Karanlık cephenize pabuç bırakmıyoruz! Unutmuyoruz ve affetmiyoruz! Hele hiç mi hiç helalleşmiyoruz! Artık hayatımızın tek bir gününü dahi tek adam diktatörlüğü altında geçirmek; haklarımızın tekini dahi tek adam diktatörlüğünün karanlık güçlerine gasp ettirmek istemiyoruz! Soracak bir hesabımız, geri alacağımız haklarımız, yaşayacak hayatlarımız, yeniden kuracağımız kentlerimiz, ayağa kaldıracağımız bir ülkemiz; dünyayı yerinden oynatacağımız bir geleceğimiz var.
Tarihsel bir kırılma anından geçiyoruz! Çeyrek yüzyıl boyunca yağmacı neo-liberal politikaları vahşi bir kadın düşmanlığı, zulüm ve en gerici dinci ideolojiler eşliğinde sürdürmeye çalışan; eşitlik, özgürlük ve kardeşlik arzularımızı ayaklar altına alan dinci, neo-liberal bir diktatörlük rejimi tarihsel zamanını doldurdu: Kral Çıplak!
Tarihsel bir kırılma anından geçiyoruz! Çeyrek yüzyıl boyunca itaatsizliğimizle, isyanımızla kadın, emek ve doğa düşmanı diktatörün en korkulu rüyası olan biz kadınlar, şimdi sokaktan aldığımız güç ve sorumlulukla yeniden haykırıyoruz: Diktatör kaç kaç kaç, kadınlar geliyor! Kadınlar sistemli kadın düşmanlığının, pandemide yaşanan büyük yoksullaştırmanın ve toplumsal bir katliama, toplumsal bir sefalete dönüştürülen büyük deprem yıkımının, hayatımızın büyük bir yıkıma dönüştürülmesinin hesabını sormaya geliyor! Burada olanlar ve olamayanlar için!
Çıplak diktatör, bitip tükenen tarihsel zamanını “seçilmiş diktatör” olarak bir kez daha uzatmaya çalışırken, “yasa ve Anayasa-dışı” bir seçim sürecinin belirleyici etkileri altında yaşanan tarihsel bir kırılma anından geçiyoruz. Bu kırılma anında, İstanbul Sözleşmesini hukuksuz yöntemlerle bir gecede fesheden tek adamın adaylığı da aynı hukuksuz yöntemlerle onaylandı. Adayların, partilerin ötesinde, halkı yıkımdan yıkıma sürükleyen bir rejimin oylanacağı bu sürecin ortaya çıkaracağı siyasal sonuçlar hem bizlerin hem de “seçilmiş diktatörün” geleceği açısından yaşamsal sonuçlar doğuracak.
Beş yıl önce “kadın kadını savunur” diyerek yaptığımız çağrıyı, yaşamakta olduğumuz olağanüstü politik koşulları dikkate alarak bir kez daha yineliyoruz:
Bu memlekette seçimin hiçbir zaman sandığa sığmadığını biliyoruz, değiştirme irademize ve gücümüze sahip çıkıyoruz! Bu olağanüstü süreçte “seçmenler” olarak değil, diktatörlük rejimini değiştirme iradesine ve kararlılığına sahip bir mücadelenin gücüyle konuşuyoruz! Tek adamın, 2015’te kaybettiği iktidarı, ülkenin dört bir yanında önünü açtığı kanlı şiddet eylemleriyle nasıl yeniden ele geçirdiğini unutmadık. Ama hayatımıza, haklarımıza ve mücadelemize sahip çıktığımızda oluşan meşru ve kitlesel gücümüzle, bizden çalmaya çalıştıkları hayatımızı nasıl savunduğumuzu da unutmadık! 22 yıldır askeriyle, polisiyle, tarikatıyla, kontrgerillasıyla, eğitim kurumları ve sermayesiyle tüm güç ve kaynaklarını kendi iktidarı yararına gasp eden bir diktatörlüğün bunlardan kolayca vazgeçmeyeceğini biliyoruz. Ama tüm meşruluğunu kaybetmiş bir rejime itaatsizliğin meşru gücünü de biliyoruz. Bu yüzden erkek şiddetine, İslamcılığa, emek sömürüsüne karşı mücadele içinde ördüğümüz feminist özsavunma ağlarımıza ve mücadele ortaklıklarımıza, en çok bu tarihsel kırılma anında ihtiyacımız olduğunu vurguluyoruz.
Diktatörlüğe karşı öz-savunma meşrudur; feminist öz bilincimizle, amasız ve fakatsız, yaşadığımız şiddetin ve yıkımın failini açıkça suçluyoruz!
