Bir Eril Tahakküm Aracı Olarak “Aile Yılı” – İpek

"Aile yılı" LGBTİ+'lara karşı nefret siyasetinin ve kadınların bedenleri ve emekleri üzerindeki eril tahakkümün güçlendirilmeye çalışıldığı bir dizi söylem ve uygulamayla gündemimize giriyor. Gelin "güçlü aile" söylemi altında neler döndüğüne kısa bir göz atalım.

Bir Eril Tahakküm Aracı Olarak “Aile Yılı” – İpek

4 Haziran’da bir trans kadın canlı yayın sırasında yaşamına son verdi; son sözleri ise “Bize yaşama hakkı vermiyorlar. Ailem başta kabul etmiyor. oldu. 

Trans cinayetleri ve intiharları politiktir; transfobi öldürür. Varoluşlarını gerçekleştirirken dışlanmaya maruz kalan LGBTİ+’lar toplumdan ve en başta da “aile”den yalıtılıyorlar.  Bazı durumlarda sosyal dışlama, devlet eli ve nefret siyaseti ile pekiştirilerek açık ve kasıtlı hâle getiriliyor. Rejimin ve heteronormatif patriyarkal düzenin sağlık, eğitim, çalışma ve barınma haklarını ellerinden aldığı translara yönelik nefreti, “Aile Yılı”nda LGBTİ+’ları açıkça hedef alan yasa tasarısı ile gün geçtikçe tırmanıyor.

“Aile Yılı” kadın, LGBTİ+ ve çocukları nasıl tehdit ediyor? 

Aile Yılı’nın ilanıyla katıldığı programlarda aile politikalarına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İstanbul’da AKP Kadın Kollarının düzenlediği “Anneyle Güçlü Aile, Aileyle Güçlü Türkiye” başlıklı bir programda olduğu gibi “Gençleri yuva kurmaya, evlenmeye özendirecek pek çok adım atıyoruz. Tüketim kültürünün körüklediği, evliliği zorlaştıran her türlü yanlış uygulamayla mücadele içindeyiz. LGBT denilen sapkın akımların toplumumuzu ifsat etmemesi için tedbirler alıyoruz.” sözleriyle sık sık LGBTİ+’ları hedef alıyor. “Aile yılı” LGBTİ+’lara karşı nefret siyasetinin ve kadınların bedenleri ve emekleri üzerindeki eril tahakkümün güçlendirilmeye çalışıldığı bir dizi söylem ve uygulamayla gündemimize giriyor.

Sermayeye köle doğurun dayatması

Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı tarafından yayımlanan Ailenin Korunması ve Güçlendirilmesi Vizyon Belgesi ve Eylem Planı’nda yer verilen TÜİK istatistiklerine göre Türkiye’deki doğurganlık hızı 2001 yılında 2,38 çocukken, 2022 yılında 1,62 çocuğa geriledi. Dünyada ortalama doğurganlık hızının, 1950’lerde “kadın başına” yaklaşık 5 doğum iken 2021 yılında kadın başına 2,3 doğum olduğuna dikkat çeken eylem planında, demografik yapıda görülen bu değişimlerin işgücü piyasalarına -sermayeye- etkisini ortadan kaldırmak için heteronormatif çekirdek aile yapısına, ikili cinsiyet sistemine, kadın bedenine ve kadın bedeni üzerinde karar verme yetkisine ihtiyaç duyulduğu açıkça görülüyor.

Sermaye devleti, kadın emeğinden ücretsiz bir şekilde faydalanacağı patriyarkal aileden vazgeçmiyor. Rejim, eril tahakkümü ve cinsiyete dayalı iktidar ilişkilerini sürdürmek adına “doğal ve normal olan” tanımı yapmakta ısrar ediyor: Sağlık Bakanlığının desteklediği “Doğal Olan Normal Doğum” kampanyası ile kadınların kendi bedeni üzerine söz söyleme hakkı, bir futbol müsabakasında, “Doğal Olan Normal Doğum” yazılı pankartı tutan erkek ellerine bırakılıyor. İnsan yavrusu üreterek türün devamlılığını sağlayan kadınların hane içindeki karşılıksız emeği sömürülüyor; toplumsal yeniden üretim emeği kapitalizmi önceleyen erkek-devlete hizmet için kullanılıyor.

