Trujillo’nun devrilmesinde birçok faktör rol oynadıysa da, bir tarihçinin sözleriyle, “üç kadının bu biçimde korkakça öldürülmesi Dominiklileri Trujillo’nun diğer bütün suçlarından daha fazla etkiledi. Trujillo’nun bu suçunu asla affetmediler”.
Dominik Cumhuriyeti 1950’lerde “La Era Trujillo-Trujillo Çağı” olarak bilinen totaliter bir kabus yaşıyordu. Hiçbir itaatsizliği görmezlikten gelinebilecek kadar küçük ve hiçbir kini yeterince öfkesini giderecek kadar büyük bulmayan bir adam ve kendisine El Jefe (Şef, Patron) diye hitap edilen diktatör Rafael Trujillo tarafından saplantılı biçimde denetlenen ülkenin yurttaşları herhangi bir itaatsizlik ifadesinin mümkün sayılmadığı bir korku iklimine hapsedilmişti. Ta ki üç kız kardeş hem kelimenin gerçek anlamıyla hem de temsili olarak Trujillo’yu tokatlayıp da ülke onların yarattığı örneği takip ederek diktatörü devirme cesaretini bulana kadar.
Bu üç kız kardeşin adı Mirabal kardeşlerdi. Ülkenin görece zengin taşralı bir ailesindendiler. Minerva, Patria, Maria Teresa ve Dede; kız kardeşlerin hepsi Katolik okulunda yatılı eğitim almış, iyi birer evlilik yapmış, çocukları olmuş, kiliseye giden kadınlardı… Kısacası başlangıçta hiç biri iyi birer devrimci adayı gibi görünmüyordu.
Gerçek bir canavar olan Trujillo ise, gizli polisini ve yaygın casus ağını kullanarak ülkenin gözlerini ve ağzını kapalı tutmaya çalışıyordu. Ülkenin en yaşamsal hizmetlerinin çoğunun, radyo, posta servisi, basın, havayolları ve pasaport bürosunun ya sahibiydi ya da bunları doğrudan doğruya kontrol ediyordu. Kendisine karşı çıkanların çoğu açıklanamaz, zalim biçimlerde öldürülüyordu. “Dios en cielo, trujillo en tierra”, gökyüzünde tanrı, yeryüzünde Trujillo, diktatörlüğün sloganıydı.
Ancak Trujillo’nun Mirabal kardeşlerle karşı karşıya gelmesine tam da kendi saldırgan hevesleri neden oldu. Trujillo bütün yönetimi boyunca, gönül eğlendireceği, kaçıracağı ve/veya tecavüz edebileceği, çoğunlukla çok genç yaşlardaki küçük kızları bulabilmek için tüm ülkede “güzel izci” avları düzenliyordu. Bu etkinliklerden birisi sonrasında Mirabal kardeşleri partilerinden birine davet etti. Mirevra hedefin kendisi olduğunu anladı ve teklifi nazikçe geri çevirmeye çalıştı. Ama Trujillo zorlamaya devam edince, diktatörü davetli olduğu partide herkesin içinde tokatladı, ailesini toplayıp partiyi terk etti.
Minevra’nın Trujillo ile kişisel mücadelesi bundan sonra da mecburen sürüp gitti. Minevra parlak bir hukuk fakültesi öğrencisi olmasına karşın, okuldaki ikinci yılında, Trujillo’nun erdemleri hakkında bir konuşma yapana kadar derslere alınmayacağını öğrendi. Yıllar sonra mezun olabildiğinde ise hükümet kendisine avukatlık lisansı vermeyi reddetti.
Trujillo’nun zulmünden Minevra’nın ailesi de fazlasıyla payını aldı. Minevra’nın Trujillo’yu ilk kez reddetmesinden hemen sonra, babası hapsedildi. Zalimce işkence yapıldığı için bırakıldıktan kısa süre sonra öldü. Minevra ile annesi, başkent Santo Domingo’ya yaptıkları bir ziyarette kaldıkları otelde hapsedildiler ve Minevra Trujillo ile yatması halinde serbest bırakılacaklarını öğrendi ve yine reddetti. Annesiyle birlikte otelden kaçtılar.
