Kadın örgütleri ve çocuk hak örgütleri defalarca dillendirdi: Çocuk yaşta evlendirmeler cinsel istismardır ve cinsel istismarın affı olmaz. Devletin görevi, istismarın faillerini “affetmek” değil, bu istismarı önleyici politikalar uygulamaktır
2016 yılında gündeme getirilen ve kadınların baskısıyla geri çektirilen, çocuklara yönelik cinsel istismar suçlarında, failin çocukla evlenmesi halinde cezanın ertelenmesini öngören tasarı, yerel seçimlerin yaklaşmasıyla birlikte AKP iktidarı tarafından yeniden gündeme getirilmeye başladı.
Bu düzenlemeyle, bir defaya mahsus ve geriye dönük olarak, cezaevindeki 10 bin kişinin tahliyesi öngörülüyor. Cebir, şiddet, tecavüz yoluyla ve zorla yaptırılan evlilikler düzenlemenin dışında tutulacak, taraflardan birinin reşit olmaması ve evliliklerinin resmen devam etmesi şartıyla af geçerli olacakmış. Pekiyi o zaman affedilecek olanlar kim ve hangi sebeple cezaevindeler? Amaç yine “erken yaşta evlilikleri” cinsel istismar kapsamı dışına çıkarmak değil mi?
Kadın örgütleri ve çocuk hak örgütleri defalarca dillendirdi: Çocuk yaşta evlendirmeler cinsel istismardır ve cinsel istismarın affı olmaz. Devletin görevi, istismarın faillerini “affetmek” değil, bu istismarı önleyici politikalar uygulamaktır. Açık ki, bu af düzenlemesinin gayesi “mağduriyetleri” gidermek değil; çocuk tanımını değiştirmek, evlilikle meşrulaştırarak çocuğun cinsel istismarının, erken yaşta zorla evlendirmelerin önünü açmak, failleri cesaretlendirmektir.
Bu düzenlemeyi, Ensar Vakfı’nda gerçekleşen toplu cinsel istismar yargılamasında, sadece tek bir faile ağır cezalar verip Ensar Vakfı’nı ve devlet sorumluluğunun üstünü örtmeye çalışan; Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’nde çocuk yaşta hamilelikleri örtbas etmeye çalışan; Diyaneti 9 yaşındaki kız çocuklarının evlenebileceği hakkında fetvalar veren; tüm tarihi cinsel istismar rezaletleriyle geçmiş AKP iktidarı yerel seçimler öncesinde önümüze koyuyor.
Evlilik her şeyi affeder…
AKP iktidarı bir yandan cinsel istismarı meşrulaştırıp örtbas etmeye çalışırken; diğer yanda cinsel istismara hadım, idam tartışmaları yapıyor. Çelişki gibi duran bu iki uç, aslında rejimin aile politikalarının özü ve tezahürüdür. AKP için, “cinsel istismar”, kaç yaşındaki çocukların çocuk sayılacağı ve taraflar arasında evlilik ilişkisi kurulması potansiyeli olup olmadığı, durumu belirleyen asıl kriterler. Bu yüzden iktidar sürekli çocuk tanımını ve rıza yaşını değiştirmek istiyor. Çünkü Erdoğan rejiminde evlilik her şeyi affediyor! Evlilik varsa, aile varsa cinsel istismar da, kadına yönelik her türlü şiddet de, kadın emeğinin sömürüsü de örtbas edilebilir.
Erdoğan rejimi için ailenin tahkim edilmesi politikaları kurucu, vazgeçilmez bir unsur. Boşanmanın önlenmesi komisyonu raporuyla öngörülen düzenlemeler bir bir uygulanmaya çalışılırken devletin tüm mekanizmaları bu doğrultuda biçimlendiriliyor. AKP medyası kadınları şiddetten koruyan 6284 sayılı yasayı hedef gösterirken, şiddete uğrayan kadınlar polis tarafından evine geri yollanıyor. Aile irşat büroları boşanmayı engellemeye çalışırken, kadınların nafaka hakkının kaldırılması Meclis’te çalıştay konusu oluyor. Kadına yönelik şiddet suçlarında yargının kaidesi cezasızlıkken, yaşamlarını savunan kadınlar müebbet hapisle yargılanıyor. Diyanet en yüksek bütçeleri alırken, sığınaklar bütçe olmadığı için yeterli kapasitede ve nitelikte kadınlara ulaşamıyor. Eğitim sistemi ve müfredat cinsiyetçi kabullerle şekillendiriliyor, okullarda çocuklara düğün provaları yaptırılıyor.
Ama kadınlar affetmez!
AKP rejiminin aile politikaları, içinde yaşadığımız neoliberal kriz ve faşizm çağında, erkek egemen devletin uzantısı ve temsilcisi olarak aileye egemen erkeğin ağzına bir parmak bal çalmak için yeniden üretilmeye çalışılan bir kâbustan başka bir şey değil. Sünni-Türk erkeğe, faşizm ve kriz koşullarında sarsılan iktidarının iadesi ve birincil vazifesi annelik sayılan kadının buna zorla itaat ettirilmesi bu kuruntunun aslını astarını oluşturuyor. Eve ekmek getiren saygın tatlı-sert erkekle evinde çocuklarını büyüten hürmetkâr, fedakâr anneli ataerkil uzlaşma modelinin tüm maddi temelleri parçalanırken, bu modelin hayaleti artık sadece dini ve milli referanslarla ve yapısal şiddetle ayakta tutulmaya çalışılıyor.
Ev dışında ücretli çalışsa dahi asli görevi ev işleri ve çocukların bakımı olarak atanan ve pek tabii bu kalıbın hayali klişelerine sığmayan kadınların ıslahı için erkeğin şiddeti meşru bir araç sayılıyor. Çatırdayan bir şeyler, çatlayan zeminler ve tutmayan bir maya var. Kadınlar, tekil ya da kolektif biçimlerde, dayatılan bu hayali yaşama yüksek sesle itiraz ediyor. Boşanmak istedikleri için dayak yemeyi, emeğinin karşılığını istediği için işten atılmayı, yaşam alanlarının talan edilmemesi için polis şiddetini olağan bulmuyor, kabul etmiyor. Kendi yaşamının öznesi olarak harekete geçen kadınlar ataerkinin zeminini çatlatıyor.
AKP’nin kadınları yerel seçimler sonrasında beklenen o büyük krizde bile “sosyal yardıma muhtaç kesimler” saymaktan ibaret aile politikaları ise bu çatlakları tutturmak için baskı, şiddet ve eşitlik karşıtı dinci yaklaşımlar dışında hiçbir araca sahip değil. Sessizliğe aldanmayalım, fırtına yaklaşıyor. Fırtına kuşları okyanuslar tanrıçasının kızlarıdır. Tete, yani büyük deniz nene bize diyor ki şimdi, sığ suları boş ver sen ufka bak: Ataerkiye, krize ve faşizme karşı yaşasın feminist isyan!
Yorumlar