Cinsel Tacizin Politikası – Linda Gordon

Amerikalı feminist aktivist ve tarihçi Linda Gordon tarafından cinsel taciz kavramının feminist hareketin kazanımlarından birine dönüştürüldüğü bir dönemde, 1981 yılında bir cinsel taciz forumunun açılış konuşması olarak kaleme alınan bu klasikleşmiş metin, cinsel taciz teriminin feminist hareketin tarihsel bir kazanımı olduğunu yeniden vurgularken, cinsel taciz kavramı etrafında yapılan tartışmalara yazıldığı dönemden yapılan bir katkı niteliğini taşımaktadır.  

Cinsel Tacizin Politikası – Linda Gordon

Amerikalı feminist aktivist ve tarihçi Linda Gordon tarafından cinsel taciz kavramının feminist hareketin kazanımlarından birine dönüştürüldüğü bir dönemde, 1981 yılında Boston’da bir grup feminist tarafından düzenlenen cinsel taciz forumunun açılış konuşması olarak kaleme alınan bu klasikleşmiş metin, ilk kez Radical America dergisi 15, no. 4 (Temmuz-Ağustos 1981): 7-14’de, sonra #MeToo hareketinin gündeme gelmesi üzerine yeniden yayımlanmıştır. Yazının giriş bölümü, Gordon tarafından, metnin Verso tarafında yayınlanan Where Freedom Starts: Sex Power Violence #MeToo isimli derleme kitapta yer alan düzeltilmiş metne yazılan yeni giriş bölümünden oluşmaktadır. 1981 yılında kaleme alınan orijinal metin, cinsel taciz teriminin kendisinin feminist hareketin tarihsel bir kazanımı olduğunu yeniden vurgularken, ifşa hareketleri sonrasında cinsel taciz kavramı etrafında yapılan birçok  tartışmaya dair yazıldığı dönemden yapılan bir katkı niteliğini taşımaktadır.  

Görsel: Radical America cinsel taciz özel sayısının kapağı

***

Aşağıda, 1981 yılı Şubatında Boston’da bir grup feminist aktivist tarafından cinsel taciz konusunda düzenlenen bir forumda yaptığım açılış konuşmasının hafifçe gözden geçirilmiş hali yer almaktadır. Makalenin orijinali Radical America dergisinin 1981 tarihli cinsel taciz özel sayısında yer almıştır. Bu güncel basım, ikinci dalga feminizmin kadınların güvenliği ve özgürlüğü konusunda uzun süreli bir güvence yaratamadığını ve erkek saldırganlığını destekleyen yeni kültürel iklimi üzüntüyle hatırlamamıza neden olmaktadır.

1981 konuşmasında ele alınan bazı konuları, hem cinsel saldırganlığı teşvik edip meşrulaştıran bir ortamı, hem de buna karşı yükselen kadın isyanını içeren mevcut iklimde yeniden ele almamız gerekiyor.

Öncelikle, şimdi yaygın feminist bir yaklaşım haline gelmiş olan yaklaşım, cinsel tacizin bir iktidar veya hak sahipliği iddiası olduğu yaklaşımı vurgulanmalıdır. Donald Trump’ın kadınları taciz etmekle böbürlenebilmesi ile belgeli yalancılık eğilimi birbirine denk düşmektedir: bu eğilimlerin her ikisi de, “O kadar güçlüyüm ki her istediğimi yapar her istediğimi söylerim, herkes de bu gücü kabul edip buna biat edecek” mesajını vermektedir.

Yine de, meselenin iktidar meselesi olduğunu vurgulayarak, tacizi flörtten ayır etmemiz gerekiyor; on dokuzuncu yüzyıl feministlerinin kadın cinselliğine ilişkin korkularına geri dönmemize gerek yok. Ama flört ile taciz arasındaki çizgi de her zaman belirgin değildir ve bu çizgi insanlar ve farklı koşullara göre değişir. Flört etmek güzeldir. Genelde her iki taraf da bundan keyif alabilir. Flört edenler birbirlerine muğlâk sinyaller gönderebilir. Ama açıkçası, bugün duymakta olduğumuz binlerce şikâyet hiç de muğlâk değildir. Bu şikâyetler tersine, daha az güç sahibi olanın “Dur!” demesini veya “Dur!” diye haykırmasını engelleyen veya faillerin “Dur!” isteğini görmezden gelmesine imkân veren bir güçler dengesizliğini tanımlamakta ve sorgulamaktadır. Başka insanlar üzerinde iktidar ve aşırı hak sahipliği iddiası, sadece cinsiyetçilikten değil, ırkçılık, sınıfsal statü, homofobi, hatta fiziksel güç gibi her türlü eşitsizlikten kaynaklanabilir. Tıpkı genç insanları yetişkinlerden koruyan yasal tecavüz yasaları gibi, tıpkı bazı üniversitelerin daha az güçlü olanları korumak için öğretmen/öğrenci arası cinsel ilişkileri yasaklaması gibi, daha güçlü birinin cinsel eylem teklifine eşlik eden baskının, tecavüz olmasa bile tecavüz benzeri bir saldırganlık olduğunu anlamaya ihtiyacımız var.