Trujillo’nun zulmü artarken Minevra ile birlikte diğer kız kardeşler Patria, Maria Teresa ve eşleri de diktatörlüğe karşı birer eylemciye dönüştüler. Ailenin tüm kaynakları diktatörlük tarafından eritilirken ve aile sürekli izlenirken, tüm aile dönüşmeye başladı. Sürgündeki Dominiklilerin Trujillo’yu devirme girişiminin başarısızlığa uğramasının ardından, Mirabal ailesi yarım kalan işi sürdürmeye karar verdi. Sürgündeki Dominik Kurtuluş Hareketi’nin 14 Haziran 1959’daki bu girişiminin ardından aile tüm üyelerinin katıldığı 14 Haziran hareketinin kuruluşuna katıldı. 14 Haziran Hareketinin, bildiriler dağıtıp afişler asarak, halk arasında örgütlenmeler yapıp halkı silahlandırmaya çalışarak ve Minevra’nın mutfak masasında kestane fişeğinden patlayıcılar imal ederek sürdürdükler gizli politik çalışmalar sırasında Mirabal kardeşler, halk arasında Las Mariposas (Kelebekler) kod ismiyle tanınmaya başlandı. Bu faaliyetleri sonrasında 1960 yılında tüm aile hapsedildi ancak Trujillo diktatörlüğünün aptalca hamleleri ve uluslararası baskı nedeniyle kadınlar kısa sürede serbest bırakıldı. Fakat Trujillo, kız kardeşlere karşı gizli bir katliam planı yapmakta gecikmedi.
Mirabal kardeşlere yönelik katliam planı, zalimce ve alıkça bir plandı. Önce Trujillo hapisteki eşlerini dağların tepesindeki uzak bir hapishaneye gönderdi. Üç kız kardeş bunun bir tuzak olduğunu muhtemelen biliyorlardı, dostları gitmemeleri için yalvardıysa da, gitmeye karar verdiler. Ve gerçekten de dönüş yolunda kullandıkları araç bir dağ geçidinde gizli polis tarafından durduruldu. Patria o yakınlardan geçen bir kamyon sürücüsüne bağırarak kim olduklarını ve öldürüleceklerini söyledi ve bunu tüm dünyaya duyurmasını istedi. Patria, “çocuklarımızın bu çürümüş ve tiranca rejimde büyümesine izin veremeyiz. Bu rejime karşı savaşmalıyız, gerekirse her şeyimi, hatta hayatımı bunun için feda ederim” diyen Patria. Tarih 25 Kasım 1960’dı.
Üç kız kardeş o dağ geçidinde öldürüldü. Gizli polis Miraballeri öldürdükten sonra yeniden kendi araçlarına koyarak olaya kaza süsü vermek için aracı bir uçurumdan yuvarladı. Ama parmak izleri ve kız kardeşlerin bedenindeki travma izleri cinayeti açıkça kanıtlıyordu.
Miraballerin öldürülmesi Trujilo’nun devrilmesini hızlandıran bir katliam oldu. Altı ay sonra kendisi de ordu mensubu bir yakını tarafından düzenlenen suikastla öldürüldü. Öldürülmesinden sonra generallerinden biri Mirabal kardeşlerin katledildiğini ve katliama katılan gizli polislerin isimlerini açıkladı. Trujillo’nun devrilmesinde birçok faktör rol oynadıysa da, bir tarihçinin sözleriyle, “üç güzel kadının bu biçimde korkakça öldürülmesi Dominiklileri Trujillo’nun diğer bütün suçlarından daha fazla etkiledi. Trujillo’nun bu suçunu asla affetmediler”.
Sonraki yıllarda Mirabal kardeşler Dominik Cumhuriyetinin kahramanlarına, halk direnişinin ve feminist direnişin simgelerine dönüştüler. Diktatörlük karşıtı faaliyetlere fazla katılmayan ve hayatta kalan kız kardeş Dede, diğerlerinin tümünün çocuklarını yetiştirdi, çocukların birçoğu sonraki demokratik hükümetlerde görev aldılar. Bugün Dominik Cumhuriyeti’ndeki neredeyse bütün kentlerde Mirabal kardeşlerin anısını hatırlatan bir okul, bir sokak, bir işaret var. Ülkenin başkentine kendi adını veren (Ciudad Trujillo) diktatörün devrilmesinden sonra kız kardeşlerin memleketi olan kasabaya da Hermanas Mirabal (Mirabal Kızkardeşler) adı verildi.
Mirabal kardeşlerin öyküsü uluslararası ölçüde tanınırlık kazanırken, 1994 yılında romancı Julia Alveres, kız kardeşlerin öykülerinin zaman içinde kaybolan kimi küçük ayrıntılarını hayali biçimde tamamladığı ilk tarihsel kurgu romanı Kelebekler Zamanı isimli romanda onları anlattı. Roman 2001 yılında Salma Hayek’in başrolünde oynadığı bir filme dönüştü. Ve 1999 yılında BM Genel Kurulu’nda alınan karardan bu yana dünya, öldürüldükleri tarih olan 25 Kasım’ı, Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesi Uluslar arası Günü olarak anmaya başladı.
(The Rejected Princesses sitesinden Kadınlara Sor tarafından çevrildi)
Yorumlar