Kadınlar özsavunma eğitimleri ile “öfkelerinin ve bunun ifade edilmesinin önüne geçen ‘kadınsılığın’ bilincine vardıkları” bir dönüşüm yaşıyor, özsavunma eylemlilikleriyle “kadınsılığı yapı sökümüne uğratarak” güçlü, kuvvetli ve yetenekli yeni bir kadın imgesini inşa ediyorlardı. Özsavunma ve yeni fiziksellik, saçını ve etek boyunu kısaltan, kamusal alanda içki ve sigara içen ve kendisini savunma yetenekleriyle kamusal ortamlarda boy gösteren bağımsız bir kadın kimliğinin parçasıydı.
Tarih boyunca kadınlar erkek şiddetine karşı kendilerini savunmak için çeşitli araçlar ve yöntemler kullandılar. Bu yöntem ve araçlar, kadından kadına yüzyıllar boyu aktarıldı, birçok feminist örgütlenmeye ilham verdi. Osmanlı’da kocalarını zehirleyen kadınlardan, Nevin Yıldırım ve Çilem Doğan’a, Gulabi Gang’dan Mujeres Libres’e, Zapatistalardan Pembe Panterler’e uzanan bir özsavunma tarihimiz var. Bugünse tüm küre kadınların direniş hareketiyle sarsılırken neoliberal patriyarkal kapitalizme karşı feminist özsavunma hareketi inşa etmenin zorunluluğuyla karşı karşıyayız. Bu zorundalıkla beraber şu soruları sorarak yola çıkıyoruz: Bugün kadınların bireysel erkek şiddetine karşı özsavunma pratiklerini yapısal şiddetin karşısında kolektif özsavunmaya nasıl çevirebiliriz? Bugün neoliberal öznenin karşısında feminist toplumsallık yaratmak mümkün müdür? Feminist özsavunmayı neoliberal patriyarkal iktidarı hedef alan bir programın parçası olarak nasıl örgütleyebiliriz? Özerklik, özbakım, özsaygı ve özbilinç ilkelerini bir mücadele ilkesi olarak nasıl örgütleriz?
İlk durağımız Sufrajet hareketi
“Sahada bir Sufrajet ordusu olacaktı. Bu tamamen gönüllü bir ordu ve kimse burada kalmak zorunda değil.” (Emmeline Pankhurst)
ABD ve İngiltere’de gelişen kadın oy hareketi, günümüzde yaygın olarak Sufrajist hareket adıyla anılsa da, Sufrajist terimi 19.yy başlarında siyahların oy hakkına atıf yapan bir terim olarak yaygındı. 20.yy başlarından itibarense terim tamamen kadınlara oy hakkı hareketi tarafından kullanılmaya başladı. Sufrajistler bildiri dağıtımak, halka açık konuşmalar, yürüyüşler yapmak gibi “şiddet dışı” yöntemlere bağlıydılar. Sufrajet terimi ise kadın oy hakkı Sufrajist hareketin İngiltere’deki özel ve militan bir parçasını ifade ediyordu. İngiltere’de 19. yy boyunca genel oy hakkı için mücadele eden 17 farklı kadın örgütünden oluşan şemsiye hareketin barışçıl ve anayasal sınırlar içerisinde kalan yaklaşımlarının işe yaramadığının anlaşılması sonrasında, WSPU’nun (Women’s Social and Political Union-Kadınların Sosyal ve Politik Birliği) döneminin başlamasıyla yaygınlaşıyordu. WSPU’nun, uzun süredir kadınların sözünü ve taleplerini görmeyen hükümet karşısında doğrudan eylemi tercih eden bir örgütlenme biçiminin olması, harekete katılan kadınlara Sufrajet adının verilmesine sebep oldu. “Sufra-jet” eki ilk kez Britanyalı bir gazeteci tarafından, 1906 yılında kadınların mücadelesini aşağılamak için “oy hakkı militancıkları” anlamında kullanıldı. Ancak kadınlar kelimeyi bir nevi yapı söküme uğratarak oy hakkı mücadelesinden doğru yeniden tanımladılar. (Aynı bizdeki “çapulcu veya ibne” kelimelerinde olduğu gibi.)