İkincisi, taciz, sersemce bir cinsiyetçi şakadan kirli bir şakaya veya bacağınıza dokunan arzulanmayan bir ele… ve buradan tecavüze dek uzanan bir yelpazenin bir parçasıdır.  Bu davranışların en hafif olanı bile bağlamına bağlı olarak taciz anlamına gelebilir ve gerçek tecrübeler sonsuz bir çeşitlilik barındırır.  Hiçbir genelleştirilmiş kategoriler kümesi, tüm olası ihlalleri kapsama olanağına sahip değildir.

Üçüncüsü, cinsiyetçilik cinsel tacizle karmaşık biçimlerde kesişen muazzam bir sorun oluşturmaya devam etmektedir. Başkan Yardımcısı Mike Pence, taciz iddialarına hiçbir kadınla aynı odada yalnız kalmama kuralını, yani kadınları siyasete ve idareye katılımdan dışlama kuralını hatırlatarak yanıt verirken, taciz karşısında sunduğu “çözüm”, mağduru cezalandırmakta ve erkek egemenliğini teyit etmektedir. Pence’nin önerisi, bu önerinin altında yatan ilkeyi; kendisinin kendi saldırganlığını veya abazanca dürtülerini kontrol etme sorumluluğuna sahip olmadığına dair inancını da ortaya koymaktadır. Benimsediği yaklaşım, kadınlara “güvenli” yerlerde kalmalarını emreden mağdur-suçlayıcı Viktoryen talimatların, Geceleri Geri Alma eylemleriyle sürekli olarak sorgulanan ilkelerin devamıdır. (Pence’nin “çözümü” elbette eşcinsel tacizi de görmezden gelmektedir).

Tıpkı 1981’de olduğu gibi şimdi de, tacize karşı cezai uygulamalar talep ediyoruz. Tacizciler yalnızca cezadan korktuklarında duracaklar; seks bağımlılığı tanıları ve tedavi reçeteleri işe yaramaz. Ama tüm taciz eylemi türlerini yasalara ve ceza yargılamalarına tercüme etmek de kolay değildir. Çoğu taciz eylemi mahrem ortamlarda gerçekleştiği için, iddiaları kanıtlamak her zaman mümkün değildir (ama zaten bu bakımdan yararlı kanıtsal standartlara sahibiz; örneğin, mağdurun saldırının gerçekleştiği dönemde olayı bir başkasına da anlatmış olması veya birden çok kadının suçlamada bulunması gibi). Dolayısıyla tacizi durdurmak için sadece yasal çarelere değil, köklü toplumsal ve ekonomik değişimlere de ihtiyacımız var. İhtiyacımız olan değişim, eşitsizliğin azaltılmasını ve özelikle de kadınların iktidar konumlarına dâhil edilmesini içeriyor. Ayrıca tacizi, faillerin utanç ve aşağılanma hissetmesine neden olacak ölçüde damgalayan bir cinsel saygı kültürünü yaratmaya da ihtiyacımız var.

Ama utandırmanın cadı avına, suçlamanın kendisinin yargılama sürecine dönüşmesi veya tecavüzden garip çağrılara veya açık saçık şakalara kadar uzanan tüm taciz biçimlerinin aynı ciddiyete sahip olduğu iddiası geçerli olursa da, başımız dertte demektir. Bin şikâyet içinden birinin bile yanlış olması durumunda –ki bazılarının yanlış olması da kaçınılmazdır- bu tek yanlış, erkeklerin kindar kadınlara kurban edildiği biçimindeki sağcı iddiaları beslemek için kullanılacaktır.

Bu durumda erkeklerin doğru olmayan iddialar üzerinden cezalandırılması mağdurların kendilerine inanılmayacağı biçimindeki korkularını da yoğunlaştırabilir. Kadın düşmanlığı ne kadar büyük olursa olsun, faillerin sadece suçlamalar üzerinden işlerinden veya itibarlarından yoksun bırakılmamasını sağlamak gibi ahlaki bir sorumluluğa sahibiz.  Kendi konuşma özgürlüğümüzü ve eylem özgürlüğümüzü korumak için ihtiyaç duyduğumuz sivil özgürlükler evrensel biçimde uygulanmalıdır. Mevcut siyasal iklim, ceza yargılamasının dışında kalan olaylarda suçlananların haklarına ilişkin “uygun usullerin” belirlenmesini gerekli kılmaktadır.

