Emperyalist savaşlara karşı mücadele emekçilerin tümünün kurtuluşunu sağlamak büyük hedefi için sürdürülüyor. Bu mücadelenin anlamı öyle geniş kapsamlıdır ki, sadece sınıf bilincine sahip, sömürülen işçilerin davası ve görevi değil aynı zamanda insanlığın özgürlük ve kültüre doğru ilerlemesini hedefleyen herkesin davası ve görevidir.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü deyince aklımıza gelen ilk isimlerden biri Clara Zetkin. Büyük bir krizin içinde ve savaş tehditi altında 8 Mart’a giderken, faşist Nazi rejiminden kaçarak gittiği SSCB’de 20 Haziran 1933’te bir kalp kriziyle ölen Clara Zetkin’in, insanlığı yaklaşan İkinci Dünya Savaşı konusunda uyardığı, 1933 tarihli son yazısını yayımlıyoruz.
“Yeni savaşlara hayır!” Bu iğrenç insan katliamı artık türünün son örneği olmalı! Milyonlarca insandan yükselen bu tutkulu haykırış, 1914-18 emperyalist iktidar mücadelesi esnasında dahi yankılandı. Savaş son bulduktan sonra ise daha da güçlendi: Yakıcı bir ıstırap çığlığı, savaş halindeki ülkelerde hâkimiyeti elinde tutan kapitalistlerin rekabetçi mücadelelerinin neden olduğu korkunç toplu katliamı ve yıkımı ortadan kaldırmaya yönelik bir itham, gelecek adına kutsal bir yemin.
“Yeni savaşlara hayır!” Bu haykırış hem yenilen hem de zafer kazanan ülkelerde pek çok dilde yankılandı, çünkü iki tarafta da insanların büyük çoğunluğu bir daha hiç iyileşmeyecek kişisel yaralardan, tehditkâr bir çehreyle savaşa eşlik eden ve onu takip eden sayısız felaketten usanmıştı.
“Yeni savaşlara hayır!” Güya “anavatanı koruduğuna” dair delice inançla cephede korkusuzca savaşan erkekler söyledi bunu. Bu barış feryadını dudaklarına taşıyan tek neden, katlandıkları müthiş sefaleti ya da gösterdikleri insanüstü çabayı hatırlamaları değildi; aynı zamanda kardeşin kardeşi öldürdüğü bu savaşta yaşanan iğrenç insanlık dışı anların, “düşman” sivil halka karşı yapılan zulmün de mütalaasıydı. Pek çok sanayi ve ofis çalışanı, memur ve usta, savaşın hizmetinde geçen yıllarının ardından acı bir şekilde, mesleki becerilerini ve işten aldıkları zevki tamamıyla kaybettiğini veya döndüğünde yerine kadınların işe alındığını gördü. Pek çok küçük tüccar ve çiftçi evine savaş karşıtı olarak geri döndü; yokluklarında işleri batmış; iflas etmiş, harabeye dönmüştü.
“Yeni savaşlara hayır!”^Bu çağrı sayısız kadından yükselen delici bir çığlık oldu. Düşman birliklerinin istilasıyla ya da evlerini harabeye çeviren, bahçelerini, tarlalarını ve ormanlarını mahveden bomba ve top atışlarıyla savaşın şiddetinin ipinden boşaldığı bölgelerde kendilerinin de kurban olduğu acı ve eziyeti nasıl unutabilirlerdi? Katliam yıllarında “mahfuz cephe arkası”ndaki anneler, uzakta savaşan oğullarının hayatı ve sağlığı için ağlayarak, ıstırap verici bir endişe içinde geçirdikleri uykusuz geceleri hatırladı. Evli kadınlar, ağır bir esaret içinde çocuklarına ekmek götürebilmek ve artan zamanlarında onları eğitebilmek için kölelik ettikleri günleri hatırladı. Tarla sürmeye, ekmeye, biçmeye ve tüm tarım işinin yükünü taşımaya zorlanan yoksul çiftçilerin eşleri, köylerinde kendilerinin dışında çocuklar ve yaşlılardan başka kimseyi bırakmayacak olan yeni savaşları protesto etti. Sanayi, taşımacılık sektörlerinde ve toplumsal etkinliğin diğer dallarında aktif olarak çalışan kadınlar, “ekonomik ve idari cephenin olağanüstü hal yardımcı güçleri” olarak sinir ve kas güçlerinin ölümcül istismarına maruz kaldıkları, yasaların normalde sunduğu pek az korumanın dahi kaldırıldığı şartların geri dönüşünü görmeye hevesli değildi. Özellikle savaş ve cephane sanayindeki kadınlar, işgüçlerinin ve yaşamsal faaliyetlerinin sonuna kadar sıkılıp ellerinden alınmasının yanı sıra bir de bomba ve topları doldururken havaya uçup parçalara bölünme veya öldürücü kimya sanayinin zehirli cehennemlerine kurban olma tehlikesiyle karşı karşıyaydı…
