Bu yazı, ev içi görünmeyen emek ve ev işçiliği hakkında olacaktı fakat yazarın ütü yapması gerekti
Korona günlerinde evde kalabilmek için iyi kötü şartlarını sağlamış bir kadınım. Şanslıyım. Evet, bu bir şans. Eşitsizlikler içinde boğulan milyonlarca emekçinin içinden kafamı biraz çıkarıp bir parça gökyüzü mavisi görebiliyorum. Ama yıllardır ev içi emeğin yok sayıldığı bir düzenin içinde, ev içi emeği görünür kılmak için uğraşan, sarı bezli bir temizlik neferiyim; tozların, halı içindeki “mite”ların, kirlenmiş tül perdelerin, kırışık gömleklerin, pas ve kireç tutan armatürlerin korkulu rüyasıyım. Yıllardır bu uğurda ne sirkeler ne karbonatlar tüketildi…
Ama şu günlerde beynimde bir şimşek çaktı ya da belimde mi demeliyim, bilmiyorum. O kadar yorgun ve tükenmiş hissediyorum ki. Evin içinde sürekli bir bayram temizliği var. Her yer, her yerde! Bir de üstüne tüm bu işleri bugüne kadar başkası yapmış gibi davranan bir erkek kişisi var. Sağ olsun desteğini esirgemiyor, eli iş tutuyor çocuğun. Ama olmuyor, olmuyor… Bana yetmiyor. Onun yaptığı temizlik, temizlik değil de ne bileyim, zevk aldığı bir hobisi sanki. Bir süre sonra yaptığı her işe müdahale etmeye başladığımı fark ettim. Sanki tek zafer alanımı ele geçiriyordu. Bıraktım ben de. Kendime döndüm. Okuyasım yoktu ama o kitabı okudum mesela… İzleyesim yoktuysa da o diziye başladım. Biraz rahatlamam, sakinleşmem gerekiyordu, değil mi? Yok. Olmadı. Çünkü beynimin içinde, arka planda, sürekli çalan bir “winamp listesi” vardı:
-Tatlım, toz bezlerini neyle yıkayayım?
-Canım, süpürgenin diğer sapları nerede?
-Canım, salata yapacağım, rende yok!
-Çarşafları kaç derecede yıkayacağız?
-Deterjanı ne kadar koyayım?
Yeter!
Ve içimdeki o sesi bastıramadım dostlar…
“Senin sorularına cevap verene kadar kalkar kendim yaparım” dedim, kalktım kendim yaptım.
Bu yazı, ev içi görünmeyen emek ve ev işçiliği hakkında olacaktı fakat ütü yapmam lazım…
Yorumlar