Aynı yıllarda hem ABD hem de İngiltere’de kadınlar arasında özsavunma eğitimlerinin de-Beyaz Saray’ın avlusunda Rooseveltlerle birlikte halka açık judo eğitimi yapabilecek kadar- yaygınlaştığını görebiliriz. Çok yaygın yapılmasının bir sebebi annelerin bedenini iyileştirmek, daha sağlıklı genç kadın fizikleri oluşturmak gibi çeşitli amaçları içerisinde barındıran yeni kadın ‘fizikselliği kültürünün’ popülerlik kazanmış olmasıydı. 20.yy başlarında kadınların spor yapması ve kadın bedeninin fiziksel idmanlara katılmasına ilişkin kabuller giderek değişiyor ve eşitlik mücadelesinin bir parçasına dönüşüyordu. Muhafazakâr erkekler “kadınların erkekçe tutumları ve maskülen yöntemleri taklit etmeye çalışmasını” uygarlık karşıtı bir tutum olarak lanetlerken, kadınlar bedenlerinin ve doğalarının spora veya şiddete yatkın olmadığını söyleyen bu saldırıları göz ardı ederek “evdeki doğal yasalara meydan okuyan” yöntemlere yoğun bir ilgi gösterdiler ve bu “erkekçe yöntemleri” öğrenme çabalarını sürdürdüler. Yaygın özsavunma eğitiminin diğer bir sebebi ise yüzyıl sonlarında kapitalistleşme ve kentleşmeyle birlikte kadınların güvensiz bir kamusal alanda fiziksel saldırı ve tecavüz tehlikesi karşısında tek başlarına, erkeklerin koruması olmadan var olmanın yollarını aramaya başlamalarıydı.
İşte WSPU tam da böylesi bir dönemde Sufrajet hareketinin yaygın özsavunma eğitimlerini kadınlara oy hakkı talebi etrafında politikleştirerek örgütlemeye başladı.
Kadınlar oy istemekle kalmadı, onu almaya niyetlendiler!
WSPU, çalışmalarına başladıktan sonraki ilk birkaç ay içerisinde, oy hakkı karşıtları ve polisin saldırılarıyla yüzlerce Sufrajet yaralandı, dördü öldü. Tutuklamalar sonraki yıllarda da kitlesel biçimde devam etti.
Bu durum hem hareketin militanlarını, Sufrajetleri korumak, hem de çalışmanın devamlılığını sağlayabilmek adına özsavunma ihtiyacını ortaya çıkardı. Oy hakkı hareketinin bir parçası olan Edith Garrud, 1909 yılında kendisi jiu-jitsu eğitmeni olarak hareketin bu ihtiyacını karşılamak adına jitsu eğitimlerine başladı. Jiu-jitsuyu veya onun bir biçimi olan Bartitsu’yu seçmelerinin önemli bir sebebini Emmeline Pankhurst, “Henüz polisle eşit hale gelmedik. Polis jiu-jitsu biliyor. Size de jiu-jitsu öğrenmenizi tavsiye ediyorum” cümlesiyle açıklıyordu.
“Söz değil eylem” sloganını yükselten Sufrajet hareket, oy hakkı mücadelesinin karşısına çıkan şiddet aygıtlarını geriletebilecek yetenekleri kazanarak hareketin gerçekçiliğini ve güvenilirliğini de sağlamaya çalıştı. Sufrajitsu adını alacak olan jui-jitsu, ufak tefek ve silahsız birinin, iri-yarı silahlı saldırganı durdurmasını sağlayan bir teknik olarak kadın oy hakkı hareketinin temel faaliyetlerinden birine dönüştü. Öte yandan hem ABD hem de İngiltere’de orta sınıf kadınlar arasında yaygınlaşan özsavunma eğitimlerinin yanı sıra, vakti ve parası olmayan kadınların da özsavunma eğitiminden yaygın şekilde yararlanabilmesini sağlamak için gazete, bildiri gibi araçlar yaygın olarak kullanıldı. Bu şekilde doğrudan Sufrajetlerle veya oy hakkı hareketiyle iletişimi olmayan kadınlarda bu eğitimleri alabildiler.
