Ülkenin kadınlar için, çocuklar için, işçiler için, göçmenler için… yaşanmaz hale gelmesinin sorumluları var. Rahat koltuklarında, plazaların en üst katında, bakanlık binalarında, ... sarayda oturuyorlar. Oturup öfkenin onlara yönelmediği olayları ellerini ovuşturarak izliyorlar.
Dün bazı şehirlerde “ülkemde mülteci istemiyorum” sloganıyla sokağa çıkıp tekbir getirerek Suriyelilerin evlerine saldırılar düzenlendi, dükkanları, araçları yakıldı, Suriyeliler düşmanca saldırılara maruz bırakıldı.
Suriyelilere karşı saldırılar ilk değil! Şimdi neler oluyor? Bu saldırılar karşısında tutumumuz ne olmalı?
Ama önce hatırla!
Bugün 2 Temmuz. Sivas Katliamı’nın yıl dönümü.
Tam da bugün, 31 yıl önce, Sivas’ta Madımak Otel’inde, tekbir getirerek nefretle saldıran güruh tarafından aydınların ve sanatçıların yakılarak katledildiği günde hafızamızı uyanık tutma, unutmama, unutturmama zamanı.
Kitleleri düşmanca şiddet eylemlerine sevk eden bu ırkçı ve gerici hareketler karşısında Türkiye’de, Suriye’de, bütün Ortadoğu’da halkların barış içinde insanca yaşayabileceği bir gelecek hayal etmenin ve onun için mücadele etmenin zamanı.
“Yaşamak görevdir yangın yerinde, yaşamak insan kalarak” çağrısına kulak vermenin zamanı!
Şimdi yaşananlara biraz daha yakından bakalım
Kayseri’de ne oldu?
30 Haziran’da Kayseri’de bir çocuğun cinsel istismara maruz bırakıldığı haberiyle Suriyelilere dönük kitlesel linç girişimi başladı. Ülkemizde hangi milliyetten olduğundan bağımsız çocuklar güvende değil! Çocuk istismarına karşı yıllardır mücadele ediyoruz. Diyanetinden bakanlarına çocuk istismarını meşrulaştıracak açıklamaları, istismarcıları cesaretlendirecek mahkeme kararlarını biliyoruz. Faillerin çoğu zaman bulundukları konuma ya da tarikata göre yargılandığını hatta aklandığını da biliyoruz. Kayseri’de fail neyse ki yakalandı. Hak ettiği cezayı almasını istiyoruz. Ancak Kayseri İl Emniyet Müdürü’nün “Buradaki mağdur şahıs Türk değil” demesini de istismarı bahane edip bölgede yaşayan Suriyelilere yönelik ırkçı şiddet eylemlerini de kabul etmiyoruz. Erkek şiddetine, çocuk istismarına karşı mücadelenin yolu failin kimliğini, kim olduğunu ayırt etmeksizin şiddetle, erkeklerin kadınlar üzerindeki sistematik egemenliğiyle yani patriyarkayla tavizsiz bir şekilde mücadele etmekten, şiddeti ve istismarı önleyici politikalar geliştirmekten, failleri cezasızlıkla ödüllendirmemekten, çocukları ve kadınları koruyan yasalar çıkarmaktan ve onları eksiksiz uygulamaktan geçer. Göçmenlere karşı ırkçı saldırılardan değil.
Bu konuda geçen yıl sosyal medya linçine uğrayıp ayrıntılı bir flood hazırlamıştık.
https://x.com/kadinsavunmasi/status/1661040204914872320
Erkek şiddetine ve çocuk istismarına karşı herkesi birlikte mücadele etmeye çağırıyoruz.
Suriye’de ne oldu?
