1979 İran Devrimi, o dönemde bir ulusun kadınlarının saçlarının kitlesel biçimde örtülmesini kazanım olarak ilan eden din adamlarınca çalınmıştı. Kamusal alanda o zorunlu başörtüsünü çıkarıp saçlarını kesen İranlı kadınlar, teokratların ve kadın düşmanlarının onlardan çaldığı anlatıyı ve devrimi geri alıyor. İranlı kadınlar kelimenin gerçek anlamıyla kendi ataerkilerinin zulmünün simgesini ateşe veriyor. Peki sen neyi ateşe veriyorsun?
Kapak görseli: Christian Mang/Reuters
Kadınların ayaklanmasını uzaktan izlemek heyecan verici, değil mi?
Özellikle de bu kadınlar, yaşadıkları berbat durum seni susturmak için kullanılan kadınlar olduğunda.
“Oradaki kadınları destekliyorum ama buradakileri değil” şiarını benimseyen erdemlilik örneği ABD’li Senatör Marsha Blackburn, “İran’daki kadınlar öldürülme korkusu yaşamadan istediklerini giyebilmeli” diyerek övünüyor.
Marsha, beyaz Hıristiyan teokrat kadınların ikiyüzlülüğünün Birinci Örneği. Evet, Marsha doğru ve Amerikalı kadınlar da tutuklanma, kelle avcıları tarafından takip edilme, tetikte olma ya da bunun için öldürülme korkusu olmadan kürtaj tedavisine erişebilmeli.
Ah, bir diğer erdemlilik örneği olarak da, burada özgürlüğü hiç mi hiç umursamayıp, “orada özgürlükleri için ölen İranlılar” için endişesini dile getirmeye cüret ederken bir yandan da burada Amerikalıların ölmesine neden olacak, tam da özgürlüğün anti-tezi olan ulusal bir kürtaj yasağı talep eden Senatör Lindsay Graham’a bakın.
Marsha ve Lindsay, İran’daki teokratları işaret ediyorlar çünkü sana benzemeyen teokratları görmek daha kolaydır.
Ancak, size benzeyen ve benzemeyen teokratların aynı ahlak kitabına uyduğunu anlamak gerekir: Arzuyu ve bedenlerimizi kontrol etmek. Daha yalın bir ifadeyle: Kontrol etmek.
Zorunlu başörtüsü.
Zorunlu gebelik.
Bu, bir “hangi ataerki daha kötüdür” yazısı değil. Bu size hediye ettiğim bir “her yerde ataerkiyi yok et” el bombası. Bu bir “Damızlık Kızın Öyküsü” de değil, gerçek hayat. Bu bir yeter artık bi uyan çağrısı çünkü beyaz olmanın seni beyaz üstünlükçü ataerkiden kurtaracağı yanılsamalarıyla oradan oraya sürüklenip duruyorsun.
Oysa hiçbir şey kurtarmayacak.
Beyaz üstünlükçü ataerki sizi Suudi Arabistan veya İran’da değil, ABD’de yaşadığınız için şanslı olduğunuza ikna etti, bu yüzden çoğunuz beyaz üstünlüğünün burada, bu ülkede inşa ettiği teokrasiye yeterince dikkat sarf etmediniz.
Ataerki, Lindsay Graham’ı andıran adamlar olan babalarınıza, kardeşlerinize, kocalarınıza, oğullarınıza benzeyen beyaz adamlar tarafından inşa ediliyordu. Sakallı korkunç koyu tenli adamlar tarafından değil, değil mi?
Ve Marsha Blackburn gibi kadınlar; anneleriniz, teyzeleriniz ve kız kardeşleriniz olan beyaz kadınlar tarafından inşa ediliyordu. Hepsi kırıntılar karşılığında ataerkinin askeri olmaya son derece istekliydi.
Beyaz üstünlükçü ataerki sizi o kadar başarılıyla “Orada yaşamadığınız için şükredin” yanılgısına düşürdü ki, şimdi ve burada olan felakete doğru gözünüz kapalı yürüdünüz.