Bodyguard
Kendisi de ufak tefek bir kadın olan Edith Garrud, yaygın jui-jitsu eğitimlerinin yanında, başlıca görevleri açlık grevi yapan Sufrajetlerin yeniden tutuklanıp hapse atılmasını önlemek ve hareketin önderlerini saldırılardan korumak olan 30 kadından oluşan özel bir Bodyguard ekibini kurdu. Edith Garrud eylemlere birebir katılmıyor, Bodyguard’ın eğitimini disiplinli bir şekilde sürdürerek, özsavunma taktikleri konusunda yaygın propaganda yapma görevini de sürdürüyordu. “Amazonlar” olarak da adlandırılan Bodyguard ekibinin başında, hareketin 1914 yılında polis saldırıları nedeniyle yeraltında çıkartılmaya başlanacak olan The Suffragette isimli dergisinin yöneticiliği de yapan Kanadalı göçmen Gertrude Menzies Harding vardı.
Gizlilik önlemleriyle çalışan Bodyguard üyelerinin eylemlerde kullandıkları yöntemlerde doğaçlama yapmaları tavsiye ediliyordu. Kullandıkları yöntemler uzun eteklerinin altına sakladıkları ağır ahşap iğneli sopalarla eylemlere katılmak, kaburgalarının kırılmasını önlemek için kalın kartonlarla sarılmış pamuklar kullanmak, Winston Churchill’in evinin havalandırma camını patates atarak kırmak, dublör kullanarak polisin saldırı ve tutuklamalarını engellemek gibi çeşitlilik gösteriyordu. Eğitimlerin yapıldığı jimnastik salonu eylem sonrası polise yakalanmadan kaçan kadınlar için sığınak ve “suç aletlerini” saklama işlevi görürken, Garrud düzenli özsavunma derslerini polisin eylemlere katılmak “suçundan” aradığı kadınlara hukuki mazeretler bulmak için de kullanıyordu.
Öte yandan aynı dönemde Garrud, What Every Woman Ougth To Know veya Ju-Jutsu as a Husband-Tamer: A Suffragette Play with a Moral (Her Kadının Bilmesi Gerekenler veya Koca Terbiyecisi Olarak Ju-Jutsu: Ana Fikri Olan Bir Sufrajet Oyunu) isimli tek perdelik bir oyun yazdı. Oyunda kadın kocasının şiddetli yaklaşımlarını Jiu-jitsu kullanarak defalarca alt ederek kadınların kendilerini erkeklere karşı koruyabileceklerini gösteriyordu. Fakat özsavunma, bu sınırlı örnek dışında Sufrafetler ve genel olarak oy hakkı hareketi tarafından, ev içi erkek şiddetine karşı bir yöntem olarak gündem edilmedi. Dönemin kadınlara oy hakkı hareketi, ev içi şiddet meselesini “oy hakkına yönelik potansiyel ittifakları” bozabileceği gerekçesiyle, oy hakkının kazanılması sonrasına ertelemeyi tercih ediyordu.
Sufrajetleri özsavunma hareketi olarak nitelendirmemizin bir sebebi de kadınların bedenleriyle kurduğu ilişkiyi tamamen değiştirmesiydi. Sufrajetler kundaklama, kamu malına zarar, ufak çaplı bombalama, kendini kamusal alanlara zincirleme gibi doğrudan eylem taktiklerinde bedenlerini de doğrudan eylemin aracı olarak kullanıyorlar; tutuklandıkları zaman ise açlık grevine başvuruyorlardı. Bedeni sadece kadınların gücünü sergiledikleri bir araç olarak değil bedenini zincirleme, yol kesme, açlık grevleri ve 1913 yılında Emily Davison’ın kral V. George’nin atının önüne atlayarak hayatını kaybettiği eylemde olduğu gibi, aynı zamanda temel talebi genel oy hakkı olan siyasal mücadelelerinin bir silahı olarak da kullanıyorlardı.
McCaughey’in anlatımıyla kadınlar özsavunma eğitimleri ile “öfkelerinin ve bunun ifade edilmesinin önüne geçen ‘kadınsılığın’ bilincine vardıkları” bir dönüşüm yaşıyor, özsavunma eylemlilikleriyle “kadınsılığı yapı sökümüne uğratarak” güçlü, kuvvetli ve yetenekli yeni bir kadın imgesini inşa ediyorlardı. Özsavunma ve yeni fiziksellik, saçını ve etek boyunu kısaltan, kamusal alanda içki ve sigara içen ve kendisini savunma yetenekleriyle kamusal ortamlarda boy gösteren bağımsız bir kadın kimliğinin parçasıydı.