Bakım emeği sömürüsü

Aile Yılı ile devlet, yeniden üretim kapasitesindeki kontrolü kadınların elinden almayı, görünür kılmaya çalıştıkları karşılıksız emek mücadelesini kısıtlamayı hedefliyor. Kadınlara dayatılan toplumsal rollerden biri olan erkeklere ve aileye bakımı patriyarkal sömürü çerçevesinde sürdürmek istiyor. Kadınların emeği sermaye ve ataerkiye hizmet için kullanılıyor. Cinsiyetçi iş bölümü ile payına ücretsiz ev içi görünmez emek ve bakım emeği düşen kadınları erkeklere bağımlı kılıyor, erkekleri ise toplumda ayrıcalıklı hâle getiriyor. Kadın ve LGBTİ+’ların görünmeyen emeğe karşı eşit ve alternatif bakım ilişkileri kurma çabaları bir tehdit olarak görülüyor. Birbirlerini gözeterek yıllardır sürdürdükleri mücadele; hem kapitalizmin hem de erkeklerin yarar sağladığı bu sistemde, Aile Yılı’nın kırmak istediği bir direniş olarak dikkat çekiyor.

Üniversiteliler hedefte

İktidara ait otoriter politikaların kadın ve LGBTİ+’ların kamusal varlıklarını bastırma ve kazanımlarını geri alma çabası üniversitelere kadar uzanıyor. Devlet anayasal bir hak olan gösteri ve protesto özgürlüğünü kullanan üniversite öğrencilerine de derhal “aile yılı” sopasını gösteriyor: Aile yapısını güçlendirmeyi ve kuşaklar arası iletişimi yeniden kurmaya yönelik bütüncül bir model oluşturmayı hedefleyen “Aile Üniversitesi” programı ile geleneksel ve kutsal aile kampüslere de dayatılıyor. Kayyum Rektör Naci İnci de imzaladığı protokolle “bireyselleşme ve toplumsal rollerdeki farklılaşma”nın aile kurumunu yeni sınavlarla karşı karşıya bıraktığına dikkat çekerek Boğaziçi Üniversitesi’ni bu ideolojik dayatmanın hedef tahtasına oturtuyor.

Aile yılında çocuk işçiliği

Bir yandan “Aile Yılı” adı altında kadınların ve LGBTİ+’ların iradesinin kırılmaya çalışıldığı programlar sürerken diğer yandan kamuoyunda zorunlu eğitim sistemi tartışılıyor. İşgücü piyasalarının etkilenmemesi için demografik yapı üzerine eylem planı hazırlayan Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı gibi Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin de 12 yıllık zorunlu eğitim ve model tartışmalarıyla ilgili olarak “sanayi ve ticaret sektörlerinin nitelikli eleman ihtiyacı konusundaki talepleri doğrultusunda” önerilen modelleri titizlikle takip ettiklerini ifade ediyor. Çekirdek ‘aile’nin bir üyesi olan çocukların eğitim-öğretim hakları sermaye lehine şekillenirken bu çıkar ilişkisi çocuk işçilere ve çocuk iş cinayetlerine zemin hazırlıyor. Mesleki Eğitim Merkezi (MESEM) uygulaması kapsamında, 14-17 yaş arası çocuklar  sermayeye ucuz iş gücü sağlamak amacıyla eğitimden uzaklaştırılıyor. Çocuk işçiler, kurumsallaşan çocuk emeği sömürüsü sırasında, çalıştıkları ağır ve güvencesiz işlerde alınmayan önlemler sonucu hayatlarını kaybediyor. “Aile Yılı”nda kutsal saydıkları “aile”nin koşullarını iyileştirecek politikalar üretilmesi beklenirken kadınlar ve çocuklar sermaye uğruna kullanılacak bir araca dönüşüyor.

İtaatkâr bedenler olmayacağız!

Anlaşıldığı üzere Aile Yılı; devletin, sermayenin, patriyarkal tahakkümün bir uzantısıdır. Kadınları, LGBTİ+’ları ve çocukları eril tahakküm ve sermaye çıkarlarıyla baskılayarak patriyarkal kapitalizmin devamlılığını esas almaktadır. LGBTİ+’lara yöneltilen sistematik nefretin tek hedefi bir ideolojik dayatma değil aynı zamanda sorgulamayan bedenlerin sermayeye ve ataerkiye itaat etmesidir. Bu sistemde cinsiyet rollerini sorgulayan, itaat etmeyen kadınlar ve LGBTİ+’lar ise kapitalizm ve patriyarka için bir tehdittir, ya sindirilmelidir ya da dışlanmalıdır.

Bütün bunları görüyoruz ve anlatıyoruz. Biz kadınlar her zaman söylediğimiz gibi susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz! 

Bedenlerimize, arzularımıza, kimliklerimize müdahaleyi ve kutsal aileyi HAYIR, kabul etmiyoruz!