Kadın Savunma Ağı Yaz Kampı Sonuç Metni: Sabahı beklemiyoruz, her yerde feminist itaatsizliğimizi yükseltiyoruz!

Gelin bu berbat gerçekliği birlikte değiştirelim, yaşamın her alanında kadın savunma ağlarını kuralım, feminist bir dünyaya giden bir mücadeleyi birlikte inşa edelim.

Kadın Savunma Ağı Yaz Kampı Sonuç Metni: Sabahı beklemiyoruz, her yerde feminist itaatsizliğimizi yükseltiyoruz!

Derin ve sonsuz gibi görünen çok yönlü bir krizin ortasında feminist bir dünya hayalinden güç alarak birbirimizin ellerine sıkıca sarılmak için, ‘Haydi bir kamp yapalım! Sabahı bekleyemeyiz bir ateş yakalım’ dedik ve bu arzumuzun gücüyle 3-7 Ağustos 2022 tarihleri arasında İzmir Dikili’de bir kez daha yaz kampımızı gerçekleştirdik. Pandemisi, üretim ve dahi yeniden üretim alanlarındaki krizleri, faşizmin korumasındaki erkek devlet şiddeti ve sonsuz bakım yükü kadın düşmanı bir distopya gibi üstümüze çökerken, sabahı bekleyemezdik. Olağan bir gün doğumunun mümkün olmadığı bir dünyada, ellerimizle yaktığımız ateşle güneşi cesaretlendirmek istedik.

Birçok kez nice zorlukları aşarak yapmayı başardığımız kampımızı, bu kez de 2 yıllık pandeminin ardından gelen çok ağır ekonomik kriz koşullarında gerçekleştirdik. İktidarın baskı araçlarına karşı her biri bir direnişe sahne olan kampımızı bu yıl en çok ekonomik krizin yarattığı yoksullaşmaya karşı direnerek ve dayanışarak örgütledik. Direnerek ve dayanışma sayesinde bir araya gelebilen kadınlar olarak kavuşmamızın hakkını vermeye çalıştık:

Erkek/devlet şiddetine karşı feminist özsavunmamızı; ekonomik krize ve yoksullaştırmaya karşı feminist dayanışmamızı, faşizme karşı mücadele araçlarımızı konuştuk. Feminist grevle, faşizme karşı kadın mücadelesini, örgütlenmeyle ekofeminizmi, vegan mücadelesiyle LGBTİ+ hareketini tek bir büyük feminist dünya hayalinin içinde kaynaştırmaya çalıştık. Her zaman olduğu gibi bu yıl da kolektif eğlencenin özgürleştirici gücünü harekete geçirdik. Krizlerin soldurmaya çalıştığı neşemizi halk oyunları, yoga, Flamenko ve masal atölyeleriyle; beden cinsellik dans çalışmalarıyla canlandırdık. Şiddet ve haklarımız ve feminist özsavunma atölyeleriyle şiddetin kaynağına ve şiddeti durduracak mücadele araçlarımıza yakından baktık; bireysel ve kolektif alet çantamızı gözden geçirdik. Feminist dünya hayalimizi kolektif emeğimizle var ederken, karnavelesk bir hareketi, feminist hareketimizi kamp alanında yeniden yaratarak eğlendik ve güçlendik.  Çocuk atölyeleriyle hem yetişkinlerin hem çocukların mutlu olabileceği bir kolektif bakım emeği tecrübesini daha yeşerttik. Kampı var eden arzumuz ve enerjimizle illerimize geri döndük.

Biliyoruz, derin ve sonsuz gibi görünen çok yönlü bir krizin ortasındayız:

Pandemi sonrasındaki iki yılda nelere tanık olmadık ki: Ağırlaşan ekonomik kriz; ağırlaşan ekoloji, gıda ve enerji krizleri, bitmeyen savaşlar, göçler, faşist rejimlerin bu ağır kriz koşullarındaki yeni hamleleri; devlet krizleri; ağır hak gaspları; çürüyerek yıkılan yargı sistemleri; yıkılan eğitim ve sağlık sistemleri; ağır kadın yoksulluğu, ağır kadın işsizliği, ağır cinsiyetçi iş yükü; ağır göçmen ve LGBTİ+ düşmanlığı; ağır erkek şiddeti ve ağır saldırılar.