Cinsel tacizi ortadan kaldırma çabasının en önemli parçası, mağdurların taciz iddialarını güvenli bir ortamda ortaya atabilmesini sağlamaktır ve #MeToo hareketi bu amaca yönelik ileri bir adımdır. Feminist strateji sadece faillerin cezalandırılmasına değil, şikâyette bulunanların misillemeden korunmasına da odaklanmalıdır. Öç almaya çalışan işverenler veya kariyer musluklarının başını tutarak ifşaları misillemeler, örtbas etmeler veya büyük paralarla kapatmaya çalışanlar, çocuk tacizcilerine kol kanat geren Katolik kilisesi hiyerarşisinin aynısını yapmaktadır. Failler kadar faillerin yolunu açanları da hedef haline getirmeliyiz.

***

Bu kamuya açık toplantının varlığı, çoktan kazanmış olduğumuz büyük zaferin bir yansıması. Cinsel tacizin, üstüne örtülen bütün o zararsız şakalaşmalar ve oynaşmalar örtüsü sıyrılıp atılarak ve bunun kadınların haklarının ihlal edilmesi olduğu teyit edilerek zımni erkek ayrıcalıkları kutsal mabedinin dışına sürülüp atılması, kadın kurtuluş hareketinin büyük bir kazanımıdır. Aslında, cinsel taciz artık salt bir hukuksal ihlal olmaktan çıkmış ve birçokları için açık bir adaletsizlik anlamı kazanmıştır. On yıl önce böyle bir kabul mevcut değildi. Aslında, on yıl önce “cinsel taciz” terimi bile bu ülkedeki birçok kişi tarafından kabul edilemez bulunuyordu. Feminist hareketin yeni bir söz dağarcığı üretmesi, basit bir kazanım değildir. Cinsiyetçilik ve cinsel taciz gibi yeni kavramlar ve tecavüz gibi eski kavramlarla ilgili yeni tanımlamalar, bilincimizdeki köklü değişikliklerin simgeleridir. Bu bilinç değişimi, daha iyi bir toplum için kesinlikle herhangi bir maddi veya örgütsel kazanım kadar köklü bir ilerleme biçimini temsil etmektedir; hatta belki daha da köklü bir ilerleme biçimini, çünkü bilinç, politik mücadelenin temelini oluşturmalıdır.

Bu konuşmada iki şey yapmak istiyorum: birincisi, kadınların yaşadıkları tecrübelerin cinsel tacizin ciddiyeti hakkında ortaya çıkardıklarını özetleyerek, bunu tüm politik çalışmalar içinde yüksek öncelikli bir hedef haline getirmenin öneminden söz etmek; ikincisi, elde ettiğimiz zaferlerin yarattığı bazı yeni sorunlara işaret etmek.

Cinsel tacizin evrensel bir tanımı yok; tanım, bazılarını daha sonra ifade edeceğim bazı tartışmalı çıkarımlar içeriyor. İşyeri koşullarında yasal anlamda kovuşturulabilir tacize atıfta bulunan Eşit İstihdam Fırsatları Komisyonu’nun belirli bir tanımı mevcut (1). Burada Boston’da bulunan Cinsel Baskıya Karşı İttifak ise çok daha esnek ve gerçekçi bir tanım sunuyor.

Belirtilmesi gereken noktalardan biri, yanlış davranış tanımının kendisinin de, kadınlar görmek istedikleri muameleye ilişkin daha yüksek standartlar oluşturma yolunda daha fazla güç kazandıkça ve hem kadınlar hem de erkekler kabul edilebilir cinsel davranışlara dair farklı standartlar geliştirdikçe, tarihsel anlamda bir evrim yaşıyor olması.  Kadınların toplumsal nitelik kazanmış heteroseksüel çalışma koşulları tecrübelerine ilişkin en erken kayıtlar, cinsel taciz şikâyetlerini içeriyor. 1820’lerde, Lowell tekstil fabrikasında çalışan kadınlar, tacize itiraz ettiler. Yanlarında kullanılan saldırgan dili (yani bugün belki de kadınlar tarafından bile kullanılan dili) ve ayrıca meslekleri üzerinde iktidar sahibi olan erkeklerin onursuz tekliflerini de taciz kavramına dâhil ettiler. Erkeklerin kadınları taciz etme biçimlerinde hem bir süreklilik hem de bir değişim mevcut.

