Bir ara gözlerimi açtım. “Y” harfine benzemiştim. Yaşamın “Y”si, yolculuğun “Y”si… Güzel olan her şeyin “Y”si. Ama ben o an hiç güzel değildim. Annem elimden sıkıca tuttu. Gözlerimi tekrar sıkıca kapattım. Kendime çok özel bir şiir yazdım.
Temiz olmak? Masum olmak? Açmamış bir gül misali, el değmemiş olmak? Nedir bunlar? Kim buldu bu kelimeleri? Bana hep küçüklüğümde, “Üstün kum olursa kirlenirsin.” dediler. Peki, neden ben büyüyünce bu kelimelerin anlamları değişti?
Merdivenlerde otururken, kendi kendime bu soruların cevaplarını bulmaya çalıştım. Hava çok sıcaktı ama, bedenimin evdeki buzdolabın buzluğundan bir farkı yoktu. Kollarımla kendimi sarıp tekrar düşünmeye başladım.
“Farkım ne şu sokakta gezen insanlardan? Onlar gibi iki elim, iki gözüm, iki ayağım yok mu benim de? Yok, yok onlardan farklıymışım ben. Ben biraz şeymişim kirlenmiş ve şeymişim işte…”
Omzumda bir dokunuş hissettim. Kafamı korkarak çevirdiğimde, annemin yaşlı gözlerini gördüm. “Goncagül, hadi güzel kızım!.” dedi. Anneme sıkıca sarıldım “Anne beni biraz dinlemeye çalış. Bak o zaman her şey çözülecek. Ben kötü bir şey yapmadım. Bana saldırmaya çalıştı, ben de kendimi kurtarıp kaçtım.” Annem benimle göz göze gelmemek için, tüm sihirbazlık oyunlarını oynadı. “Baban ikimizi de bu dünyayı dar eder kızım.” donup kaldım. Ne diyecek kelime bulabildim, ne de arkama bakmadan koşmaya cesaret edebildim. “Peki…” dedim. Annem elimden tuttu. Binaya doğru yürümeye başladık. Merdivenlerden ağır ağır çıktım. Attığım her basamak, ruhumun derinliklerinden bir şeyler kopardı.
Babamın sesi kulaklarımda çınlamaya başladı “Senin etin ne budun ne kızım? Kendini nasıl koruyacaksın? Koruyabildin mi? Namus bu, bir kere gitti mi bir daha geri gelmiyor.”
Annem sert kapıyı, güçlü kollarıyla açtı. Çelik kapının yüzüme çarpıp, merdivenlerden düşürmesini çok istedim. Annem izin vermedi. Hızla binanın içine girmem için beni adeta sürüklüyordu. Kafamı kaldırıp, karşımdaki odanın tabelasına baktım.
“Kadın Hastalıkları ve Doğum”
Babamın, sağ köşede sinirli sinirli yürüdüğünü gördüm. Babama hiç sarılmadım. Nasıl bir duygu olduğunu anlatamam. Ama o an gözlerimden yaşlar süzülerek babamın kollarına koştum.
“ Baba aynı kişiyim yine ben. Sabah işe giden kızınızım. Her sabah çayına iki şeker koyan kızınım. Baba ben senin, güçlü kızınım. Kurtardım kendimi. Bana zarar vermedi” dedim.
Babam dinlemedi beni. Annemin beni yanından almasını istedi. Annem güçlü sıcak elleriyle beni kendisine çekti. Kulağıma “Üç deyince geçecek.” diye fısıldadı. Bir an babamla göz göze geldik.
“Ya temiz olduğunu kanıtlarsın, ya da evlatlıktan reddederim.” der gibi bakmıştı. Yorgun benimle annemin yanına oturdum. Boş gözlerle etrafı incelemeye başladım. Kısık bir ses “ Goncagül” dedi. Annem ve babamın göz göze geldiklerini fark ettim. Annemin çok özel bir yeteneği vardır. Gözleri ile çok güzel konuşur. “On dokuz yaşında genç kız. Yapma!” dediğine emindim. Babam elindeki siyah tespihini, daha hızlı çevirmeye başladı.
Annem arkamda, ben onun önünde odaya doğru yürümeye başladık. Uzaklardan bir şarkı sesi kulaklarıma ilişti.
“Küçüğüm daha çok küçüğüm. Bu yüzden bütün korkularım. Gururum bu yüzden. Bu yüzden çocuk gibi korunmasızlığım. Küçüğüm daha çok küçüğüm. Bu yüzden sonsuz endişem. Savunmam bu yüzden. Bu yüzden bir küçük iz bırakmak için didinmem.”
Doktorun yüzüne hiç bakmadım. Mavi bir önlük giydim. Daha önce televizyonda bile görmediğim bir koltuğa oturdum. Gözlerimi sıkıca kapattım. Yabancı bir el ayaklarımı iki farklı yere koydu. Bir ara gözlerimi açtım. “Y” harfine benzemiştim. Yaşamın “Y”si, yolculuğun “Y”si… Güzel olan her şeyin “Y”si. Ama ben o an hiç güzel değildim. Annem elimden sıkıca tuttu. Gözlerimi tekrar sıkıca kapattım. Kendime çok özel bir şiir yazdım.
Koskocaman dünyanın namusu, iki bacağımın arasında.
Aman! Gizli tut kimse girmesin oraya.
İçimde tanımadığım bir el, tüm dünyamı yönetmeye çalışıyor.
Görmek istiyor.
Benim dünyam!
Ama “Dur!” diyemiyorum.
Kadın mıyım? Kız mıyım?
İçimde bir el, tüm hayatımı benden almaya çalışıyor.
Kimsin sen (!) bile diyemiyorum.
Annemin sesini duyuyorum “Üç deyince geçecek kızım”
“Kimim ben? Tüm bu karanlık eller üç deyince geçecek mi? Bir, iki, üç… Bir iki üç… Üç deyince geçecek!” Bağırarak gözlerimi açtım.”Bir iki üç. Geçti mi?”
Kafam yerde kimsenin yüzüne bakmıyorum. Tanımadığım bir sesin “Temiz” dediğini duyuyorum.
“Sahiden geçti mi? Peki o gün hayatıma açılan yaralar da üç deyince geçer mi?
Yorumlar