Ama pandemide ve sonrasında şunlara da tanık olduk: Yeni bitme milyarderler; hep daha fazla kar eden silah, teknoloji ve lojistik şirketleri ve elbette bankalar, finans şirketleri. Onlar daha fazla kar etsin diye sermaye yanlısı faiz ve döviz kuru politikaları; kemer sıkma programları; vergi artışları, savaşlarla daha da yükselen enerji fiyatları, astronomik konut kiraları. Tüm dünyayı saran geçim krizi, yüksek enflasyon, işsizlik, iş olmaktan çıkan işler; ağır bir yoksulluk ve geleceksizlik.

Biliyoruz, derin ve sonsuz gibi görünen bu çok yönlü krize karşı mücadelede yalnız değiliz:

Pandemi ve ağır kriz koşulları, sert yasaklar ve baskı koşulları bile dünyanın yükünü sırtında taşıyanların eylemlerini, isyanlarını, itaatsizliklerini dindirmedi. Pandemiyle birlikte iyice ağırlaşan çift yönlü sağlık krizi, sağlık çalışanlarının isyanlarını tetikliyor; ağır sömürü ve hak gaspından en fazla etkilenen ücretli kadın işçiler isyanlarda ön safları tutarken, evde ücretsiz çalışan kadınlar da patlama noktasına geliyor. Dünyanın ve ülkemizin dört yanında sayısız işçi eylemi, ekoloji isyanı, artan gıda ve enerji fiyatlarına karşı yaşanan ayaklanmalar giderek daha fazla bir kadın isyanı, kadın itaatsizliği görüntüsü kazanıyor. Pandemi öncesinin uluslararası feminist grevlerinin ruhu, pandemide ve sonrasında yaşanan isyanların içlerine doğru yayılıyor.

Biliyoruz, bu derin, sonsuz ve çok yönlü krizin yıktığı hayatlarımızı yeniden kurma gücüne sahibiz!

20 yıllık iktidarıyla alabildiğine çürümüş, yozlaşmış, yıkılmış, talan edilmiş bir ülke yaratan AKP rejimi, kendi varlığını sürdürmek için tüm toplumun, ama en çok kadınların ve LGBTİ+’ların varlıklarını yıkıma uğratıyor. Devlet krizinin, ekonomik krizin, sağlık krizinin, yargı krizinin, erkeklik krizinin, ekolojik krizin ve kelimenin gerçek anlamıyla toplumsal krizin en ağır sonuçları, hayatımıza çok boyutlu bir yapısal şiddet örüntüsü olarak yansıyor.

Yapısal ve cinsiyetlendirilmiş şiddet geçinememek, ay sonunu getirememek; iğneden ipliğe her şey zamlanırken, ücretlerimizin ve gelirlerimizin hızla erimesi, ne kadar çabalarsak çabalayalım hep beş adım geride kalmak demek. Yapısal şiddet işsizlik; tıkanma, yere çakılma ve çıkışsızlık duygularıyla kendimize ve birbirimize yabancılaşmak demek. Pandemiyle birlikte daha da derinleşen ekonomik krizin kadınlar için katmerli bir emek sömürüsüne yol açması demek. Pandemide ilk kadınların işten çıkartılması; evin, ailenin, hayatın tüm yükünün kadınların sırtına yıkılması demek. Bir parçası olduğumuz doğal varlıkların, içinde yaşadığımız gezegenin, hayatımızı kurduğumuz yaşam alanlarımızın sermayenin saldırganlığına maruz bırakılması demek. Hayatımızın savaşlarla, ekolojik yıkımla, yaşamı değil yıkımı yücelten faaliyetlerle kuşatılması demek. Neo-liberalizm, serbest piyasa, özelleştirme, piyasalaştırma, çöken kamusal alan ve kamusal hayat, tüm bunlara gözcülük eden faşist iktidarlar ve bütün bu yapısal şiddet ortamından beslenen ve onu besleyen patriyarkal kapitalizm demek.