İkinci nokta, cinsel taciz tanımının, erkeklerin kadınlara gözdağı vermek ve onları kendilerine tabi kılmak için kullandığı yöntemlerin, kelimenin gerçek anlamıyla sonsuz olması nedeniyle, asla tamamlanmış bir tanım haline gelemeyecek olması. Cinsel tacizin önemli bir kısmı kinayelerin, beden dilinin, kaba saba nazarların içine gömülüdür; bunlar kültüre, toplumsal gruba, sınıfa, çağa ve bireylere göre değişiklik gösterebilecek olan jestlerdir. Bu durumun sonuçlarından biri, belirli bir jestin tacizci bir jest olduğunun kanıtlanmasının genelde imkânsız olmasıdır; tacizin tek tek kadınların taciz olarak hissettiği şey olduğu gerçeğini bir ölçüde kabul etmemiz gereklidir; üstelik tacizin ima ettiği tehdit olağanüstü ince ve belirsiz de olabilir. Erkekler kadınlar üzerinde o kadar farklı biçimlerde iktidar kurma olanağına sahiptir ki, yönettikleri cinsel tekliflerin baskıcı bir nitelikte olması için ne patron olmaları gerekir, ne de dolaysız bir tehditte bulunmaları. Bir kadının taciz olarak algıladığı davranışın altında, düşmanca veya hatta küstahça bir niyet yatmıyor da olabilir. Erkekler sık sık kadınların görünüşü hakkında, kuşkusuz güzelliği sahiden de takdir etmekten kaynaklanan sözler sarf ederler; yine de bu sözler kadınların yalnızca birer cinsel nesne olarak görüldüklerine dair hislerini derinleştirebilir ve dolayısıyla onları kendilerini işçiler, arkadaşlar ve dünya hakkında fikirleri olan insanlar olarak ortaya koyma yeteneğinden daha da mahrum bırakır.

Cinsel taciz, yapısındaki bu çeşitliliğe ve tarihsel anlamda geçirdiği değişikliklere rağmen, sonuçları veya daha doğru bir tabirle işlevi bakımından kayda değer bir sürekliliğe sahiptir. Taciz 150 yıl önce, Lowell tekstil fabrikasında, tıpkı günümüzün sigorta şirketlerinde olduğu gibi, kadınların işçiler olarak kendileri hakkında sahip oldukları, erkeklerin kendileri hakkında sahip oldukları ve cinsiyetlerin birbirleri karşısında sahip oldukları bilincin ana öğelerinden birini oluşturuyordu. Kadınların ücretli emek gücü içinde esasen sahici bir yere sahip olmadıkları yaklaşımı, pasif cinsel varlıklar olarak gördükleri muamele ile sürekli olarak yeniden üretildi ve pekiştirildi. Tersine, erkekler, arzu ederlerse ve arzu ettikleri anda cinsel davranışlar sergileyebilen işçilerdir (tam da kendi kendilerini tanımlama hakkına sahip olduklarından erkeklere işçi muamelesi yapıldığından söz edemeyiz).

Cinsel tacizin oluşturduğu modellerin bu sayısız yansımasını ele alırken, ortaya çıkan tüm sonuçları ortaya koymak son derece zor. Kadınların herhangi bir kamusal alandaki öz imgelerini, meşru birer av imgesi olarak kabul etmek zorunda bırakılmaları, kadınların aile evine ait oldukları duygusunu ve dolayısıyla da cinsel eşitsizliğin en büyük kaynaklarından biri olan en temel cinsel işbölümünü sürdürür ve pekiştirir. Bu durum diyelim ki sokaktan geçerken peşlerinden ıslık çalınması kadar az ciddi bir saldırı biçiminin sonucu olsa bile.

Cinsel tacizi üreten yaklaşımlar, bir yandan da, erkekler arasında, sadece sınıf bilincini zayıflatmakla kalmayıp aslında sınıf bilincinin oluşmasının önündeki en önemli engellerden birini oluşturan güçlü bir bağı sürdürür. Buna üstelik bunun aslında oldukça umutlu bir yaklaşım olduğunu da eklemeliyim; daha kuşkucu bir yaklaşımsa, miras aldığımız tarihsel sınıf bilinci yaklaşımının da son derece köklü bir biçimde, yoldaşlık imgesinin ta kendisi değiştirilmeden yoldaşlığa dönüştürülemeyecek olan bir erkekler arası bağa, erkek kardeşliğine yaslandığını söylemek olurdu.

Dolayısıyla, gerek sosyalist gerekse feminist bir bakış açısından bakıldığında, cinsel tacizden daha önemli bir başka genel mesele daha mevcut değildir. Tacizi sorgulamak, tacizi kabul edilemez kılmak, radikal sosyal dönüşüm yaratma ihtimaline sahip olan insanlar arasındaki birliğin önündeki temel engellerden birini sorgulamak demektir. Tacizi sorgulamak aynı zamanda feministlerin hiç sevmediği o erkek egosunun ve erkek-egemen kültürün, başkalarının ezilmesine dayalı o egonun ve kültürün, önemli öğelerinden birinin sorgulanması demektir.

Cinsel tacizi kesin biçimde tanımlama zorluğunun kendisi ise bir mevzi olarak görülmelidir, çünkü tacizle mekanik, yasal veya yüzeysel biçimlerde etkin biçimde savaşılamaz. Kadınlar erkeklere tacize son vermeyi, ezberden öğretemezler. Bunun için onları dünyayı kadınların bakış açısından görmeye çalışmaya zorlamalarını gerektirir; birçok insanda böylesine körleşmiş olan empati yeteneğinin geliştirilmesini gerektirir; farklı bir bakış açısını anlama ihtimalinin önünü tıkayan bütün bu erkekler arası bağlanma modellerinin sorgulanmasını gerektirir.

