“Evin ekonomisi” ve feminist iktisat – Ebru Voyvoda

Üşür (2003), “Ekonomi Politik: Zarif Mezar Taşları” başlıklı yazısında “ekonomi politik” deyiminin etimolojisine değinirken “ekonomi” sözcüğünün Grekç

“Evin ekonomisi” ve feminist iktisat – Ebru Voyvoda

Üşür (2003), “Ekonomi Politik: Zarif Mezar Taşları” başlıklı yazısında “ekonomi politik” deyiminin etimolojisine değinirken “ekonomi” sözcüğünün Grekçe ev (oikos) ve yasa (nomos) sözcüklerinden oluştuğu bilgisini veriyor. “Ekonomi politik” deyiminin zaman içerisinde dönüşmesi sürecini takip akla işaret edilen ikinci anlamın, yani “ev ekonomisi”nin bu süreçte nasıl değişime uğradığı sorusunu da getiriyor.[1]

Feminist iktisadın çıkış noktalarından biri süreç içerisinde “ev ekonomisi”nin ve onu oluşturan birimlerin, yani aile, kadın ve çocukların deyim yerindeyse “tuhaf bir biçimde” ekonomi tartışmalarının dışına atılmış olduğu gözlemidir. Kadınların ücretli emeğin önemli bir kısmını oluşturduğu bugün dahi “kadın” ve “aile” kavramları iktisadi ilişkileri ve davranışları inceleyen disiplinin dışında tutulmaktadır. Büyük çoğunluğu kadın tarafından gerçekleştirilen hane-içi üretim de öyle. “Kadın” kavramı ile yakından ilgisi olan (olması beklenen) “yoksulluk” araştırmalarında dahi konunun “cinsiyet” yönü alanın uygulayıcıları tarafından tamamen gözardı edilebilmektedir.

Bu yazı, “evin ekonomisi” deyiminin geçirdiği dönüşüme ve yukarıdaki gözlemler ışığında “feminist iktisat”a duyulan meraktan ortaya çıkmıştır. Bugün gelinen noktada ekonomi disiplinini oluşturan paradigmaların konuya bakışı ve bunların yanında/karşısında feminist iktisadın duruşu üzerine “özet” bir giriş yapmayı amaçlamaktadır.[2]

İktisat disiplinine “cinsiyet-farkındalık” (gender awareness) getirme ve bu konudaki metodoloji tartışmaları genel olarak iktisatçılar tarafından ya “bilimsel” bulunmamakta ya da “ikincil” kabul edilmektedir. Benzer şekilde “hane halkı” üzerine sorulabilecek herhangi bir soru da “iktisadi” değildir. (Koopmans, 1957; Klamer, 1984).

Feminist iktisat, 1960’larda disiplini oluşturan iki ana paradigmanın, “geleneksel” neoklasik ve “geleneksel” Marxist paradigmaların “kadının sosyal rolü” ve “cinsiyet” açısından “yeniden değerlendirilmesi” ile ortaya çıkmıştır. Feminist iktisatçılar, disiplinin yapı ve metot açısından bu kadar farklı iki paradigmasının “hane halkı teorisi” konusunda ne kadar birbirlerine benzeyebildiğini keşfetmişlerdir (Folbre, 1986). Tarihsel olarak her iki okul da iktisadi birim olarak “aile”yi kabul etmektedir. Aile ve toplum içerisinde cinsiyete bağlı iş bölümü ve kadın emeğinin maruz kaldığı “eşitsizlik” her iki okulun temsilcileri tarafından “veri” alınmakta, “aile” tamamen “işbirliği” (cooperation)  ve “diğerkâmlık” (altruism) içerisinde işleyen bir birim olarak varsayılmaktadır.[3]

Ancak, “toplumsal cinsiyet”lerin “doğal cinsiyet”lerden (sex) kaynaklanmadığı, toplum tarafından yapılandırılmış sosyal oluşumlar olduğu göz önünde bulundurulmaya başlanırsa aile içi “iş bölüşümü ”nün de doğal olmadığı, basitçe varsayılan “çıkar ortaklığı” ve “aile harmonisinin” de aslen “çiftler arası güç eşitsizliği” ve “çıkar çatışması” deyimleri çerçevesinde yeniden inşasının mümkün olduğu görülür. Bu açıdan aile içi iş bölüşümü ve bu bölüşümdeki eşitsizliğin feminist iktisat yazınındaki eleştirisi her iki paradigmanın “geleneksel” anlayışına bir meydan okuma olarak görülebilir:

“Hem neoklasik hem de Marxist iktisat “hane içi eşitsizlik” konusunda neden bu kadar sessiz kalmaktadır? Bir tarafta piyasa-harici üretim üzerine sağlam temelli bir teori sunan ama “çelişki” ile hiçbir ilgisi olamayan, diğer tarafta da sağlam temelli bir “çelişki” teorisi sunan ancak piyasa-harici üretimin dinamikleri ile çok da ilgilenmeyen iki paradigma.” (Folbre, 1986)

Tarihsel olarak neoklasik iktisat, “iktisadi” davranışlar için evrensel bir birey (tüketici, firma) teorisi sunar.  Bu teori, “piyasa” çözümü dışında hiçbir çözümü kabul etmez. Neoklasik dünyada “iktisadi” anlamda bir “istismar” olamaz çünkü yapısal olarak her iki tarafın da yararına olmayan hiçbir işlem gerçekleşmez. Buna göre neoklasik dünyada yapısal bir ayrımcılık da söz konusu değildir.

Neoklasik iktisat kabaca şunu söylemektedir: Eğer “iktisadi” anlamda “kadın” açısından bir eşitsizlik var ise bu durum kadının kendisi tarafından “bağımsız” ve “rasyonel” bir şekilde tercih edilmiştir. Neoklasik modelin temelinde “tercihler doğrultusunda yapılan rasyonel seçimler” varsayımı yatmaktadır ve bu varsayım, tarihsel ve kurumsal hiçbir kısıtı tanımamaktadır. Bu anlamda, neoklasik iktisat kadının eşitsizliğini haklı çıkartmakta, dahası bu eşitsizliğin yeniden üretimine hizmet etmektedir.[4]

Neoklasik iktisadın “ev ekonomisi” alanındaki en önemli başvuru kaynağı, daha sonra bu alandaki çalışmalarından[5] dolayı 1992 yılında Nobel iktisat ödülünü alan Gary S. Becker’dir. Becker (1976) “yeni hane halkı ekonomisi” teorisini  “firma teorisi”ne anoloji olarak kurar. Ancak “hanede” söz konusu olan “açık” (explicit) bir pazar değil, “gizli” (implicit) bir pazardır. “Evlilik” yolu ile kurulan her hanede (marjinal üretkenlikleri tercihleri dolayısı ile farklı) iktisadi bireyler “emek”lerini hanenin tercihi doğrultusunda ev ve piyasa arasında bölüştürürler. Hanenin tercihi deyimi aslen, neoklasik iktisadın dayandığı temeller açısından sorun teşkil etmektedir çünkü piyasada hiçbir “hayırseverlik” tanımayan iktisadi birey piyasa benzeri modellenen hane içerisinde birden “ortak fayda”yı benimsemektedir.[6]

Son aşamada ikilemin “mucizevi” çözümü bulunur: hayırsever diktatör. “Hanedeki her bireyin bir bütün olarak ailenin en yüksek çıkarlarını temsil edecek şekilde davranmasını tüm iktisadi gücü elinde tutan hayırsever diktatör “aile reisi”nden başka kim sağlayabilir ki?”(Evenson, 1976).

Elbette ki feminizm ve Marxist iktisat  arasındaki ilişki feminizm ve neoklasik iktisat arasındaki ilişkiden oldukça farklıdır. Marxist iktisat tarihsel olarak çelişki, güç eşitsizliği ve sömürü ilişkilerinin teorisidir. Marxsit teori, güç ilişkilerinin açıklayıcısı olarak “kadın” üzerindeki baskıyı ve bunun iktisadi yaşamın yeniden üretilmesindeki önemini konu alan feminist iktisadın doğal adresi olagelmiştir.[7] Ancak Marxizm ve feminizmin bu “birlikteliği” feministler açısından çok da “mutlu” bir birliktelik değildir:

“Marxizm ve feminizmin evliliği geleneksel ataerkil evliliği andırmaktadır. Marxizm ve feminizm birdir ve o bir Marxizmdir. Bu anlamda Marxizm ve feminizmin “birliktelik” çabası feministler açısından tatmin edici değildir. Bu birliktelik Marxizmin bakış açısı ile feminist mücadeleyi daha “büyük” ve “kapsayan” mücadelenin, sermayeye karşı mücadelenin içine koymaktadır. Varlığımızı sürdürebilmenin iki yolu vardır. Ya daha sağlıklı bir evlilik ya da boşanma.” (Hartmann, 1981a)

Tarihsel olarak Marx ve Engels’den başlayarak, çoğu Marxist ve sosyalist düşünür kapitalist sistem altında “kadın”ın statüsü ile ciddi biçimde ilgilenmişlerdir.[8] Ancak feminist iktisat açısından evliliği mutsuz kılan nokta Marxizmin “kadın” konusunu ele alışının diğer tüm piyasa-dışı ilişkileri ele alışı ile aynı olmasıdır. Geleneksel Marxist görüşe göre “kadın” sorunu asıl sorun olan “sınıf ” sorununun bir türevidir; hane içi ilişkilerin analizi de sınıflar arası ilişkilerin analizinde kapsanmaktadır. Bu anlamda ayını sınıf içerisindeki kadın ve çocuklarla erkekler arasındaki farklar çoğu zaman geleneksel Marxist teorinin  dışında kalmıştır (Hartmann, 1981b).

Benzer şekilde “ev içi üretim” de temel gereksinimleri karşılayan üretim olarak, piyasa üretim döngüsünün devamında “ikincil” konumdadır. Bu anlamda geleneksel bakış açısına göre ev içi üretim “iktisadi” sayılmaz. (Folbre, 1986). “Hane içi üretim” etrafında dönen tartışmalarda Marxist-feminist iktisatçılar, kadın emeğinin “ikincil” kalmasının kapitalist sistemde sermaye birikimi, emeğin yeniden üretimi ve sınıf çatışması açısından “gerekliliği”ne dikkat çekmektedir. Aynı şekilde “cinsiyete bağlı iş bölümü”nün feminist bakış açısından analizi işçi sınıfı ailesinde erkek ve kadın arasında varsayılan “mutlu” ve “doğal” iktisadi çıkar birliğini eleştirmektedir. (Roemer, 1982). Dahası, Marxist-feminist bakış açısından ataerkil sistem de kapitalist sistem gibi kendi dinamikleri olan bir sistemdir ve bu iki sistem birbirini beslemektedir.

İktisadi analizin tarihi ne bakıldığında çok “genç” sayılabilecek feminist iktisat kendi bakış açısı ile, özetlenmeye çalışılan “geleneksel” paradigmaları “toplumsal cinsiyetin farkında” bir disiplin yaratma konusunda etkilemektedir. Marxist-feminist iktisatçıların çalışmaları ve neoklasik iktisadın yeni  “hane içi güç eşitsiliğine dayalı pazarlık modelleri” bu etkileşime örnek sayılmaktadır. (Manser ve Brown, 1980; Parsons 1984) Ancak feminist iktisat kendi bakış açısı ile gerçek dünya ve teori arasındaki ilişkiyi kurmada kendi ajandasını yaratmaktadır.[9] Bu noktada belki de ilk adım feminist iktisat teorisine “yumuşak” cinsin ürettiği “yumuşak” teori olarak bakmaktan kurtulmaktır.

 

 

Referanslar:

 

Abelda, R. (1997), Economics and Feminism, New York, Twayne Publishers.

Becker, G. (1976), The Economic Approach to Human Behavior, Chicago, The University of Chicago Press.

Evenson, R. (1976), “On the New Household Economics”, Journal of Agricultural Economics and Development, 6, 87-103. 

Ferber, M.A. ve J.A. Nelson (1993), “Introduction: The Social Construction of Economics and the Social Construction of Gender”, içinde,  Ferber, M.A. ve J.A. Nelson (ed) , Beyond Economic Man, Chicago, The University of Chıcago Press.

Folbre, N. (1986), “Hearts and Spades: Paradigms of Household Economics”, World Development, 14 (2), 245-255.

