2018’de feminizm en büyük silahını, savunmayı kuşanıyor

2017 kadınlara hep aynı şeyi öğretti: Biz kadınlar, bu yıl, kadın düşmanlığının çamurunda büyüttüğümüz öfkemizi dayanışmayla karınca hayatta ve sağlıklı kalabildiğimizi, kadının kadını dinlediği gibi kadının kadını savunabileceğini ve zaten de ancak kadınların kadınları savunduğunu öğrendik

2018’de feminizm en büyük silahını, savunmayı kuşanıyor

Ama ne yıldı! Kadınlarla başladı, kadınlarla bitti… Bu yüzden, 90 yıldır “yılın adamlarını” seçip duran ünlü Time dergisi bile, 2017’de “yılın kişisi” unvanını, sanat ve siyaset dünyasının güçlü adamlarının faili oldukları cinsel taciz ve saldırıları cesaretle açığa çıkartan #MeToo (Ben de) hareketine katılarak “Sessizliği Bozan” yüzlerce kadına verdi.  

Doğruya doğru! Ne 2017 sessiz bir yıl, ne de sessizliği bozanlar #MeToo eylemcilerinden ibaretti! “Genel ahlak, aile, din, geleneksel değerler, vatan, millet, kalkınma ve Sakaryanamus, annelik, çok çocuk ve hatta aşk…” Tüm bunları ve fazlasını diyerek şiddeti, tacizi ve kadın katliamlarını ve kadın düşmanlığına dayalı her türlü hak gaspını dayatan tüm iktidar sahiplerinin yüzüne karşı, yeryüzünün bütün enlem ve boylamlarında hep bir ağızdan “edepsizce” haykıran bir kadın korosunun sesi tüm dünyayı tuttu; bu sesi sağır Sultan bile, mecburen, duydu. “Hayır hayır demektir; Hayır artık yeter; Hayır buraya kadar! “Hayır”, dünyanın itaatsiz tüm kadın dillerinde yıl boyu aynı anlamı çoğaltıp durdu: “Hayatlarımız ve tercihlerimiz hakkında özgürce karar alma hakkımızı terk etmiyoruz! Büyükannelerimizin 19 ve 20. yüzyıllarda başlattıkları bir işe 21. yüzyılda devam ediyoruz!” Bu büyük kadın korosunun sözünü en güzel yorumlayansa, yine bir “büyükanne”, Angela Davis oldu: “Bizler tarihin kolektif özneleri olduğumuzu ve tarihin de internet sayfaları gibi silinemeyeceğini biliyoruz”. 

Bu yüzden, dünyanın en saygın İngilizce sözlüklerinden biri sayılan Merriam-Webster 2017’de, bir yıl öncekine göre yüzde 70 daha fazla aranan bir sözcüğü “yılın sözcüğü” seçti: “feminizm”. Aramaların ilk kez yılbaşındaki Kadın Yürüyüşü esnasında sıçrama yaptığını açıklayan sözlük, sıçramaların “Damızlık Kızın Öyküsü”nün yayınlanması ve #MeToo hareketi sonrasında yeniden arttığını belirterek sözcüğün sözlük anlamını da verdi: “Cinsiyetler arası siyasal, ekonomik ve toplumsal eşitlik kuramı” ve “kadınların hakları ve çıkarları lehine yapılan örgütlü faaliyetler” 