ABD’deki liberal veya muhafazakâr beyaz kadınlar, Müslüman kadınlar ve Müslüman kadınlara baskı yaptığını düşündükleri şeyleri görme konusunda kendilerine yapılan baskıları görmekten çok daha fazla takıntılı. Koyu tenli Müslüman erkeklerin koyu tenli Müslüman kadınlara yaptığını düşündüğünüz şeylere, kendi erkek arkadaşlarınızın size yaptıklarından daha fazla takıyorsunuz.
Ve şimdi burada koyu tenli Müslüman kadınlar ayaklanıyor, bir devrim başlatıyor, kendi yaşadıkları ataerkinin bir aracını ateşe veriyor, cesaretleriyle bizleri soluksuz bırakıyor ve hala onlarla aynı hayatı yaşamadığınız için şükrettiğiniz kadınları alkışlayarak İran’daki ataerkilliği işaret ederken oturduğunuz rahat koltuklarınızda “Peki ya benim buradaki ataerkim?” diye sorup cümleyi tamamlayamıyorsunuz.
Beyaz liberal kadınlar tercihen oralarda bir yerlerde olan Müslüman kadınları kurtarmak istiyor; beyaz muhafazakâr kadınlar kendilerini Müslüman kadınlardan üstün hissetmek istiyor. Bu nedenle kendilerini kendi inançlarında, Müslüman kadınların zaten yaşaması gerektiğini düşündükleri itaate ve boyun eğişe teslim olmaya zorlayan herhangi bir şey görmeyi reddediyor.
Ve sen de orada değil, burada yaşadığın için minnettarsın. Ama şimdi burası da senin hayatını berbat ediyor. Gelmekte olanın ayak seslerini, gelmekte olduğunu görmedin mi?
Yüksek mahkeme Roe – Wade** davasını birden bire bozmadı.
1979 İran Devrimi, o dönemde bir ulusun kadınlarının saçlarının kitlesel biçimde örtülmesini kazanım olarak ilan eden din adamlarınca çalınmıştı. Kamusal alanda o zorunlu başörtüsünü çıkarıp saçlarını kesen İranlı kadınlar, teokratların ve kadın düşmanlarının onlardan çaldığı anlatıyı ve devrimi geri alıyor. İranlı kadınlar kelimenin gerçek anlamıyla kendi ataerkilerinin zulmünün simgesini ateşe veriyor.
Peki sen neyi ateşe veriyorsun?
1979 yılı İran için önemliyse, burada “Ahlaki Çoğunluğun”*** kurulduğu yıl olarak ABD için de önemliydi. Hıristiyan Sağ ve Cumhuriyetçi Parti ile ilişkili bu beyaz Amerikan Hıristiyan siyasi örgütü, muhafazakâr ve sağcı Hıristiyanları harekete geçirmede ve Roe v Wade’i deviren, onları ABD’yi bugün olduğu yere getirmeyi başaran siyasi bir güce dönüştürmede etkili oldu. Her zaman özündeki beyaz üstünlükçülüğü koruyarak.
İran’ın “ahlak polisinin” teokrasi melaneti üzerine binmiş ataerkisi, kendisini zorunlu başörtüsüyle apaçık ifade ettiği için daha kolayca görülüyor. Ama ABD’deki Hıristiyan bağnazların zorunlu gebeliği de, tam da burada, teokrasinin tepesine binerek inşa edilmiş bir ataerki melanetinden başka nedir ki?
Ve Cumhuriyetçi Parti’nin Güney Stratejisi de güneyli beyaz kadınları ve onların ırk, cinsiyet ve dine olan bağımlılıklarını, tam da beyaz üstünlükçüleri oldukları için, beyaz halkı ABD’nin bu kısmında katı biçimde Cumhuriyetçi ve gittikçe sağcılaşan kanatta tutmak için bir bağlantı noktası olarak kullandı.
Beyaz üstünlükçü ve giderek evanjelist hale gelen ataerki, feminizmin temel bir ilkesine – kürtaj hakkına – karşı zafer kazanan istekli beyaz kadınlardan oluşan bir orduya sahip.
