmasını ve iktidarlarca programa oturtulmasını 80’ler-90’lar gibi ele alabiliriz. Bu dönem hükümetler eliyle temel kamusal hizmetler başta olmak üzere kamusal varlıkların özelleştirilmesi ve bunun karşısında gelişen hareketler dönemi olarak nitelenebilir. Burada en önemli örnek – ki 2000’ler sonrası Türkiye’nin de çokça baktığı ve örnek aldığı bir gelişme bu- Latin Amerika’nın tüm dünyada küresel neo-liberal politikalar karşıtı hareketlerin en ön cephesini oluşturması oldu.
ABD, Meksika ve Kanada arasında imzalanan serbest ticaret anlaşması ile bu ülkeler Meksika’daki ucuz işgücünden faydalanacak, orada ürettiğini ülkesine götürecekti. Bu tüm dünyada ucuz işgücü pazarlarının oluşmasının ilk adımlarından biriydi. Meksika’da 90’ların ortasında Zapatistaların (EZLN) yaktığı isyan ateşi, 2000’lerin başında kıtayı vuran ekonomik kriz ile birleşince kıtadaki toplumsal eşitsizlikler büyüdü ve o dönem başlayan isyanlar Latin Amerika’da çoğunlukla solun/demokratların iktidarları almasıyla sonuçlandı. Arjantin’de 2001, Bolivya’da 2000-2002 isyanlarının ardından sol popülist hükümetler iktidara geldi. Örneğin Topraksız İşçiler Hareketi (MST) ile 2003 yılında Brezilya’da iktidara gelen Lula; Arjantin (2003) ve Uruguay (2005) demokratik rejimleri daha ılımlı-sosyal demokrat örneklerken; o dönem için daha radikal diyebileceğimiz Bolivya’daki Morales (2006) ve Venezuela’daki Chavez (1998) rejimleri sayılabilir.
Bu değişikliklerle birlikte demokratikleşme ve sosyal haklar konusunda bazı kazanımlar olsa da neo-liberal programın uygulanmasına bu hükümetlerin önemli bir kısmı direnemedi. Ekonomik büyüme ve merkez-sol hükümetlerin hakimiyetleri, yaşam standartlarında küçük iyileşmeler, işsizlikte düşmeler yarattı ama bazı sosyal hareket liderlerinin yedeklenmesini de beraberinde getirdi ve radikal hareketlerin etkinliğinin zayıflamasına ve geleneksel pragmatik, uzlaşmacı sendikaların da yeniden canlanmasına neden oldu.
Meydanlara sığmayan halk isyanları
İkinci büyük dalga ise Arap Baharı’yla simgeleşen ve 2008 krizi sonrasında yaygınlaşan meydan işgal hareketleri (Occupy) olarak sıralanabilir. 2008 yılında ABD’de esas olarak emlak piyasasının krizi üzerinden yaşanan ve tüm dünyada büyük bir ekonomik çöküş yaratan bu krizin ardından bu isyanlar Tunus’ta bir sokak satıcısının kendisini ateşe vermesiyle birbirinin peşi sıra yayıldı. Bu isyan dalgasının Arap Baharı’ndaki ön cephesini Tunus, Mısır, Libya oluşturdu, sonrasında Türkiye Haziran isyanı oluşturdu. Avrupa’da meydan hareketleri ekonomik çöküşle birlikte fabrika işgalleri hareketine de dönüştü ve yine ilk dalga neo-liberalizmin yarattığına benzer Podemos, Syriza gibi siyasal hareketler yarattı ancak bu sol liberal iktidarlar da kriz sonrası siyasetlere teslim oldular. ABD’de de 2008 krizi, yüzde 99’un hareketi gibi meydan isyanları yarattı.
Bir önceki dönemde internetin gücü isyancı topluluklar tarafından fark edilmişti ancak bu dönemde isyan bizzat internet aracılığıyla örgütlendi. Sosyal medya platformlarından kesilen buluşmalar milyonlarca insanı bir meydanda toplayarak mevcut iktidarların krizi yönetme biçimine, anti-demokratik ve eşitsiz idaresine karşı isyana çağırıyordu. “Tahrir’de, Sintagma’da, Taksim’de ve dünyanın pek çok başka meydanında toplanan kalabalıklar, kendisini hem bir siyasi özne olarak hem de alternatif bir toplumsal hayatın örgütleyicisi olarak kurdu ve sundu. Sokakları ele geçiren şey, 20. yüzyılın işçi sınıfı kitlelerinden de, yeni toplumsal hareketlerin örgütlü aktörlerinden de farklıydı. Anonimlikleri, mevcut örgüt ve örgütlenme modellerine uymamaları/sığmamaları, sınıfsal aidiyetleri ve çağa adaptasyonlarıyla yeni bir devrimci özneye işaret ediyordu. Bu dalga hareketler ya darbelerle bastırıldı ya da baskı aygıtları karşısında direnemeyerek biçim değiştirdi ve sönümlendi. Ya da bizler öyle sandık.”