Yani bu yıl feminizm mi moda? Moda demişken, dünyanın en cafcaflı moda dergilerinden birinin, Cosmopolitan’ın feminist bir kadın yazarına kulak verince, soruyu şöyle de sormak mümkün oluyor. Kadınların cinsel organlarını ulu orta ellemekle böbürlenen birinin ABD başkanı; müftülük nikâhına isyan eden kadınlara “isteseniz de istemeseniz de” diye bağıranın tek adamcıkların başı olduğu bir dünyada feminizm nedir? Cosmopolitan yazarı, yazısına bu soruya yanıt vermeyi kolaylaştıracak bir başlık atmış: “Kadınların Sevimlilik Kaygısı Bir Yana Attıkları Yıl”. Kısaca diyor ki: Kadın hareketinin yeterli olmasa da önemli başarılar elde ettiği 2000’li yıllarda feminizmin ana akım ve pop kültürde moda haline geldiği günler artık sona erdi.  Şimdi feminizmin modaya da kendisini sevimli bir ana akım siyaset gibi göstermeye de ne ihtiyacı, ne imkânı var. Kadın tacizcisi cahil odunların zeki, çalışkan ve nitelikli kadınlara üstün geldiği bir anda, öfke tek sağlıklı tepkidir. Tuz buz edilmek istenen bütün parçaları yeniden bir araya toplamaya başlayacağınız bir anda, öfke tek sağlıklı tepkidir. Tepedeki adama öfkeliyiz. Çünkü bu ülkede kadın düşmanlığı en tepeden pişiriliyor ve her cinsel tacizin, her şiddet eyleminin, her ıslığın, rahimlerimizi ve vajinalarımızı ve yumurtalıklarımızı yönetmeye dair her girişimin, her tecavüzcü şakanın, internetteki her saldırının ve erkekleri kayıran her eşitsiz davranışın arkasında bu nefret ve bu nefretle ilişkili nesneleştirme yatıyor. Ama artık kadınlar da tüm bunlara karşı öfkelerini gösterince sevimsiz olmaktan korkmuyor. Ve bu öfkeden, bugüne kadar görülmemiş ölçüde organik, öfkeli ve kendiliğinden yeni bir hareket doğuyor. Bu, bir dönem öncesinin temiz-takım elbiseli, lobici ana akım feminizmi değil. Bu fazlaca vahşi ve ayağı çamurlu bir hareket, ama böyle bir dünyada, feminizmin ihtiyacı olan da zaten tam bu vahşilik ve bu çamur”.   

Demek ki 2017 kadınlara hep aynı şeyi öğretmiş: Biz kadınlar, bu yıl, kadın düşmanlığının çamurunda büyüttüğümüz öfkemizi dayanışmayla karınca hayatta ve sağlıklı kalabildiğimizi, kadının kadını dinlediği gibi kadının kadını savunabileceğini ve zaten de ancak kadınların kadınları savunduğunu öğrendik. Mersin’de Zelal minibüste yolculuk ederken evlenme teklifini reddettiği erkek tarafından kaçırıldı; herkesin gözünün önündeAma Zelal yine sosyal medyada başlatılan kampanyayla kadın dayanışması sayesinde bulunduİstanbul’da Didem erkek arkadaşıyla beraber gittiği mekânın sahibi tarafından darp edildi; tüm insanların gözünün önünde. Ama gördüğü şiddet sonrasında korkması beklenirken, Didem’in çığlığı tüm kadınların çığlığına dönüştü ve saldırgan tutuklandı. Ankara’da bir kadın evinin önünde kendisini taciz eden saldırganın görüntülerini dahi götürdüğü polisler tarafından baştan savıldı. “Tacizcimi arıyorum!” diyerek attığı tek bir tweetle faili bulmayı başardı! 

Bunlar yeterli mi? Elbette hayır ama kadınların hem birbirlerini hem de haklarını ve tüm hayatlarını kitlesel ve kolektif biçimde savunmalarını sağlayacak bir örgütlenme biçimi için çok önemli ipuçları veriyor. Bu örgütlenme biçimi, feminist öz-savunma bilincini yaygın bir kadın kitle çalışmasının temeli haline getirebilir; kitlesel bir kadın öz-savunmasının somut ağlarını, araçlarını, eylem ve dayanışma biçimlerini yaygınlaştırabilir ve kadınların hayatlarını savunurken ördükleri somut direniş ağlarını kadın düşmanlığını en tepeden pişiren rejimin karşısına da dikebilir.   

O kadın düşmanlığının ülkesini tek bir resim karesi özetliyor: Ümraniye’de bir otelde Duygu, eski kocası tarafından bir otel resepsiyonunda sayısız bıçak darbesiyle öldürüldü; güvenlik görevlisi de dahil insanların gözlerinin önünde.  Hayır efendim, bizim ülkemiz bu olmayacak.  

Eskiden derlermiş ki, “kadın kadının kurdudur”. Hayır efendim, bizim hikayemiz böyle olmayacak, kadınlar kadınları savunacak! Nerede olursa olsun, birbirimizi yalnız bırakmayacağız. Bazen onun çıkaramadığı ses olacağız, bazen attığı çığlığa eşlik edeceğiz erkekliğin kulaklarını sağır edene dek. Ve hemen şimdi, örgütü kuran eylemdir diyerek başlayacağız birbirimizi savunma eylemini örgütlemeye ve savunma eyleminin örgütünü kurmayaO yüzden hemen şimdi, nerede bir kadın düşmanlığı görüp öfken büyürse hiç bekleme; öfkenin içini kavurup yakmasına izin verme! Öfkeni dayanışmaya kat; öfkeni sesine kat; yanı başındaki kadınların elini tutup harekete geç.   

Unutma: Savunduğun her kadında yeniden böyle kurulacak bu ülke.  

 

Yorumlar