Federal olarak korunan kürtaj hakkına yapılan ölümcül darbe, “kız kardeşlere” aittir. Bunlar, Ataerkinin Askerleri dediğim beyaz, Hıristiyan teröristler, yasa koyucular, başsavcılar, valiler ve yargıçlardan oluşan bir takım olan; Roe v Wade’i yok eden beyaz kadınlardır.
“Ataerkilliğin Askerlerini” size benzediklerinde görmek daha zordur.
Bu aynı beyaz ve Hıristiyan kadınlar, nadiren Müslüman kadınlar gibi analiz edilir, incelenir ve patolojikleştirilir.
ABD’de beyaz ve Hıristiyan olmak varsayılan– zararsız norm – olarak kabul edilir. Beyaz kadınlara, kendi geçim kaynaklarının bağlı olduğu bir ataerki adına özenle çalışmalarını sağlayan hem bir ödül hem de bir tasma olan bir masumiyet atfedilir. Fakat hatırlamaları gereken şey onları incitecektir çünkü hiçbir şey ne onları ne de sizi ataerkiden koruyabilir.
Beyaz kadınların pek dikkat sarf etmemesinin nedeni tam da budur. Beyaz üstünlükçü ataerki onların ataerkisidir. Tıpkı onlar gibi görünür ve konuşur. Koyu tenli adamları ve Siyah adamları tehlike olarak görmek çok daha kolaydır. Beyaz üstünlükçü ataerkinin dikkati her zaman üzerinde tuttuğu, beyaz kadınları kurtarmayı vaat ettiği yer tam da burasıdır.
ABD’de “Müslüman kadınlara nasıl yardım edebilirim” ve “Müslüman kadınlar neden kadın düşmanlığına boyun eğiyor?” diye soran beyaz kadınların, beyaz üstünlükçü ataerkinin kaymağını yiyen ve bunun diğerlerinin canını nasıl yaktığını zerre umursamayan beyaz kız kardeşlerini kafaya takma zamanı çoktan geldi. Etkinliklerime gelip oradaki Müslüman kadınlara nasıl yardım edebileceklerini çünkü bunun buradaki kadınlarla ilgili bir şeyler yapmaktan daha kolay olduğunu söyleyen beyaz kadınlar oldu.
Faşizm bir gecede olmaz. Teokrasi bir günde inşa edilmez. Ve faşist teokratlar kafamızın üstünde ve bacaklarımızın arasında ne olduğuna takmış vaziyetteler.
Bizlerse kafamızın üstündekilerden ve bacaklarımızın arasındakilerden çok daha fazlasıyız:
İran’da kadınlar, başörtüleri de dahil her şeyi yakarak başörtüsünü yürürlüğe sokan teokratlara karşı savaşıyor.
ABD’de kürtaj yasaklarını uygulayan teokratlara karşı savaşan kadınlar ne yapıyor?
İran’daki teokratlara karşı yükselen feminist devrimin ihtişamını ve gücünü izlerken, kendinize ABD’de teokratlara karşı feminist devrimin ne yaptığını sorun.
İran’daki teokratların özgür ve adil seçimler sonucunda göreve geldikleri yanılsaması içinde olan tek bir insan bile yoktur.
Ama Amerika’da durum bu.
ABD’deki teokratlar, birçok beyaz Amerikalının favori adaylarının beyaz üstünlükçü Hıristiyan bağnazlığını arzu ettiklerini çok açıkça gösterdiği özgür ve adil seçimler sonucunda göreve geldiler.
Roe v Wade kararı bu yaz Hıristiyan bağnazlarla dolu bir mahkeme olan Birleşik Devletler Yüksek Mahkemesi tarafından bozuldu.
Roe v Wade, ülkedeki en yüksek mahkeme de dahil diğer Hıristiyan bağnazları mahkemelere yerleştiren son derece sıradan Hıristiyan bağnazlara oy veren son derece sıradan Hıristiyan bağnazlar yüzünden bozuldu.
Roe v Wade kararının bozulması, beyaz Hıristiyan teokratik devriminin en büyük zaferi oldu.
Peki Amerikalıların çoğu bu konuda ne yapacak?