Cinsel tacizi kadınların erkeklere, erkeklerin kadınlara yaptığı sıklıkta gündeme gelen toplumsal cinsiyetten bağımsız bir olgu olarak görmüyorum. Kadınların da cinselliği tacizkar biçimlerde kullanabileceklerini inkâr edecek değilim; gerçek hiç de böyle değil. Cinsellik kadınların sahip olabileceği az sayıdaki silahtan biridir. Fakat böyle olmasından hareketle, kadınların erkeklere veya kadınların kadınlara yönelik cinsel tacizinin toplumsal bir sorun oluşturduğunu söylemek de saçma olur; tıpkı kadınların işlediği tecavüz suçlarından söz etmenin saçmalığı gibi. İyi mi kötü mü bilmem ama içinde yaşadığımız kültürde kadın cinselliği, ister heteroseksüel isterse lezbiyen kadınlar bakımından, tipik olarak saldırgan bir cinsellik değildir. Üstelik cinsel edimler veya cinsel flörtleşme, birkaç istisna dışında, kadınları egemen iktidardan yoksun bırakan genel erkek üstünlüğü bağlamından soyutlanamaz. Cinsel tacize karşı mücadele, bugün bir ölçüde olduğu gibi, kadın hareketiyle olan bağını kopardığında, bu temel gerçeklerin üzeri örtülebilmektedir. Öyle olunca erkeklerin de kadınlar kadar sık taciz edildiklerini gösteren kamuoyu yoklamalarıyla karşı karşıya bırakılıyoruz.

Bu da bizi ikinci bir genel meseleye, cinsel tacizi yasadışı bir eylem haline getirerek elde ettiğimiz zaferin yarattığı değişimler meselesine getiriyor. Bu zaferin belki de en önemli özelliği, kırılganlığıdır. Bu güçlü anti-feminizm döneminde, cinsel tacizin önünün nasıl yeniden açılabileceğini ve tacize karşı şu anda sahip olduğumuz yasal ve toplumsal silahların nasıl elimizden alınabileceğini anlamak için fazlaca hayal gücüne gerek yok. Yalnızca bu mesele hakkında sürekli tetikte bir militanlık sergileyerek bu silahları elimizde tutmaya devam edebiliriz.

Üstelik feministler olarak, tanımsal sorunlar nedeniyle, sahip olduğumuz silahları nasıl kullanacağımız gibi özel bir sorunla da karşı karşıyayız. Cinsiyetçilikle cinsel taciz arasında kocaman bir kesişme alanı mevcut. Cinsel taciz cinsiyetçiliğin bir parçasıdır; tacizi bu bağlamdan koparmak, önemini ihmal etmek anlamına gelir. Yine de cinsel tacizi, elde ettiğimiz yasal ve ahlaki silahları kullanabilmemizi sağlayacak kesin biçimlerde tanımlamak istiyoruz. “Suç” tanımını bütünüyle öznellik üzerine oturtmakta ısrar ettiğimizde, yani tek tek kadınların taciz olarak hissettiği şeydir taciz dediğimizde, yasal silahlara olan tüm erişimimizi feda edebiliriz. Belki de bir gün hareket olarak cinsiyetçiliğin kendisini suç ilan edebilecek kadar büyük bir güce erişebiliriz; ama henüz o denli güçlü değiliz ve şimdilik “sadece” cinsel tacizin varlığına son vermek için hep birlikte bastırmak yeterli olabilir.

Cinsel taciz hakkında kesin konuşmak istememizin bir nedeni daha var: çünkü biz kadınlar değişiyoruz, daha önce normal diye gördüğümüz muamele biçimlerini kabul etmemeye karar veriyoruz; birçok adamın da sahiden kafası karışıyor. Aslında, birçok erkek savunmaya geçerek öfkeleniyor; birçokları cinsel taciz karşısında oluşan basıncı kişiliklerinin ta kendisinin reddedilmesi olarak algılıyor ve kimliğini dayandıracağı bir başka kaynak bulmaya olan güvenini kaybediyor. Bu da bize, cinsel tacizi, en azından başkalarına açıklayabilmemize yetecek ölçüde inceleme sorumluluğu veriyor. Elbette, erkeklerin bu konudaki vurdumduymazlıkları bizim hatamız değil ve bizim açıklama girişimlerimiz sık sık, belki de çoğunlukla, erkeklerin kadınları taciz etmekten fayda sağlamaları ve dolayısıyla da anlamamaktan çıkar elde etmeleri yüzünden başarısız oluyor. Yine de, bütün bunlardan sonra tüm umudumuz çoğunluğun değişmeye zorlanarak yeni bir normun geliştirilmesi, erkekler ve kadınlar arasındaki kamusal ilişkilerde,  kadınlara bu karşılaşmaların cinsel içeriğini tanımlamaları ve harekete geçirmeleri için daha büyük bir alan açan yeni bir modelin ortaya çıkabilmesi. İster sabırla ister sabırsızca ama mutlaka tekrar tekrar sürekli bunu tekrarlamanın en büyük silahımız olduğunu unutmayalım.

