Bizi kuşatmaya çalıştıkları yerde, erkek ve devlet şiddeti karşısında, yalnız ve savunmasız olmadığımızı ilan etmenin, kadın dayanışmasıyla ve feminist direnişle sokakları özgürlüğe kanat çırpan kelebeklerin pistine çevirmenin tam zamanı zamanı
Bilindiği gibi, 1930’lu yıllarda Dominik Cumhuriyeti askeri darbe ile Trujillo diktatörlüğüne geçer. Rafael Trujillo iktidarda olduğu sürece tüm ideolojik aygıtları seferber eder. Yüksek makamlara yakınlarını getirir, siyasi karşıtlarının çoğunu ya tutuklar ya öldürtür. Yandaşlarına çağrı yaparak hedef gösterir. 31 yıl boyunca ülkeyi faşist bir diktatörlükle yönetir. Lakin faşizmin, baskının, zor kullanmanın olduğu her yerde bir direniş doğar. Dominik’te üç kızkardeş Patria, Minevra, Maria… Rafael Trujillo’nun ülkenin en büyük sorunlarından biri olarak tarif edeceği Mirabel Kardeşler olarak bilinen Clandestina Hareketi, Dominik’te faşizme ve erkek egemenliğine karşı direnişin timsali olmuştur. Mirabel Kardeşler diktatörlüğün kurucu dinamiklerinden biri olan şiddete, politik erkek şiddetine karşı feminist bir direniş göstermişlerdir.
Bu direnişle özdeşleşen 25 Kasım Kadına Yönelik Şiddete Karşı Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’ne doğru giderken dünya çapında 2016’dan beri büyüyerek süren kadın eylemlerine tanıklık ediyoruz. İngiltere’de kadın belediye işçileri “eşit işe eşit ücret” talebiyle Britanya’nın gördüğü en büyük grevlerden birini gerçekleştirirken, ABD’de kadınlar cinsel saldırı faili yargıç Brett Kavanaough’ın Trump tarafından Senato adayı olarak gösterilmesi üzerine Senato’yu kuşatıyor. Brezilya’da faşist ve kadın düşmanı başkan adayı Bolsonaro’ya karşı kadınların yürüttüğü kitlesel kampanya ve eylemler tüm dünyada ses getiriyor. Bunların yanı sırada kadınlar her yerde gerek erkeklerden gerekse devletten gördükleri şiddetin her biçimine karşı mücadele ediyor.
Bu kararlılığın çeşitli tezahürlerini Türkiye’de görüyor ve yaratıyoruz. Geçtiğimiz günlerde bir lisede öğretmeni tarafından taciz edilen arkadaşlarının açtığı dava üzerine #TacizVarSesÇıkar diyen liseliler dersleri boykot ederek tacizci öğretmenin açığa alınmasını sağladı. Trabzon’da bir çocuğun maruz bırakıldığı cinsel istismarın ardından kadınların sokaklarda gerçekleştirdikleri eylemler ile fail tutuklanarak yargılanmaya başladı. Yine geçtiğimiz günlerde Kadıköy’de eğlendikleri barda erkekler tarafından taciz edilen kadınlar Kadıköy’ün tüm sokaklarını inleterek geceleri, sokakları, meydanları ve mekanları terk etmeyeceklerini ve tacizsiz, şiddetsiz mekanlar için mücadele edeceklerini duyurdu. İş ve rol arkadaşı Efecan Şenolsun tarafından tacize uğrayan oyuncu Elit İşcan yaptığı açıklamayla susmayacağını ve kadınların yaşadığı şiddetin toplumsal bir sorun olduğuna işaret etti. Oyuncu Ahmet Kural tarafından şiddet gören müzisyen Sıla’nın da susmayacağını söyleyerek şikayetçi olması üzerine Ahmet Kural hakkında üç aylık uzaklaştırma kararı verildi. Böylece kadına yönelik şiddetle ilgili birçok mitin sorgulanmasını sağladı.
Kadınların gündelik yaşamlarında maruz kaldıkları erkek şiddetine karşı mücadeleleriyle kazandıkları hakları ise Erdoğan faşizmiyle günden güne kısıtlanmaya çalışılıyor. Boşanma Komisyonu Raporu’nda yer alan saldırılar rejim değişikliğinin ardından yasal ya da fiili uygulamalar olarak karşımıza çıkıyor. 6284 sayılı kadına yönelik şiddetin önlenmesine dair kanun bir süredir iktidarın ve medyasının hedefinde. Henüz bir yasal değişiklik dillendirilmese de fiili olarak yasanın altı boşaltılıyor ve kadınlar şiddete karşı hukuki yönden savunmasız bırakılmaya çalışılıyor. Yakınlarda sunulan GREVIO Türkiye raporunda da yer aldığı gibi devlet görevini yerine getirmiyor ve kadınların mağduriyetlerini önlemiyor. 3-5 Kasım tarihleri arasında gerçekleşen 21. Sığınaklar ve Kadın Da(ya)nışma Merkezleri Kurultayı’nda birçok farklı ilden bir araya gelen kadınların deneyimleri de kadına yönelik devlet şiddetinin altını çiziyor. İktidar tarafından özellikle dillendirilen bir gündem olarak nafakanın yeniden düzenlenmesi şimdilik bir çalıştay ile sınırlı kalmış olsa da “mağdur babalar” ile yaratılan algı yönetimi devam ediyor. Kadınların nafaka hakkının gasp edilmesi ise devletin kadınlara uyguladığı ekonomik şiddetin bir tezahürünü oluşturuyor. Ezcümle mevcut devlet şiddeti kadınları erkek şiddetine karşı savunmasız ve yalnız bırakıyor.
Diyanet’iyle, medyasıyla, ülkeyi sürüklediği ekonomik krizle, savaş ve baskı politikalarıyla, yargısıyla ve çıkarmaya çalıştığı yasalarıyla Erdoğan faşizmi kadınların hayatlarını ve haklarını hedef alıyor. Bir yandan her birimizin gündelik yaşamda karşılaştığı erkek şiddetiyle mücadele etmesi, diğer yandan haklarımızı ortadan kaldırmaya çalışan rejime karşı kolektif olarak mücadele etmemiz gerekiyor. Ancak bizi kuşatmaya çalıştıkları yerde, erkek ve devlet şiddeti karşısında, yalnız ve savunmasız olmadığımızı duyumsamamızın ve bunu ilan etmenin tam vakti. Tam da kadın dayanışmasıyla ve feminist direnişle sokakları özgürlüğe kanat çırpan kelebeklerin pistine çevirme zamanı.
Gelin, şiddet karşısında kendimizi ve birbirimizi savunabileceğimiz, birlikte güçlenebileceğimiz kadın savunma ağlarımızı memleketin bir ucundan diğer ucuna örelim.
Gelin 25 Kasım’da feminist isyanımızı büyütelim.
Gelin 25 Kasım’da hayatımız ve haklarımız için “Bir aradayız, birlikte güçlüyüz, buradayız” diyelim.
Yorumlar