40 ülke 4 kıtada yeni bir isyan dalgası
11 Mart’ta pandemi ilan edilmeden hemen öncesinde ise dünyada yine isyanlar dönemi patlak vermişti. Neo-liberal faşist iktidarlara karşı halklar ayaklanmış ve gelir adaletsizliği, ekonomik kriz, yoksulluk gibi sebeplerden bu yeni ekonomik ve sistem krizine karşı isyan ediyordu. Bu isyanların önceki isyan dalgasından 10 yıl geçmeden patlak vermesi, kapitalizmin varoluşsal krizi temelinde, yeniden yeniden halk isyanlarının ortaya çıkacağının göstergesi. Ve aynı temele dayanıyor. Bu temelden kaynaklanan neo-liberal yoksulluk ve eşitsizliğin azamileşmesine karşı halklar ve ezilenler iktidarlara karşı ayağa kalkmayı birinci önceliği olarak sergiliyor.
2019’a doğru adım adım gelirken neo-liberalizmin kriziyle birlikte tüm dünyada yeni bir sağ iktidarlar dönemi başlamıştı. Anti-demokratik uygulamaların, eşitsizliğin sıradanlaştığı, halk düşmanı yasaların hayata geçirildiği, sermaye çıkarı için proletaryanın feda edildiği ve bunun ayan beyan yapıldığı, toplumdaki kıpırtıların da faşizmin aygıtlarıyla bastırıldığı neo-liberal faşist iktidarlara karşı isyanlar dönemi bu ortamda başladı. Arap Baharı’nda, meydan hareketlerinde yenildi ve geri çekildi sandığımız topluluklar ve yanların katılmış yenileri, pandemiden hemen önceki aylarda yaklaşık 40 ülkede ve beş kıtada ayaklanmıştı.
Gerekçeleri arasında zamlar, vergiler, artan hayat pahalılığına karşı zamların geri alınması talepleriyle başlayan eylemler hükümetlerin neo-liberal faşist politikalarına karşı tepkilere ve istifa taleplerine dönüştü. Hareketlerin çoğunluğu bir önceki dönemin aksine ya istifalarla ya da taleplerin kazanılmasıyla sonuçlanıyordu.
Bu hareketlerin en önemli özelliklerinden birisi bir öncekinden daha bariz biçimde neo-liberal iktidar politikalarına karşı birikmiş öfkeyi yine iktidarların bardağı taşıran damlalarıyla bir isyana dönüştürmeleri. Örneğin Şili’de metro ücretlerine yapılan zamma tepki olarak başlayan eylemler sonunda milyonlarca kişinin katıldığı ve hükümetin istifasını talep eden bir isyan haline geldi. Lübnan’da Whatsapp vergisi isyanı diye hatırlayacağımız vergi sistemine karşı başlayan protestolar hızlıca yayıldı ve ekonomik kriz karşıtı bir harekete dönüştü. Lübnanlılar her ne kadar whatsapp vergisi nedeniyle ayaklansa da tüm dünyadaki isyanlar arasında en az sosyal medyayı ve interneti kullanan ülke Lübnan. Hong Kong’da da her ne kadar ABD’yi de desteğe çağıran bir isyancı topluluk olsa da “suçluların iadesi” yasa tasarısına karşı başlayan eylemler, Çin Hükümeti’nin yarattığı gözetim toplumuna karşı hükümetin istifasını isteyen ciddi bir eylemselliğe dönüştü.
Bütün bunlar gösteriyor ki tıpkı Türkiye’de de olduğu gibi halklar tüm dünyada neo-liberal faşist iktidarlara karşı isyan etmek, bir araya gelmek için bir bahane arıyor.
Müslüman ülkelerde ise bu isyan gerekçelerine gericilik karşıtı talepler de eklenebiliyor. İran’da kadınlara dönük baskı ve denetime, hicab zorunluluğu ve kamusal alandaki hareketin denetimine karşı başlayan Beyaz Çarşambalar ve sonrasındaki isyanlar buna bir örnekken; bir başka örnek de Endonezya. Endonezya’da sağcı ve otoriter devlet başkanının meclise getirdiği yolsuzlukla mücadeleyle ilgili yeni yasa tasarısının içindeki evlilik dışı birliktelik, eşcinsel ilişki, tıbbi zorunluluk dışında kürtaj ve devlet başkanına hakaret gibi eylemlerin de suç kapsamına alınması üzerine başlayan isyan, ülkede 98’den bu yana görülen en kitlesel eylem dalgası olarak kabul ediliyor.
