Arama Kurtarma Gönülüleri Anlatıyor (3) Karakuş: AFAD izin vermedikçe hiçbir şey yapamıyorsun – Evrim Kepenek

Su isteye isteye ölen kadın, tedirgin olduğu için konuşmayan Suriyeliler, ihtiyaçlarını gönüllülere sessizce söyleyen çadır kentin kadınları… Arama kurtarma gönüllüsü Ezgi Karakuş, “En büyük sorun koordinasyonsuzluk” diyor.

Arama Kurtarma Gönülüleri Anlatıyor (3) Karakuş: AFAD izin vermedikçe hiçbir şey yapamıyorsun – Evrim Kepenek

İslahiye’deki çadır kentten bir kadın…

Çocuğu buhar makinesi kullanmak zorunda olan bir kadın vardı. Ne yazık ki makinesi deprem sırasında kırılmıştı, bu nedenle annesi bir sipreyle burnuna fıs fıs yapıyordu fakat bu çok geçici bir çözümdü elbette. Annenin de deprem sırasında kolu kırılmış, alçı yapılmıştı.

Alçılı koluyla hem buhar makinesine bağlanması gereken çocuğuna bakmak hem de ev işi yapmak çok zorladığı için kolundaki alçıyı kırmıştı ve öyle çalışıyordu. Biz ona buhar makinesi gönderdik, ne yazık ki kolu için bir şey yapamadık. Çadırın bütün yükünü o taşıyordu.

Bir AFAD gönüllüsü… Enkazdan seslerden geldiğini duyuyor, çıkarılmasını istiyor. Sonra o sesler kesiliyor. Orada cansız insanlara ait bedenler olduğunu biliyorlar. Kadrolu AFAD çalışanı oraya kepçeyle girilmesi emri veriyor ve giriyorlar. Bu AFAD gönüllüsü bunu anlattı ve “Kimseden korkmuyorum, bu şekilde olmaz, bunu anlatın” dedi.

Bir kadın üç gün boyunca su istiyor. Su isteme sesi kesilince öldüğünü anlıyorlar, ona ulaşılabilirdi.

Onlarca insan kefensiz, teşhis edilmeden gömüldü.

Afet İçin Feminist Dayanışma’dan Ezgi Karakuş, depremin ilk saatlerinde İstanbul’dan İslahiye’ye giden arama kurtarma gönüllülerinden.

Karakuş, “Artık gün kavramımı karıştırdım, ne zaman gittim geldim ne oldu onlardan emin değilim fakat, bu sürecin bu kadar kötü yönetilmesine olan öfkem dinmiyor. İnsanlar enkaz altında yardım beklerken öldü. En büyük sorun koordinasyonsuzluk” diyor.

“Uçağın içinde 12 saat bekletildik”

İlk nasıl geçtiniz deprem bölgesine, anlatır mısın?

Deprem olur olmaz İstanbul’daki arama kurtarma gönüllüleri olarak harekete  geçtik. Bir an önce görev yerine gitmek istiyorduk. Ne yazık ki tam 24 saati buldu İslahiye’ye varmak. Tam 12 saat uçağın içinde bekledik. Uçak Maraş’a inemedi, Elazığ’a geçtik, orada uçaktan hiç inmeden bekletildik ve en sonunda Maraş’a geçtik.

Fakat bu sefer de orada beklettiler bizi. Uçaktan indik İslahiye’ye gitmek için bekliyoruz. Normalde bu gibi durumlarda organizasyon hemen yapılması gerekir “belediyeden araç gelecek” dendi fakat o araç gelmedi. Bizim ekip liderimiz uzun saatler boyunca bekledikten sonra biz oradaki bir otobüse el koydu. Evet otobüse el koydu ve o araçla İslahiye’ye vardık.

Peki İslahiye’de neyle karşılaştınız?

Bir kere kent yoktu. Yığınlar halinde  betonlar vardı. İtfaiye’nin arka tarafı AFAD için yapılmış. Iraya tırlar geliyor yardım malzemeleri ilk gün bu tırlardaki malzemeleri indirmekle geçti. Su gelmişti onları indirdik araçtan. Gün kavramımı kaybetmiştim.

“AFAD’ın gösterdiği adres dışında çalışma yapmak yasaktı“

Arama kurtarma ekiplerinin çalışma sisteminden söz eder misin?

Orada 8 ekip oluşturuldu. Bir ekip altı saat çalışıyor ve sonra altı saat dineliyorsunuz. Normalde olması gereken bu. Fakat insan yok, insanlar destek bekliyor. İnsanlar pijamaları ile sokakta kalmış bir şey yapmak istiyorsunuz sürekli.

Ben canlı insan çıkaramadım ne yazık ki ceset çıkardım çok.

Arama kurtarma sırasında tanık olduğum bazı olayları anlatmak istiyorum. Termal gerçek bilgiyi vermiyor. Termal sonuçları yanlış. Adıyaman’da mesela bir binaya termalle bakılmış hatta üzerine “Kontrol yapıldı“ yazmışlar fakat. Aileler enkazın etrafında bekliyor yine de ısrar ediyor. Sonra bu binaya tekrar bakıldı yeniden 2 insan ve yine cansız insanları çıkarmak zorunda kaldık oradan.

Çalışma sistemi demişken. AFAD bize, ekiplere haber veriyor. Şu adrese gidin diye. Yalnız AFAD sosyal medyadaki ihbarları vs dikkate almıyor, aileler onlara ihbarda bulunduysa ve enkazın başında bekleyen insan varsa dikkate alınıyor. Buna göre bizi yönlendiriyorlardı. AFAD’ın gösterdiği adres dışında çalışma yapmak yasaktı.

