Nicole Aschoff: “COVID-19 feministler için bir uyarı işareti olmalı!”

Temel kazanımları savunmalı ve onlar için örgütlenmeliyiz. Ancak, kriz zamanlarında tüm kadınların güvenebileceği sağlam programlar ve ağlar, taş duvarlara sahip destek ve dayanışma alanları oluşturmamız gerekiyor. Bu kriz, tüm feministlerin karşılık vermesi gereken bir uyarı işareti oluyor.

Nicole Aschoff: “COVID-19 feministler için bir uyarı işareti olmalı!”

Çeviri: Fethiye Beşir-İletmiş

Fotoğraf: Koruyucu maske takan bir kadın 9 Mart 2020’de New York’ta Union Meydanı’nda görüldü.

Bu yazının orijinali 15 Nisan 2020 tarihinde Jacobin Mag tarafından yayımlanmıştır.

Koronavirüs salgını süresince kadınların çektikleri, feministleri nereyi daha fazla zorlamaları gerektiği konusunda aydınlattı. Herkes için Medicare[1], ücretsiz yükseköğretim, geçimlik ücret, barınma ve iş garantisi sağlanması kadınların kendilerini ve çocuklarını korumaları için gereken özerkliği sağlayacaktır.

Malezya’daki Kadın, Aile ve Topluluk Gelişimi Bakanlığı’nın salgın sürecinde kadınlar için çok önemli bir mesaj verdi: Evden çalışırken makyaj yapın ve güzel kıyafetler giyin ve lütfen evdeki düzeni bozmamak adına ev işlerine yardım etmesi için kocanıza dırdır etmeyin.

Hoşnut eden bir eşin neye benzediğini gösteren karikatürlerle tamamlanan kötü yapılmış “eğitici” afişler, koronavirüs krizi sırasında birçok kadın için yaşamın karanlık gerçekliğini ifade etmeseydi gülünç olurlardı.

Salgın sırasında tüm dünyadaki kadınların çektikleri ve kırılganlıkları hayli kendine özgü, ama birkaç ortak başlık var. Sıkıntının asıl kaynağı dünyanın dört bir yanındaki milyonlarca kadının zaten eksik olan gelir kaynağını kaybetmesi. Hem zengin hem de fakir ülkelerde, düşük ücretli işlerde büyük çoğunlukla kadınlar çalışıyor. Bu işler, sosyal mesafelenme çabaları sırasında kolaylıkla kaybediliyor ve çoğu zaten yoksulluk sınırında yaşayan kadınlara yemek alma ya da faturalarını ödeme imkânı kalmıyor.

Milyonlarca kadın işlerinden atılırken, birçoğu da hâlâ çalışıyor. Düşük ücretli perakende satış ve hizmet sektöründeki işler gerekli iş olarak sınıflandırılıyor ve başta bekâr anneler olmak üzere çalışanların çoğunluğunu oluşturan kadınların, bulaşma ve ölüm tehlikesine rağmen kısa süre için de olsa evde kalmaya güçleri yetmiyor. Bu kadınlar (ve erkekler) salgınla ilişkili suiistimal ve güvenlik ihlâlleri bakımından ilave risk altındalar. Örneğin, Hindistan’da çoğu zaman temel koruyucu donanımları olmadan ev ev kontrole giden ön cephedeki düşük ücretli sağlık çalışanlarının çok büyük çoğunluğunu kadınlar oluşturuyor.

Evden çalışabilen kadınlar bu sıkıntılı seçimlerden muaflar, ancak bu defa da kendilerinden ücretsiz toplumsal yeniden üretim işleri ve ücretli işi eş zamanlı olarak yerine getirmeleri bekleniyor. Erkeklerin ev işlerine ve çocuk yetiştirmeye katkısı yavaşça artsa da kadınlar hâlâ daha fazla ev işi yapıyor.  Geçmişte anlatılanlardan yola çıkarsak, okulların ve kreşlerin kapanmasıyla kadınlar, önceki tüm kanıtlara dayanarak artan ev işi ve çocuk bakımı yükünden en büyük payı alacak gibiler.

Güvencesizlik, tehlikeli çalışma koşulları ve evdeki eşitsiz iş bölümü baskısına ekleyeceğimiz bir şey de dünya çapında kadınlara karşı ev içi partnerleri ve aile üyeleri tarafından uygulanan şiddetin artışı. Farklı ülkelerdeki yetkililer, birbiri ardına karantina sırasında istismarcı erkeklerle kapalı kalan kadın ve çocuklara karşı uygulanan şiddette ani artış bildiriyor.