Hartmann, H. (1981a), “The Unhappy Marriage of Marxism and  Feminism: Towards a More Progressive Union”, içinde, Sargent, L. (ed), Women and Revolution, Boston, South End Press.

Hartmann, H. (1981b), “The Family as a Locus of Gender, Class and Political Struggle: The Example of Housework”, Signs, 6, 366-394.

Klamer, A. (1984), Conversations with Economists: Neoclassical Economists and Opponents Speak Out on the Current Controversy in Microeconomics, Totowa, NJ, Allenheld. 

Koopmas, T. (1957), Three Essays on the State of Economic Science, New York, McGraw-Hill.

Manser, M. Ve M. Brown (1980), “Marriage and Household Decision Making: A Bargaining Analysis”, International Economic Review, 21, 31-44.

Parsons, D. (1984), “On the Economics of Intergenerational Control”, Population and Develoment Review, 10 (1), 41-54.

Roemer, J. (1982), The General Theory of Exploitation, Cambridge, Harvard University Press.

Strassmann, D. Ve Polanyi, L. (1995), “The Economist as a Stroryteller”, içinde, Kuiper E. Ve J. Sap (ed), Out of the Margin, London, Routledge.

Üşür, İ. (2003), “Ekonomi Politik: Zarif Mezar Taşları”, http://www.bagimsizsosyalbilimciler.org/

Wooley, F.R. (1993), “The Feminist Challenge to Neoclassical Economics”, içinde, Humphries, J. (ed), The International Library  of Critical Writings in Economics, Vermont, Edward Elgar.

 

[1] Kuşkusuz bu soru ile ekonomi politik kavram ve arayışları üzerine yapılan tartışmalar birbirinden bağımsız değil. Ancak bu yazı tartışma zemini genişletmekten çok “hane ekonomisi” deyimi çerçevesinde var olan iktisat teorilerine feminist bakış açısını tanıtmayı amaçlamaktadır.

 

[2] “Kadın” ya da “toplumsal cinsiyet”in (gender) iktisat disiplini dışında tutulması tartışmalarında belki de ilk akla gelen ve en açık olan nokta disiplinin inşaasının erkek-egemen bir süreç olduğudur. Tarihsel süreçte disiplinin araştırmacıları çoğunlukla “erkek” olagelmiştir ve bugün de durum böyledir. Feminist iktisat yazınında disiplin içerisinde “kadın” cinsinin hem sayı hem de statü olarak temsili (Ferber ve Nelson, 1993), erkek akademisyenlerin “toplumsal cinsiyet”in temsili üzerine görüşleri ve bunun disiplinin uygulamalarına etkisi (Abelda, 1997, Bölüm 3,4,5) ve iktisat ders kitaplarında erkek-egemen söylemin yeniden üretimi konusunda çalışmalar (Strassmann ve Polanyi, 1995) mevcuttur. Genel olarak bu görüşün hem pozitivist düşünce etkisinde nesnel gerçekliği teorik olarak modelleme iddiasındaki neoklasik iktisat hem de Marxist iktisat tarafından reddedilmesi çok da şaşırtıcı değildir.

   

 

[3] Ancak  sözü  geçen “aile” neoklasik iktisatta orta sınıf aile, Marxist iktisatta işçi sınıfı ailesidir.

[4] Neoklasik iktisatın bu açıdan geniş bir analizi için bakınız, Abelda (1995, Bölüm 7). 

[5] “Mikro-iktisat analizinin sınırlarını piyasa-dışı davranışları da kapsayacak şekilde geniş bir insan davranış kümesini de içine alacak biçimde genişlettiği için.”

[6] “Ortak fayda” görüşünün neoklasik iktisat açısından teşkil ettiği problem için bakınız, Arrow (1963).

[7] Tarihte feministler bir yandan da doğal Marxist ve sosyalist aktivist olagelmişlerdir. Marxist teorinin feminist iktisat üzerindeki etkileri için bakınız, Abelda (1995, Bölüm 8).  

[8] Bu ilgileniş “kadın tartışması”na kendine has bir isim verilmesine de neden olmuştur: “Kadın sorunu/sorusu”.

[9] Feminist iktisat ajandanın ana maddeleri için bakınız, Wooley (1993).

 

Yorumlar