Öte yandan cinsel tacizi kesin biçimde tanımlama ihtiyacı yeni bir risk de üretiyor: tacizi erkek üstünlüğüne karşı verilen daha geniş politik mücadeleden koparma riski. Böyle bir koparma, elbette, tam da, bizim yarattığımız basınç yüzünden cinsel tacizle uğraşmak zorunda kalan hükümetlerin ve diğer kurumların ulaşmaya çalışacakları hedeftir. Kontrolü bizim ellerimizden alarak meseleyi son derece dar biçimde tanımlanmış kimi davranışlara izin vermeyen bürokratikleştirilmiş, mekanik bir usuller kümesine dönüştürmek isteyeceklerdir. Bu tür bir yasalcılık, mağdurların büyük çoğunluğuna yaşadıkları tecrübenin cinsel taciz diye nitelendirilemeyeceğini ve hoşgörü göstermeleri gereken davranışlar olduğunu söyleyecektir. Dolayısıyla kadın hareketi açısından yasal olmayan ve bürokratik olmayan mücadele araçlarına, kendimizin kontrol edebileceğimiz araçlara olan bağlılığımızı sürdürmek yaşamsal önemdedir.

Genelde cinsel taciz eylemleriyle bağlantılı ve özellikle de yasal olmayan, hareket temelli mücadelelerle olan bağımızdan kaynaklanan önemli sivil özgürlük tehditleriyle de karşı karşıyayız. En azından bazı topluluklar içinde kimilerinin itibarı taciz iddiaları nedeniyle yıkıma uğrayabilir. Sivil özgürlüklerle ilgili endişeleri otomatik olarak görmezden gelmenin kadınların çıkarına olduğuna inanmıyoruz, çünkü bu tür korumalar ezilen bir grup olarak bizim için de son derece önemli. Dahası, mağdurların protestosunu teşvik etmek istiyoruz ve kadınların, yapılan bir hata yüzünden birinin hayatını mahvetme sorumluluğu hissetmediklerinde, tacizi çok daha kolayca protesto edebileceklerini düşünüyoruz. Öte yandan, cinsel taciz prosedürleri homofobik bir kampanyanın parçası olarak lezbiyenler ve gaylere karşı da kolayca kullanılabilir. Şu ana kadar açılmış olan cinsel taciz davası kayıtları hükümetin ve kurumların,– ırksal azınlıklar veya solcular gibi- kırılgan sosyal grupların üyesi olan sanık erkeklere karşı harekete geçmesinin daha muhtemel olduğunu göstermektedir. Yine erkeklerin sık sık kadınlarca taciz edildiği iddiasında bulunan sözüm ona istatistiklere bakılırsa, bu usuller heteroseksüel kadınlara, siyah kadınlara veya yine daha kırılgan diğer ezilen gruplardan kadınlara karşı da kolayca kullanılabilir.

Sivil özgürlüklerle ilgili kaygılarımız –resmi veya gayrı resmi- cinsel taciz prosedürlerinin mümkün olduğu ölçüde özel konuşmalarla başlaması gerektiğini düşünmemize yol açmaktadır. Kadın mağdurlardan bu karşılaşmayı tek başına yaşama riskini üstlenmeleri beklenemeyeceğine göre, her durumda taciz mağduru yararına inisiyatif alabilecek, sanığın karşısında durabilecek ve her şeyi riske atabilecek kamusal ve yasal eylemlere başlamadan önce özür dileme ve değişme imkanı sağlayabilecek örgütlenmeler ve destek grupları oluşturulması yaşamsaldır. Dahası, elbette usullerimiz, hiç de özür dilemeyerek, kadınların da hata yapabileceğini kabul etmelidir. Biz de herkes gibi öfkeleniyoruz ve öfkeyle can yakabilme yeteneğine sahibiz. Öte yandan taciz mağdurlarının, adalete ulaşma hakkına sahip sahici mağdurlar olarak nitelenmek için sanki birer melek olması gerektiği biçimindeki varsayım tuzağından da kaçınmalıyız.