AKP diktatörlüğü sırtımızdaki bakım emeği yükünden, yağmalanan kentlerimizde yaşadığımız barınma krizine, hayat pahalılığından işsizliğe ve gün geçtikçe tırmanan erkek şiddetine kadar, bizleri nefes alamaz hale getirip özerkliğimizi yıkıma uğratan tüm politikaların asli sorumlusu, yaşadığımız yıkımın asli failidir! AKP diktatörlüğü, bedenimizi ve ülkemizdeki her bir toprak parçasını sömürü ve rant alanı haline getiren; insan hayatını, hayvanları, doğayı kendi kar merkezli soygun sistemine tabi kılan; bizleri aileye hapsetmeye, dini baskılar, ekonomik şiddet ve zor aygıtlarıyla zapt-u rapt altına almaya çalışan patriarkal kapitalist barbarlığın cisimleşmiş iktidarıdır. Tek adamla simgeleşen diktatörlük rejimi ekonomik, politik ve ideolojik alanları ele geçiren yağma çeteleri, tarikatları ve zor aygıtları içindeki örgütlenmeleriyle kendini sürekli LGBTİ+, kadın ve emek düşmanlığıyla yeniden üreten günümüz faşizminin en somut ifadesidir. Yaşadığımız onlarca yıkımın üstüne 6 Şubat depremini toplu bir katliama dönüştüren; felaket koşullarında bile depremden etkilenen milyonlarca kadını, çocuğu piyasanın ve tarikatların kollarına terk edip kendi bekasının derdine düşen diktatörlük, amasız-fakatsız, suçludur.
Suçluyu durdurmaya, hesap sormaya çağırıyoruz!
“Seçilmiş diktatör”, hukuksuz iktidarını kalıcılaştırmak için, yönetimi boyunca yaslandığı, beslediği, yaygınlaştırdığı tüm kadın düşmanı güçleri bu kez gizlisi saklısı olmayan karanlık bir cephe olarak seferber edip karşımıza dikiyor. Kadınların en temel, en yaşamsal haklarını en kirli pazarlıkların konusu haline getirirken, son on yıldır canımızı dişimize takarak durdurmaya çalıştığımız tüm kadın, çocuk, LGBTİ+ düşmanı politikaları, kendi karanlık bayrağının simgeleri haline dönüştürüyor.
Hukuksuz bir rejim, yaşam hakkımıza açıkça kasteden güçleri seferber ederek kendisini kalıcılaştırmaya, hesap vermekten kurtulmaya çalışıyor. Bu karanlık cephenin iktidarının aynı hukuksuz, şiddete dayalı yöntemlerle devam ettirilmesinin, yaşadığımız cehennem koşullarını katlanılamayacak ölçülerde ağırlaştıracağını biliyoruz.
Karanlık cephenize pabuç bırakmıyoruz! Unutmuyoruz ve affetmiyoruz! Hele hiç mi hiç helalleşmiyoruz! Artık hayatımızın tek bir gününü dahi tek adam diktatörlüğü altında geçirmek; haklarımızın tekini dahi tek adam diktatörlüğünün karanlık güçlerine gasp ettirmek istemiyoruz! Soracak bir hesabımız, geri alacağımız haklarımız, yaşayacak hayatlarımız, yeniden kuracağımız kentlerimiz, ayağa kaldıracağımız bir ülkemiz; dünyayı yerinden oynatacağımız bir geleceğimiz var.
Soracağımız hesaptan, geri alacağımız haklardan, yaşayacağımız hayatlardan, kuracağımız kentlerden ve ülkeden, geleceğimizden ve dünyamızdan vazgeçmiyoruz! Elimizdeki tüm mücadele ve öz savunma araçlarını kullanarak hayatımızı ve haklarımızı savunacağız! Bu karanlık cepheye hayatımızın tek bir kırıntısını bile vermeyeceğiz, hukuk ve insanlık dışı yöntemlerle elde ettikleri görkemli servetlerle, hepimiz için yaşanabilir kentler, umutlu bir ülke ve gelecek inşa edeceğiz!
Yıllardır benzeri görülmemiş bir hız ve kitlesellikle uygulanan yağma ve talan politikalarının sonucu olan yoksulluk yüzünden intihar eden üniversite öğrencisi genç kadınların, tarikat yurtlarında ölen gençlerin, tacizci tarikatlara kurban edilen çocukların hesabını soracağız! İstanbul Sözleşmesini uygulamayıp bir gecede feshederek diktatörlüğün harcı olan kadın düşmanlığını ayakta tutmak için göz göre göre katledilen, şiddet gören, tacize, tecavüze uğrayan, şiddete mahkûm edilen binlerce kadının hesabını soracağız! LGBTİ+ların nefret kampanyalarının hedefi haline getirilmesinin, trans cinayetlerinin hesabını soracağız! Irkçılığın, yabancı düşmanlığının, anadilinden yoksun bırakılmanın, özgürlük, eşitlik ve insanca bir kent-yaşam talep edenlere yağdırılan müebbet hapis cezalarının, kadın katillerini ödüllendiren erkek yargının hesabını soracağız! Yağmalanan doğadan, milyonlarca insanı enkaz altında bırakan kentlerden elde edilen servetlerin; deprem sırasında ve sonrasında yaşanan akıl almaz toplumsal yıkımın ve sefaletin hesabını soracağız! Deprem bölgesindeki milyonlarca insanın su, tuvalet, duş gibi en asgari ihtiyaçlara muhtaç edilmesinin; milyonlarca kadının derme çatma çadırlarda, sefalet koşullarında tırmanan şiddete mahkûm edilmesinin hesabını soracağız!