Sufrajet hareketinin sönümlenişi
1.Dünya savaşı gündemiyle birlikte WSPU’da da savaş yanlısı tutum alanlar ve almayanlar arasında ayrışmalar başladı. Hareketin önderlerinden Emmeline Pankhurst doğrudan İngiliz hükümeti yanlısı bir tutum alırken, kızı Sylvia Panhurst açıkça savaş karşıtı bir tutumu benimsedi. Sylvia’nın, 1912’de Doğu Londra’da WSPU’ya bağlı faaliyete başladığı dönemde bu ayrışma keskinleşti, Doğu Londra Federasyonu’nu oluşturarak savaş karşıtı bir yerden oy hakkı mücadelesini yürütmeye devam etti. Sylvia ayrışmada kendi durdukları tarafı şöyle açıklıyordu:
“Oy hakkının temel ilkesi, her birimizin kendimize ve birbirimize yardım edecek bir güç payına sahip olmasıdır. Daha ayrıcalıklı birkaç kişinin diğerlerine yardım etmesi, öğretmesi ve büyüklük taslaması fikrine doğrudan zıttır. Şüphesiz, biz Sufrajistler, her bireyin hem yönetmede hem de hizmette paylaşım hakkına sahip olduğu ilkesine inandığımız için ve uzun ve acı bir deneyimle her tür hükümet biçiminin — niyeti ne kadar nazik olursa olsun — tiranlık olduğunu öğrendiğimizden oy hakkı için savaşıyoruz.” (Sylvia Pankhurst, WD, 8 Mart 1914)
Bir diğer savaş karşıtı Sufrajet ise Helena Swanwick’ti. Erillik ve militarizm arasında bağ kurarak, savaşın erkeklerin aptal ve kanlı bir oyunu olduğunu söylüyordu. Savaş karşıtı anti-militarist kadınların erkeklerle beraber çalışması gerekmediğini, kadınların kadınları örgütlemesi ve kadın gibi düşünmelerini sağlaması gerektiğini düşünüyordu.
Sufrajet hareketi bu tarihsel krizinin içinden çıkamayarak sönümlendi. Bodyguard ekibi de Emmeline Pankhurst’ün Britanya hükümetini destekleme kararının ardından militan sufraj hareketlerine son verme kararıyla birlikte dağıtıldı. Aynı dönemde hareketin The Suffragette isimli dergisinin adı da Britannia olarak değiştirilse de, dergi polis saldırılarından kurtulamadı.
İngiltere’de 1880’lerden itibaren yerel konsey seçimlerinde oy kullanabilen kadınlar, 1918’de 30 yaş üstünde ve asgari mülke sahip olan kadınlara verilen kademeli oy hakkına kavuştular; 1928’de ise oy hakkı tüm yurttaşlara verildi.
Sufrajet hareketinin bugünün feminist özsavunma mücadelesi açısından en önemli çıktısı, kadınlar bakımından gerçekçi ve güvenilir bir hareket inşa edebilmesidir. Türkiye’de her gün kadın cinayeti yaşanırken, devlet dahi yaşanan şiddeti saymayı bırakmışken, erkek şiddetinin birçok biçimi yaşamlarımızın dört bir yanını sarmışken, feminist hareket kadınların kendilerine aldıkları biber gazının ötesinde neler önerebilir? “Bir kişi daha eksilmeyeceğiz” sloganının bugün kadınların yaşamlarında gerçek bir karşılığının olması için feminist özsavunma mücadelesinin de gerçek bir hareket olarak inşa edilmesi gerekli. Karşımızdaki erkek-devlet şiddetine karşı feminist bir örgütün/hareketin aktif savunma araçları neler olabilir? Patriyarkanın binlerce yıldır silahlandırdığı erkeklik karşısında feminist özsavunmanın bugünkü temel araçları neler olabilir?
Yararlanılan kaynaklar
Wendy Rouse, Her Own Hero, The Origins of the Women’s Self Defense Movement
Wendy Rouse-Beth Slutsky, Empowering the physical and political self: women and the practice of self defense: Women and the Practice of Self-Defense, 1890–1920
Cnythia Cockburn, Feministler ve Barış Hareketleri : “Çifte Militanlığın” Sıkıntıları (feministyaklasimlar.org)
Emelyne Godfrey, Femininity, Crime and Self-Defence in Victorian Literature and Society
The Role of Jiu Jitsu in Women’s Suffrage Gives a Surprising Perspective of these Activists, History Collection
Yorumlar