Cinsel tacize karşı mücadelenin cinsellik karşıtı bir mücadele haline dönüşmesi veya yorumlanması tehlikesi de mevcuttur. Geçmişte, feminizm haklı nedenlerle cinsel ahlakçılık konusunda farklı eğilimler sergiledi. Cinsel ilişkiler cinsiyetçilikle iç içe geçmiş durumda; cinsiyetçilik yüzünden, erkeklerle kurulan cinsel ilişkiler kadınlar açısından genelde sömürücü, keyif vermeyen ve özgür olmayan ilişkilere dönüştü. On dokuzuncu yüzyılda kadınların ekonomik veya toplumsal anlamda heteroseksüellik dışında çok az seçeneği vardı ve feministler açısından heteroseksüel cinselliği asgarileştirilip aile içinde tutulması gereken bir şey olarak resmetmek anlamlıydı. Yirminci yüzyıl başlarında feminist hareket heteroseksüelliğin kadınlar için de potansiyel bir zevk haline gelmesinin önünü açan yollar aramaya başladı ve son on yıldır ikinci dalga feminizm, lezbiyenlerin de öne çıkmasını kolaylaştırdı. Cinsel tacize karşı kampanyanın amaçlarından biri de, kadınların cinsellikten pasif alıcılar olarak değil, aktif katılımcılar olarak keyif almasını daha imkânlı hale getirmek. Bugün, sağcı anti-feminist karşı saldırılar ahlakçılığı yeniden ihya edip cinsel özgürlüğe baskıcı sınırlar çizmeye çalışırken, feministler açısından cinsellik karşıtı yaklaşımlar sergilememek her zamankinden daha önemli.

Cinsellik karşıtı olmadan cinsel tacizle mücadele etmekse karmaşık bir konu, çünkü cinselliğin kendisi karmaşık bir konu. Keyif verici ve karşılıklı cinsel flört, genelde sataşma içerir ve cinsel arzuları açısından açık davrananların hedef haline getirildiği o eski gelenekler yüzünden, kadınlar bazen evet demek isterken de hayır diyebilir. Ama bu kuşkusuz cinselliğin şiddetle ilişkili olduğu; romansın ve oyunların bile genelde baskıya ve kadınların ikincilleştirilmesine dayandığı cinsiyetçi bir kültürde böyle olmaktadır. İnsan bu durumu biliyor olabilir ama çok az insan tüm cinsel hayatını bu kültürel formların yarattığı kişisel izlerden azade yaşayabilir. Dahası farklı insanlar aynı çağrıları çok farklı biçimlerde tecrübe edebilirler. Yine, neyin taciz olduğuna dair bir ölçüde nesnel ölçütler mevcut olmalıdır. Bu ölçütler kadınları kendi cinsel davranışları konusunda sorumluluk üstlenmeye; neyin bizi tacize uğramış hissettirdiğini yani kontrolümüz dışında olduğunu tanımlamaya ve kendimize ait cinsel flört güdülerimize sahip çıkmaya teşvik etmelidir.

Kadınlar erkeklerin çağrılarına farklı biçimlerde yanıt verebileceğinden, ahlakçılıktan kaçınmak son derece önemlidir. Ahlakçılık ahlakla aynı şey değildir. Ahlakçılık, kültürlerine ve yaşam koşullarına saygı duymadan, kendi standartlarımızı başkalarına dayattığımız bir tür sağcılıktır. Ahlakçılık sık sık cinsel taciz tartışmalarını istila eder. Bazı kadınlar seksi giysiler giydiler diye veya kendilerinin saldırgan bulduğu erkek davranışlarından keyif aldıkları için başkalarını suçlar; bazı kadınlar başkalarının normal bulduğu davranışları kabul etmedikleri için soğuklukla suçlanır. Uzun vadeli hedeflerden biri, tüm kadınların kabul edebilecekleri davranış standartlarını yükseltmek ve bu davranışlarla karşılaşmadıklarında karşı koymalarını sağlayacak özgüvenlerini yükseltmek olabilir. Ama kısa vadede başlangıç noktası her kadının, en azından talepleri başka birinin haklarını ihlal etmediği ölçüde, kendi bütünlüğünün ihlal edilmesi hakkındaki duygularına saygı gösterilmesini sağlamak olabilir.

Bütün bu tartışmanın ana teması, cinsel tacize karşı etkin bir mücadelenin erkek üstünlüğüne karşı genel savaşımdan kopartılmaması gerektiğidir. Burada ortaya konulan kısıtlar kuşkusuz son derece talepkardır: sivil özgürlüklere saygı gösteren; yasal nesnellik iddiasını kaybetmeyen ancak varılacak hükümlerin kaçınılmaz biçimde öznel olduğunu kabul eden; bu durum kişisel olarak can sıkıcı biçimler alsa bile cinsel flörtü değil cinsel tacizi protesto eden ve insanları özelde cinsel taciz ve genelde cinsiyetçilik arasındaki ilişki konusunda eğiten bir strateji üretmeliyiz. Ama bütün bu hedefler aslında tek bir temel amaçtan, dünyayı kadınlar için daha iyi bir yer haline getirme amacından türemektedir. Bu temel amacımıza ulaşmak için meselenin sahip olduğu karmaşıklıkları görmezden gelmemiz mümkün değildir.