Kadınlar ve çocuklar açısından tanık olduklarını anlatır mısın?

Kadınlar hep kendilerinden önce çocuklarını kurtarmaya çalışmış ve onları kurtarmaya çalışırken hayatını kaybetmiş. Mesela bir kadın vardı, oğlu engelleydi. Oğlunu kurtarmaya çalışırken kendisi de oğlu da hayatını kaybetmişti.

Kamp dışına çıkmak yasaktı. Biz özel bir izin aldık ve 250 çadırdan oluşan diğer kampa gittik. 15 çadırdaki kadınlarla görüştük.

Kadınlar travma yaşıyorlar fakat hayatı da devam ettirmek zorundalar. O çadırlardaki işlerden kadınlar sorumlu. Hayatı devam ettirenler kadınlar.

Çadırlar soğuk. Kıyafetleri yoktu. Hepsi pijamaylaydı ve hep kulağımıza söylüyorlardı ne istediklerini.

Yardım malzemesi var gelmiş oraya fakat atmışlar yola, insanlar içinden alacak, öyle bırakılmış gidilmiş. Onur kırıcıydı insanlar o kolilerden bir şey almaya da çekiniyordu.

Yine çadır kentlerde güvenlik sorunu var. Kadınlar gece tuvalete gidiyor elektrik yok karanlıkta gidiyorlar. Korkuyorlar. Şiddet ve taciz vakalarının artacağını düşünüyoruz. Kadınlar çok endişeli bu nedenle.

“Mülteci düşmanlığı çok yüksekti“

Peki mülteci kadınlar?

Onlar için durum çok daha kötüydü. Mesela bir çadırda 3 kadın bir çocuk vardı. Sadece çocuk Türkçe biliyordu. Israrla sorduk, ihtiyaçlarını söylemediler. Çocuk sürekli onlar da “Türkçe öğrenecek“ diyordu. Çok tedirgin olmuşlardı.

Enkaz başında bir asker vardı mesela, “Ben Suriye’de askerlik yaptım, bir Suriyeliye rastlarsam burada değil kurtarmak kafasına sıkmam“ diyordu. Düşünün bunu oradaki herkes duyuyor mülteciler de duyuyor. Net bir mülteci düşmanlığı vardı.

AFAD’da mesela çadır verileceği duyurusu yapıldı. İnsanlar oraya yığıldı. Görevli şöyle dedi, “Önce büyük hasarlı hanelere, sonra orta hasarlı hanelere, sonra da az hasarlı hanelere çadır vereceğiz. Emin olun hiçbir mülteciye çadır verilmeyecek.“

Zaman Apartmanı’nda çalışma yaparken oranın arka tarafında tek katlı bir gecekondu vardı. Hiçbir yerde tuvalet olmadığı için arama kurtarma gönüllüleri de orayı kullanıyorduk. Suriyeli aile kalıyordu bu evde. İki erkek dışında tamamı kadın ve çocuklardan oluşuyordu. Muhtemelen hepsi oraya sığınmıştı. Onların da çadıra ihtiyacı vardı. AFAD onlara çadır vermedi. Biz de “Kendimize alıyoruz“ dedik mecburen ve bu ailelere çadır verdik.

Sence en önemli sorun neydi?

Koordinasyonsuzluk. Şunu diyorlar ya doğru. Ekip varken ekipman yoktu diye.. Öyle gerçekten. Kurumlar arasında koordinasyon olmadığı gibi kurumların kendi içlerinde de koordinasyon yok.

Polis ayrı çalışıyor, jandarma ayrı çalışıyor, AFAD ayrı çalışıyor. AFAD yetkilileri kendi içlerinde dahi çok sorun yaşıyorlardı. AFAD’ın kadrolu çalışanları ve gönüllüler arasında çok sorun yaşanıyordu.

Adıyaman özelinde gözlemlerin neler oldu?

Adıyaman’da insanlar belediye başkanının „“Burada az bina yıkıldı“ demesine çok öfkeliydi. Oysa kentin büyük kısmı yıkılmıştı. İnsanlar bu nedenle, belediye başkanın açıklaması yüzünden kente destek yardım malzemesi gelmediğine inanıyordu. Ona çok tepkileri var. Üçüncü gün destek ver yardım malzemesi geldi.

İnsanlar su istiyordu, su yoktu, yemek istiyordu yemek yoktu. Çok zordu orası da. Orada bir çok insan kurtarılabilirdi, bir çok insan enkazın altında yardım beklerken öldü. Bunun bir nedeni de yine koordinasyonsuzluk.

Adıyaman ve İslahiye’de ihtiyaç duyulan malzemeler neler?

Hijyen malzemesi, iç çamaşırı, pijama, kıyafet…. İhtiyaçlar çok.

Son olarak ne eklemek istersin?

Büyük bir dayanışmaya tanık oldum İslahiye’de Adıyaman’da da. İnsanlar tek başlarına bırakılmıştı. Koordinasyonsuzluk vardı. Bu yüzden çok insan öldü.

Öfke hissediyorum. Yani yapılmayan her şeyin aslında yapılabilecek durumda olduğumuzu neden yapılmadığını düşünüyorsun ve buna öfkeleniyorsun. Göz göre göre yaşandı bir çok sorun ve çözülmedi.

Çözülmemek için uğraşıldı neredeyse. Bunları görmek insanı öfkelendiriyor. İstanbul’a geldiğimden beri aklım orada ve önümüzdeki günlerde tekrar gideceğim.

Bu yazı Bianet.org sitesindeki orijinalinden derlenmiştir.

Yorumlar