Kayseri’de yaşananlardan hemen sonra Suriye’de Erdoğan iktidarının beslediği cihatçı grupların Türk bayrağını yaktığı, TSK araçlarına saldırdığı, Türkiye’den giden tırları taşladığı görüntüler gelmeye başladı. Kısa sürede konunun Kayseri’deki saldırılar değil Erdoğan’ın Esad’la “normalleşme” açıklamaları olduğu açığa çıktı. Suriye’yi yakından takip eden gazeteciler daha önce de Ankara-Şam normalleşmesi gündeme geldiğinde benzer saldırıların olduğunu aktarıyor. Saldıranlar Suriye’nin kuzeyinde AKP iktidarının desteklediği, eğittiği, donattığı gruplar. ÖSO grupları! Yeni adlarıyla Suriye Milli Ordusu! Türkiye’nin 50 binden fazla Suriyeli militanı eğittiği ve maaşını ödediği söyleniyor. (https://www.ft.com/content/a14241de-8dbf-4a69-b064-2991f5992503) Gazeteci Hediye Levent’in anlatımıyla; “kaçakçılık başta olmak üzere maddi güç edinmiş, normalde bir hiçken elindeki silah sayesinde sözü dinlenir hale gelmiş on binlerce erkek”. Bu cehennemi yaratanların başında Türkiye’yi yönetenler geliyor.
Suriyeli göçmenlere düşmanlıkla sokaklara çıkanlar “Türkiye’nin Suriye’de ne işi var”, “ülkenin kaynakları neden cihatçı çeteleri eğitmeye harcanıyor”, “bu çetelere neden silah sağlanıyor” diye soruyor mu hiç? Biz soruyoruz! Peki, bu soruyu soranların, AKP’nin Suriye politikasını eleştirenlerin, ifşa edenlerin hakkında davalar açıldığından, tutuklandığından haberleri var mı?
Şam’da Emevi camiinde namaz kılacağız lafıyla simgeleşen fetihçi politikadan kala kala bu cihatçı çeteler ve savaş nedeniyle Türkiye’ye sığınmak zorunda bırakılan milyonlarca Suriyeli kaldı!
Mülteci sorununun sorumlusu mülteciler değil!
Dün gece Suriye’nin kuzeyinde ÖSO gruplarının saldırıları karşısında bazı illerde göçmen düşmanlığıyla sokaklara çıkıldı, Suriyelilerin evlerine dükkanlarına saldırılar düzenlendi.
Türkiye devleti göçmenlerin haklarını ve canlarını korumakla sorumludur.
Türkiye’nin de parçası olduğu emperyalist savaş politikalarının sonucunda göç etmek zorunda kalan insanlar hedef alındı. Sosyal medyada göçmenleri hedef gösteren her paylaşım da niyetinden bağımsız bu ırkçı, şovenist kitlesel linç hareketlerine güç taşıdı.
Suriye savaşının ortağı olan AKP iktidarı “Geri kabul anlaşmasıyla” AB’den para alarak Türkiye’yi Avrupa’nın göçmen deposuna, göçmenlerin deyimiyle “büyük hapishane”ye dönüştürdü. Mülteci haklarını hiçe sayarak, patronların istediği çok ucuz iş gücünü de bu sayede elde ettiler. Dün istifa eden bakan Mehmet Özhaseki boşuna “Suriyeliler giderse sanayi batar. Sanayimizi onlar ayakta tutuyor” dememişti.
Göç neden olur? En çok insanlar yaşadıkları yerlerde yaşayamaz duruma geldiyse, ekonomik ve sosyal olarak hayat koşulları bozulduysa, savaşla yeri yurdu yıkıldıysa olur. Bu sorunu çözmek istiyorsanız soruna sebep olan politikaların karşısında olursunuz. Yapılacaklar belli;
- Suriye’de savaş politikalarının son bulması
- Bölgede Kürtlerle barışçıl ve demokratik bir çözüm
- Avrupa’ya göçmen girişini engellemek için Türkiye’yi göçmenler için hapishaneye çeviren anlaşmaların iptali
- Ucuza kölece çalıştırmaya karşı sendikalı, sigortalı, insanca ücretle, grev ve toplu sözleşme haklarının tanındığı çalışma koşulları
- İnsan hakları ve mülteci hakları konusunda tavizsiz olmak
Ülkenin kadınlar için, çocuklar için, işçiler için, göçmenler için… yaşanmaz hale gelmesinin sorumluları var. Rahat koltuklarında, plazaların en üst katında, bakanlık binalarında, … sarayda oturuyorlar. Oturup öfkenin onlara yönelmediği olayları ellerini ovuşturarak izliyorlar.
Bu gerçeğe kulaklarınızı tıkayıp ırkçıların değirmenine su taşımayın.
Saray iktidarına, onun savaş politikalarına karşı mücadeleyi yükseltelim. Göçmenlerin hakları için dayanışma köprülerimizi kuralım.
Herkes için eşit, özgür, barış içinde bir yaşam istiyoruz!