Diktatörlük rejiminin eşitsiz ve hukuksuz şartlarda oylanacağı bu koşullarda, hesap sormanın da özgür bir yaşamı kurmanın da gerçek güvencesinin hiç dinmeyen itaatsizliğimiz olduğunu biliyoruz. “Seçilmiş diktatörün” yağmadan elde edilmiş servetler ve rejimin parçası olan hukuksuz yöntemlerle kendisini sandıkta aklamasına, rejimini kalıcılaştırmasına izin vermeyeceğiz. Yıllardır sokak sokak, meydan meydan sürdürdüğümüz mücadelemizin bu düğüm noktasında, diktatörü göndermeyi, bir kez daha hayatımızın bizim olduğunu ilan edeceğimiz bir kavga olarak görüyoruz: Ya gidecek ya gidecek!
Çünkü bizler hayatlarımız, bedenlerimiz ve cinselliğimiz üzerindeki karar alma hakkımızın elimizden alınmaya çalışıldığı bir ülkede hayatta kalmak için birbirimize tutunduk; diktatörlüğün İstanbul Sözleşmesi, nafaka, pandemi, cinsel istismar, LGBTİ+ fobisi, ırkçılık, polis şiddeti gibi daha nice saldırısında büyük-küçük demeden direndik; birbirimize sahip çıkıp, birbirimiz için harekete geçtik. Herkes sessizlik vaz ederken biz susmadık, itaat etmedik, sokakları terk etmedik.
Burada olanlar ve olamayanlar için ilan ediyoruz:
- Kadınlar diktatörlüğe karşı mücadelenin en önemli aktif siyasal öznelerinden, diktatörlük karşısındaki en güçlü ve geniş ittifaklardan biridir. Diktatörlüğün seçimler öncesinde, sırasında ve sonrasında rejim karşıtı toplumsal güçleri parçalamak veya geriletmek için gündeme getirebileceği tüm olası hamleleri boşa çıkarmak ve bu büyük gücün siyasal iradesini görünür kılmak için elimizdeki tüm araçları feminist mücadele ilkeleriyle seferber edeceğiz,
- Diktatörün gönderilmesi, diktatörlüğün ve ona dayanak olan tüm güç, çıkar ve egemenlik ilişkilerinin de tarihin çöplüğüne gönderilmesidir. Kimse bize yetinin demesin, haklarımızdan ve hayatlarımızdan fedakârlık beklemesin! Patriarkal kapitalizmin kırıntılarıyla yetinmiyoruz; kırıntıları değil, tüm hayatı istiyoruz. Bedenlerimizin, emeğimizin, yaşamlarımızın böylesine tahakküm altına alındığı ve pazarlık konusu haline getirdiği bir düzende yaşamaya tahammülümüz yok!
- Ne istediğimizi çok iyi biliyoruz:
- İstanbul Sözleşmesi
- 6284
- Erkek şiddetine karşı cezasızlığın son bulması
- Çocuklara yönelik her türlü istismar ve suçun son bulması
- Başta gösteri ve örgütlenme hakkımız olmak üzere tüm demokratik-politik haklarımız; diktatörlüğün baskı politikaları yüzünden cezaevlerinde bulunan tüm tutsakların serbest bırakılması, üniversitelere, belediyelere ve kadın-çocuk derneklerine atanan tüm kayyumların görevlerine son verilerek, seçilmişlerin görevlerine iade edilmesi.