Biliyoruz, tüm dünyadaki benzerleri gibi AKP- MHP iktidarı da saldırgan, kadın düşmanı faşist politikalarla bizi bu özel yapısal şiddet ortamına kıstırmayı; bizleri hayatı üreten ve dönüştüren büyük gücümüzden koparmayı; tarihin en rezil ataerkil pazarlıklarına hapsetmeyi amaçlıyor. Bu yüzden en ufak hak arama eylemlerine polis şiddetiyle saldırıyor, sosyal medya operasyonlarına devam ediyor, haksız-hukuksuz tutuklamaları yaygın hale getiriyor, parti kapatmalarını olağanlaştırıyor; dinci gerici çeteleri, tarikatları yanına alarak özellikle kadınlara ve LGBTİ+’lara yönelik toplumsal linçleri, nefret dalgalarını örgütlüyor. İstanbul Sözleşmesi’ni bir gece yarısı feshetme kararını yeni saldırıların kaldıracı haline getirerek, erkeklik indirimi veren yargı kararlarını, cezasızlığı, nefret söylemlerini olağanlaştırmaya çalışıyor.

Pandemiyle, ekonomik krizle, faşizmle olağanlaştırılmaya çalışılan bu rezil ataerkil pazarlıkları; baskı, şiddet ve zorbalıkla kendi gücümüze yabancılaşmayı reddediyoruz. Özyıkıma değil isyana; çaresiz bir kabullenişe değil itaatsizliğe uzanan bir toplumsallığı yaratmaya meydeliyoruz! Dünyanın yükünü sırtında taşıyanların dünyayı altüst edecek bir itaatsizlik potansiyeline sahip olduğunu biliyoruz. Gücümüze ve hayatlarımıza sahip çıkıyoruz! Güneşi doğmaya, kadınları gücümüzü ve itaatsizliğimizi büyütmeye çağırıyoruz. 

Yaşamımızın her alanının ve her anının ekonomik, fiziksel, duygusal, psikolojik, cinsel şiddetle çevrelendiği bir ortamda bu gücün şenliğiyle bağırıyoruz: “Yeter!”. Her bireysel şiddetin arkasında yargısıyla, kolluğuyla, ailesiyle, şirketi ve sermayesiyle aynı yapısal şiddet örüntüsünün var olduğunu biliyoruz. Faşizmin patriyarkal yapısal şiddeti karşısında feminist direnişimizi meşru, olağan, örgütlü bir hareket, bir feminist özsavunma hareketi olarak inşa etmek için kollarımızı sıvıyoruz.

Mücadelemizle kazandığımız, tek adamın kararını hükümsüz sayarak aylarca sokakta savunduğumuz İstanbul Sözleşmesi’ni dayanışmamızla, ilkelerimizle, eylemimizle savunmaya devam edeceğiz. Erkek şiddetinin ve toplumsal cinsiyet eşitsizliğinin karşısına İstanbul Sözleşmesi biziz diyerek çıkıyoruz.

AKP’nin parçası olduğu kirli savaş politikaları ve emperyalist çıkarlar uğruna ülkelerini terk etmek zorunda kalan mültecilerin ve göçmenlerin hayatlarının pazarlık ve nefret konusu haline getirilmesini reddediyoruz. Ekonomik krizin yarattığı öfkenin mültecilere ve göçmenlere yöneltilmesini kabul etmiyoruz. Göçmen kadınları güvencesiz, düşük ücretlerle çalıştıran ırkçı politikaların karşısında ilk adımda göçmen kadınlarla dayanışmayı büyüttüğümüz bir çalışma grubu kurarak, feminist mücadeleyi büyütme sözü veriyoruz.

Yapısal cinsiyetçi şiddetin en önemli dayanaklarından biri haline gelen dinci gerici tezlerin karşısında feminist laiklik bayrağını daha da yükseltme zorunluluğunu hiç unutmadık, bugün bu görevi daha da vurguluyoruz. Diyaneti, Aile İrşad Büroları, cemaatleri, tarikatlarla protokol imzalayan MEB’i ve tüm gerici kurumlar ve politikalar karşısında feminist laiklik bayrağını yükseltme çağrımızı tekrarlıyoruz.