1914-18 Dünya Savaşı, kapitalizmin eğrisinin tarihsel var oluş bakımından düşüşte olduğunu, işçilerin, mülksüzlerin, küçük esnafın ve yaratıcılık gerektiren her çeşit iş sahibinin özgürlüğü önünde, tüm insanlığın daha iyiye doğru gelişmesi önünde aşılmaz bir engele dönüştüğünü, çakan bir şimşek canlılığıyla gözler önüne serdi. Müteakip olaylar da bu suç hükmünü destekleri: hüküm, her şeyi yakıp yıkan dünya iktisadi kriziyle pekişti. Ancak suçlu kapitalizm yabanıl bir sebatla, yaklaşan sonuyla pençeleşiyor. Emperyalist savaşlar, dünya savaşı, burjuvazinin önde gelen grupları tarafından, esir edilip sömürülen kurbanların gözünde mukaddes olması gereken, çünkü büyük mülk sahiplerine altın, güç ve hayatın tadını sınırsız çıkarma olanağa bahşeden toplumsal düzeni korumanın nihai araçları olarak görülüyor. Emperyalist savaşlar, insan kıyımı ve yeryüzünün yıkımıyla eş anlamlıdır. Ama kapitalist sanayinin büyük, “hâkim” önderlerine ne gam! Her yıl milyonlarca işçinin, hayatı uğruna emeğin savaş meydanında ölmesi ya da sakatlanması veya iş gücünün sıka sıka suyunun çıkarılmasının ve yaşamsal ihtiyaçlarının yeterince karşılanmamasının sonucu olarak erkenden mesleki hastalıklara yenik düşmesi onlarda hazımsızlık yaratmıyor. Yönetimdekiler, zaten her halükarda tehlikeye dönüşebilecek gereksiz kalabalıktan birkaç milyonu daha, kardeş kavgasında birbirlerini katletsinler diye emperyalist savaşların devasa mezbahalarına göndermekten neden korksun?
İşçilerin emperyalist savaşlara karşı mücadelesi, kan emici kapitalizme karşı ve sosyalizmin selameti uğruna bir ölüm kalım mücadelesidir. Kapitalizmin köleliliğinin ve yağmacılığının ağır prangalarını daha fazla taşımak istemeyen tüm emekçileri kapsayacak büyük bir birleşme çabasıdır. Mesleki, siyasi, örgütsel veya dini anlayış farklılıklarının araya engel olarak girmesine izin verilmemeli. Emperyalist savaşlara karşı mücadele emekçilerin tümünün kurtuluşunu sağlamak büyük hedefi için sürdürülüyor. Bu mücadelenin anlamı öyle geniş kapsamlıdır ki, sadece sınıf bilincine sahip, sömürülen işçilerin davası ve görevi değil aynı zamanda insanlığın özgürlük ve kültüre doğru ilerlemesini hedefleyen herkesin davası ve görevidir. “Sosyalist dünya özgürlüğü için, sosyalist dünya barışı için” şiarının etrafında, savaşçıların saflarında, sağlam ana taşıyıcıları işçilerden oluşan orduda değerli birer müttefik olarak sıralanacaklar.
Emperyalist savaşlar işçilerin uzlaşmasız, kararlı devrimci sınıf mücadelesinde düşmanlarını yenmek zorunda olduklarına tarihi telkini de güçlendiriyor. İster ulusal çapta olsun isterse uluslar arası, olanca enerjileriyle ileri doğru baskı yapıyorlar; bir tarafta ezilenler, mağdurlar, diğer tarafta her bir kapitalist ülkenin ve kapitalist düzeni oluşturan tüm dünyanın zalimleri, sömürücüleri: Sınıfa karşı sınıf. Gücün ölçüsü karşı güçle alınıyor. Hakikatin bu net bilançosu işçileri, en ufak bir tereddüt veya sakınma olmaksızın tüm güçlerini emperyalist savaşa karşı mücadeleye adamaları için harekete geçirmeli. Kapitalizmin ölümüne ve sosyalizmin toplumsal yaratıcı gücünün ortaya çıkmasına doğru götüren sağlam, alt edilemez güçteki tarihsel gelişimin zafer çağrısı ve yüreklendirici desteği işçilerden yana. Mücadelede, işçiler objektif tarihi ilerleyişin irtifasını idrak etmeliler. Hüküm süren para babalarının arzusuna uygun olarak kapitalizmi hayatta tutmak için yapılan emperyalist savaşlar, eğer işçiler direniş gücünü ve yıkımı için harekete geçme azmini artırırlarsa, kapitalizmi sonunu hızlandırmaya katkıda bulunacaktır. Emperyalist insan katliamlarına ve yeryüzünün yıkımına karşı kararlı hücum, işçilere dünya işçi sınıfının liderliğinde, insanın insanı köleleştirmediği ve sömürmediği bir toplumsal düzeni kurma gücünü verecek devlet iktidarının ele geçirilmesine doğru çok büyük bir adım anlamına gelecektir.
- Yazının Toilers Against the War isimli orijinalinin çevirisi: Aysın Önen, Clara Zetkin, Seçme Yazılar, Derleyen: Philip S. Foner, Note Bene Yayınları içinde.
Yorumlar