Bazı ülkeler bu artışı kontrol etmek için çaba sarf ediyorlar. Örneğin, Fransa boş otel odalarını, şiddet uygulayan partnerlerinden kaçan kadınlar için sığınma evleri hâline getirdi. Ancak durum sıkıntılı. Birçok ev içi şiddet sığınma evleri enfekte riski, çalışan eksikliği ya da resmî emirler nedeniyle kapatılıyor ve kapana kalmış ve korkmuş kadınlar çoğunlukla bir yardım çağrısında dahi bulunamıyor. Çağrıda bulunduklarında da polis karakolları genellikle ya yanıt vermiyorlar ya da yoğunluktan dolayı yardım edemiyorlar.

Kadınları savunanlar ve ev içi şiddet destek grupları, şiddetteki ani artışa biraz bile şaşırmadılar. Aileler ne zaman hafta sonları ve yaz tatilleri gibi uzun dönem evde bir arada kalsa, bu durumun üzücü bir şekilde tahmin edilebilir olduğunu söylüyorlar.

COVID-19 ile mücadele eden ülkelerin evde kalmaya yönelik tedbirler almasından birkaç gün sonra, eve içi şiddet yardım hatları ve polis karakolları, düzenli bir şekilde virüsten önce partnerleri tarafından öldürebileceğinden korkan kadınlardan telaşlı yardım çağrıları almaya başladı.

Koronavirüs salgını sürecinde yaygın güvencesizlik ve istismardan çeken kadınlar ve kız çocukları feminist mücadelede ne kadar ileri gitmemiz gerektiğini gösteriyor. Küresel çapta mantar gibi çoğalan cinsel, duygusal ve fiziksel istismarın artış seyrine bakarsak, erkek şiddeti de yeniden üreyen ve mutasyona uğrayan, öldürülmesi imkânsız bir doğa gücü olan bir virüs gibi düşünülebilir.

Bu karanlık ve belirsizlik anında anlaşılabilir bir his. Ancak bunu geri püskürtmeliyiz. Tıpkı COVID-19’u kuşatmak ve öldürmek için olduğu gibi, kadınların güçlenmesi için de bilim ve siyasi iradeyi kullanarak onlara özerklik ve güvenliğe ulaşmak için gerekli kaynakları verebiliriz. Salgın, feministlerin ilerlemek için harekete geçmesi ve örgütlenmesi gereken alanları acımasızca olsa da açığa çıkardı.

Feministlerin uğruna daha sert savaşması gereken şeylerden bazıları on yıllardır talep ettiğimiz şeyler. Kadının güçlendirilmesi, beslenme, sağlık, barınma ve geçimlik ücret gibi yaşamın temel ihtiyaçlarına erişimlerini sağlamak anlamına geliyor. Dünyanın en zengin ülkesi ABD’de gördüğümüz gibi kadınların bu gerekliliklere erişimi çoğunlukla ya epey rastlantısal ya da hiç yok. Herkes için Medicare, ücretsiz yükseköğretim, geçimlik ücret, barınma ve iş garantisi sağlanması kadınların kendilerini ve çocuklarını korumaları için gereken özerkliği sağlayacaktır.

Feministler bu gibi şeyler için uzun süredir savaşıyorlar, ancak #MeToo hareketinde bunların üzerinde pek durulmadı. Bu, cinsiyetçiliği ve istismarı normal olmaktan çıkarmak yolunda büyük adımlar atmış olan yakın zamandaki feminist yükselişin kazanımlarını küçümsemek değil ancak feministlerin artık bilinç yükseltmenin ötesine, kurum inşasına geçmeleri gerekiyor.

Bu kurum inşası, salgının gösterdiği gibi, hayli yetersiz olan kadınların gücünün sağlamlaştırılmasına ve büyümesine odaklanmalı. Üzücü gerçek şu ki zengin ülkelerde bile kadınlar kendilerini korumak için seçilmiş yetkililere, devlet kurumlarına veya yardım kuruluşlarına güvenemediler. Bu ihtiyaç anında kadınlar genellikle kendilerini yalnız buldular.

Bu, feministler için önemli bir ders. Temel kazanımları savunmalı ve onlar için örgütlenmeliyiz. Ancak, kriz zamanlarında tüm kadınların güvenebileceği sağlam programlar ve ağlar, taş duvarlara sahip destek ve dayanışma alanları oluşturmamız gerekiyor.

Bu kriz, tüm feministlerin karşılık vermesi gereken bir uyarı işareti oluyor.


[1] Medicare, ABD’de yaşlılar ve engelli gençlere yönelik devlet sağlık sigortası

Bu çeviri 25 Nisan 2020 tarihinde Universus Sosyal Araştırmalar Merkezi Sitesinde yayınlanmıştır.

Yorumlar