Patriyarkal kapitalizmin gezegenimizi geleceksizliğe sürüklediği; gezegenin yaşamına kast ettiği koşullarda; ekolojik kriz ve doğa yağmasının, gıda kriziyle ve yeniden üretim-bakım kriziyle olan köklü bağını bir kez daha hatırlatıyor ve yaşam için yaşama söz veriyoruz: Ekolojik yıkıma karşı feminist mücadeleyi büyüteceğiz.

Neoliberal patriyarkal kapitalizmin can damarlarını oluşturan üretim ve toplumsal yeniden üretim alanlarındaki gücümüzden beslenen mücadele olanaklarımızı ve potansiyelimizi biliyoruz. Bu mücadele olanaklarının ve potansiyelinin neoliberal faşist patriyarkal iktidarlara ve erkek-devlet şiddetine karşı mücadeleyi merkezine koyan, ırkçılığa, göçmen karşıtlığına, Kürt düşmanlığına, LGBTİ+fobiye karşı mücadele bayrağını yükselten bir feminist itaatsizliğin imkânlarını yarattığını da biliyoruz. Feminist itaatsizliğin somut bir biçimi olarak feminist grevin koşullarını tüm mücadele zeminlerinde tartıştırmaya ve örgütlemeye yöneliyoruz.

Ücretli çalışırken de emeği en çok sömürülenler, ilk gözden çıkarılanlar olduğumuzu ama hak arama mücadelesinde en ön saflarda yer aldığımızı unutmuyoruz. Ücretli emeğin mücadelesine feminist bir içerik kazandırmak, üretim alanındaki mücadeleleri toplumsal yeniden üretimle birlikte ele almak için kadın savunma ağlarını işyerlerinde de yaygınlaştırma çağrımızı yükseltiyoruz.

Günümüz dünyasında feminist analiz olmadan faşizme karşı mücadelenin mümkün olmadığını; feminist hareketin faşizme karşı mücadelenin öncüsü olma potansiyeline sahip olduğunu biliyoruz. Tüm dünya kadınlarıyla birlikte tekrarlıyoruz: ‘Feminista anti-fascista!’

Faşist devlet şiddetinin doğrudan kadınların ve LGBTİ+’ların bedenlerine yöneldiği, cinsel şiddetin devlet tarafından açık bir baskı aracı olarak kullanıldığı, tecavüzcülerin devlet tarafından korunduğu, kadın cinayetlerinin arkasından kontrgerilla, mafya, çete ilişkilerinin saçıldığı, faşizmin kadın, LGBTİ+, Kürt, göçmen düşmanlığı üzerinde yükseldiği, dinci gericilikle beslendiği berbat bir gerçeklik içinde yaşıyoruz. Bu gerçekliğin içerisinde bu saldırıların temelini oluşturan araçları/dinamikleri karşısına alan bir feminist siyasetle dikilmek gerektiğini biliyoruz. Faşizme karşı mücadeleyi feminist mücadelenin örtük değil açık konusu, feminist hareketi mücadelenin örtük değil açık politik öznesi haline getirecek bir mücadele ve ittifaklar politikasını feminist laiklik, anti-şovenizm ve feminist dayanışma ilkeleriyle hayata geçirmek için kollarımızı sıvıyoruz.

Sabahı beklemiyoruz, feminist hareketin gücüne, potansiyeline, örgütlenmemize güveniyoruz. Evde, işyerinde, mahallede, okulda, sokakta ürettiğimiz feminist siyasetin yarattığı birikime ve olanaklara sahip çıkarak kadınlara bir kez daha sesleniyoruz: Gelin bu berbat gerçekliği birlikte değiştirelim, yaşamın her alanında kadın savunma ağlarını kuralım, feminist bir dünyaya giden bir mücadeleyi birlikte inşa edelim. Faşizme ve erkek şiddetine karşı kadın savunma ağlarında mücadeleyi büyütelim. Gelin birlikte güneşi doğmaya cesaretlendirelim.

Yaşasın feminist dayanışmamız, yaşasın feminist özsavunmamız!

Yorumlar