Muhtemelen bütün bunları her seferinde akılda tutmamız da mümkün değildir. Ve kimi zaman öfkemizin patlaması gereken anlar da vardır ve bu öfke elbette patlayacaktır. Ama sanırım en azından giriştiğimiz görevin karmaşıklığını ve cinsel tacize karşı kampanyaların dünyayı değiştirme genel feminist perspektifinden kopartılmış konu-odaklı bir reform meselesinde dönüştürülmesinden en fazla zarar görecek olanın yine bizler olduğumuzu kabul etmemiz önemlidir.

Yeni bir topluma dair görüşlerimiz ne denli radikal ve arzu dolu olursa olsun, başlangıç noktamız cinsel tacizin kadınlar açısından kötü bir şey olduğu olmalıdır. Cinsel taciz kadınların işyerlerinde kendilerini rahatsız hissetmelerine yol açar ve emek piyasasında çevresel bir konumu kabul etmelerine neden olur; en kötü mesleklerde katmanlaşmaya devam etmelerini sağlar ve kadınları her biçimde erkeklere tabi kılar. Cinsel taciz kadınları domestik birer varlık olarak tutma, kamusal alanların erkeklere ait olması geleneğini pekiştirme işlevine sahiptir. Hepimizi, özellikle de heteroseksüelleri kuşatan ve bize gerçek birer kadın olmamız için hem cinsel bakımdan çekici hem de fazla cinsel vurgulu olmamamız gerektiğini vazeden o çifte gemleri daha da sıkıştırır. Bu ikili ve çelişkili beklentileri karşılayamadığımız için kendi kendimizi suçlamamıza neden olur. Cinsel taciz kadınlara pasif bir cinsellik tarzını içselleştirmeyi dayatır; bizleri, asla cinsel (ve aynı zamanda cinsel olmayan) tecrübeleri icat eden ve başlatan değil, hep tepki gösteren ve kabul eden bir konuma mahkûm eder. Bu pasif cinsellik, kadınları kendilerini başka açılardan da ciddiye almaktan alıkoyar. İnsan, sürekli olarak görünüşü konusunda iltifatlara hedef olan biriyse üniversitede ciddi bir entelektüel haline gelebilmek son derece zordur. İnsan, bedeninin başkaları tarafından cinsel biçimlerde algılandığının sürekli olarak farkında olmak zorunda bırakılırsa, güçle ve beceriyle kol emeğine dayanan işler yapmak son derece zordur. İnsanın sesi duyulmadığında, siyasal anlamda aktif biri olmak son derece zordur.

Cinsel taciz bir davranış veya tarz meselesi değildir. Temel bir ezme biçimidir ve toplumumuzdaki en yaygın ezme biçimlerinden biridir. Cinsel tacize hoşgörü göstermek kesinlikle özgürlüğü ve eşitliği amaç edinen hiç kimsenin çıkarına değildir. Bu konuya ilişkin yaklaşım ve tacizle mücadele toplam bir feminist analiz çerçevesinde etkin biçimde ileri taşınabilir. Elbette mümkün olan her yerde cinsel tacize karşı yasal ve idari usullere ihtiyaç duyuyoruz ama gücümüzü aslen devlete ve diğer kurumlara yönelterek tacize karşı direnmeliyiz. Cinsel tacizi tanımlamak için, kadınları koruyabilecek tek güvenilebilir gücün, yasal cezalandırma tehdidinin kendisi değil, kadın hareketinin gücü olduğunu anlamak için bu güce tutunmalıyız. O halde birinci hedefimiz kadınların arzu ettikleri davranışlar konusundaki bilincimizi ve her birimizin “bireysel” haklarını kolektif biçimlerde savunma kapasitemizi çoğaltmak olmalıdır.

Notlar

  1. İstenmeyen cinsel eylemler, cinsel eylem teklifleri ve cinsel içerikli diğer sözlü veya fiziksel eylemler, (1) bu eylemlerin gerçekleştirilmesi, açıkça veya zımnen bireyin istihdamın şartlarını veya koşullarını belirlediğinde, (2) bireyin söz konusu eylemi kabul veya reddetmesi söz konusu bireyi etkileyen istihdam kararlarının temeli olarak kullanıldığında veya (3) söz konusu eylemler bireyin iş performansına makul olmayan biçimde müdahalede bulunma veya aşağılayıcı, düşmanca veya saldırganca bir çalışma ortamı yaratma amacına veya etkisine sahip olduğunda, cinsel taciz suçunu oluşturur.

Linda Gordon, Amerikalı tarih profesörü ve feminist aktivist.

https://viewpointmag.com/2017/11/29/politics-sexual-harassment adresindeki The Politics of Sexual Harressment başlıklı orijinalinden ve Gordon tarafından yazılan yeni girişin https://www.versobooks.com/blogs/3676-power-harassment-and-sexism-today adresindeki orijinalinden Çiğdem Çidamlı tarafından Kadın Savunması sitesi için çevrilmiştir.

Yorumlar