21. yüzyıl isyanları denilen bu isyan dalgasında Arap Baharı’ndan farklı olarak sosyal medya aracılığıyla örgütlenme hala varlığını korumakla birlikte daha düşük. Ancak kısmen de bir sosyal medya mecrası haline gelen (whatsapp, telegram gibi) haberleşme uygulamaları üzerinden örgütlenme yaygınlaşıyor. Fakat bu dönemin esas özelliği internetin bir çeşit küresel eylem zinciri yaratmak için en işlevsel kullanıldığı dönem olması. Paris duvarlarına yapılan bir yazılama 24 saat içinde dünyanın başka bir ucunda başka bir dilde vücut bulabiliyor. Ya da Las Tesis gibi tüm dünyaya yayılabiliyor. İsyancılar internet aracılığıyla birbirlerinden görüyor ve tekrarlıyor. Pandemi sürecindeki balkonlardan pankart asma, sağlıkçıları alkışlama eylemleri de bunun bir başka örneği.
Bu dönem küresel yıkımın karşısında küresel dertlerin olduğu ve gezegenin neredeyse tamamında halk isyanlarının üç ana başlıkta ortaklaştığı bir dönem. Birincisi biraz önce de bahsettiğimiz neo-liberal politikaların yarattığı ekonomik çöküş; ikincisi ekosistemin çöküşün; üçüncüsü ise kadın düşmanı politikalar.
Bugün pandemi koşullarını yaratan başta doğal varlıklar olmak üzere her şeyin metalaşması ve kapitalizmin çıkarı için ekosistemin göz ardı edilmesine karşı başlayan iklim/ekoloji hareketleri özellikle genç topluluklar tarafından fakat küresel ölçekte eylemlerle ve “İklimi değil sistemi değiştir” sloganıyla doğrudan kapitalizmi hedef alarak kendini gösterdi. 16 yaşındaki İsveçli aktivist Greta Thunberg’den ilham alan milyonlarca genç, dünyanın çeşitli yerlerinde cuma günleri dersleri boykot ederek, gösteriler düzenliyor, siyasi liderlere iklim değişikliği konusunda gerekli önlemleri alma çağrısı yapıyor. 2019 yılında tüm dünyada 3 kez eş zamanlı olarak milyonlarca gencin katıldığı küresel iklim yürüyüşleri gerçekleşti. Hareket gençleri de aşarak yok oluş isyanı biçimine de büründü.
Bir başka küresel isyan dinamiği ise Şili’deki halk isyanları sırasında ortaya çıkan ve yine tüm dünyaya yayılan Las Tesis eylemlerinin enternasyonal bir kadın hareketinin ilk kıvılcımını yakması oldu. Kadınlar kendi ülkelerindeki iktidarlara, işbirlikçi kurumlara ve erkeklere meydan okudu ve ataerkil kapitalizmi hedef gösterdi.
Fransa’daki Sarı Yelekliler hareketinin yarattığı korku Türkiye’de çalışma hayatında sarı yeleğin yasaklanmasına kadar gidebiliyordu çünkü Fransa’daki isyancı ile Türkiye’deki isyancının derdi ortaklaşıyordu. Pandemiyi yaratan bilginin küreselleşmesi ve serbest dolaşımı kapitalizmin bir önceki döneminde sermayenin rüyalarını gerçekleştirirken, isyanların küreselleşmesi ve isyancıların birbiriyle temasının hızlanmasıyla sermayenin kâbusu haline gelebiliyor.
Bu hareketler örneğin Hong Kong’da aynı talepler ve biçimlerle kaldığı yerden devam ederken özellikle Avrupa’da iktidarların pandemi ve normalleşmeye geçiş sürecini yönetememelerine dönük tepkilerle birleşerek tekrar harekete geçmeye başladı.
(Bu sunuş ABD Minneapolis’de patlak verip tüm ülkeye yayılan isyandan iki gün önce yapıldığı için, son ABD isyanını kapsama imkânı olmadı.)
Normaliniz Batsın tartışma başlığının, önceki sunuşları için aşağıdaki başlıklara tıklayın:
Pandemi öncesi dünyada çoklu krizler (Çiğdem Ç.)
Türkiye’de çoklu kriz ve yeni normale uzanan eğilimler (Rüya K.)
Pandemi öncesi Türkiye’de isyanlar ve halk hareketleri (Şeyma Ö.)
Pandemi öncesi 4. dalga feminist hareket -(Çağla A.)
Tüm sunuşlar: Pandemide Kadın Kadına Tartışma
Yorumlar