- Güvenceli ve insanca-eşit koşullarda istihdam, kocadan ve babadan bağımsız sosyal güvence, bakım emeğinin tanınması ve bakım yükünün toplumsallaştırılması, sağlık ve eğitim haklarımız başta olmak üzere tüm temel toplumsal- haklarımızın güvence altına alınması
- Doğa yağmasının son bulması, finansallaştırılmış ve her türlü doğal afet karşısında güvencesiz hale gelen ve toplumsal eşitsizlikleri derinleştiren kent-konut modelleri yerine afetlere karşı güvenli, erkek şiddetine karşı korunaklı sosyal konut-kent modelleri
- Depremden etkilenen milyonlarca insanın piyasa koşullarında sefalete terk edilmemesi; yeniden borçlandıkları bir hayatta kalma mücadelesine mahkûm edilmemesi; depremde yaşanan yıkımın ve toplumsal kıyımın tüm sorumlularının yargılanması ve depremden etkilenen herkesin kaybının karşılanması için yağmalanan servetlerin kamulaştırılması, sermayenin vergilendirilmesi; devletin deprem bölgesinde, gönüllülerin, kadınların sırtına yıktığı tüm toplumsal sorumluluklarını yeniden üstlenmesi. Deprem bölgelerinin halkın söz ve karar sahibi olduğu bir süreçle yeniden inşasına kadar bölgede kalanlara acil ve ücretsiz konteynır, hijyen ürünleri, erişilebilir sağlıklı su ve gıda, tuvalet, duş, yaşlı ve çocuk bakımevleri, yemekhaneler, çamaşırhaneler, sağlık ve eğitim hizmetleri sağlanması, erkek şiddetine karşı önleme, müdahale ve koruma mekanizmalarının acilen kurulması; enkaz çalışmalarının oluşturduğu tehlikelerin ortadan kaldırılması, finans sermayesinin depremden etkilenen kentlerin yeniden inşasından nemalanmasına acilen son verilmesi.
- Depremden etkilenen iller başta olmak üzere, tüm ülkede Diyanet ve dinci-gerici tarikatlar eliyle yürütülen tüm gerici politikaların son bulması, kadınlar ve çocuklarla ilgili olarak Diyanet ve dinci vakıflar-tarikatlarla yapılan tüm protokollerin acilen iptal edilmesi.
- Göçmen kadınlara yönelik her türlü ayrımcılığa son verilmesi, ırkçılığa karşı somut önlemler alınması.
Tüm bunlar için kadın düşmanlarına karşı harekete geçiyoruz:
– Kadınları bu kritik süreçte en geniş zeminlerde bir araya gelmeye ve toplantılar, meclisler kurmak gibi araçlarla kendi hayatları hakkındaki politik kararları ilk elden almaya çağırıyoruz.
– Kadınların hayatına ve en temel haklarına açıkça düşman olanların seçim çalışması görüntüsü altında faşizm propagandası yapmaları meşru değildir; bulunduğumuz her yerde kadın düşmanı faşist, gerici güçleri teşhir edeceğiz; seçim öncesinde, sırasında ve sonrasında, elimizdeki tüm araçlarla rejim karşıtı toplumsal güçlere yönelik saldırganlıklarına karşı koyacağız!
– Deprem bölgesindeki ve dışındaki göçmen, mülteci, Kürt, Alevi, lezbiyen, trans tüm kadınları hem deprem bölgesindeki illerin hem de bu ülkenin eşit ve özgür biçimde tekrar kurulması için örgütlenmeye çağırıyoruz.
– Mühendisler, mimarlar, hukukçular, psikologlar vb. uzmanları kadınlarla birlikte sivil inisiyatifler kurmaya ve deprem bölgesi başta olmak üzere tüm ülkeyi, yerleşik halkla birlikte yaşamaya elverişli, insanlık onuruna yakışır barınma/konut ve kent hakkı çerçevesinde ve bilimin ışığında yeniden inşa inisiyatifleri kurmaya çağırıyoruz.
– İstanbul Sözleşmesi etkin biçimde uygulanana ve erkek şiddetiyle etkin bir mücadele programı hayata geçirilene kadar tüm kadınları feminist öz savunma politikası ve pratiğiyle birbirimize sahip çıkmaya çağırıyoruz.
– Tüm kadınları dinci gerici rejime ve dayatmalarına; bedenlerimizin, hayatlarımızın, emeğimizin ve cinselliğimizin dini baskılarla yönetilmeye çalışılmasına; tüm toplumsal ve ekonomik ilişkilerin temeline dinin ve ailenin konulmasına karşı feminist laiklik mücadelesine çağırıyoruz.
– Diktatörlüğün rejim karşıtı güçleri ırkçılık, göçmen ve Kürt düşmanlığı temelinde bölge girişimleri karşısında tüm kadınları, halkların kız kardeşliği ilkesine aktif biçimde sahip çıkmaya çağırıyoruz.
– Burada olanlar ve olmayanlar için diktatörü göndereceğiz! Tüm kadınları, evde, sokakta, işte, okulda, sandıkta, çadırda, nerede olursak olalım birbirimizin hayatına sahip çıkarak, diktatörlük rejimini ülkemizden ve hayatımızdan def eden, patriarkal kapitalizmin yerine yaşam merkezli yeni bir toplumu yaratan kurucu bir politik güç olarak örgütlenmeye çağırıyoruz.