Her şeyi yakıp kül mü edeceksiniz? Alkışladığınız İranlı kadınlar gibi hayatlarınızı riske atacak mısınız?
Bir dahaki sefere, İran’daki kadınlar için durumun nasıl bu kadar berbat hale geldiğini sormak istediğinizde, kendi kendinize beyaz, Hıristiyan bağnazların, Amerikalıların çoğunun desteklediği bir hak olan kürtaj hakkını yok ederek demokrasiyi, tam da kendi bacaklarını kesmek için kullanmasına nasıl izin verdiğinizi sorun. Ve bu hakkın yok edilmesinin diğer birçok yıkımdan sadece ilki olduğunu bilin. Güçlü kuvvetli, beyaz cisgender heteroseksüel bir erkek olmayan herkes, olacaklardan korkmalıdır.
Ne zaman her şeyi yakmaya başlayacaksınız? O lanet olasıca öfkeniz nerede?
Kendi teokratlarınıza karşı kendi feminist devriminiz nerede?
Kendi “ahlak polisi”nize ve onun zorunlu hale getirdiklerine bakın, onu yakıp kül edin ve İran’daki kadınların teokrasiye karşı başlattığı devrime katılın. Orayı işaret etmeyi bırakıp kendi teokratlarınıza parmak sallayın ve ayağa kalkın!
Devrimler tehlikeli midir? Ataerki ve teokrasi daha tehlikelidir.
Her yerde teokrasinin canı cehenneme.
Her yerde faşizmin canı cehenneme.
Her zaman diliminde ve her evrende ataerkinin canı cehenneme.
Bu boku yak! yok et!
*Mona Eltahawy ataerkiyi rahatsız eden feminist bir yazar ve yorumcudur. Bloody Hell! And Other Stories: Adventures in Menopause from Across the Personal and Political Spectrum (Kanlı Cehennem! Ve Diğer Hikayeler: Menopozda Kişisel ve Siyasi Spektrumun Ötesinden Maceralar) başlığıyla menopoz üzerine bir antoloji hazırlıyor. İlk kitabı Headscarves and Hymens: Why the Middle East Need to a Sexual Revolution (Başörtüler ve Kızlık Zarları: Orta Doğu’nun Cinsel Bir Devrime İhtiyacı Var)(2015) ile Ortadoğu ve Kuzey Afrika’daki ataerkilliği hedef almış, ikinci kitabı The Seven Necessary Sins For Women and Girls (Kadınlar ve Genç Kızlar için Yedi Gerekli Günah) (2019) ile de dünya çapında tanınmıştır. Kitap şu anda İrlanda ve İngiltere’de mevcuttur. Röportajları dünya medyasında yer aldı, video denemeleri yapıyor ve “FEMINIST GIANT” başlığıyla bir bülten hazırlıyor. Yazarın İran kadın ayaklanmasıyla ilgili son yazısının Türkçesi için tıklayın: İran’ın Feminist Devrimi- Kadın, Yaşam, Özgürlük
** Amerika’da kürtaj hakkını yasallaştıran Yüksek Mahkeme kararı.
*** Ahlaki Çoğunluk (Moral Majority), 1979’da dini bir lider ve tele-evanjalist Jerry Falwell tarafından muhafazakar sosyal değerleri savunmak için kurulup 1989’da son bulmadan önce, dinci sağın Amerikan siyasetinde önemli bir güç haline gelmesini sağlayan ABD siyasal örgütü. Örgüt, 1960’larda ABD’de gelişen sivil haklar hareketi, kadın hareketi, gay hakları hareketi, yeni cinsel kültür ve okullardaki evrim derslerine karşı mücadele etti; ABD Yüksek Mahkemesi’nin okullarda kurumsal İncil eğitimini ve toplu dua uygulamalarını yasaklayan (School District of Abington Township v. Schemmp) ve yasal kürtaj hakkını onaylayan (Roe v. Wade) kararını başlıca hedeflerinden biri haline getirdi.
Bu yazı Feminist Giant sitesindeki orijinalinden Derman Gülmez tarafından Kadın Savunma Ağı için çevrilmiştir.
Yorumlar